21 Eylül 2024 Cumartesi

'Kayyumlar OHAL Valisi gibi hareket ediyor'

Diyarbakır'da düzenlenen kayyumların kadın alanındaki tahribatlarına ilişkin panelin açılış konuşmasını yapan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Başaran, bu tahribatları birebir yaşadıklarının altını çizdi. Katılımcılar konuşmalarda kayyumu "OHAL Valisi" olarak tanımlarken, kadınların örgütsüzleştirilerek uyuşturucu kullanmaya ve seks işçiliğine zorlandığı kaydedildi. Kayyumların ardından üniformalı şiddetinin artarak sürdüğü belirtilen konuşmalarda mücadele çağrısı yapıldı. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu, Diyarbakır'da bulunan Amed Şehir Tiyatrosu'nda "Kayyımın kadın alanındaki tahribatları ve ortak mücadele hattını oluşturma" konulu panel düzenledi. Panele, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, görevden alınarak yerine kayyum atanan HDP'li kadın belediye eşbaşkanları, Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Nihal Yanık, Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Koordinatörü Yüksel Genç, Mersin Akdeniz Belediyesi eski Eşbaşkanı Yüksel Mutlu, Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, Kadının İnsan Hakları Derneği'nden Zelal Ayman ve Amed Şehir Tiyatrosu'ndan Elvan Koçer, panelist olarak yer aldı.

Panele, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Rosa Kadın Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) Genel Başkanı Ayşe Yetmen ve gazeteci Ayşe Düzkan ile çok sayıda kadın aktivist katıldı.

BAŞARAN: KAYYUMUN TAHRİBATLARINI GÖRDÜK
Panelin açılış konuşmasını yapan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, 2016 yılından bu yana kayyumun yarattığı tahribatlara tanık olduklarını belirterek, "Bunun seçilme hakkına, irade gasbı anlamına geldiğini belirttik. Kayyım atanan belediyelerde, hırsızlığın, yolsuzluğun nasıl yaşandığına tanıklık ettik. Amed'de belediyenin hizmet binasında yapılan değişiklikleri, rantı hep beraber gördük. Belediyelerin karakola çevrildiğini gördük. Kadın bakış açısı kazandırdığımız belediyelerin nasıl birer rant ve iktidar alanına çevrildiğini fotoğraflarla da gördük" dedi.

'YEREL YÖNETİMLERE YENİ BİR İDDİA İLE GİRİŞ YAPTIK'
Kayyumların derinlemesine tartışılması gerektiğinin altını çizen Başaran, "Belediyeler iktidarın kendini en mutlak olarak kendini hissettiği alanlardan biridir. Siyasi partilerin politikalarını yerelde uyguladığı alanlardan biridir. Bizler yerel yönetimlere yeni bir iddia ile giriş yaptık. 1999'da ilk defa belediyelerde kadın perspektifiyle adımlar attık. 2014 seçimlerinde eşbaşkanlık ile demokrasi belediyelerde oturdu. Kadınların ortak mirası aynı zamanda dünya kadınlarına bir armağandır eşbaşkanlık sistemi. Eşit temsiliyetin yerel yönetimlerde uygulanması bir ilk oldu. Belediyelerin erkek egemen anlayışıyla şekillenmeyeceğini, kadınlar gösterdi. Kadın kurumlarından şiddet hattına, kadın daire başkanlıklarından kadın müdürlüklerine perspektif oluşturuldu" dedi.

'KADIN KURUMLARI İKTİDARIN HEDEFİ HALİNE GETİRİLDİ'
Kayyumların ilk işinin kadın kurumlarını kapatmak olduğunu ifade eden Başaran, "Kadın kurumlarımızı hedef gösterdiler. Bu sadece kadın kurumlarının kapatılmasından ibaret değil. Aslında bir politikanın sonucudur. AKP-MHP ittifakı, erkek egemen bir anlayışla siyaset yapıyor. Kayyım rejimiyle ideolojik perspektifini yerellerde yaratmaya çalıştı. Belediyecilik anlayışımızı ters yüz etmeye çalıştılar. 2016 yılından bugüne kadın kurumlarının kapatılması, kayyım atanan şehirlerde kadına yönelik şiddetin artışı iktidarın yürüttüğü politikaların sonucudur. Kadınlar şiddete uğradıklarında iktidara bağlı merkezlere gitmeyi tercih etmiyorlar. Ya evlerine gönderildiler, ya da suçlu çıkarıldılar. Kadınlar bu nedenle belediyelerimize bağlı olan merkezlerimizde kendilerini daha güvenli hissettiler. Kadınların bugün şiddete uğradığında gidebileceği çok az kurum var. Bu kurumlarda iktidarın hedef haline getirildi" dedi.

'KADIN İRADESİNE SALDIRIDIR'
Kadın kurumlarının karşısında konumlandırılan kurumlarla erkek egemen anlayışın yerleştirildiğini söyleyen Başaran, "Erkeğe biat eden, en nihayetinde devlete biat eden kadın profilleri ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Aslında eşbaşkanlık sistemiyle, ortak bir fikriyatla, ortak akıl yerine bırakın yerelden seçilen bir iradenin, merkezden atanmış, toplumun iradesini yok sayan bir saldırı söz konusu. Kadınların ihtiyacına göre bir hizmet perspektifiyle hareket ediyorduk. Ama şuna bu perspektiften çok uzak, toplumun yarısı olan kadınları görmeyen kayyım rejimiyle karşı karşıyayız. Bu süreçte tahribatların boyutu büyük bir şekilde karşımızda duruyor. Bizler kayyımın halkın iradesine, seçme seçilme iradesine ve Kürt halkına bir saldırıdır. Ancak aynı zamanda kadın iradesine ve dönüştürme iradesine saldırıdır" ifadelerini kullandı.

'KADINLARIN ORTAK KAZANIMLARININ KORUNMASI GEREK'
Kadınların ortak kazanımlarının korunması gerektiğinin altını çizen Başaran, "Tam da bu noktada iktidar daha pervazsız bir şekilde kazanımlarımıza yöneliyor. Bugün önümüzdeki dönemin yol haritasını çıkarmak çok önemli. Ortaklaştıracağımız fikirler var, bu kazanımlarımızı nasıl ileriye taşıyabiliriz üzerinden tartışmak gerekiyor" dedi. Kadınların ortak mücadele mekanizmalarını kurması gerektiğini vurgulayan Başaran, "Bizlerle sınırlı kalmamalı. Diğer partilerle bu dönüşümü gerçekleştirmeliyiz. Ortak mücadele hattı, kadın mücadelesinin nasıl dönüşüm yarattığını gösterecek" ifadelerini kullandı.

'BİAT ETMEYEN KADINLAR SENDİKAMIZ ARACILIĞIYLA SESLERİNİ DUYURDU'
Başaran'ın açılış konuşmasının ardından Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Nihal Yanık, kadının toplumdaki yerine yönelik saldırı olduğunu belirterek, "İktidar yaşatan politikalar yerine, kadına yönelik şiddeti arttırıyor. İktidarın kayyım politikalarında hedef kadınlar oldu. Çalıştırmamak adına her şeyi yapıyor. Kadınlar görevden alınarak, yerine erkekler atanmıştır. Yayılan korku iklimiyle kadınlar sessiz kalmayı tercih etmiştir. Biat etmeyen kadınlar ise, sendikamız aracılığıyla seslerini duyurmuş ve istifa etmiştir" dedi.

'DAYANIŞMA MERKEZLERİ KURAN KURSLARINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
Ardından konuşan Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, şiddetle mücadele alanında kayyımların büyük tahribat yarattığına dikkat çekerek, kayyum öncesi ve sonrasına dikkat çekti. Ulaş, "OHAL ilanıyla birlikte başlayan kayyım atamaları, bugün 45 belediye ile devam ediyor. Kayyım atanan belediyelerin tamamında kadın kurumlarına kilit vuruldu. Diğerleri de işlevsiz hale getirildi, Kuran kurslarına çevrildi, Dini sohbetlerin yapıldığı alanlara çevrildi. Dayanışma merkezlerinden Kuran kurslarına dönüştürüldü. Bunları kapatılmış sayıyoruz" diye belirtti.

Kayyum politikalarının eşbaşkanlık ve şiddetle mücadeleye yönelik saldırı olduğunu vurgulayan Ulaş, "İlk elden dağılan örgütlülüğü yeniden kurmak için çalışmalara başladık. Kadınların temas edebileceği, kadın meclisleri ve yapılarını bir araya getiren bir ağ oluşturduk. Birbirimize yönlendirme yaptık" dedi.

'ŞÖNİMLER İLKESİZ ÇALIŞIYOR'
Yürüttükleri çalışmaları anlatan Ulaş, şunları söyledi: "Nasıl yol alınabileceğini deşifre etmeye çalıştık. Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı'nın verileri, gerçek sayının çok altında. Karakollara, adliyelere, ŞÖNİM'e başvuran kadınlar yok. Baro ve sendikalara, Diyarbakır'da 4 yılda 6 bin 49 kadın başvurdu. Başvuramayan kadın sayısı eklendiğinde korkunç bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Yönlendirme yapacak merkez bulmakta zorlanıyoruz. Dayanışma merkezlerinin kapatılmasının yanı sıra kadınları şiddeti bertaraf edecek şekilde güçlendirecek sosyal çalışmalar da yapılamadı. Kayyım öncesi de kadınlar kolluğa yada savcılığa gitmiyordu. Kayyım sonrası da gitmedi. Bunun temel sebeplerinden biri güvensizlik. Kadınlar kendilerini kentinde, mahallesinde güvende hissediyor mu? Yüzde 86 oranında ne kadınlar ne erkekler kendilerini kayyım sonrası güvende hissetmiyor. Türkiye geneli güven anketlerinde yargı yada kolluk, anketlerin son sırasında. Kadınlar şiddetle mücadele söz konusu olduğunda güvenmiyor. Kayyım öncesi Diyarbakır'daki kadın merkezleri, Aile İçi Şiddet Büroları'nı ziyaret ettik. Şiddet olayından haberimizin olması bir baskı unsuru oluşturuyordu. Dayanışma merkezleri kapatıldıktan sonra karakollardaki yaklaşımlardan kayyımın nasıl olumsuz etki yarattığını gördük. Karakollarda ciddi anlamda sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bu kayyımların yarattığı ciddi bir tahribattır. ŞÖNİM'ler ilkesiz çalışmalar yürütüyor. 'Kadın burada kalmasın' pratikleri var. Şuan daha pervazsız çalışıyor. Bizim sığınaklarımızda ve ŞÖNİM'de kalan kadınlar arasında fark var. Diyarbakır'da son 4 yılda 28 kadın katledildi. Bu kadınlarla ilgili koruma kararı vardı. Kadını sadece barınma değil, psikolojik, hukuki, sosyal desteği birebir sağlanıyordu. Çocuk varsa, kreş hizmeti, oyun odaları olmak üzere bütünlüklü bir çalışma yürüttük. Biz başarılıydık."

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'Nİ BİR GECE DE BİTİRDİLER'
Kadının İnsan Hakları Derneği'nden Zelal Ayman, kayyumların Türkiye'nin genel siyasetiyle bağlantılı olduğuna işaret etti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın 2010'da yaptığı "Kadın-erkek eşit değildir" açıklamasını hatırlatan Ayman, bir yıl sonra Kadın Bakanlığı'nın da kapatıldığını anımsattı. Ayman, kayyımlar öncesi saldırıların başladığını ifade ederek, "Kürt isen, kadın isen, daha zayıf görüldüğümüz için daha çok saldırıyorlar. Eşitliğe inanmamak, düşman olmaktır. Bizi yüz yıl öncesine götürmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi'ni bir gece bitirdiler. Bu Türkiye kadın hareketi için büyük bir kayıp oldu" diye belirtti.

Üç temelde çalışmalar yürüttüklerini aktaran Ayman, "Belediyelere atanan kayyımlar ya eğiticilerimizi işten çıkardı ya da birimi değiştirildi. Kayyım atamaları, görüştüğümüz kadın eşbaşkanların görevden alınması, tutuklanması gibi durumlar yaşayınca, çok isteyerek ve amaçlayarak başlattığımız süreç durmuş oldu. İstediğimiz gibi gitmedi, büyük engeller çıktı. Eğiticilerimiz belediyelerde değil. Grup çalışması olmayınca yayınlar da anlamsız oluyor. Bu noktada hepimizin yaşadığı ortak bir sorun bu. Bundan sonrasını hep beraber konuşacağız" dedi.

'KÜRTÇE'NİN KORUNMASI GEREKİYOR'
Kayyumları "sömürge valilere" benzeten Ayman, şöyle devam etti: "Devlet adını koydu. Kuzey ve Batı medeniyeti, sömürge üzerine kuruldu, onların da yöntemi bu oldu. Bu kayyım, bir taraftan bunu çok ifşa etti. 'Ben sömürgeciyim, burası benim sömürgem, sana vali atıyorum' deyip, vali atıyor. 'Sen yoksun, ben varım' anlayışıdır. Buna karşı Kürtçenin korunması gerekiyor. Geliyor gelmekte olan. Dilimizle ilgili mücadele etmeliyiz. Kürtçeyi yaşatmalıyız, bunu taşıyan kadınları öne çıkarmalıyız. Dilsel ve kültürel hakları öne çıkarmamızın çok iyi olacağını düşünüyorum. Diğerlerini zaten biliyoruz. Kürt kadınları ve dil ile ilgili atölye çalışmaları yürütülebilir."

Kayyumların aynı zamanda asimilasyon politikaları uyguladığını söyleyen Ayman, HDP'ye buna karşı toplantı ve panellerin düzenlenmesi önerisinde bulundu.

'İSTİKLAL MAHKEMELERİ UYGULAMALARI'
Panele katılımcı olarak katılan Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (SAMER) Koordinatörü Yüksel Genç, kadının kimliksizleştirme sürecinde kayyumun hayata geçirildiğini ifade ederek, "Kürdistan'da kadınlar kayyımlar eliyle kimliksizleştiriliyor" dedi. Kayyum uygulamalarına değinen Genç, "Kayyım uygulamasının adı sömürge valiliğidir. Kendisine çok sık rastlanan bir uygulama. Bu ilk değil. Osmanlı'nın son dönemlerinde her eyalette seçilen isimlerden olurdu. Vergilendirme yasalarındaki değişimlerle birlikte dışarıdan mutasarrıf vali atama uygulaması başladı. Cumhuriyet sonrası tercihen tek ulus ya da ulus devlet formunun içerisinde oturtulan bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor. Yaşlarımızın el vereceği başka uygulamalarda oldu. Bunlar kayyımın önceki evreleri olarak karşımıza çıkıyor. Burada hiç bitmez OHAL. İkili hukuk sistemi, İstiklal Mahkemeleri uygulamalarıdır. Özel vali uygulamaları, süper vali uygulamalarına tanığız" dedi. 

Kayyum atamalarının bölgenin özel kimliğinden kaynaklı olduğunu dile getiren Genç, "Bu tipik sömürge uygulamalarıdır. Tariflemeyerek mücadele biçimleri de uzatıldı. Kayyım atamalarının bize farklı gelmesinin nedeni, 80'ler sonrası elde edilen kazanımların hedeflenmiş olmasıdır. 1800'lü yıllarda aşiret ve bölge eyalet sistemlerindeki hakimiyette, kısmen o zamana benziyor. Toplumsal, siyasal, ekonomik ve bölgesel olarak mücadele sonucu elde edilen haklar hedefleniyor. Kayyım uygulaması cumhuriyet tarihi boyunca bölgeye yönelik idari uygulamaların devamıdır" şeklinde konuştu.

Kayyumlarla ikinci bir pozisyonun hedeflendiğini kaydeden Genç, "Türkiye'de tek adam rejimi var. Kayyım uygulamaları genelde iki nedeni oluyor. Biri otoriter rejimlerin olağan olarak başvurduğu bir pozisyon. Tasarrufunun rızayı tercih etmeksizin bir uygulamadır. İkincisi ise tüm sömürge kolanyal yapılarda, dahil oldukları yapılarda uyguladığından farklı bir şey değil. İki neden burası için işlevli" ifadelerini kullandı.

'KAYYUMLAR TOPLUMU ÇÖZMEYE ÇALIŞIYOR'
Kayyumların toplumu çözmeye çalıştığını ifade eden Genç, "Toplum çözülürse bir araya gelemez. Buralarda toplumu çözmek, ilgili kurumsal çatıların yokluğunu yaratarak oluşturuluyor. Yalnızlaştırmanın yanında fuhuş ve uyuşturucu trafiğinin yayılmasına neden oldular. Şırnak'ta kentin dörtte biri 'uyuşturucu kullanıyorum' diyor. Bu açığa çıkan, açığa çıkmayan üzerinden bir şey söyleyemeyiz. Kayyımlı kentlerde uyuşturucu kullanımı bu kadar artarken, hukuki süreç de işlemiyor. Üstelik birçok yerde idari güvenlikçi personelin, 'Bizim alanımıza girmiyor' deniliyor. Eğitim kurumlarında 'Biz karakollara giriyoruz ancak baştan salıyorlar' deniliyor. Asayiş yapılarıyla destekli bir şekilde yürüyor. Fuhuş da keza o kadar arttı" şeklinde konuştu.

'ÜNİFORMALI ŞİDDETİYLE KARŞI KARŞIYA GELİYORUZ'
Genç, sözlerini şöyle sürdürdü: "İnsanların kendi başının çaresine bakması daha derin hissedildiği ağların derinleştirildiğini gözlemiyoruz. Örgütsüzleştirerek, bir apolitik kuşağın önü açılıyor. Ne yazık ki kadın da çok fazla etkileniyor. Kadın intiharlarında, Diyarbakır'da son yıllarda artış gösteren ilk 3 kent arasında. Bir başka araştırmaya göre, Türkiye genelinde uyuşturucu kullanımında Diyarbakır'da yüzde 10. Kadınların uyuşturucuya nasıl eriştiğine dair, total yanıt tanıştıkları erkek vasıtasıyla yanıtı geliyor. Kadınların önemli bir kısmı ailesine söyleyemiyor. Üniformalı şiddetle karşı karşıya geliyoruz."

Kadınların örgütlülükte kendini güvende hissettiğini ifade eden Genç, "Yalnızlaşma süreci hızlı gelişti. Kayyım atamaları Kürdistan'a 2016'dan sonra geldi. Kayyım atamalarından sonra OHAL ile ihraçlar oldu. İhraçlardan en çok nasibini alan yerlerin başında, kayyım belediyeleri oldu. İşten çıkarmalarda çok sayıda kadın işsizleştirildi. Kadınlar bu durumu aştı mı? Kadınlar çok ciddi travmalar yaşadı" diye noktaladı.

'BASTIRILMIŞ COĞRAFYA SORUNU VARDI'
Amed Şehir Tiyatrosu'ndan Elvan Koçer, kayyım atamalarının kültür sanat çalışmalarına etkilerine değindi. Koçer, kayyum atamalarıyla kadın kurumlarında olduğu gibi kültür sanat kurumlarının da kapatıldığını hatırlatarak, "Yerel yönetimlerde yasalarla belirlenen sorumlulukları vardır. Yaşadığımız süreçlere baktığımızda, Kürt siyaseti dilin, kültürün olduğu bir dönemde yönetime geldi. Asli görevi olan yol ve kaldırım çalışmalarından tutalım, şebeke suyuna ulaşmasına kadar varan sorunlar vardı. Daha elzem olan, bastırılmış coğrafya sorunu vardı" dedi.

HDP'nin kadın kurtuluş perspektifini belediyelerde hayata geçirdiğini söyleyen Koçer, "Eşbaşkanlık sistemi yerel yönetimlerde bir ilktir. Bu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde de bir ilke imza atmasına vesile oldu. DBB'de Eş Genel Sanat Yönetmenliği sistemi getirildi. Tiyatro programları da böyle yürütülüyordu" şeklinde konuştu.

'TOPLUMSAL BİR SANATÇI KİMLİĞİNE DÖNÜŞTÜ'
Kayyımların kültür sanat kurumlarını kapattığını ve asimilasyon politikalarına başvurduğunu kaydeden Koçer, şöyle konuştu: "O kurumlarda rant dışında bir şey yok. Çalışmaları yürüten sanatçılar kendi alternatifini kısa bir sürede oluşturdu ve kurumsallaştı. Amed Şehir Tiyatrosu bunun örneklerinden biridir. Aram Tigran Kent Konservatuarı Ma Music ile alternatifini oluşturdu. Şimdi neden kadınlar direnen, ısrar edendir. Yıllarca kadın özgürlük mücadelesi verdik, birçok kazanım elde ettik, bununla birlikte birçok bedel ödedik. Toplumsal kimlik mücadelesi verdik. Sanatçı kimlik mücadelesi, yerel yönetimlerle toplumsal bir sanatçı kimliğine dönüştü."

Koçer, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Özellikle son 40 yılda kadın mücadelesi erkekliği yola getirirken, dünyaya da örnek oldu. Bu potansiyel yerel yönetimler olsa da iradenin asıl sahibi Kürt kadınıdır. Direniş kültürünün temsilcileri biz kadınların, güncel siyasetin çok ötesinde toplumsal gerçekliğimiz var. Bizi geleceğe taşıyacak olan kadınların kararlı duruşudur. Bu potansiyel Kürt kadınında yeterli kadar vardır."

Konuşmaların ardından söz alan katılımcılar, öneri ve eleştirilerini dile getirdi.