30 Eylül 2024 Pazartesi

İHD'den 10 yıllık işkence raporu: Cezasızlığa son verilmeli

Son 10 yılın işkence ve kötü muamele raporunu açıklayan İHD Diyarbakır Şubesi, işkencecilere karşı açılan soruşturmalar etkin bir şekilde yürütülerek cezasızlığa son verilmesini istedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi İşkence ve Kötü Muamele ile Mücadele Komisyonu, hazırladığı 2010-2019 Yılları Arası İşkence ve Kötü Muamele Raporu'nu dernek binasında kamuoyuna duyurdu. Açıklamaya, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ve şube yöneticileri katıldı. Açıklanan raporu komisyon üyeleri Ezgi Sılademir ve Yakup Güven okudu.

Raporda, 2010-2019 yıllar arasında hak ihlali iddiasıyla toplamda 3 bin 569 başvuru yapıldığı, bunlardan kamu görevlilerince "fiziksel şiddet" uygulanıp mağdurların vücut bütünlüğü üzerinde yaralanma neticesi doğuran 690 başvurunun incelendiği kaydedildi. Son 10 yılda alınan başvuru sayısının en fazla yaşandığı yılların 2017 ve 2018 yılları olduğu bilgisine yer verilen raporda, işkence ve kötü muamelenin en fazla yaşandığı mekanların başında yüzde 47 ile cezaevlerinin olduğu belirtildi. Ayrıca on yıllık verilerine göre fiziksel şiddeti en fazla ve en yaygın biçimde kullanan kamu görevlileri sırasıyla infaz koruma memurları (yüzde 45), polisler (yüzde 39), jandarma (yüzde 10) ve korucular (yüzde 1) şeklinde olduğu ifade edildi. Raporda, bu sıralamada özellikle infaz koruma memuru (324) ve polis şiddetinin (280) çok net biçimde göze çarptığına yer verildi.

Açıklanan raporda, ölçüt olarak, kamu görevlilerini, güvenliklerinden sorumlu oldukları mağdurlara yönelik hedef gözeterek gerçekleştirdikleri, mağdurların vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan (kaba dayak, vücudun tek bir noktasına sürekli vurma, kesici aletle yaralama, ateşli silahla yaralama, haya burma, falaka, kırbaç hortum vb. ile vurma, diğer fiziksel müdahaleler, saç sakal bıyık yolma, boğma girişimi vb.) "yaralama" iddialı eylemlerin dikkate alındığı belirtildi.

Rapora, başvurular içerisine hasta mahpuslar, sağlığa erişimin engellenmesi, küfür, hakaret, aşağılama, tehdit, sözlü taciz, göz yaşartıcı kimyasallara maruz bırakma, hijyen koşullarının sağlanmaması gibi hak ihlallerine yer verilmediği kaydedildi.

POLİTİKALAR ETKİLİ OLDU
Raporda, 2010-2019 yılları arasında İHD'ye yapılan başvurularda, vakaların yıllara ve aylara göre dağılımında; ülkenin içinde bulunduğu politik durum, devlet güçleri ve PKK arasındaki çatışma ortamı ve çatışmaların yoğunluk derecesi, devletin Kürt meselesine yaklaşımı, seçim dönemlerinde hükümetin izlediği politikalar, hükümetin hapishanelere ilişkin izlediği politika ve hapishane doluluk oranları, toplumsal gösteri ve yürüyüş hakkına ilişkin politikaların etkili olan başlıca unsurlar olduğu ifade edildi.

BARIŞ SÜRECİNDE BAŞVURU AZALDI
Süregelen otoriter uygulamaların ve şiddet dilinin yoğun olarak kullanıldığı, ötekileştirici, hedef gösterici siyasetin etkin olduğu dönemlerde bu vakaların doğrusal bir oranla arttığı gözlemlerine yer verilen raporda, "Devlet ve hükümet yetkililerinin Kürt meselesi başta olmak üzere benzeri sorunlara müzakere ve diyalog yöntemini benimsediği, barışçıl bir dil ve üslup kullandığı dönemlerde bu iddialarla şubemize başvurunun görece azaldığı görülmektedir. Adli mercilerin toleranslı ve keyfi tavırları, işkence ve kötü muamele suçlarına davetiye çıkarmakta, failleri cesaretlendirmekte, mağdurların ise hak arama konusunda çekinmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu olarak mağdurların büyük çoğunluğu işkencenin adli mercilere taşınmasını istemeyerek şikâyetçi olmaktan kaçınmaktadırlar. Yapılan suç duyuruları, ihbarlar, çeşitli idari başvurular neticesinde çoğunlukla failler hakkında adli ve idari işlem başlatılmaması; takipsizlik, beraat vs. cezasızlık kararlarının tayin edilmesi; failler açısından yaptıkları eylemlerin meşru olduğu, sınırsız şiddet kullanımları önünde herhangi bir yasal engel bulunmadığı, kamu gücünü elinde bulunduran mercilerce korundukları algısına sebep olmakta, bu hukuksuzluk silsilesi de beraberinde daha büyük hukuksuzluk ve travmalar getirmektedir. Özellikle Kürt meselesinin demokratik müzakere ve diyalog yöntemi ile çözümüne yönelik 2013-2015 yılları arasında sürdürülen çatışmazlık halinin 24 Temmuz 2015 tarihinde başlayan silahlı çatışmalar, şehir merkezinde başlatılan askeri operasyon ve süresiz ve kesintisiz sokağa çıkma yasakları ile bozulmasının ardından işkence ve kötü muamele vakalarında artış olduğu gözlemlenmiştir. Hakeza 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin ardından hükümetin izlediği politikalar, ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnameler, kolluk gücüne verilen sınırsız yetkiler ve cezasızlık politikaları son yıllarda artan işkence ve kötü muamele vakalarının artışını tetikleyen önemli etmenler olarak göze çarpmaktadır" denildi.

İŞKENCE TÜM ŞEHİRLERE YAYILDI
Günümüzdeki şiddet olaylarının 90'lı yılları aratmayacak sıklıkta gerçekleşse de, yöntemsel olarak birçok açıdan değişikliklerin söz konusu olduğuna dikkat çekilen raporda, "Bu değişiklikler aynı zamanda kişinin özel bilgilerini teşhir eden, hayatın olağan akışını bozan, ciddi ekonomik ve ruhsal baskı yaratan, kayıt dışı gözaltı fiziki takip, tehdit ve taciz gibi yöntemlere dönüşmektedir. İşkence ve kötü muamelenin bugün tüm Türkiye şehirlerine yayılmış olduğu açık bir gerçektir. Her ne kadar raporumuz 2010-2019 yılları arasındaki ihlal başvurularını kapsamışsa da özellikle Mart 2020 tarihi itibari ile bu döneme bakıldığında kolluk güçlerinin Edirne'den Kars'a, Mersin'den Bartın'a kadar tüm şehirlerde; verilmiş olan aşırı yetkilerinin kullanımı yaşam hakkı ihlallerine yol açmıştır. Dünya genelinde ve Türkiye'de birçok alanda şiddeti durdurmaya yönelik önlemler alınmasına rağmen şiddetin halen yoğun bir şekilde devam etmesi devlet erkinin faille bir suç ortaklığı içinde olduğunu ispat etmektedir. Bu suç ortaklığı, ideolojik söylemler, Kürt meselesine karşı duruş, bu karşı duruşa yönelik üretilen bölgesel politikalar ile sağlanmış görünmektedir. Modern Devlet mefhumu, toplumsal düzeni hukuksal yargı araçlarını kullanarak inşa etmeye çalışır. Normal şartlar altında Modern devlet sahip olduğu doğru ve yanlışın muhakemesini insanların kendilerine bırakmaz ve dolayısıyla onların bu konudaki otoritelerini tanımaz. Fakat günümüzde devlet, yargıya ve kolluk güçlerine tanıdığı özerklik ile tam tersi bir pratik içerisindedir. Hukuksal şiddeti kendi düzen araçlarıyla birlikte gerçekleştirmektedir. Bu şiddetin tablosu aşağıda grafiklerle ve bilançolar olarak verilmiştir" ifadeleri kullanıldı.

YILLARA GÖRE BİLANÇOLAR
Raporda, 2010 ila 2019 yılları arasında gerçekleşen işkence vakalarının bilançolarına yer verildi. Raporda, 2010 yılında işkence ve kötü muamele iddiasıyla 5'ü kadın, 5'ü çocuk ve 29'si erkek olmak üzere toplam 34 başvuru yapıldığı kaydedildi. Sırasıyla 2011 yılında 66, 2012 yılında 61, 2013 yılında 50, 2014 yılında 72, 2015 yılında 46, 2016 yılında 79, 2017 yılında 100, 2018 yılında 99, 2019 yılında ise toplamda 82 başvurunun yapıldığı belirtildi.

CİNSİYET DAĞILIMI
Son 10 yılda işkence ve kötü muamele iddiasıyla toplamda 689 başvurudan 97'si kadın, 592'si ise erkek olduğu kaydedildi.

EN ÇOK BAŞVURU YAPILAN YILLAR
İHD Diyarbakır Şubesi'ne son 10 yılda alınan başvuru sayısının en fazla yaşandığı yıllar 2017 ve 2018 yılları olduğu bilgisi paylaşıldı. Son 10 yılda işkence ve kötü muamele iddiasıyla yapılan başvurularda fail olarak beyan edilen, kamu gücünü kötü kullanandan 324'ü gardiyan, 280'i polis, 71'i asker, 26'sı tespit edilmeyen, 11'i diğer ve 9'unun da korucu olduğu ifade edildi.

İŞKENCENİN GERÇEKLEŞTİĞİ MEKANLAR
Son 10 yılda işkence ve kötü muamelenin gerçekleştiği beyan edilen mekânların sırasıyla; 335'i hapishane, 168'i sokakta, 81'i gözaltında, 80'i gözaltına alınırken, 24'ü zırhlı araçta, 12'si kırsal bölgede, 11'i diğer kamu kuruluşlarında, 9'u askeriyede gerçekleştiği kaydedildi.

İşkence ve kötü muamelenin gerçekleştiği beyan edilen mekânların son on yılda yüzdelik dağılımı; yüzde 47'i hapishane ve 23'ü sokakta yüzde 11'nin ise gözaltında gerçekleştiği ifade edildi.

BULGULAR VE TESPİTLER
Raporda, verilen grafikler ışığında tespit edilen başlıca bulgular şu şekilde sıralandı:

"-Derneğimize 2010-2019 yılları arasında kolluk görevlileri, infaz koruma memurları başta olmak üzere kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördüklerini beyan ederek başvuruda bulunan toplam başvurucu sayısı 690'dır. Başvurucularımızdan 97'si kadın 592'si ise erkektir. Toplam başvurucu sayısından 36'sı 18 yaşından küçük olup, 29 başvurucu ise 50 yaş üzeridir. 10 yıl içerisinde derneğimize yapılan tüm başvuru kategorileri arasında işkence ve kötü muamele yani fiziksel şiddete dayalı başvurularının oranı yüzde 19.5'tir.

-Kadın başvurucuların en fazla başvuru yaptıkları yıllar; 30 başvuru ile 2019, 18 başvuru ile 2018 yılları olarak göze çarpmaktadır. 2019 yılı ise 50 yaş üstü başvurucunun kamu görevlilerinden fiziksel şiddet gördüklerini beyan ederek, en fazla başvuru yaptıkları yıldır.

-2017 yılında işkence ve kötü muamele başvuruları cezaevlerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle 2010-2014 yılları arasında bu başvurularda sürekli olarak bir artış olduğu, 2017 ve 2018 yıllarında en yüksek rakamlara ulaştığı görülmektedir. Cezaevlerinden şubemize yapılan başvurularda işkence/kötü muamelenin çoğunluğu girişlerde, çıplak arama dayatması yapılarak, ani koğuş baskınlarında, nakil esnasında ring aracı içinde gerçekleştiği belirtilmiştir.

-Bu on yıllık süreçte yapılan başvurulardan elde ettiğimiz verilere göre kolluk kuvvetlerinin mağdur başvuruculara yönelik fiziksel şiddeti yoğun olarak kullandığı iddia edilen mekanlar arasından göze çarpan bir diğer mekan ise sokak/kamuya açık alanlardır. 689 başvurucu arasından 168'i sokak ortasında kolluk görevlilerince darp/kaba dayak/fiziksel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Bu alanda en az başvuru 6 ile 2016 yılı, en çok başvuru ise 23 başvuru ile 2014 yılı olmuştur. Kolluk kuvvetinin, şiddeti sokağa taşıması yönündeki tavrının, öte yandan içerisinde hükümet ve devlet tarafından aykırı kabul edilen tüm toplumsal kesimlere yönelik bir tehdit unsuru barındırdığı değerlendirilmektedir.

-Gözaltına alınırken işkence ve kötü muameleye uğradığı iddiasıyla yapılan başvurusu sayısı, 2019 yılında en yüksek rakamlara ulaşmıştır. Bu rakam ise son 10 yılın en yüksek rakamıdır. İncelediğimiz başvurularda gözaltına alınırken gerçekleştiği iddia edilen işkence ve kötü muamelenin çoğunluğu, eve ilk giriş anında, kameraların olmadığı geçişlerde, zırhlı araçların/gözaltı araçlarının içerisinde yapıldığı ifade edilmektedir.

-Polisin fail olduğu iddiasıyla derneğimize son on yılda en fazla başvurunun yapıldığı yıl 2019 yılı olarak kayıtlara geçmiştir. 2019 yılında başvuru sayısı 56'ya ulaşmış, onu takip eden yıl 38 başvuru ile 2011 yılı olmuştur. Failin polis olarak belirtildiği başvuru sayısının en az sayıda olduğu yıl ise 18 başvuru ile 2017 yılı olarak göze çarpmaktadır.

-Kırsal alanda çatışmaların arttığı yıllarda genel olarak diğer yıllara göre jandarma tarafından mağdurlara uygulanan işkence ve kötü muamele yapıldığı iddiasıyla derneğimize yapılan başvurularda görece artış tespit edilmiştir. Failin asker olarak belirtildiği vakalara ilişkin başvurunun en fazla olduğu yıl 17 başvuru ile 2017 yılı olmuş, 2011 ve 2015 yıllarında ise şubemize bu yönlü herhangi bir başvuru yapılmamıştır.

-Failin korucu olarak belirtildiği vakalara ilişkin en çok başvuruların olduğu iki yıl sırasıyla 9 başvuru ile 2011, 7 başvuru ile de 2014 yılları olmuştur. 2013, 2016 ve 2019 yıllarında bu konuda derneğimize başvuru yapılmamıştır.

-Her ne kadar raporumuzda bu teferruata girilmemişse de incelenen başvurularda, mağdurların büyük çoğunluğunun, ya politik sebeplerden hapishanelerde tutulan ya da politik nedenlerle gözaltına alınan kişilerden oluştukları dikkat çekmiştir.

-Derneğimize fiziksel şiddete ilişkin yapılan başvurularda yıllara göre dalgalanmalar mevcuttur. Özellikle yüz başvuru ile 2017 yılı ve doksan dokuz başvuru ile de 2018 yılı en fazla mağdurun başvuru yaptığı iki yıldır. Bu yılları 82 başvuru ile 2019 yılı takip etmektedir. Bu yıllarda devlet ve hükümetin Kürt meselesinin demokratik ve adil yollardan çözümü için adım atmaması, insan hakları evrensel normlarından uzaklaşması, görece daha fazla otoriterleşerek şiddeti caydırıcı ve ‘terbiye edici' bir araç olarak kullanma çabası, kamu görevlilerinin vatandaşlara yönelik aşırı şiddet kullanımı; bu yıllarda artan vaka sayısının başlıca nedenleri olarak değerlendirilmektedir.

-Fiziksel şiddet mağdurları tarafından derneğimize yapılan başvuruların en az olduğu yıl ise 2010 yılı olarak görülmektedir. Özellikle bu yıl içerisinde iktidar yetkililerinin toplum karşısında kullandığı dilin görece daha yumuşak, makul ve barışçıl olması; kamu görevlileri tarafından uygulanan fiziksel şiddet vakalarının diğer yıllara nazaran daha az sayıda olmasını izah edebilecek etmenlerden biri olarak değerlendirilebilir.

TALEPLER VE ÖNERİLER
Raporda, talep ve öneriler şu şekilde sıralandı:

"-İşkencecilere karşı açılan soruşturmalar etkin bir şekilde yürütülmeli, işkencede cezasızlığa son verilmelidir.

-Hükümet belli kademelerinde görev alan yetkililer tarafından sarf edilen ve işkencenin artmasına neden olan söylemlerden vazgeçilmeli, işkencecilerin yargı kararı ile korunması ve aklanmaya çalışılması uygulamasına son verilmelidir.

-BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari protokolün (OPCAT) gereği Türkiye tarafından yerine getirilmeli gözaltı birimleri ile cezaevleri bağımsız heyetlerin denetimine açık hale getirilmelidir.

-İşkence mağdurlarının iç dünyalarında maruz kaldıkları travmanın etkilerinin giderilmesi amacı ile mağdurlar rehabilite programlarına dahil edilmeli ve kendilerine psikolojik destek sağlanmalıdır.

-İşkencecilerin yargılandığı dosyalarda zamanaşımı uygulamasına son verilmeli, işkenceciler hak ettikleri cezalarla cezalandırılmalıdır.

-Türkiye Cumhuriyet tarafından bugüne kadar işkence eylemine maruz kalan mağdurlar ve işkencede yaşamını yitirenlerin aileleri ve tüm toplumdan özür dilenmeli, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır."