25 Eylül 2024 Çarşamba

HDP'den erken seçim çağrısı

HDP'ye yönelik kayyum saldırısına ilişkin bir süredir yürütülen tartışma ve değerlendirmelere bugün yanıt verildi. HDP, erken seçim çağrısı yaptı. Deklarasyonda, kayyumların demokrasiye vurulmuş açık bir darbe ve faşizme giden yolda yeni bir ivme olduğu belirtilerek, iktidarın 2020 yılında Meclisi, 2021’de Anayasa’yı tümden anlamsızlaştırmayı hedeflediği ve 2023’te rejiminin başarısını açıkça ilan etmeye hazırladığının altı çizildi.

HDP, Ankara'da yaptığı toplantıyla önümüzdeki döneme dair yeni politikasını açıkladı. Tutum belgesinin açıklanması öncesinde HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli, değerlendirmelerde bulundu.

BULDAN: EN BÜYÜK TEHLİKE AKP'NİN HALK İRADESİNİ YOK SAYMASIDIR
Buldan, şunları söyledi: "Bugün kayyım gasbına karşı tutumumuzu, partimizin hazırladığı rapor ve deklarasyonumuzu kamuoyuna açıklamak üzere buradayız. HDP, demokratik siyasete ve demokratik çözüme inanan, bunun için demokratik mücadeleye dayanan, politik çizgisini demokratik ilkelere bağlayan, demokratik ittifakla ortak geleceği planlayan büyük bir siyasi harekettir, büyük bir değişim gücüdür. Bugün, içinden geçmekte olduğumuz bu zorlu süreç de göstermektedir ki; tekçi, faşist sistemden kurtulmanın tek yolu HDP'dir, HDP'de ortaklaşan mücadeledir.

"Örgütlü yaşamı ve demokratik alanı tümüyle halka kapatmayı önüne hedef olarak koyan bu otoriter rejim, önünde tek engel olarak HDP'yi ve HDP'nin örgütlü mücadelesini gördüğü için olanca ağırlığıyla bize saldırmaktadır. İnanın ki tek umut HDP'dir. Halkın gerçek sorunlarını dile getiren, çözüm için mücadele eden tek demokratik muhalefet partisi HDP'dir. Ve bu umudu hiçbir güç söndüremeyecektir. HDP'yi yıkamayacaklar! Mücadelemizden ve demokratik siyasetteki ısrarımızdan asla geri adım attıramayacaklar!

"Demokrasi dışına çıkarak, aleyhine olan sandık sonuçlarını hukuk dışı yol ve yöntemlerle ortadan kaldırmayı gelenek olarak yerleştirmek isteyen bu zihniyet, çok net ifade ediyorum bu ülkenin ve tüm toplumun felaketi olacaktır. Bugün Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike AKP iktidarının demokrasi ve hukuk dışına çıkan uygulamaları ve halk iradesini yok sayan politikalarıdır.

DEMOKRATİK VE KÜRT DÜŞMANLIĞININ GELDİĞİ NOKTA KAYYIM DARBESİDİR
"31 Mart'ta kazandığımız belediyeleri birer birer gasp ederek, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir irade hırsızlığının içerisine girdiler. "Kürd'e seçtirmem, seçse de yönettirmem" anlayışını bizlere, tüm topluma dayatmaktadırlar. Demokrasi ve Kürt düşmanlığının geldiği nokta budur. Kayyım darbesidir! Tarihe baktığımızda Seyit Rıza'yı darağacında asan dönemin ittihatçı zihniyetiyle, halkın seçilmiş temsilcilerini görevden alarak adeta siyasi idama yönelen AKP zihniyeti aynı noktada kesişmektedir.

BİR SONRAKİ SEÇİMDE SANDIĞIN DİBİNİ BOYLAYACAKLARINI GÖRDÜLER
"Evet bugün karşı karşıya bulunduğumuz süreç 31 Mart seçimlerinde izlediğimiz ve başarılı olduğumuz, toplumun da ezici çoğunluğu tarafından desteklenen, umut olarak görülen seçim stratejimizden intikam alma anlayışıdır. Bu durum tekçi iktidar sahiplerini korkuttu. İktidarları sarsıldı çünkü. Bir sonraki seçimlerde sandığın dibini boylayacaklarını gördüler. O yüzden 31 Mart'ın hemen ardından hukuk dışı yöntemleri, kayyım atamalarını devreye koydular.

KÜRT İTTİFAKI DEVLET POLİTİKASINDA AÇILAN BÜYÜK BİR GEDİKTİR
"Batıdaki demokrasi ittifakı kadar, Bölge'de Kürdistani Partilerle gerçekleştirdiğimiz Kürt ittifakı da AKP iktidarının bize ve belediyelerimize yönelmesinin bir diğer nedenidir. Kürtler bu seçimlerde kendi içinde çok değerli ve çok anlamlı bir ittifak geliştirdi. Bu ittifak, Kürtleri yıllardır kendi içinde parçalamayı, birbiriyle çatıştırmayı hedefleyen devlet politikasında açılan büyük bir gediktir. Nasıl olur da Kürtler birlik olabilir, nasıl olur da Kürtler oyun kurabilir, oyun bozabilir, siyasi dengeyi değiştirebilir diye şaşırdılar ve tek bildikleri yöntem olan hukuksuzluğa, siyasi tasfiyeye yöneldiler. Sandılar ki Kürtler yüz yıl önceki Kürtler. Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalarda en etkili demokrasi ve özgürlük gücü haline gelmesi, küresel düzeyde geliştirdiği muhataplık düzeyi ve kazandığı meşruiyet; tekçi, ittihatçı iktidar zihniyetinin bugünkü en büyük korkusudur.

BU YÜZYIL KÜRTLERİN DEMOKRATİK KAZANIM YÜZYILIDIR
"Şimdi bunu kırmak, Kürtlerin siyasal gücünü boğmak istiyorlar. Burada kayyımla bunu yapmaya çalışırken, Kuzey ve Doğu Suriye'de de halkı kendi yurdundan kopararak gerçekleştirmek istiyorlar. Ama başaramayacaklar! Bu yüzyıl Kürtlerin demokratik kazanım yüzyılıdır. Kürt ittifakımız sadece seçimlerle sınırlı bir ittifak değildir. Kürt halkının geleceğinin ittifakıdır bu. Ve ittifakımız daha da güçlenecektir. Daha da büyüyecektir. Kayyım zihniyetine karşı Kürt halkı bir bütün olarak kendi içinde oluşturduğu güçlü ittifakla karşı duracaktır.

İRADE HIRSIZI GAFİLLER BİLMELİ Kİ, BU HALK DİZ ÇÖKMEZ
Belediyelerimize kayyım atayarak Kürt halkının demokratik iradesini engelleyeceğini sanan irade hırsızı gafiller bilmeli ki, bu halk, darağaçlarında, işkence tezgâhlarında, faili meçhullerde, 12 Eylül vahşetinde susmadı, susturulamadı, diz çökmedi, diz çöktürülemeyecektir. Yaşadığımız bu kadim topraklarda tüm kimlik, inanç ve kültürlerle gönüllü birlikteliğe dayalı eşitçe, özgürce, hakça barış içerisinde bir arada yaşama ve ortak geleceği demokrasi etrafında oluşturma hayalimiz, iddiamız, rüyamız var. Ve bu rüya, bu hayal mutlaka gerçekleşecektir. Onurlu bir barış, güçlü bir demokrasi ve herkesi kapsayan gerçek bir adalet düzeni mutlaka kurulacaktır. Hiçbir baskı ve zulüm bizi bu hedefimizden koparamayacaktır.

BİZİM SERMAYEMİZ YÜRÜTTÜĞÜMÜZ MÜCADELE VE ÖDEDİĞİMİZ BEDELDİR
"Değerli halkımız şunu bilmeli ki; evet, hep birlikte çok zor günlerden geçiyoruz. Bu mücadeleye başladığımızda giydiğimiz ateşten gömlek halen üzerimizdedir. Onu hiç çıkarmadık. Bizi biz yapan, mücadelemizi büyüten ve güçlendiren karşı karşıya kaldığımız tüm zorlu süreçlerdeki mücadeleci duruşumuz olmuştur. Bu süreçlerin hepsinde dik durduk, geri adım atmadık, halkımızın değerlerine sonuna kadar sahip çıktık. Bizim sermayemiz, yürüttüğümüz mücadele ve ödediğimiz bedellerdir.

"Bugün de aynı kararlılıkla ve daha güçlü bir duruşla yolumuza devam edeceğiz. Halkımız asla yalnız değildir. Onların emaneti, iradesi bizim onurumuzdur. Bu emanete ve onura her koşul altında sahip çıkacağız. Halkımızın kazanımlarını asla teslim etmeyeceğiz. Gözümüz gibi koruyacağız ve kollayacağız. Bu bayrak bugüne kadar yere düşmedi, bundan sonra da düşmeyecektir!"

TEMELLİ:BU İKTİDARDAN KURTULMAZSAK BÜTÜN KAZANIMLARIMIZ YOK OLACAK
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ise şunları söyledi: "Bugün Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun içerisinden geçtiği tarihsel kırılma anında bir araya geldik. Şu günlerde karanlığın en zifiri halini yaşıyoruz. İnsanlarımız yoksulluktan dolayı intihar ediyorlar. Gençlerimiz geleceksizlik, kadınlar her türlü eşitsizlik, işsizler çaresizlik içerisinde geleceği göremiyorlar. Ekonomik ve siyasi kriz geleceğimizi görünmez kılıyor. 'Yoksulum' demenin, 'iş-aş istiyorum' demenin, barış istemenin suç sayıldığı bir rejim içindeyiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, kısa adıyla Saray rejimi.

AKP-MHP İTTİAFAKI KURMACA BİR İSTİSNA HALİ YARATMIŞTIR
"Bugün kamu hukuku ile siyasi olgu arasında bir dengesizlik var. Bu dengesizlik hukukun askıya alındığı bir istisna halinin sürekliliğini var ediyor. OHAL dönemiyle biçimlenen bu yeni hal Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin temel karakteridir. AKP-MHP ittifakı kurmaca bir istisna hali yaratmıştır. İstisna hali özel bir hukuk değildir, hukukun askıya alınmasıdır. Tam yetkili, yasaları askıyla alan ve kararnamelerle hareket eden tek adam rejimi demokratik siyaseti tümüyle tasfiye etme peşindedir. Durduramazsak, yıkamazsak, bu istisna hali bizi totaliter bir rejime sürükleyecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. bBz bu gidişatı durdurabiliriz… Ama bundan önce bu gidişatı durdurabileceğimizi tüm Türkiye'ye duyurmuş olduk. Toplum yan yana geldi siyaseti toplumsallaştırdık, siyaset toplumsallaştı. Bir seçenek yarattık. 31 Mart önemli bir eşikti. Ve gelecekte, tarihe dönüp bakıldığında 31 Mart'ın ne denli önemli bir eşik olduğu çok daha iyi anlaşılacak.

"31 Mart'a karşı bu faşist iktidar saldırıya hemen geçti. İlk günden, kayyım kararnameleri hazırlanmaya başladı. Biliyordu ki yıkılıyor. Biliyordu ki ayakta kalmasının yegane yolu savaş politikaları, kayyım rejimiydi. O yüzden kayyımda ısrar ediyor, o yüzden demokratik siyaseti 2016'dan beri tasfiye etme peşinde. Buna karşı en güçlü yanıtı İstanbul'a kayyım atadığında, 23 Haziran'da yine biz verdik. Güçlü bir şekilde bu rejimi, kayyım rejimini kabul etmeyeceğimizi bir kez daha gösterdik. 24 Haziran'da hayata geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin birinci yılıydı. Daha bir yıl dolmadan tükenmiş olan bir sisteme en güçlü yanıtı Kürt halkı verdi, Türkiye halkları verdi, kadınlar verdi, emekçiler verdi.

İktidar bir kez daha saldırmaya devam etti. Çünkü heybesinde siyasete dair bir şey kalmamıştı, tükenmişti. O yüzden de 19 Ağustos'ta bir siyasi darbe gerçekleştirdi. İktidar hala bu otoriter rejimle hala bizim geri adım atacağımızı sanıyor. Ama biz mahallemizde, evlerimizde, iş yerlerimizde örgütlü mücadelemizle, geçmişimizden aldığımız güçle bunu hayata geçirdik. 19 Ağustos'tan sonra da böyle yaptık ve tüm Türkiye'ye tüm dünyaya bir çağrı yaptık. Savaşa karşı çıkan kayyım rejimine karşı çıkmadan bu iktidardan kurtulamayız.

"Gelin omuz omuza verelim, gelin şu an yan yana duralım. Bu iktidardan hep birlikte kurtulalım. Şimdi bu iktidardan kurtulma zamanı. Bunu başaramazsak bütün demokratik kazanımlar, bütün haklar yok alacaktır. Tarihte bunun örnekleri çok. Bugün faşizmden post-faşizme bu otoriter rejimlerin baskısı altındayız.

HDP TUTUM BELGESİ
Buldan ve Temelli, değerlendirmelerinin ardından tutum belgesini açıkladı. 

Tutum belgesinin tamamı şöyle:
1. Türkiye'nin artık bir kayyım rejimi ile yönetildiği bütün çıplaklığı ile ortadadır. 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek Olağanüstü Hal ile bir siyasi darbe yapan AKP, daha sonra yanına aldığı MHP ile oluşturduğu iktidar bloğu, ilk işlerden biri olarak yerel yönetimlerde irade gaspına girişmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de siyasi darbe ve kayyım zihniyeti üzerine inşa edilmektedir.

Kayyım politikası ortak yaşamın temeline konulmuş bir dinamittir. Bununla birlikte 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının tanınmaması ile başlatılan ve sürdürülen kayyım politikası, sadece sandıktaki halk iradesinin yok sayılması ile ifade edilemez. Aynı zamanda toplumsal meşrutiyetini yitiren AKP-MHP iktidarının zor ve baskı yöntemleri ile kendini sürdürme politikasıdır. 31 Mart seçim sonuçlarını tanımayan AKP, toplumsal meşrutiyetinin kalmadığını kabul etmiştir. Kayyım zihniyeti üzerine kurulmuş bir iktidar demokrasi fikrine ve demokratik gelecek umuduna en büyük tehdittir.

2. Kayyım uygulaması Kürtlere karşı düşman hukuku uygulamasıdır. 31 Mart seçimlerinden sonra da tam hız devam ettirilen kayyım politikası herkesten ve her şeyden önce Kürt halkının ve bölgedeki diğer seçmenlerin siyasi iradesinin çiğnenmesi, yok sayılmasıdır. Kayyım politikaları hem hukuku hem de hukuk devleti temelinde toplumsal barış inancını yok etmeye yöneliktir. Kurulmak istenen rejimin prototipidir. İktidarın içerde ve dışarda yürüttüğü diğer politikalara da bakıldığında, bu tutumun Kürt halkına yönelik açık bir düşmanlık olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır.

3. Seçme ve seçilme hakkı demokratik işleyişin en temel şartıdır. Evrensel insan hakları hukuku da Türkiye Anayasası da bunu kabul etmektedir. Seçme ve seçilme hakkının gaspı en başta bu gerçekleri tanımamak ve yok saymaktır. Tek bir ilde veya ilçede seçmen iradesinin gasp edilmesi, toplumun tümünün iradesine hakarettir.

4. Yerel demokrasi, demokrasinin beşiğidir, yatağıdır. Yerel demokrasi, yerelden ve yerinden yönetim anlayışı bizler için vazgeçilmez bir ilke ve hedeftir. Her türlü despotizme karşı en sağlam güvencelerin başında gelir. Yerel demokrasinin olmaması durumunda hiçbir demokratik hak ve özgürlük gerçek anlamda gelişemez, siyasi yaşam vesayet girdabına sıkışır. Bu nedenle atanan her kayyım demokrasiye vurulmuş açık bir darbedir, faşizme giden yolda yeni bir ivmedir.

AKP, bu ülkede yaşanan OHAL, demokratik siyasete darbe ve kayyım darbeleri ile kendinden önceki askeri darbelerin bir parçasını olduğunu göstermiştir.

5. Yerel demokrasi modelimizi biçimlendiren demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü anlayış, aynı zamanda eş başkanlık sistemine ve eşit temsiliyete imkân sağlayan evrensel bir modeldir.

Kaynağını ve eşitlik ruhunu kadın özgürlük mücadelesinden alan eş başkanlık sisteminin algı operasyonlarının aracı haline getirilmesine asla izin vermeyeceğiz. Eş başkanlık ve eşit temsil sistemi, erkek egemenliğine, tekçiliğe, inkâr ve yok saymanın her biçimine karşı on yıllardır kesintisiz mücadele sürdüren kadınların, toplumu dönüştürmenin en önemli adımlarından biridir. Eş başkanlık mor çizgimizdir ve bizler için ilkeseldir. Yeni yaşam iddiamızın gerekli koşuludur. Kayyım gaspının ilk hedefi haline gelen eş başkanlık sisteminin kadın mücadelesi kazanımı olduğu bilinciyle, başta kadın hareketi olmak üzere geleceğini demokraside gören tüm demokrasi güçlerine, siyasi partilere, emek örgütlerine, meslek birliklerine, demokratik kitle örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına bu kazanıma yönelen saldırılar karşısında, kazanımımızı sahiplenme, eş başkanlık ve eşit temsil sistemine geçme çağrısı yapıyoruz.

6. Türkiye'nin bir kayyım rejimi ile yönetildiğini ve bu rejimin her alana yaygınlaştırılmak istendiği iktidarın temsilcileri de saklamamaktadır. İktidarın sürekli dile getirdiği 2023 hedefinin bu plandan bağımsız olduğu yanılsamasına hiç kimse kapılmamalıdır. 2020'de Meclisi, 2021'de Anayasa'yı tümden anlamsızlaştırmayı hedefleyen bu proje, 2023'te rejiminin başarısını açıkça ilan etmeye hazırlanmaktadır.

Kayyım politikalarına karşı çıkmak güçlü Meclisi, halkların barış anayasasını ve nihai olarak demokratik cumhuriyeti savunarak bütün demokrasi güçlerinin birlikte yürümesi demektir.  Savaşa, sömürüye, darbelere karşı demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk ölçeğinde üçüncü yol siyaseti olan Demokratik Cumhuriyet paradigmamızı yüzyıldır biriken sorunları çözmek için sonuna kadar savunacağız.

7. İktidarın yasaları yok sayan ve kendi saray rejiminin kalıcılaşma hedefi olarak başvurduğu kayyım politikası tek adam sultasına dayalı bir 'Atanmışlar Rejimi' anlamına gelmektedir. Halkı sistematik olarak dışlayan bu yönetim zihniyeti, halksız bir yönetim hayalinin peşindedir. Bu anlayışın cumhuriyeti ve demokrasiyi tümden imkansızlaştıran bir yol olduğu açıktır.

İçişleri Bakanlığı Müfettişlerinin Eylül 2019'da hazırladıkları Mardin raporunda bu açıkça görülmektedir. Raporda, belediye meclislerinin seçimle gelebileceği fakat belediye başkanlarının Cumhurbaşkanınca atanması gerektiği önerisi yapılmıştır. Belediyelerin idari özerkliğinin ortadan kaldırıldığı ve 'Saray Rejimi'ne doğrudan bağlandığı bir sistemin ilk adımları belediyelerimizde denenmektedir.

8. Kayyım politikalarını sadece HDP'ye, belediyelere ve Kürt halkına bir saldırı olarak görmek, iktidarın stratejik planlarının farkında olmamak demektir. Bu zihniyetin başarıya ulaşabilmesinin yolu toplumsal ve siyasal muhalefetin tümünün etkisiz hale getirilmesidir. İktidarın planlarının önündeki en büyük engel HDP ve Kürt halkının mücadelesi olduğu için, saldırıların odağına bizleri oturtmaktadır. AKP-MHP ittifakı tek adam rejimine dayalı faşizmi kurumsallaştırmak için yerel yönetimleri hedef almaktadır. HDP'li belediyelere atanan kayyımlar da bu zihniyetin en önemli adımlarından biridir. Bu nedenle sorun sadece HDP'nin ve Kürt halkının değil, bu ülkede yaşayan ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, adalet ve barış isteyen herkesin sorunudur.

Olağanüstü hâl kalıcılaşırken, kayyım rejimi kurumsallaşırken, bu politikalara seyirci kalınırsa, AKP-MHP ittifakı, merkezi iktidar gücünü kullanarak kendi politik ve rant alanlarını sınırlayan bütün belediyelerin en önemli yetkilerini ellerinden alacağı ve Saray'ın uzantısı haline getireceği açıktır.

9. Kayyım rejimi aynı zamanda bir rant paylaşımı üzerinden yandaş sermayeyi palazlandırma rejimidir. Kayyımlar, kamu kaynaklarını kendi vakıflarına, kuruluşlarına, derneklerine aktarma ve bu sayede 2023 rejiminin ekonomik gücünü yaratma projesidir.

Böyle bir rejim ancak savaş politikaları ve milliyetçi hamaset üzerinden kendi durumunu ve tahakkümünü sürdürmeye çalışır. Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik gerçekleştirilen savaş bu çerçeveden bağımsız düşünülemez. Kayyım rejimi savaş rejimidir. Kayyıma karşı mücadele barış mücadelesidir.

10. HDP'nin belediyelerden ve Parlamento'dan çekilmesi yönündeki görüşler çeşitli alanlarda ifade edilmektedir. Bu çağrı aynı zamanda, kayyım politikalarını sadece HDP'nin ve iradesi gasp edilen Kürt halkının bir meselesi olarak görme sonucunu doğurmaktadır.

Unutulmamalı ki HDP elde ettiği bu kazanımları kolay elde etmedi. Bedeller ödeyerek gelinen bu noktadan çekilmeyi en fazla bu zorba saray rejimi istemektedir. Demokratik siyasetin alanı çok fazla daralmış olsa bile yakın zamanda birlikte hareket etmenin başarı getirdiğini tüm Türkiye halkları gördü. 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri AKP-MHP ittifakı dağılmaz denilen bir zamanda gerçekleşti ve bu zorba iktidara yenilgi yaşatıldı. Şimdi AKP-MHP iktidarı Kürt Düşmanlığı üzerinden muhalefeti sindirmeye çalışmakta, topluma milliyetçilik üzerinden kutuplaşmayı dayatmaktadır. Bu cendereden çıkmanın yolu demokrasi mücadelesini yükseltmekten ve kazanılmış mevzileri sonuna kadar korumaktan geçer. AKP-MHP iktidarına kaybettirecek olan budur.

Halkın tüm baskı ve zulme rağmen canı ve emeği ile elde ettiği kazanımları korumak bizlerin boynunun borcudur. Bu konuda yaşanan eksiklik varsa kazanımların yeterince korunamamasıdır. Sorumluluk ise başta bizler olmak üzere, bu tekçi kayyım rejimine karşı sesini yükseltmeyen herkese aittir. HDP, bugünden sonra öncü rolünü her zamankinden fazla üstlenmeye hazırdır.

11. Konu bu şekilde tartışılmadığı müddetçe kararımız nettir: HDP, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarının büyük acılar çekerek, ağır bedeller ödeyerek elde etmiş olduğu kazanımlardan vazgeçmeyecektir. Yerel yönetimler dahil, yaşamın bütün alanlarında kapsamlı, sistemli ve çok yönlü bir saldırıyla karşı karşıya olan HDP, hiçbir mücadele alanından çekilmeyecek, demokratik ve meşru zeminlerde mücadelesini büyük bir kararlılıkla sürdürecektir. Hedef demokratik siyaseti büyütmektir, söndürmek değil.

Bizler bu anlayışımızda ve kararlı demokrasi mücadelesinde ısrarlıyız. Yarın yeni bir seçim olsa, bizler Kürt halkının kendi iradesine amasız, fakatsız ve daha güçlü bir şekilde sahip çıkacağından kuşku duymuyoruz. Kayyımlar belediye binalarını, araç ve gereçleri gasp edebilir, ama halkın iradesini ve düşüncesini ele geçiremez. Bu uygulamaları halkımız asla kabullenmeyecektir. Seçilmişlerimiz de halkın kendilerine verdiği görev ve sorumlulukları kayyım gasplarına aldırmadan bütün imkanları ile yerine getirmeye çalışacaktır. Halkımız, daha önceden olduğu gibi iradesine, seçilmişlerine, partisine sahip çıkacaktır. Halk bizlerle beraber mücadeleye, fiilen çalışmaya devam edecek ve adaletsizliğe karşı mücadelesini yürütecektir.

12. Kamuoyuna Çağrımızdır: Demokrasiyi inşa etmek, kazanımlarımızı korumak, yeni kazanımlar elde etmek ancak ve ancak demokrasi güçlerinin birlikte mücadelesiyle mümkün olabilir. Son yerel seçimlerin gösterdiği gibi hep beraber, kayyım rejimini ve tek kişi yönetimini durdurabilir ve engelleyebiliriz. Topyekûn demokratik mücadeleyi ve sivil itaatsizlik ile direnişi büyütebiliriz.

Uluslararası Kamuoyuna: Erdoğan'ın kurmak istediği otoriter rejimin ilk uygulamalarını sürekli Kürtler üzerinde yaptı. Önce güvenlik algısı üzerinden Kürtlerin seçilmiş temsilcilerine ve diline yönelik saldırılarında muhalefeti sessizleştirdi. Sonrasında baskı araçlarını tüm Türkiye'ye yaydı. Bu anlamıyla demokrasi dışı uygulamalar Kürtlerle sınırlı kalmadı, ülkenin hemen hemen her yanına sirayet etti.

Türkiye'nin bugünkü siyasi fotoğrafı, kötülüğü yaygınlaştırma ve farklı coğrafyalara bulaştırma potansiyeline sahiptir. Suriye savaşının büyümesine neden olanlardan biri olarak Erdoğan, yerinden yurdundan edilen mültecileri şantaj olarak Batı'nın üstünde kullanması bunun en büyük kanıtıdır.

Beklentili tutum, demokratik siyasetin değil iktidar güçlerinin tutumudur! Türkiye'yi daha fazla istikrarsızlaştırmaya çalışanlara karşı uluslararası kamuoyunu demokratik değerleri korumak için yardımcı olmaya ve HDP'ye yapılanlara karşı sessiz kalmamaya çağırıyoruz.

AKP-MHP İttifakına Çağrımızdır: 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde de görüldüğü gibi çoğunluk desteğini kaybetmiş, toplumsal meşrutiyet zeminini yitirmiş bu iktidar, kayyımlar gibi siyasi darbe yöntemleriyle halkların iradesini gasp ederek, hukuk dışı ve gayri meşru yollarla toplumu daha fazla yönetemez. Türkiye halklarının AKP-MHP sultasından kurtulması için 'erken seçim' diyoruz. Bu bir meydan okuma çağrısıdır. Buradan hodri meydan diyoruz! Bütün muhalefeti bu erken seçim talebinin etrafında birleşmeye ve harekete geçmeye çağırıyoruz.

Kuşkusuz ki, kimliği ve inancı ne olursa olsun her birimizin tarihi sorumluluklar alması gereken günün şafağındayız. Bu tarihi sorumluluk kısır siyasi tartışmalara, kimliklere kapanarak korunma kaygılarına ve ucuz siyasi hesaplara heba edilmeyecek kadar önemlidir. Bu ruh ve bilinçle, HDP olarak yaşadığımız coğrafyadaki her türlü baskıcı, faşist anlayışa karşı demokrasi, barış ve adalet diyen tüm yurttaşlarımızı, Meclis içindeki ve dışındaki tüm muhalefet partilerini, sivil toplum kuruluşlarını, sendika ve meslek birliklerini, demokratik dernekleri aktif dayanışmaya, birleşik mücadeleye ve demokrasi ittifakına çağırıyoruz."