23 Eylül 2024 Pazartesi

Kanar: Devlet İmralı'da barışa yönelik suç işliyor

Açlık Grevlerini İzleme Heyeti'nin düzenlediği forumda konuşan Avukat Ercan Kanar, devletin İmralı'daki tecrit ile illegal ve barışa yönelik suç işlediğini söyledi. Açlık Grevlerini İzleme Heyeti, Taksim Hill Otel'de "Açlık Grevleri ve Türkiye" başlıklı forum düzenledi.
 
Foruma Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul milletvekilleri Oya Ersoy, Musa Piroğlu, ihraç edilen akademisyen Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Erden, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri katıldı.
 
AÇLIK GREVİ DİRENİŞÇİSİ HASTA DEĞİLDİR
 
Forumun ilk oturumu "Açlık grevlerinde tıp etiği ve sağlıkçı yaklaşımı" başlığında ve Dr. Osman Öztürk moderatörlüğünde yapıldı.
 
İlk sözü alan Dr. Zeki Gül, 1995 yılında sol tarafı felçli bir hasta tutsağın hastane odasında yatağa zincirlendiğini hatırlatarak bu durumun açlık grevindeki tutsakları bekleyen tablonun özeti olduğunu söyledi. Açlık grevi direnişçilerinin bir hasta olmadığını ve bu etikle yaklaşılması gerektiğini belirterek direnişin sonuçlarının tıbbı olacağından kaynaklı hekimlerin yaklaşımının önemli olduğunu kaydetti. "Açlık grevi direnişçisinin hafızası hekimin hafızasıdır" diyen Gül, hekimlerin bu süreci izlemesinin önemli olduğunu dile getirdi.
 
Yasalarda kişinin sağlık hakkının ödev olarak tanımlandığını hatırlatarak açlık grevinin bu mantıkla cezalandırıldığını söyledi ve "Sağlık haktır" dedi. Açlık grevi direnişinin tarihi ile birlikte hem tıbbı açıdan hem de direniş olarak yeni bir tarihi bellek oluşturduğunu aktararak "Bir gecede yüzlerce açlık grevini bırakmış hastalarınız oluyor" dedi. 25 yılda oluşan kişisel gözlemlerine değinen Gül, hekimlerin tutumlarına dair eksikleri dile getirdi.
 
DOĞRU BİLGİLENDİRME ÖNEMLİ
 
Zorla besleme ve tedaviyi reddetme durumuna ilişkin hayati risk taşıyan durumlarda açlık grevi direnişçilerini doğru bilgilendirmekte eksik kalındığını belirten Gül, direnişçilere doğru bilgilendirme yapmak için hapishane ziyaretleri için bakanlığı zorlamak gerektiğini ifade etti.
 
Açlık grevinin bırakıldığı günün önemli olduğunu vurgulayan Gül, açlık grevinin olumlu bitmesi durumunda hastanedeki ilk müdahalenin hayati olduğunu belirtti. İlk müdahalede neler yapılmaması gerektiğini duyurmak bakımından kurumlara görev düştüğünü hatırlatarak grevin bitişi ile birlikte gündemden düşmeye başladığını söyledi.
 
WERNİCKE KORSAKOFF'UN ÖNLENMESİNDE B1 ÖNEMLİ
 
Dr. Hakan Gürvit, wernicke korsakoff hastalığının ilk tanısını şuuru kapandıktan sonra hastanede zorla müdahale yapılan ve sonra tekrar hapishaneye gönderilen kadın bir tutsağa hapishaneden çıktıktan sonra koyduğunu anlattı. Açlık grevindeki direnişçilerin grevi sonuçlandırma sürecinin önemli olduğunu kaydetti. Bayrampaşa Hapishanesi'ndeki açlık grevi direnişini ve sonlandırılma sürecindeki deneyimlerini aktaran Gürvit, o dönemde wernicke korsakoff tanısı konulanların önemli bir bölümünün iyileşme gösteremediğini belirtti.
 
2000'li yıllarda yapılan açlık grevlerinde ise B1 vitaminini kullanmanın başladığını hatırlatarak aniden B1 kullanımının bırakılmasının hafıza kaybına neden olabileceğini söyledi.
 
AÇLIK GREVİ İNTİHAR DEĞİLDİR
 
İlk oturumun son konuşmacısı Dr. Ümit Biçer oldu. Biçer, açlık grevi direnişlerindeki adli tıp süreci hakkında bilgi verdi. Açlık grevinin hekimler bakımından koruyucu hekimlik anlayışı ile yaklaşılması gerektiğini vurgulayarak öncelikle açlık grevini ortaya çıkaran politik nedenlere bakması gerektiğini kaydetti.
 
"Bu ülkede ne zaman iktidar, iktidarını baskıya dönüştürse o vakit açlık grevi direnişi başlıyor. Çünkü hapishanedekilerin bedeni dışında direnme şansı yok" diyen Biçer, dünyanın her yerinde yaşam hakkını savunan hekimlerin suçlandığını belirtti. Açlık grevi direnişinde durumun farklı olduğunu kaydederek açlık grevi direnişinin intihar ile nitelendirilemeyeceğini ifade etti. 1970'li yıllara kadar hekimlerin zorla besleme ve işkence sayılacak pratiklerde bulunduğunu ve bundan kaynaklı ölümlerin yaşandığını hatırlattı. Hekimlerin açlık grevi direnişini onaylamayacağını ancak bu ülkede en ufak bir hakkın bile ölümü göze almadan kazanılmayacağını bildiği için onaylamasa bile anlayacağını belirterek 1981 yılında açlık grevine zorla müdahale eden bir hekimin, tutsağın ölümüne yol açtığını söyledi. Bir kişiye iradesi dışı yapılan her türlü müamelenin işkence olduğunu vurgulayan Biçer, bu konuda hekimleri bilgilendirdiklerini kaydetti.
 
HEKİM AÇLIK GREVİNİN POLİTİK NİTELİĞİNİ UNUTMAMALI
 
Açlık grevinin, kişilerin politik taleplerini görünür kılma biçimi olduğunu hatırlatarak bu sürecin tıbbı yönüne dikkat çekmenin direnişi sulandırdığını ifade etti. Hekimlerin açlık grevi direnişçilerine yaklaşımına ilişkin şunları söyledi: "Dışarıdaki bir insana olduğu gibi açlık grevinin doğuracağı sonuçları, neden olacağı hastalıkları ve önemli olanın ölmek değil taleplerin konuşmasını sağlamak olduğunu hatırlatmalıdır."
 
"Hekim, bilgi vermek ve direnişçinin durumunu takip etmekle görevli" diyen Biçer, kişiye bilincinin kapanması durumunda müdahale isteyip istemediğini ve müdahalenin sınırlarının her görüşmede sorulması gerektiğini kaydederek bunun bağımsız hekimler tarafından yapılması gerektiğini belirtti.
 
Tecridin hukuksal olmamakla birlikte hiçbir zaman sonuç almaya yönelik olmadığını söyleyen Biçer, "Amaç cezalandırmak, umudu ve birlikte yaşama ihtimalini yok etmeye yönelik" dedi.
 
Ardından oturum katılımcıların katkıları ile devam etti. Wernicke korsakoff hastası bir katılımcı, açlık grevlerinin ölmek için değil yaşama tutunmak için yapıldığını ve "Hayata Dönüş" operasyonundan önce kendilerinin yaşamaya kilitlendiğini ancak dışarıda herhangi bir hareketlilik olmadığını görünce ölmeye kilitlendiklerini belirtti. Ölümün ise dışarıda hareket oluşsun diye düşünüldüğünü söyleyerek "Karanlığı yırtacak ses olmak istiyoruz" dedi.
 
ANAYASA MAHKEMESİ TECRİDİN HUKUKSUZLUĞUNU ONAYLADI
 
İkinci oturum "Açlık grevlerinde Hukuk, insan hakları ve tarihsel deneyimler" başlığında ve Avukat Gülseren Yoleri moderatörlüğünde yapıldı.
 
Avukat Rengin Ergül, hapishanedeki direnişçilerin taleplerine değinerek "Talep çok net: İmralı'daki tecridin mutlak olarak kaldırılması" dedi. Öcalan'ın 15 dakika kardeşi ile yaptığı görüşmenin tecridin kaldırıldığı anlamına gelmediğini belirten Ergül, Anayasa Mahkemesi'nin Nasrullah Kuran'ın başvurusunu karara bağladığına değinerek, İmralı'daki hava koşullarının görüş yaptırmama hak ihlalinin gerekçesi yapılamayacağını ve devletin bu durumu önlemesi gerektiğine dair şerh düşüldüğünü hatırlattı. Hapishanedeki açlık grevi direnişçilerinin hücre cezası gibi birçok disiplin cezası aldığını kaydetti.
 
KAZANILMIŞ HAKLAR PAZARLIK KONUSU YAPILIYOR
 
Hapishane idarelerinin uygulamalarının çeşitlilik gösterdiğini ve bir standarttan bahsedilemeyeceğini söyleyen Ergül, Maltepe 1 Nol'lu Hapishanesi'nde cezai soruşturmaya başlandığını aktardı. Yeni Yaşam gazetesinin verilmemesinin manidar olduğunu vurgulayan Ergül, Marmara Bölgesi'ndeki hapishanelerde gazetenin verilmediği bilgisini paylaştı. 1 Mart'tan sonra bütün kazanımların hapishanede pazarlık konusu haline getirildiğini belirten Ergül, B1 vitaminin bu pazarlık sonucu bazı hapishanelerde verilmeye başlandığını ancak 1 Mart'tan sonra B1 vitamini verilmesinin sekteye uğradığını söyledi. Birçok tutsağın tekli hücrede tutulduğunu ve bunların çoğunun direnişe başlayan ilk grup olduğunu aktaran Ergül, direnişçilerin tüketmesi gereken karbonatın verilmediğini hatta kantinde bile satılmadığını ifade etti. 340 tutsağın açlık grevinde iken 1 Mart itibari ile 5 bini aşkın tutsağın açlık grevinde olduğunu belirten Ergül, bunun takibinin kendileri bakımından mümkün olmadığını dile getirdi. Bu nedenle biran önce talebin karşılanarak tecridin kaldırılması gerektiğini söyledi.
 
CEZA İNFAZ KANUNU HERKESE UYGULANMALI
 
Avukat Ercan Kanar ise bugün hala tecritten kurtulmanın yollarının veya infaz yasasına uyulması gerektiğini konuşmanın üzücü olduğunu belirtti. Ceza İnfaz Kanunu'nda bütün kuralların herkese eşit uygulanacağının yazdığını ancak Türkiye'de 4 çeşit infaz sistemi olduğunu belirterek birinin istisnanın istisnası olan İmralı'da sadece Abdullah Öcalan'a uygulandığını kaydetti.
 
Tecridin; kişinin bedeninin ona ait olmasını, hukuka uygunluğu ortadan kaldırdığını söyleyen Kanar, tecridin hem uluslararası hem de iç hukuka uygun olmadığını belirtti. Tecridin Avrupa İnsan Hakları Antlaşması'na aykırı olduğunu ifade eden Kanar, birçok insan hakkı belgesinde tüm ülkelere hücre cezasının kaldırılmasını istediğini aktardı.
 
TECRİT DÜŞMAN HUKUKUDUR
 
İç hukukta tecride dayanak olacak bir madde yok diyen Kanar, "Kenan Evren'in de anayasasında yoktu Erdoğan'ın anayasasız anayasasında da yok" dedi. Mandela Kuralları'nı hatırlatarak tecridinin düşman hukuku olduğunu belirtti. OHAL ile birlikte tek tip elbise, avukat görüş yasağı gibi birçok insan hakkı ihlali olabilecek maddenin yasaya girmesine rağmen tecridin OHAL'de bile yasal dayanak bulamadığını belirtti. AHİM'in şartlı salıverilme hakkının tanınması gerektiğini aktaran Kanar, "Bunun adı özgürlüğü ümit etme hakkıdır. Biz tecridin kaldırılmasını sağladıktan sonra müebbet hapis cezasının da kaldırılması için uğraşmalıyız" dedi. Kanar, son olarak İmralı'daki tecrit ile illegal ve barışa yönelik suç işlediğini söyledi.
 
'AÇLIK GREVİ MEŞRU DEĞİL'
 
Daha sonra CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu konuştu. Bekaroğlu, açlık grevi ve ölüm oruçlarının hukuka uygun yapıldığı düşüncesine katılmadığını ancak açlık grevinin neden yapıldığını anladığını söyledi. Mücadele aracı olarak ölümün kullanılmasını onaylamadığını ve açlık grevini meşru bulmadığını söyledi. "Hayata Dönüş" operasyonunda resmi arabulucu olduğunu belirten Bekaroğlu, tecridin hiçbir gerekçe ile kabul edilemez olduğunu ifade etti.
 
HUKUKÇULAR BİLE ADALET İÇİN AÇLIK GREVİNDE
 
Akın Birdal ise konuşmasında medya ve hukuk alanında direnme yollarının kapatıldığı durumda insanların açlık grevi dışında direnme seçeneğinin kalmadığını söyledi. Önemli olanın direnme hakkını ve meşruluğunu çoğaltmak olduğunu belirterek Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının "Adalet istiyoruz" diyerek açlık grevine başladığını hatırlattı. Birdal, geçmişte açlık grevleri sürecinde görüşme taleplerinin muhatap bulduğunu ancak şimdi bu imkanın olmadığını vurguladı. "Tecridin sadece yaşam hakkının savunulması değil" diyerek Leyla Güven'in aynı zamanda tecridin hukuksuzluğuna da ses çıkardığını söyledi. Hasta tutsakların yaşadığı hukuksuzluğun ortada olduğunu vurgulayarak önümüzdeki yerel seçime kilitlenen partilerin açlık grevini dillendirmediğini söyledi. Açlık grevi ile ilişkilenmekte bazı siyasetçilerin geri durma tutumunu eleştiren Birdal, Güven'i ziyaret için bile siyasetçilerin gönüllü olmadığını ifade etti.
 
Türkiye'deki birarada yaşama ve seçimlerin adil olma sorununun sadece sosyalistler, Kürtlerin sorunu olmadığını söyleyen Birdal, bunun CHP'ninde sorunu olması gerektiğini kaydetti.
 
TECRİT BARIŞ SORUNUDUR
 
Oturumda son olarak İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan konuştu. Türkdoğan, Türkiye demokratik kamuoyunun Leyla Güven'in açlık grevine karşı duyarsızlığının eleştiri konusu olduğunu belirtti. Tecridin geldiği boyutun Türkiye'de keyfiliğin sınırsızlığı olduğunu vurgulayarak anayasaya uyulmama durumunun ülkedeki herkesi ilgilendirdiğini söyledi. Tecridin barış sürecinin kesilmesi ve aynı zamanda tekrar barış sürecinin tesis edilmesi ile ilgisi olduğunu hatırlatarak "Tecrit barış sorunudur" dedi.
 
YENİDEN BARIŞACAĞIMIZ SÜRECE İHTİYACIMIZ VAR
 
Adalet Bakanı ile görüşme yaptıklarını ve Bakanın tutumunun nötr olduğunu kaydeden Türkdoğan, AKP'nin yapmak istediği Ceza İnfaz Kanunu değişikliğine değindi. Kanunda infaz süreleri ile ilgili adaletsizlik olduğunu belirten Türkdoğan, infaz sürelerinin herkes için eşitlenmesi gerektiğini dile getirdi. "Devlet Bahçeli'nin Alaattin Çakıcı için gösterdiği hassasiyeti toplumun tüm tutsaklar için savunması gerekir" diyen Türkdoğan, hükümetin sıkıştığını ve bundan kaynaklı yeni bir insan hakları yasası yapılması kararı aldığını ifade etti. Sadece Terörle Mücadele Kanunu ve İnfaz Kanunu'nun değil yeni bir barış süreci tesis edilmesi gerektiğini kaydederek "Yeniden barışabileceğimiz ve sorunları konuşarak çözüleceği bir Türkiye istiyoruz" diye konuştu.