29 Eylül 2024 Pazar

Murat Çepni yazdı | Demokratik halkçı cepheyi büyütelim

HDP, en ileri demokratik halk ittifakı olarak son on yıldır faşist devlet sisteminin yapısal krizlerini tetikledi. Emek ve Özgürlük İttifakı henüz yolun başında. Mücadele ittifakı olması seçim politikasının olmayacağı anlamına elbette gelemez. İttifak, seçim sürecinde de ezilen milyonların düzenden kopuşunun siyasetini yürütmeyi kendine esas alacaktır. 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs meydanları ittifakımızın temel gücüdür. Solu HDP'den ve Kürtlerden kopartıp burjuva sola yedeklemeye çalışan arkadaşlarımıza yanıtımız ise, demokratik halkçı cepheyi daha da büyütmektir.

Her örgüt ihtiyaçtan doğar. İhtiyaca uygun örgüt için ihtiyacın doğru tespit edilmesi ile başlamak durumundayız. Birlik konusunda başarılı, başarısız onlarca deneyimden bahsedilebilir.

En çok karşılaşılan yanlışlardan birisi ise mücadelenin kısa, orta, uzun, taktik ve stratejik ihtiyaçları yerine subjektif ihtiyaçların geçirilmesidir.

Birlik meselesinde başarısız örnekleri eleştirip aşmak, başarılı örnekleri de kavrayıp geliştirmek en kritik görevlerimiz olarak önemini koruyor.

Halkların Demokratik Partisi, başarılı bir örnek olarak hala anlaşılmayı bekliyor. HDP tüm deneyimlerden çıkartılan sonuçlara sıkı sıkıya sarılarak kendi sistemini inşa edebildi.

HDP'yi tamamlanmış değil henüz başlayan bir hareket olarak ele almak en doğrusu olacaktır.

Yakın tarihe tekrardan bir göz atmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. HDP hangi ihtiyaçtan doğdu, nasıl kuruldu, ne yapmaya çalışıyor; yeni ittifaklar bu kapsamda ne anlama geliyor.

HDP, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) içinden doğdu.

HDK, 2011 yılında onlarca bileşenle, 81 ilden 820 delege ile kuruldu. Toplumsal alanın merkezi ve yerel meclisler temelinde örgütlenmesi, tüm mücadele dinamiklerinin temsiline dayanan kongre modeli dünya çapında özgün bir örnek olarak değerlendirilebilir.

Kongre partisi olmak HDP'nin en ayırt edici, aynı zamanda en güçlü yanlarından birisidir. Sıradan bir yan yana gelişin çok ötesinde, sorunlar arasında hiyerarşi kurmadan gerçek bir mücadele birlikteliği olarak kuruldu, geliştirildi. Kongre sistemi de bu niteliğin deyim yerindeyse garantisi oldu.

Nasıl oluyor da bu parti hala dimdik ayakta kalabiliyor sorusunun yanıtı esasen bu sistemde saklıdır.

Emekçi halkın örgütlenmeleri sadece sermaye devleti tarafından ezilmeye, hiçleştirilmeye çalışılmıyor; aynı zamanda bizzat emeği geçenlerin "hafıza yitimi" de bu karşıdevrimci siyaseti besliyor ne yazık ki.

HDP kuruluşunda her biri faşizme karşı mücadelede büyük bedeller ödemiş, önemli örgüt deneyimlerine sahip siyasetler bir araya geldi.

Kurucu bileşen partileri: Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Birleşik Devrimci Parti (DP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) ve Yeşil Sol Parti (YSP).

Yine; Alevi, kadın, emek, ekoloji, LGBTİ+ hareketleri başta olmak üzere birçok kurum, mücadele alanı temsilcisi, aktivisti, birey de kurucular içerisinde yer aldı.

Her biri tanınan kotalar vasıtasıyla temsil hakkına sahip oldu, kendi taleplerinin örgütlenmesini yaptı ve her talebin kesişim noktalarını birlikte örgütlemeye girişti.

Tıpkı Gezi isyanında, tüm itiraz ve isyan odaklarının kendi talep ve sloganlarıyla onur ve özgürlük temelinde bir araya gelmesinde olduğu gibi.

Bu örgüt modeli, "bir kere de farklı bir şey deneyelim" denilerek ortaya çıkmadı. Yukarıda da belirtildiği üzere ihtiyacın doğru tanımından doğdu.

Kürt sorununun adil, onurlu, demokratik çözümü ile işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinin birbiri ile kopmaz bağlarla bağlı oluşu ihtiyaç tarifinde başat bir yer kapladı.

Birlik çalışmalarının dün olduğu gibi bugün de en çok sıkıştığı nokta burasıdır.

Oysa, halklar ve inançlar mezarlığına dönüştürülmüş bir coğrafyada, herkesin şu veya bu düzeyde suç ortağı olduğu, her bir katliamın, soykırımın, cinayetin yaralarının açık olduğu siyasi konjonktürde, ulusal, cinsel, sınıfsal çelişkileri birbirinden bağımsız ele almak, tüm çelişkileri steril bir devrim ve sosyalizm sürecine havale etmek, en hafif deyimle mevcut statükonun devamından yana olmaktır.

Sınıf hareketinin gelişiminin önündeki en büyük engel, hareketin milliyetçilik, Kürt, Ermeni, Rum, Alevi, (Türk, Müslüman, Sünni olmayan herkes) düşmanlığıyla zehirlenmişliğidir.

Sınıfı köleleştiren ırkçı, milliyetçi politika ancak faşizmin yıkılması; söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğünün kazanılması yoluyla ortadan kaldırılabilir. Sosyalizme de ancak bu yoldan kesintisiz yürünebilir.

Böylece HDP; Kürt ulusal demokratik hareketi ile Türkiye emek ve demokrasi, devrimci ve sosyalist hareketinin birleşik mücadele cephesi olarak kurulmuş oldu.

Kazanılan bu düzey, coğrafyamızda bir ilk olarak kaydedilebilir.

HDP, en ileri demokratik halk ittifakı olarak son on yıldır faşist devlet sisteminin yapısal krizlerini tetikledi.

Tek millet, tek din, tek mezhep, tek dil üzerine kurulu devlet sistemi ilk kez bu düzeyde bir "tehditle" karşı karşıya kaldı.

Yoksulların partisi HDP, tüm mücadele alanlarında kendini ortaya koyuşu ve geliştirdiği örgütlenmelerle, kazandığı seçim başarıları ile yalnızca AKP-MHP'nin değil sağından soluna tüm burjuva devlet sisteminin hedefi haline geldi.

Kazanılan her başarı, her düzey çok doğal olarak yeni ihtiyaçları açığa çıkarttı. Yeni saldırı konseptleri yeni örgüt sorunlarını geliştirdi. Bugün tüm bunları anlayıp aşmaya çalışıyoruz.

HDP kendini sadece direnişle tanımlayan bir hareket olmadı. Direnişin kurucu bir perspektifle buluşturulmasını hedefledi ve tüm yetmezliklerine rağmen buna uygun davranmaya çalıştı.

Yeni bir adım olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu'nun (SMF) oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı yola çıkmış oldu. Şimdi hızlıca mücadele ittifakına uygun olarak tüm mücadele alanlarında ve yerellerde ittifakın ete kemiğe büründürülmesine odaklanmak gereklidir. Faşist saldırganlığa karşı yanıtımız birleşik mücadeleyi büyütmektir. Daha çok yan yana geliş, daha cesur adımlar, daha büyük hedefler…

Emek ve Özgürlük İttifakı henüz yolun başında. Bir seçim ittifakı olarak değil bir mücadele ittifakı olarak yola çıkmış oldu.

Mücadele ittifakı olması seçim politikasının olmayacağı anlamına elbette gelemez. Kaldı ki yakın tarihimizde de defalarca görüldüğü gibi, seçim süreçleri en çetin mücadelelerin verildiği dönemler oldu. 

İttifak, seçim sürecinde de ezilen milyonların düzenden kopuşunun siyasetini yürütmeyi kendine esas alacaktır. 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs meydanları ittifakımızın temel gücüdür. 

Teşhirle yetinmek, analizcilik, bu kadar da olmazcılık, muhalefetçilik, iktidar hedefinden yoksun basit bir hükümet karşıtlığının varacağı yer kaçınılmaz olarak düzen içi burjuva bloklardan birine yedeklenmek olacaktır. 

Solu HDP'den ve Kürtlerden kopartıp burjuva sola yedeklemeye çalışan arkadaşlarımıza yanıtımız ise, demokratik halkçı cepheyi daha da büyütmektir.

*HDP İzmir Milletvekili