23 Eylül 2024 Pazartesi

Paris Komünü Rojava devrimiyle hayat buluyor - Yılmaz İnci

Paris Komünü, daha fazla komün yaratılarak desteklenebilseydi ömrü bu kadar kısa olmayabilirdi. Rojava devrimi ise daha fazla Rojavalar yaratılarak ömrünü uzatabilir. Bugün her devrimci, her sosyalist, Paris Komünü'nün dersleri ışığında yeni Rojavalar yaratma umudunu büyütmeli.
Dünya proletaryasının kapitalizm çağındaki ilk iktidarı Paris Komünü 148. yılına girdi. 148 yıl boyunca işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların onlarca iktidarı, yüzlerce ayaklanması gerçekleşti. İşçi sınıfı ve ezilenler lehine yaşanan her gelişme Paris Komünü ile diyalektik bağını korumaktadır.
 
2019 yılında ise yaşanan emperyalist barbarlığın bağrında gelişen ve büyüyen işçi sınıfı, kendi geleceği için Rojava devrimini ilgi ile izlemektedir. Bugün, yüzünü sosyalizme dönmüş, demokratik halkçı bir yönetim olan Rojava; ezilen halkların deniz feneridir.
 
Paris Komünü ile Rojava devrimi arasındaki diyalektik bağa kısaca bakmak gerekirse, önümüze epeyce bir durum serilmektedir.
 
'GÖĞÜ FETHE ÇIKAN' PARİSLİLER
 
Paris Komünü gerçekleşmeden bir yıl önce Fransız İmparatoru 3. Napolyon, Almanya'ya savaş açmıştı. Yaşanan bu savaş yoksulların daha da yoksul olmasına sebep olmuştu. Varlıklıların savaş koşullarında bile rahat yaşaması, sınıf kininin daha da büyümesine neden oldu. Parisli yoksullar "ulusal muhafızlar" adıyla silahlanmaya başladılar. Her ne kadar ülkeleri savaşta olsa da, silahlı bir yoksullar yığını Paris'in zenginlerini, Almanlardan daha çok ürpertmişti. Ulusal muhafızlar kendi vergileriyle toplanan paralarla alınan Fransız ordusunun silahlarına el koymaya başladı ve sonrasında kendi topraklarını işgal etmeye çalışan Alman ordusuna karşı da direndi. Fransa'nın varlıklı insanlarının baskısı ile Fransız ordusu, Paris'in yoksullarının ellerindeki silahları geri almak için Fransa'ya geldiklerinde karşılarında ilk Parisli kadınları buldular. Yaşanan direnişle Fransız ordusu tümden Paris'ten çekilmek zorunda kaldı. Parisli yoksullar ne Alman ordusunun işgalciliğini ne de Fransız ordusunun gericiliğini tercih ettiler. Onlar kendi tırnaklarıyla üçüncü yolu açtılar. Silahlara el konulmak istenmesine karşılık olarak, 18 Mart 1871 günü, Paris halkı ayaklandı. Silahlarını terk etmek istemeyen Ulusal Muhafızın iki yüz taburunun delegelerinin bir araya gelerek oluşturduğu "Ulusal Muhafız Federasyonu Merkez Komitesi", Belediye sarayına yerleşti. Paris'in yönetimini üstlendiğini açıklayan Komite, aynı zamanda 22 Mart'ta seçimlerin yapılacağını da bildirdi. İlk elde, sıkıyönetim kaldırıldı ve basının üzerine konulmuş bütün kısıtlamalara son verildi. Savaş mahkemeleri lağvedildi ve bütün siyasal tutsaklar serbest bırakıldı. Seçimler, 26 Martta yapıldı ve 28 Mart günü, Komite, iktidarını seçilmiş temsilcilere bıraktı.
 
26 Mart'ta (18 Mart) yapılan seçimlerden iki gün sonra Paris Komünü resmen dünyaya ilan edildi. En başta Paris Kömününün başarı sağlayacağına tereddütlü yaklaşan Marx'ın deyimiyle Parisliler 'göğü fethe' çıkmıştı.
 
PARİS DENEYİMİNDEN SOVYETLERE
 
18 Mart 1871'de gerçekleşen Paris Kömünü 72 gün yaşadı. İşçiler Komünle birlikte şimdiye kadarki sınıflı toplumların tahrihsel ömrünü doldurduğunun ilanıydı.
 
Karl Marx'ın deyimi ile "[Komün] esas olarak bir işçi sınıfı hükümeti idi; üreten sınıfın mülk edinen sınıfa karşı mücadelesinin ürünüydü; emeğin ekonomik kurtuluşunun içinde gerçekleştirileceği, nihayet keşfedilmiş politik biçimdi".
 
Komünün ömrü uzun sürmedi. Fakat tarihsel ve siyasal etkisi sürmeye devam ediyor. Paris komünü Sovyetlerin dayandığı tarihsel deneyimdi. Sovyetler Komünün içinden fışkıran derslerden, fikirlerden esinlenerek kendi özgünlü koşulları altında biçimlendiler.
 
Paris yenildi ama fikirleri muzaffer oldu. Yenilmesinde işçilerin köylülerle ittifak kuramaması, köylüleri yanına çekememesinin payı büyüktür. Köylüleri burjuvazi yanına çekti ve devrimi bastırmada önemli rol oynadılar.
 
Komün hızla yeni toplumun iktisadi örgütlenmesini sağlamaya girişmedi. Kapitalistlerin iktisadi dayanaklarına, bankalara el koymadı. Devrime karşı birleşmiş burjuvaziye karşı Avrupa proleteryasının desteğini almakta gecikti. Ve en önemlisi proleteryanın burjuvaziye karşı diktatörlüğünü sağlayamadı.
 
'GÖĞÜ FETHE ÇIKAN' ROJAVALILAR
 
1990'lı yıllarda zirveye çıkan ve 2000'li yılların ilk 10 yılında da devam eden "kapitalizmin zaferi, komünizmin çöküşü" kara propagandası sürüyordu. 2010'lu yıllarda ise Asya ve Ortadoğu ülkelerinin önemli bir bölümünde, emekçi milyonlar var olan yönetimlerden rahatsızlık duymaya başladılar. Tunus'ta başlayan olaylar domino etkisi uyandırarak Arap halk isyanlarının doğmasına sebep oldu. Şu an Gezi davası iddianamesiyle çokça gündemde olan Gezi direnişi de, o dönem yaşananların Türkiye'ye yansımasının ürünü olarak açığa çıkmıştı. Ancak Arap halk isyanlarında yaşanan kitle hareketlerinin iktidar perspektiflerinin olmayışı ve demokratik halkçı veya sosyalizme yöneltecek öncülüklerinin zayıflığından kaynaklı çeşitli emperyalist müdahalelerin yolu açıldı ne yazık ki.
 
Aynı etkinin bir parçası olarak Suriye'de ise geniş halk yığınları Esad diktatörlüğüne karşı ayaklandı. Suriye'de ezilenin ezileni Rojava Kürtleri de bu ayaklanmada yerlerini aldılar. Çeşitli Kürt oluşumları (TEV-DEM vs) yapılar bu süreçte kurulmaya başladı. Daha sonra diğer ülkelerde yaşanan emperyalist müdahaleler Suriye'de de yaşandı. Ayaklanmanın önemli bir kısmı gerici nitelik kazandı. Hatta daha sonraları IŞİD, El-Nusra ve ÖSO gibi emperyalistlerin desteklediği çetelerle durum barbarlaştı. Rojava halkı ise demokratik-halkçı öncü hamle ile proletarya tarihinin diyalektiğine yaslanarak tıpkı Paris Komünü gibi üçüncü bir yoldan yürümeye başladı. Rojava Kürtleri öncülüğünde YPG kurularak halk silahlandırıldı. 19 Temmuz 2012'de ise Kobanê'de, Rojava devriminin resmi kuruluşu tüm dünyaya ilan edildi. Rojavalılar da "göğü fethetmenin" mutluluğunu yaşadılar.
 
TARİHSEL BAŞKACA BENZERLİKLER
 
Her iki devrim, topraklarındaki iktidar boşluklarını doldurarak tarih sahnesinde böyle benzerlikler ile yerlerini aldı. Elbette ki tek benzerlik sadece doğuşları değildi. Devrimin politik önderliklerine baktığımızda ise Paris Komünü sürecinde komünistler küçük bir azınlıktı. Anarşistler çoğunlukta yer alıyordu. Rojava devrimi ise Abdullah Öcalan'ın fikirlerinin programatik halidir. Rojava devriminin, yaşanan bir dizi pratik uygulamalar ve gelişmelerin sonucu olarak yönünü sosyalizme çevirmekte kendini sınırlanmamış olması devrimin sürdürebilirliği ve nihai zaferi için önemli bir veridir.
 
Paris Komünü başladığında dünyanın çeşitli yerlerinden devrimciler, komünistler, anarşistler Paris Komünü'ne katılarak savaşmış ve inşa çalışmasında yer almıştır. Yani enternasyonalist bir komün pratiği olmuştur. Bugün yine Rojava devrimi ise benzer bir biçimde dünyanın en ücra köşelerinden bile katılımlarla varlığının enternasyonalist yanını açığa çıkartmaktadır. Özellikle dünya halklarının en önemli düşmanlarından biri haline gelen IŞİD barbarlığına karşı, dünyanın aydınlık yüzü haline gelmesi enternasyonalist yanını güçlendiren bir yan olmuştur. Türkiye devrimci hareketinden ilk olarak bu enternasyonalist yönü güçlendiren ve devrimin ilk anından itibaren şehit Serkan Tosun ve partisi hem enternasyonalist hem de Kürdistani yanlarıyla yerlerini alması, Türkiye devrimci hareketinin de yönünü Rojava'ya daha hızlı dönmesine vesile olmuşlardır.
 
Her iki devrimin programatik benzerlikler içermesi ise önemli bir yanını oluşturmaktadır. Paris Komünü 72 gün sürmesine rağmen Rojava devriminden daha ileri bir iddia ile tarih sahnesine çıkmıştı. Ancak çeşitli koşullardan kaynaklı bunların önemli bir kısmını hayata geçirmeye ömrü yetmedi. Rojava devrimi ise devam eden 7,5 yılda savaş ve ambargo koşullarına rağmen önemli gelişmelere imza attı. Gözünü Paris Komünü deneyimine diken Rojava devrimi, komün pratiğinin benzeri kooperatifler, meclisler hayata geçirdi ve geçirmeye devam ediyor. Rojava'da henüz büyük mülk sahiplerinin, mülklerine el konulmadı. Ancak programında yazılanların ve daha da ilerisinin hayata geçirilmesi için zamanla bu durumun kaçınılmaz olması mümkündür.
 
ORTADOĞU'DA KADIN DEVRİMİ
 
Paris komünü ile Rojava devriminin benzerliklerinin belirgin yanlarından biri de kadınların devrimin öznesi ve öncüsü olmasıdır. Alman işgalcileri Paris önlerine dayandıktan sonra silahlanan yoksulların üstüne giden Fransız ordusunun karşısına ilk kadınlar durdu. Bugün kadın özgürlük mücadelesinin kazandığı tarihsel bilinçle de Rojava devrimi daha ileri bir düzeyde durmaktadır. Devrimin her aşamasında hem söz sahibi hem de kararların pratikte hayata geçmesinin önemli birer öznesi konumundadırlar. Ve bunu Ortadoğu'nun gerici ortamında yapması, erkek egemenliğe karşı balyoz etkisi uyandırdı. Dün her ortamda ikincil olarak görülen kadınlar, verilen mücadeleler sonrası YPJ'li kadınların zılgıtları karanlığın korkulu rüyası haline geldi. Paris Komünü'nün kadın özgürlük ruhu, bugün Rojava topraklarında niteliksel bir sıçramayla kadın devrimiyle büyümeye devam ediyor.
 
DAHA FAZLA KOMÜNLER VE ROJAVALAR
 
Kuşkusuz farklı tarihsel zeminlerde gerçekleşen her iki olgu da tarihin akışına yön verdi, veriyor. Paris Komünü'ne kadar proletaryanın iktidar deneyimleri yoktu. Yaslanacağı, dersler çıkaracağı yanların yokluğu el yordamıyla yürünmesine vesile oldu. Rojava ise dersler çıkaracağı onlarca deneyimden süzülüyor. 
 
Paris Komünü gerçekleştiğinde ulusal hareketler daha ön plandaydı. Kapitalizmin ilk yıllarında artan ulus-devletleşme bunu zorunlu kıldı. Ancak emperyalizmin gelişmesiyle bugün ulusal hareketler sosyal bir hareketle buluşmayınca başarı şansı azalmaktadır. Rojava devrimi ilk olarak ulusal mücadele karakteriyle ortaya çıksa da, içeriği bakımından bunu aşan bir düzeyi ve potansiyeli taşımaktadır.
 
Paris Komünü gerçekleştiğinde kapitalizm devrevi krizler geçirip, bir süre sonra toparlanarak yürüyordu. Rojava devriminin gerçekleştiği bugünün koşullarında ise kapitalizm varoluşal bir krizin içinde girmiş bulunmaktadır. Devrevi krizler birkaç ülke ile sınırlı kalıyordu, şu an yaşanan varoluşsal kriz ise tüm dünyayı etkilemektedir. Paris Komünü'nün gerçekleştiği dönemlerde  burjuvazi ayakta kalabilmek için yer yer işçi sınıfı ile uzlaşma yoluna giriyordu. Bugün bırakalım uzlaşma yoluna girmeyi, kaybetmeye başladığı için daha fazla saldırganlaşma yolunu seçiyor. Paris Komünü gerçekleştiğinde dünyada köylü nüfusu çoğunluğu oluşturmaktaydı. Bugün ise işçi sınıfının nüfusu genişlerken köylülük bir azınlığı oluşturuyor. Emperyalist küreselleşmenin ve buna bağlı olarak teknolojinin vardığı gelişme düzeyini hesap edersek bugün işçi sınıfı içinde yaşanan gelişmelerin etkisi tüm dünyada görülmektedir. Rojava'nın ayakta kalması, dünya devriminin önünü açan bir yerde durmaktadır doğal olarak.
 
Paris Komünü, daha fazla komün yaratılarak desteklenebilseydi ömrü bu kadar kısa olmayabilirdi. Rojava devrimi ise daha fazla Rojavalar yaratılarak ömrünü uzatabilir. Bugün her devrimci, her sosyalist, Paris Komünü'nün dersleri ışığında yeni Rojavalar yaratma umudunu büyütmeli. Rojava devriminin yeni devrimlere umut olduğu ve olmaya devam edeceği gerçeğine yaslanarak, tüm deneyimlerin ışığında kalıcı zaferlere inançla yürüyelim.