N.Ç. davasında Türkiye mahkum edildi: Geciken adalet zulümdür
Mardin'de 12 yaşındayken seks işçiliğine zorlanan N.C.'nin davasında AİHM, Türkiye'yi AİHS'nin 3 ve 8. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkum etti.
Mardin'de seks işçiliğine zorlanan N.Ç.'nin davasında AİHM Türkiye'yi AİHS'nin 3 ve 8. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle 28 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.
2002 yılında 12 yaşındayken seks işçiliğine zorlanan N.Ç.'nin şikâyetinin ardından 27 kişi tutuklandı ve 28 kişi hakkında "15 yaşın altında çocuğa tecavüz etmek, alıkoymak ve fuhuşa aracılık etmek" suçlamalarından iddianame hazırlandı. 23 Şubat 2002'de görülen kapalı duruşmanın ardından sanıklar, N.Ç. ve avukatlarına saldırdı, avukatların koruma talebi ise mahkeme tarafından karşılıksız bırakıldı. 2002 yılının haziran ayına kadar tüm sanıklar serbest bırakılırken 2010 yılında görülen 35'inci yani karar duruşmasında iki sanık hariç, diğerlerine alt sınırdan ceza verildi. Bunun üzerine N.Ç.'nin avukatları davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı.
Jinnews'ten Şehriban Aslan - Medya Üren'in haberine göre AİHM bütün delilleri ve beyanları dikkate alarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3 ve 8'inci maddelerinin ihlal edildiğine hükmetti. AİHM Türkiye'yi 25 bin Euro manevi tazminat ve 3 bin Euroluk mahkeme giderlerini ödemeye mahkum etti.
Mardin Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi avukat Dilşah Dem, cinsel istismar ve tecavüz olaylarında mahkemelerin yaklaşımını ve AİHM'in Türkiye'ye verdiği mahkûmiyet kararını değerlendirdi.
'GİZLİLİK İHLAL EDİLDİ'
Dem, mahkemenin "kamuya kapalı yürütülüyor" sözlerine rağmen N.Ç. davasında gizliliğin ihlal edildiğini ve o dönem gazetecilerin gizli olan bilgileri alıp yayınladığını belirtti. Basın özgürlüğü ve N.Ç.'nin unutulma hakkı arasındaki dengenin sağlanamadığını ifade eden Dem, mahkemenin buna ilişkin yeterli tedbirler almadığını ekledi. Dem, "Kaldı ki toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmadığı ve 'namus' kavramı üzerinden cinsel istismar ve saldırı davalarında mağdur suçlayıcı ve fail aklayıcı olabiliyor. Bu anlayışın mevcut olduğu bir toplumda gizliliğin ihlali N.Ç.'nin toplum tarafından da yargılanmasına ve örselenmesine neden olmuştur. Bu durum mağdurların travmalarının pekiştirilmesine, tedavi ve iyileşme süreçlerinin olumsuz yönde seyretmesine neden olunmuştur" dedi.
'UZAYAN YARGILAMALAR SANIĞI CESARETLENDİRİYOR'
Dem, AİHS'nin 6'ıncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesinin de yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi ilkesi olduğunu söyledi. AİHM'in devletin aleyhine en çok cezaya hükmettiği konuların başında makul sürede yargılanma ilkesinin ihlalinin geldiğini kaydeden Dem, "Adil yargılanma hakkı, dokunulmaz ve vazgeçilmez bir hak olarak, yargılamanın insan haklarına ve demokratik kurallara en uygun şekilde yapılmalıdır. Bunun sonucu olarak da insan hakları ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının garantisidir. Uzun süren yargılamalar davaların zamanaşımına uğramasına, faillerin cezasız kalmasına, devletin de zarar gördüğü somut olaylarla karara çıkan ilamlarla ve AİHM içtihatlarıyla da sabittir. Davaların makul süre içerisinde bitirilememesi, tarafların yargıya olan güvenini sarsmakta ve özellikle de davanın gecikmesinde sanığa cesaret vermektedir" diye konuştu.
'YARGITAY'DA 5 YIL BEKLETİLDİ, GEREKÇE SUNULMADI'
Özellikle ceza davalarında ileride telafisi imkânsız veya hak kayıplarına sebebiyet verdiğine değinen Dem, "Söz konusu olaya gelecek olursak N.Ç. davası gerekçesiz bir şekilde uzatılmıştır. Zira duruşmalarda N.Ç.'ye olay defalarca anlattırılıp, canlandırılması istenmiştir. Böylesine vahim bir olayın çocuğa 10 defa anlattırarak sürecin uzatılması dışında herhangi bir amaç ve hukuki yarar saptanmamıştır. Zira bu durum hem makul süre sınırının aşılmasına hem de mağdur çocuğun defalarca olayı tekrar tekrar yaşayarak ikinci bir mağduriyet yaşamasına neden olmuştur. Ayrıca bu dava Yargıtay'da 5 yıl bekletilmiş olup, bu bekleyişin nedenine ilişkin haklı bir gerekçe de sunulmamıştır" ifadelerini kullandı.
'TÜRKİYE AİHM TARAFINDAN MAHKUM EDİLDİ'
AİHM'in N.Ç.'ye ilişkin Türkiye'ye verdiği mahkumiyet kararını değerlendiren Dem, sanık ve yakınları tarafından; N.Ç.'nin, ailesinin ve vekillerin sürekli tehdit edildiğini, duruşma sonrası defalarca saldırıya maruz bırakıldığı ve buna rağmen mahkemenin N.Ç. ve ailesi lehine herhangi bir koruyucu tedbire hükmetmediğini belirtti. Dem, kararda N.Ç. ve ailesinin özel bilgilerinin haberleştirilerek basına servis edildiğini, N.Ç.'nin yargılama süresince herhangi bir sosyal görevlinin, psikolog veya uzman olmaksızın defalarca ifadesine başvurulduğunu ve olayı canlandırmaya zorlandığına yer verildiğini ifade etti.
'ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ İHLAL EDİLDİ'
AİHM'nin, yargı sürecinin 11 yıl sürmesi, sanıklara en alt sınırdan ceza verilmesi, N.Ç.'nin yaşı, direnci ve güçsüzlüğünün dikkate alınmaksızın "rızasının varlığına" dönük düşünce ve tavır sergilendiği hususunda değerlendirme yaptığını kaydeden Dem, "İzah olunan bu nedenlerle AİHM yargılamanın özenle ve süratle yürütülmediği, mağdurun korunması yükümlülüğüne uyulmadığı, bu nedenlerle ikincil bir mağduriyete yol açıldığı sonucuna vararak; AİHS 3'üncü maddesi (işkence ve kötü muamele yasağı ) ve AİHS 8'inci maddesi ( özel hayatın gizliliğinin) ihlal edildiği gerekçesiyle Türkiye'yi tazminata mahkûm etmiştir" şeklinde açıkladı.
'OLAYI AYDINLATMAK YARGI MENSUPLARININ GÖREVİDİR'
Dem, AİHM'nin verdiği kararı şöyle değerlendirdi: "Çocuğun korunması yaşı, dirençsizliği ve güçsüzlüğü nedeniyle toplumun her bireyinin sorumluğu kapsamındadır. Mardin Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarında kadının ve çocuğun beyanının esas alınması gerektiğini hatırlatmak isteriz. Bir kadın ve çocuk toplum tarafından gelecek tüm yargılayıcı, suçlayıcı ithamları ve dışlanmayı göze alarak yargı makamlarına başvurup, bir suç iddiasında bulunuyorsa bu olayı aydınlatmak yargı mensuplarının görevidir. Cinsel suçlar yapıları itibariyle kapalı kapılar ardında işlendiği için delil elde etmesi zor suçlar olup, bu delilleri toplamak mağdur kadın veya çocuğun değil savcıların görevidir.
'ÇOCUĞUN BEYANLARI CİDDİYE ALINMALIDIR'
Ayrıca çocuklar yaşları, gelişim düzeyleri ve deneyimleri gereği cinsel istismarın ne anlama geldiğini bilebilecek bir olgunluğa sahip değildir. Bu nedenle çocuğun buna ilişkin beyanını iftira ve yalan olarak nitelendirmek yerine ciddiye alarak derhal soruşturmaya başlanması gerekir. Uzun süren yargılama süreçleri, mağdur suçlayıcı ve fail aklayıcı toplum ve yargı anlayışı maalesef suç mağduru kişilerde ikinci bir mağduriyet yaşanmasına neden olmaktadır. Bu da mağdurların sancılı bir sürece girmesine neden olarak intihara sürüklemektedir. Unutulmamalıdır ki; adaletin en kötüsü geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli olsa da, geciken adalet zulümdür."