23 Eylül 2024 Pazartesi

Özgür Duran yazdı | Ölümsüzlerden öğrenmek…

Devrimci mücadelede emeği olan herkesin, anılarını ve mücadele deneyimlerini kendileriyle beraber mezara götürmek, yeni devrimci kuşaklara yapılmış büyük bir haksızlık olur. Çünkü, yeni insan prototipi, yaşam biçimi ve ilişkileri bu deneyimlerden damıtılarak çıkacaktır. Dolayısıyla ölümsüzlerimizin bilinçlerimizde yaşam bulması, daha da önemlisi kitlelere anlatılması, yaşamlarının yazılması vazgeçilmez sorumluluklarımız arasındadır.

Ezen ve ezilenlerin bulunduğu her coğrafyada, mücadele kaçınılmazdır. Mücadele ile elde edilen değerler ve kazanımlar ise ödenen bedellerle sağlanmaktadır. Sınıflar dünyasında hiçbir kazanım yoktur ki bedeli ödenmemiş olsun.

Kimimiz toprağımızı/doğamızı korurken, kimimiz açlık ve sefalete direnirken, kimimiz şalterlerimizin başında emek sömürüsüne başkaldırırken, kimimiz ulusal onurumuzu korurken, kimimiz ise kadın özgürlük mücadelesi yürütürken saymakla bitiremeyeceğimiz bedellerle yüzleşiriz.

Bu bedel bazen işten çıkarılmak, toprağından sürülmek, onlarca yıl zindanlarda tutsak edilmek vb. iken bazen de işkencehanelerde, dağ başlarında, sokak ortasında, darağaçlarında, açlık grevleri ve ölüm oruçlarında ölümsüzlüğe yürümek olur.

Yaşamlarını bedellerle sürdüren ve nihayetinde en ağır bedeli bedenlerini ortaya koyarak ödeyenler ise özgür düş sahipleridir.

Sonsuzluğa uğurladığımız her özgür düş savaşçısının arkasından yazmak, onları anlatmak önemlidir. Çünkü her birinin ardında yatan ve geleceğe taşınması gereken bir tarih, bir deneyim ve değerler yumağı vardır. Burada amaç onları ikon haline getirmek değil, anılarını canlı tutarak onlardan öğrenmek, mücadelemize ışık olmalarını sağlamaktır. Zira onların bıraktıkları devrimci değerleri ya da kanlarıyla yarattıkları gelenekleri geleceğin kuşaklarına taşıyarak sahip çıkılmasını sağlamak onları anmak/anlamak ve yazmaktan geçer.

Değerler yaratan her yaşam, tarihimize not düşülmüş bir tecrübedir. Bunların güncellenmesi ve bugüne taşınması, yarınımıza ışık tutması adına onları yazmalı ve anlatmalıyız. Bilimsel, ideolojik-politik doğru şekillenmeler bu sentezlemelerden doğacaktır.

Devrimci mücadelede emeği olan herkesin, anılarını ve mücadele deneyimlerini kendileriyle beraber mezara götürmek, yeni devrimci kuşaklara yapılmış büyük bir haksızlık olur. Çünkü, yeni insan prototipi, yaşam biçimi ve ilişkileri bu deneyimlerden damıtılarak çıkacaktır. Dolayısıyla ölümsüzlerimizin bilinçlerimizde yaşam bulması, daha da önemlisi kitlelere anlatılması, yaşamlarının yazılması, anlatılması vazgeçilmez sorumluluklarımız arasındadır.

ONLARDAN ÖĞRENEBİLİYOR MUYUZ?
Lenin, her devrimin, isimsiz kahramanların omuzları üzerinde yükseleceğini ifade eder. Stalin, SBKP'nin politik ufkunun daraldığı, perspektif sunmada basiretsiz kalındığı, ideolojik-teorik seviyenin irtifa kaybettiği bir dönemde zevahiri şehit edebiyatıyla kurtarmaya çalışanları "şehit edebiyatı kulaklarımızı tırmalıyor" diye cevaplamıştı. Yani, onlardan öğrenmek, kuru ajitasyon ve övgüler dizmenin ötesindedir.

Onlardan öğrenmek; siyasi, teorik, örgütsel tecrübelerinden ders çıkararak eksikliklerimizi/ eksikliklerini saptama ve tamamlayabilme çabasıdır.

Onlardan öğrenmek; politik derinlik gerektiren meseleleri ve gelişmeleri ezberlerin ötesine geçerek Marksist Leninist sorgulayıcılığı, materyalist yöntemler ışığında derinleştirmek ve onların deneylerinden dersler çıkarabilme çabasıdır.

Onlardan öğrenmek; kitle ilişkilerindeki gelişkin, etkili deneylerinden öğrenebilme, en ağır koşullarda gizlilik ve disiplin kurallarına uyan yaygın kitle mücadelelerini örgütleyebilme deneylerini güncelleyebilme çabasıdır.

Onlardan öğrenmek; yoldaşlık ilişkilerindeki derinliğin farkına varabilme ve bu farkındalığı kolektif bir kültür haline getirebilme çabasıdır.

Onlardan öğrenmek; mücadelenin görevleri karşısındaki kararlılık, tutarlılık ve asla ertelemeyen, havale etmeyen anlayışlarından ders çıkarabilmektir.

Onlardan öğrenmek; bütün mülkiyetçi-köleci ilişkilerden kopabilme, özgür, kolektif, etkin birey olabilme çabasıdır.

Lenin’in dediği gibi "Yeni tip kadro, bataklıkta açma kudretine sahip lotus çiçekleri"dir. Sadece komünist partiye üye olmak insanı yüzde yüz komünist yapmaz, bu eşyanın doğasına, parti diyalektiğine de aykırıdır. Zira, komünist partisine katılım biçimsel değil ideolojiktir. Bu ise kendini tüm varlığıyla devrim ve komünizm amacına ve mücadelesine adamış devrimci bir kişilik olmayı şart koşar.

Kaypakkaya’nın söylediği gibi; "Komünist olmanın kıstası, kadroların yaşarken parti çizgisine bağlı olup olmadığına ve pratiklerine bu çizginin damgasını vurup-vurmadığına bakmak gerekir."

Hiç kuşkusuz, ölümsüzlerimizde de zayıf ya da eksik yanlar vardır. Fakat inanmışlık ve adanmışlık onların temel ortak özelliklerindendir. Mücadeleyi bir yaşam biçimine dönüştürebilme, her koşulda tüm zorluklara, olanaksızlıklara karşın ayakta kalabilme, yeni bir biçimde mücadeleye devam edebilme cesaretleridir. İnsanı yaratıcı kılan kolektifler içerisinde yer almak, mücadele ile yaşam sevinçlerini büyütmek, ilham alınması ve dört elle sarılmamız gereken bir diğer ortak özelliklerindendir.

Onların mücadele pratiklerinden öğrenmek, onları okumak, ailelerinden ve tanıyanlardan dinlemek ve paylaşmak, kendi mücadele pratiklerimizle karşılaştırarak boşluklarımızı, eksikliklerimizi tamamlamak, en önemlisi de onların yaşamlarını feda ettikleri özgür düşlerine/düşlerimize ulaşabilmek amacıyla çıkarılacak derslere ve görevlere dört elle sarılabilmektir

Ölümsüzlerimizin bize bıraktığı devrimci vasiyet en yalın ifadesiyle kavgayı omuzlamaktır. Öyleyse, ölümsüzlerimizin bıraktıkları değerleri ve düşleri tüm kavga alanlarına taşıyalım. Göndere çekilmiş kavga bayraklarımız olarak hayatın bilcümle kollarında dalgalandıralım.