Josephine Berg yazdı | Milei'nin Arjantin'de devleti yeniden yapılandırması
Milei, İsrail'in en koşulsuz destekçilerinden biri ve Trump hükümetini örnek alarak Arjantin büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınacağını açıkladı bile. Genel olarak Milei ile Trump arasında çok iyi bir ilişki var ve Trump'ın seçimi kazanması halinde ABD ile ilişkilerin daha da yakınlaşması bekleniyor. Önceki hükümetin aksine Milei hükümeti Küba'ya yönelik ablukayı da destekliyor ve Küba ile Arjantin arasındaki uçuşlar askıya alındı.
Kasım 2023'te faşist Javier Milei, Arjantin Devlet Başkanı seçildi. Kendisini minarşist olarak tanımlayan Milei, devlet harcamalarını büyük ölçüde kısma ve ekonomiyi serbestleştirme programı ile seçime girdi. En önemli seçim vaatleri arasında, birkaç bakanlığın kaldırılması, Arjantin merkez bankası ve Arjantin pesosunun kaldırılması, para birimi olarak ABD dolarının kullanılması yer alıyordu. Çalışma ve grev hakkının yanı sıra kira hakkına yönelik saldırılar da programının bir parçası. Milei göreve gelmeden önce Arjantin zaten dünyadaki en yüksek enflasyona sahipti, nüfusun yüzde 57'sinden fazlası yoksulluk sınırının altında ve neredeyse beş milyon insan açlık çekiyor. Mevcut ekonomik kriz 2014 yılından bu yana devam ediyor. Dolaysıyla, halk on yıldır aşırı yüksek enflasyondan muzdarip. Arjantin'de sık sık tekrarlanan mali krizlerin başlıca nedeni ülkenin Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) alınan kredilere olan aşırı bağımlılığıdır.* 2001'deki ekonomik kriz zaten geniş çaplı kitlesel ayaklanmalara yol açmıştı ve bunu takip eden solcu Peronist Kirchner hükümetleri altında başlangıçta bir ekonomik istikrar aşaması yaşandı. Milei, yolsuzluk yaptığı iddia edilen Peronist düzene karşı elit karşıtı bir söylemle seçimi kazanmayı başardı.
MİLEİ'YE KARŞI DİRENİŞ
Ancak seçimden hemen sonra Milei'ye karşı geniş bir direniş oluşmuş ve bu direniş genel grev de dahil olmak üzere kitlesel seferberlik ve grevlerle kendini göstermiştir. Şimdiden iki genel grev örgütlendi ve çeşitli sektörlerdeki işçiler kesintilere ve işten çıkarmalara karşı mücadele ediyor. Son olarak nisan ayı sonunda Buenos Aires'te 800 bin kişi, üniversite sisteminin fiilen çökmesi anlamına gelecek olan eğitim sistemindeki kesintilere karşı gösteri yaptı. Yine nisan ayında binlerce devlet çalışanı kamu sektöründeki toplu işten çıkarmaları protesto etmek için sokaklara döküldü. Şubat ayında ise milyonlarca insanın geçimini sağladığı aşevlerinin finansmanının durdurulmasına karşı kitlesel eylemler düzenlendi. Bu gösteriler, defalarca polisle çatışmalara yol açtı. Toplam 600 maddeden oluşan ve diğer hususların yanı sıra gösteri ve grev hakkına kısıtlama getiren ve devlete ait bazı şirketlerin özelleştirilmesini öngören "Torba Yasa"ya karşı birkaç gün süren gösteriler sırasında özellikle güçlü bir direniş gösterildi. Bu yasa, parlamentodaki oylamadan önceki bu ilk girişimde geri çekildi, ancak daha sonra kısaltılmış bir versiyonu parlamento tarafından kabul edildi. Senato'daki ilgili tartışma, molotof kokteyli kullanımını da içeren bugüne kadarki en güçlü direnişi tetikledi. Milei, seçimden hemen sonra oluşan direnişe, göstericilerden polis konuşlandırma masraflarının alınacağını veya sosyal yardımlarının iptal edileceğini duyurmak gibi gösteri hakkına yönelik ciddi kısıtlamalarla karşılık verdi. Patricia Bullrich'i Güvenlik Bakanı olarak atadı; Bullrich daha önce muhafazakar başkan Macri döneminde de bu görevi yürütmüştü. Görevdeki ilk döneminde, polis şiddetinde büyük bir artış yaşanmış ve Mapuche aktivisti Santiago Maldonado öldürülmüştü.
Haziran ayının başında Misiones eyaletinde devlet çalışanlarının yaptığı greve polis bile katıldı. Bu da Milei'nin kemer sıkma programlarının artık baskı kapasitesini bile sınırladığını gösteriyor.
MİLEİ'NİN GÖREV SÜRESİ BOYUNCA EKONOMİK DURUM
Milei, halen bazı projelerinde sokaklardaki direniş ve parlamentodaki zayıf konumu nedeniyle engelleniyor olsa da politikalarının sonuçları şimdiden belli. Görevde olduğu süre boyunca yoksulluk yüzde 13'ün üzerinde artmış, para birimi büyük ölçüde devalüe edilmiş, bakanlıkların yarısı feshedilmiş, fiyat kontrolleri kaldırılmış ve sübvansiyonlar, emekli maaşları ve sosyal yardımlar kesilmiştir. Aynı zamanda yabancı yatırımcıların Arjantin tahvillerine olan ilgisi de artmıştır. Bu da Milei'nin yabancı yatırımcılara fayda sağlayan ancak halkın acılarını daha da arttıran bir politika uyguladığını göstermektedir.
KADIN VE LGBTİ+ HAKLARINA YÖNELİK SALDIRILAR
Kadın hakları ve LGBTİ+'ların hakları da Milei hükümeti tarafından saldırıya uğruyor. Örneğin Milei, uzun bir mücadelenin ardından ancak 2021 yılında tanınan kürtaj hakkının kaldırıldığını duyurdu ve kamu hizmetinde cinsiyet ayrımı gözetmeyen bir dil kullanılmasını yasakladı. Milei ayrıca LGBTİ+'lar için sözde ayrıcalıkların kaldırıldığını duyurdu ve partisinin üyelesi LGBTİ+'ları "haşarat" olarak etiketleyerek onlara karşı kışkırttı. Bu söylemin etkileri, 6 Mayıs'ta dört lezbiyen kadına yapılan ve üç kadının öldürüldüğü kundaklama saldırısında görülebilir. Bu, Milei hükümetinin söylemlerinin LGBTİ+'lara yönelen nasıl daha fazla şiddete yol açtığını ve meşrulaştırdığını göstermektedir. Milei hükümetinin üyeleri saldırının LGBTİ+ düşmanı niteliğini inkar etmiştir. Kadınların direnişi özellikle bu yılki 8 Mart'ta çok daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır.
MİLEİ HÜKÜMETİ VE ASKERİ DİKTATÖRLÜK
Milei hükümeti ayrıca 1976-1983 yılları arasında askeri diktatörlüğün işlediği suçları inkar etmekte ve önemsizleştirmekte, resmi olarak kabul edilen 30 bin rakamı yerine sadece 8 bin 753 kişinin gözaltında kaybedildiğini iddia etmektedir. Milei hükümeti, komünist ve solcu Peronist şehir gerillaları ile yaşanan çatışmalar nedeniyle Arjantin devletinin komünizme karşı savaş içinde olduğu yönündeki faşist söylemi kullanarak binlerce sol görüşlü insanın öldürülmesini, hapsedilmesini ve işkence görmesini meşrulaştırmaktadır. Milei'nin Başkan Yardımcısı Victoria Villaruel de askeri diktatörlükte görev alan bir generalin kızıdır ve hatta diktatör Jorge Videla'yı hapishanede ziyaret etmiştir. Terörizm ve Mağdurları Araştırma Merkezini kurarak "sol terörizm mağdurlarına" tazminat ödemeyi planladı. Bu arada, Adalet Bakanı Mariano Cuneo Libarona da askeri diktatörlük mağdurlarına verilen tüm tazminatların gözden geçirileceğini açıkladı.
JEOPOLİTİK YENİDEN DÜZENLEME
Alberto Fernandez yönetimindeki önceki Peronist hükümetin Çin'e yönelik güçlü bir ekonomik yönelim izlemesinin ardından Milei açıkça bu gelişmeyi tersine çevirmek ve Arjantin'in dış politikasını tamamen ABD'ye yönlendirmek istiyor. Seçimden hemen sonra Milei, BRICS ittifakına planlanan katılımın iptal edileceğini açıkladı. Buna ek olarak, Arjantin'in NATO'nun küresel bir ortağı olması isteniyor, ülkedeki ABD askerlerinin sayısı arttırılacak ve bir niyet beyanına göre Arjantin'in en önemli su yolu olan Parana-Paraguay Boğazının korunmasından sorumlu olacaklar. Milei, aynı zamanda İsrail'in en koşulsuz destekçilerinden biri ve Trump hükümetini örnek alarak Arjantin büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınacağını açıkladı bile. Genel olarak Milei ile Trump arasında çok iyi bir ilişki var ve Trump'ın seçimi kazanması halinde ABD ile ilişkilerin daha da yakınlaşması bekleniyor. Önceki hükümetin aksine Milei hükümeti Küba'ya yönelik ablukayı da destekliyor ve Küba ile Arjantin arasındaki uçuşlar askıya alındı. Bu yeniden yapılanma, Brezilya'daki Lula da Silva hükümeti gibi Latin Amerika'daki sosyal demokrat hükümetlerle olan ilişkileri de kötüleştiriyor.
SONUÇ
Sonuç olarak, Milei hükümeti Arjantin'in yabancı tekellere satılmasını ve egemenlik haklarının ABD'ye devredilmesini örgütlemekte ve böylece bu satıştan kar eden komprador burjuvaziye hizmet etmektedir. Milei'nin devleti yargı ve yürütme görevleriyle sınırlamayı amaçlayan minarşist programı faşist ideolojiyle uyumlu olmasa bile bu programın tam olarak uygulanması, bu programa karşı direnişi kırmak için devletin faşist bir şekilde yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir.
Maoist PCR ve Troçkist PTS de protestolarda önemli bir rol oynamasına rağmen, direniş şu ana kadar esas olarak burjuva sendikaları tarafından yönetilmektedir. Peronizm, Arjantinli kitleler üzerinde hala büyük bir etkiye sahip. PCR, bir kitle partisi olmasına rağmen, protesto hareketindeki bu Peronist hegemonyayı kırmayı henüz başaramadı. Bunda PCR'nin geçmişte sık sık Peronist güçlerle işbirliği yapmış olmasının da etkisi var. Bu nedenle şu anda devletin yeniden yapılandırılmasına karşı direnişe önderlik edebilecek örgütlü bir devrimci gücün eksikliği hissedilmektedir.
*Peronizm, General Juan Peron'a atıfta bulunan Arjantin sosyal demokrasisinin baskın akımıdır.