25 Eylül 2024 Çarşamba

Klinik Psikolog Melis Akyürek: Toplumun barışa ve güvenmeye ihtiyacı var

İstanbul'da dört kardeş ve Antalya'da bir aile ekonomik zorluklar nedeniyle hayatlarına son verdi. Klinik Psikolog Akyürek, adalet ve sosyal mekanizmalara inanmayan bir toplumda bireylerin çaresizle baş başa kaldığına dikkat çekti ve "Toplumun barışa, travmalarının iyileşmesine ve güvenmeye ihtiyacı var" dedi. 

İşsizlik nedeniyle İstanbul'da dört kardeş intihar ederken, Antalya'da ise bir baba, iki çocuğu ve eşiyle hayatına son verdi.

Yaşanan olayları ETHA'ya değerlendiren Klinik Psikolog Melis Akyürek, yaşanan intiharların detayları ortaya çıktıkça toplumun daha da derinden sarsıldığına işaret etti. Psikologlar olarak intiharın nedenlerini kişinin ruhsal süreçlerinde anlamaya çalıştıklarını söyleyen Akyürek, "Ancak toplumsal sorunların, savaşın ve ekonomik krizlerin kişinin ruh sağlığını etkileyen diğer başat faktörler olduğunu biliyoruz ve bunun kişinin ruhsal sürecini doğrudan etkilediğini görmezden gelemeyiz" diye konuştu.

'KİŞİNİN ÇARESİZLİĞİ, TOPLUMSAL BİR RUH HALİNE BÜRÜNÜYOR'
Yapılan bilimsel araştırmalara göre ekonominin bozulması ile işsizliğin intihar arasında güçlü bir ilişki barındırdığını belirten Akyürek, "Bireyin, ekonomik kriz dönemlerinde geçinememesi ile kendisini güvende hissetmemesi yoğun kaygı ve çökkünlük yaşamasına yola açabiliyor" dedi ve devam etti: "Dolayısıyla kişinin çaresizliği, umutsuzluğu ve başa çıkamama hali kitleselleşerek toplumsal paylaşımlı bir ruh halini alıyor ve intihar bir halk sağlığını sorunu haline geliyor. Bu sorunundan toplumu yönetenler başta olmak üzere hepimiz sorumluyuz ve acilen insanların içine girmiş olduğu bu ümitsizlik halinden çıkmanın yollarını bulmamız gerekiyor."

'KİMSENİN ALTINDAN KALKAMAYACAĞI SONUÇLAR DOĞABİLİR'
Akyürek, uzun süredir toplumun kutuplaşmış ve gergin bir halde olduğunu hatırlattı ve konuşmasını şöyle sürdürdü: "Birbirine yabancılaşmış, düşmanca duygular besleyen, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, şiddetin ve ırkçılığın yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Devletin, medyanın eliyle durmaksızın halka pompalanması toplumun sinir uçlarıyla oynamaktır. Bunun sonuçları; psikologların, hekimlerin, avukatların, sivil toplumcuların altından kalkamayabileceği boyutlara ulaşabilir."

İntihar haberlerinin duyurulma kısmında gazetecilere büyük sorumluluk düştüğünün altını çizen Akyürek, "İntihar vakalarının magazinleştirilerek, benzer çaresizlikleri yaşayan insanlara özendirici ve yol gösterici olacak şekilde detaylandırılıp haberleştirilmesi intiharların taklit edilerek artmasını yol açabiliyor. Bunun bir örneğini ne yazık ki bugün Antalya'da yaşanan ailenin intihar etme şeklinde görmüş olduk. Kişi kendisi gibi eş şartlarda olup başa çıkamadığı noktada intiharı kurtuluş olarak gören bir başkasını kendisine örnek alıp aynı yöntemi kurtuluş olarak seçebiliyor" cümlelerini kullandı.

'BİREYLERİ ÇARESİZLİKLE BAŞ BAŞA BIRAKMAKTIR'
Akyürek, iktidarın halka yaşattığı birçok sorunu ya inkar ettiğini, ya da görmezden geldiğini söyledi ve devam etti: "Yakıcı olan bu sorunların uzun süreli olarak çözümsüz kalması insanları olumlu anlamda etkilemediğini gözlemliyoruz. Toplumun içine düştüğü çaresizlik hissiyatı ile var olan sorunların yokmuş gibi davranılması, sosyal desteğin halkın belli kesimlerine hiç ulaşmaması ve bireyin öz saygısını zedeleyecek şekilde yapılıyor olması, kişinin alacağı destekten suçluluk ya da utanmasını yaratan bir etken."

Sorunlara karşı sosyal bir devlet politikası olmasını gerektiğini kaydeden Akyürek, "Toplumun önemli bir kısmı açlık sınırının altında ve asgari ücretle geçinmeye çalışıyor" diye belirtti. 

Akyürek şöyle konuştu: "Fatih'te 4 kardeşin intiharı, Antalya'daki ailenin intiharı, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden baba ve maaşını alamadığı için kendini yakan insanlar bize devletin güvencesi altında olmadıklarını ve en temel iki ihtiyacını karşılayamadıklarını söylüyor. Barınma ve beslenme. İnsanların en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmesi durumunda koşullarını iyileştirecek bir şey yapılmaması bireyleri çaresizlikle baş başa bırakmaktır."

'ADALETE İNANMAYAN BİR TOPLUM GÜVENMEZ!'
"Dar boğazdan geçtiğimiz dönemde, karşı karşıya kaldığımız insanların çığlıklıları inkar edilmemeli" diyen Akyürek şunları ifade etti: "Toplumun güven duygusunu zedeleyen olguların başında adalet duygusunun yitmesi yatıyor. Hukukun kişiselleşmesi, halkı karamsarlığa itiyor. Adalet duygusunun yitimi oldukça tehlikelidir. Örneğin Suruç ve Ankara davasının yıllardır neredeyse sonuçsuz denilecek kadar yavaş devam etmesi, insanların kayıplarını anmasının engellenmesi, yaslarını yaşayamamaları ve muhalefete karşı durmadan bedel ödeten bir yaklaşımla ilerlenmesi, ifade özgürlüğünün ortadan kaldırılması, işkencenin olağanlaşması, cinayetlerin, şiddetin cezasız kalması kutuplaşmayı, adaletsizliğe inancı ortadan kaldırıyor. Adalete inanmayan bir toplum güvenmez!"

Güvensizlik duygusunun sadece muhaliflere ait bir his olmadığının altını çizen Akyürek şunları söyledi: "İnsanlar artık şunu biliyorlar, iktidarın bir parçası da olsanız, hakim otoriteye karşı eleştirel bir dil kullanmak sizi bir andan iktidarın gazabına uğramanıza yol açabilir. İktidarın kendi içindeki çatlak seslere göstermelik bile olsa izin vermediği ve biletinin kesildiği bir dönemde muhalif çizgide tutarlı durmak gerçek bir irade gerektiriyor. Bugün halk sağlığını, psikolojisini tehdit eden savaşa karşı barış gibi evrensel bir değeri sahiplenmenin kendisi bile sizi bir andan vatan hainliği, terörist gibi yaftalamalarla karşı karşıya bırakmasına yol açıyor. Bu hezeyan halleri ile toplumu yönetmek sürdürülebilir değil. Toplumun barışa, travmalarının iyileşmesine ve güvenmeye ihtiyacı var."