22 Eylül 2024 Pazar

İşkenceyle gözaltına alınan gazetecilerin duruşması görüldü

Gazetecilerin tutuklanmasını protesto etmek istedikleri için işkenceyle gözaltına alınan ve haklarında dava açılan gazeteciler Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar'a işkence uygulayan polislerin, Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne yönelik soruşturmada açığa alınan polisler olduğu ortaya çıktı. Gazeteciler mahkemede maruz kaldıkları işkenceyi, avukatları ise polislerin hukuksuzluklarını sıraladı.

Haklarında "polise kendilerini darp ettirdikleri" iddiasıyla 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten dava açılan gazeteciler Sibel Yükler, Deniz Nazlım ve Yıldız Tar'ın yargılandıkları davanın ilk duruşması Ankara 71. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Gazeteciler ve avukatları duruşmada hazır bulunurken, DİSK Basın İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu ile gazeteci Hüseyin Aykol da duruşmayı izledi.

TAR: DARP EDİLİRKEN TACİZE UĞRADIK
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak Yıldız Tar, beyanlarda bulundu. Tar, 2013 yılından bu yana gazetecilik yaptığını belirterek, "O gün hem tutuklu meslektaşlarımızla dayanışmak hem de haber takibi için oradaydım" dedi ve şöyle devam etti: "Ancak biz daha basın açıklamasının yapılacağı alana geçmeden, pasajın içerisinde polislerin yoğun şiddetiyle gözaltına alındık. Öncesinde herhangi bir uyarı da yapılmadı. Hatta ben ne olduğunu dahi anlamadım. Çünkü darp edilirken, bir yerdeydim bir gökte. Ters kelepçeyle gözaltına alınırken, polisler boynuma da basarak işkence yaptı. Darp edilirken, tacize varan davranışlarına maruz kaldık."

Basın açıklamasının yapılacağı yerde günde birden fazla açıklamanın yapıldığına işaret eden Tar, "Tutuklu meslektaşlarımızla ilgili basın açıklaması DİSK Basın İş'in çağrısıyla planlanmıştı. Ancak, herhangi bir ikaz da yapılmadan polislerce engellendik. Ulus Meydanı'nda kimi zaman günde yedi basın açıklaması oluyor ve ben gazeteci olarak bunların tamamını takip ederim" dedi.

Tar, polislerin kötü muamelesiyle ilgili suç duyurusunda bulunduklarını ve bu şikâyeti Anayasa Mahkemesi'ne taşıdıkları bilgisini verdi.

NAZLIM: ULUS MEYDANI AÇIKLAMALAR İÇİN VALİLİKÇE BELİRLENEN BİR ALANDIR
Deniz Nazlım, polislerce engellenen basın açıklamasının o dönem tutsak gazetecilerle ilgili olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Bu açıklama başka kentlerde de yapıldı. Fakat sadece Ankara'da engellendi. Oraya hem haber takibi için hem de yapılacak başka bir açıklamayı da takip etmek için gittim. Çünkü Kızılay'dan sonra Ulus Meydanı, basın açıklamalarının da yapıldığı ve bunun valilikçe belirlendiği bir yerdir."

Nazlım, basın açıklaması yapmanın anayasal bir hak olduğunun altını çizdi. Nazlım, "Tutuklu gazetecilerle ilgili sözümü söylemek için oraya gittim. Oraya gitmek isterken kolluk kuvvetleri bir anda önümüzü kesti. Polisler 'hiç kimse teröristlerle ilgili açıklama yapamaz' dedi. Biz buna tepki gösterince bizi uzaklaştırmak istediler. Sibel ve Yıldız polis şiddetiyle gözaltına alınırken, kayıt altına almak istedim. Bu sırada beni de darp ederek engellediler. Yola doğru sürüklemeye başladılar. Fakat sonra da yolu kapattığım gerekçesiyle şiddet ve hakaretlerle beni ters kelepçeyle gözaltına aldılar. Anayasal hakkımı kullandığımı söyleyince 'Anayasa manayasa yok' dediler."

Nazlım, "O polisler, Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında gözaltına alınan polis amirleriydi. Anayasayı yok saydılar. Asıl ben o polislerden şikayetçiyim. Aynı polisler, Tunalı Hilmi'de yapılan LGBTİ+ açıklamasına da müdahale ettiler. Aynı işkenceyi oradaki engellemede de gösterdiler. Ankara'da başlayan şiddet saat 13.00 gibi başladı akşam saatlerine kadar da sürdü" dedi.

YÜKLER: KALDIRIMA SÜRÜKLEYİP, KALDIRIMI İŞGAL ETTİNİZ DEDİLER
Sibel Yükler de suçlamaları kabul etmeyerek, 2007'den bu yana gazetecilik yaptığını ve söz konusu bölgede onlarca basın açıklaması takip ettiğini söyledi. Yükler, gözaltına alındıkları gün DİSK Basın İş'in çağrısıyla Ulus Meydanı'na gittiklerini belirterek, şunları söyledi: "Gazeteciler, yolda değildi, hepimiz pasajın içerisindeydik. Bir yargı kurumu olmayan polisler, haklarında açıklama yapacağımız gazeteciler için, masumiyet karinelerini ihlal edecek şekilde 'terörist' dedi, bize ise 'anayasa manayasa yok' demeye başladılar. Şiddet uygulanarak engellendik. Bir anda polisin saldırısına maruz kaldık. Orada yoğun bir polis şiddeti gördük. Polisler, gazetecileri kaldırıma doğru sürükledi. Sonra da kaldırımı işgal ettiğimizi iddia ettiler. Ancak, kaldırımı işgal edenlerin kendisi polislerdi."

'YILDIZ POLİSİN TACİZİNE MARUZ KALDI'
Yükler, gazeteci Tar'ın maruz kaldığı polis tacizine de dikkat çekerek, "Biz Yıldız ile gözaltına alınırken, ben de kendisine yapılan polis tacizine şahit oldum. Kıyafetleri polislerce yırtıldı ve tacize maruz kaldı. Polis bu sırada elle temasta bulunarak taciz etti. Görüntüler incelendiğinde ne kadar büyük bir muameleye maruz kaldığımız görülecektir" dedi.

AV. OK: POLİSLER POLİSLİK Mİ YAPIYOR HAKİMLİK Mİ
Gazetecilerin ardından avukatlar beyanlarda bulundu. Avukat Veysel Ok, Ulus Meydanı'nın Ankara Valiliği tarafından basın açıklamalarının yapılması için belirlenen bölgelerden birisi olduğunu ve bunun valiliğin internet sitesinde de duyurulduğuna dikkat çekti. Yapılmak istenen basın açıklaması çağrısının Türkiye'nin en köklü sendikası olan DİSK tarafından yapıldığını anımsatan Ok, sözlerini şöyle sürdürdü:  "Bu açıdan bakıldığında eylemin hukuki olmadığı iddiası, polislerin kendi suçlarını örtbas etme amacı taşımaktadır. İddianamenin bina edildiği zeminin de polislerce tutulan tutanaklar olduğu görülecektir. Bu tutanaklarda polisler, polislik mi yapıyorlar, hakimlik mi yapıyor belli değil. Çünkü müvekkillerin kıyafetlerini, beden dillerini dahi incelemeye girişmişlerdir. Yine 'sözde protesto' denilmiş. Örneğin 'terör örgütü üyelerini savunmak' için demişler. Kimdir bunlar? Benim de müvekkillerim olan tutuklu gazetecilerdir. İki ay sonra tahliye edildiler ve yargılama sonunda da beraat edeceklerdir. Polisler, herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın bu değerlendirmeyi yapmışlardır."

Müvekkillerine dönük suçlamaları kabul etmeyen MLSA EŞ Direktörü Veysel Ok, "Aksine müvekkillerimin gazetecilik faaliyetleri ve toplantı gösteri düzenleme hakkı engellenmiştir. Bu insanlar, valiliğin belirlediği alana gitmek istemişlerdir, gidemeden polislerce engellenmişlerdir. İşkenceye dair suç duyurusunda bulunduk fakat incelenmeksizin takipsizlik kararı verildi" ifadelerini kullandı.

Ok, düzenlenen tutanaklarda imzası bulunan 23 polisin mahkemede dinlenmesini talep etti. Ayrıca Ankara Valiliği'ne yazı yazılarak, alanın basın açıklaması için belirlenip belirlenmediğini ve herhangi bir engelleme kararının olup olmadığının sorulmasını istedi. Ok, dosya içerisindeki görüntülerin kesik ve net olmayan görüntüler olduğunu da belirterek, emniyetten kesintisiz ve o anlara dair tüm görüntülerin talep edilmesini istedi. Ok, polis engellemesi sırasında orada bulunan diğer gazetecilerin de tanık olarak dinmesini talep etti.

GAZETECİLERİN DARP RAPORLARI MAHKEMEYE SUNULDU
MLSA avukatı Muhammet Ünsal, gazetecilerin darp edildikten sonra aldıkları sağlık raporlarını mahkemeye sunarak, "Rapordaki ayrıntılardan neredeyse yara almadıkları yer kalmadığı anlaşılıyor. Kolluk kuvvetleri bu haliyle suç işlemiştir. Bunlar raporlarla da mevcuttur" dedi.

AV. KOÇER: MÜVEKKİLERİM GÖZÜMÜN ÖNÜNDE İŞKENCEYLE ALINDI
Avukat Gulan Çağın Kaleli Koçer de polislerce hazırlanan tutanaklara değindi. Kaleli, beyanlarını şöyle sürdürdü: "Ben de açıklama yapıldığı gün alandaydım. Müvekkillerimin hepsi gözümüzün önünden işkenceyle gözaltına alınarak götürüldü. Hiçbir şekilde hakları hatırlatılmadı, biz görüşmek istediğimizde müvekkillerimiz gözaltında olmadığı için görüşemeyeceğimiz söylendi. Polislerin kurgu refleksi içerisinde hazırladıkları tutanak evrakta sahteciliktir. Fezleke dili aynı zamanda bir savunma dilidir. Polisler, kendi kendilerini savunma girişimine girmişlerdir."

Ara kararını açıklayan hakm, müdafi avukatlarının talepleri doğrultusunda dinlenilmesi istenen tanıkların bildirilmesi için süre verilmesine, takipsizlik kararı verilen suç duyurusunun ve o güne ait kesintisiz kamera görüntülerinin istenilmesine, yine Ankara Valiliği'ne yazı yazılarak bahsi geçen açıklamanın bildirilip bildirilmediğinin sorulmasına karar verildi. Polislerin tanık olarak dinlenmesi yönündeki talebin diğer deliller toplandıktan sonra değerlendirilmesine karar verildi. Bir sonraki duruşma 25 Nisan gününe ertelendi.