Hakan Günaslan yazdı | 'Saklanan Baro'
Şimdiki yönetim kendini deve kuşu misali Orhan Adli Apaydın sokağındaki baro binasının yedinci katına gömdü. Dezavantajlı grupların sığınacağı liman olması gereken baro gemisini iktidarın güvenli limanına bağladı. Amacı varlığını sürdürmek oldu. 22 yıldır sorunlara yabancılaştı. Ekonomik ve sosyal yıkıma karşı sessiz kaldı. Kendi içinde başkanlık kavgasına tutuştu. Baro başkanı yargı bürokrasisiyle mutlu fotoğraflar çektiriyor. İstanbul Başsavcısıyla aynı kare içinde yer alıp avukatların adliye girişinde maruz kaldığı işlemin arama değil tarama olduğunu söylüyor. Aramaya direnenlere disiplin soruşturması açıyor. Aynı başkan mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan onlarca avukat karşısındaki sessizliğini 'aynı fotoğraf karesinde yer almak istemiyorum' diye açıklıyor.
Avukat sadece yargının bir parçası değil halkın hak arama özgürlüğünün de savunucusudur. Devletin cezalandırma kudreti karşısında mutlak otoriteyi sarsan karşı güç savunmadır. 63 bin üyesiyle İstanbul Barosu dünyanın en büyük barosu. Baroların insan hakları mücadelesi vermek ve meslek sorunlarıyla ilgilenmek gibi iki temel görevi var. 12 Eylül 1980 darbesiyle, İstanbul Barosu'nun kapısı mühürlendiğinde o dönemin başkanı Orhan Adli Apaydın mührü söküp attı. Baro başkanlığından Adalet Bakanı tarafından alındı. Tutuklandı. Kanser hastası olan Apaydın, tutukluluğu sırasında ellerinin arkadan kelepçelenmesini ve sevk zincirinin takılmasını kabul etmediği için hastaneye gitmeyi reddetti.
Şimdiki yönetim ise kendini deve kuşu misali Orhan Adli Apaydın sokağındaki baro binasının yedinci katına gömdü. Dezavantajlı grupların sığınacağı liman olması gereken baro gemisini iktidarın güvenli limanına bağladı. Amacı varlığını sürdürmek oldu. Nicelik gücünü niteliğe dönüştürmekten uzak, 22 yıldır sorunlara yabancılaştı. Ekonomik ve sosyal yıkıma karşı sessiz kaldı. Kendi içinde başkanlık kavgasına tutuştu. Suya sabuna dokunmayan, plazaya çevirdiği baro binasının yedinci katında güvenlikli kapının koruma kalkanının arkasındaki ihtişamlı makam odasında devasa makam masanın arkasında adam boyu koltuğunda başkan oturuyor. Yargı bürokrasisinin adli yıl açılış etkinliğine katılmak için koltuğundan kalkıyor. Adliyeye makam aracıyla gelip, koruma eşliğinde protokol kapısından geçiyor. Yargı bürokrasisiyle mutlu fotoğraflar çektiriyor. İstanbul Başsavcısıyla aynı kare içinde yer alıp avukatların adliye girişinde maruz kaldığı işlemin arama değil tarama olduğunu söylüyor. Başsavcının odasında avukatların meslek örgütü temsilcisi olarak arama protokolü imzalıyor. Aramaya direnenlere 'avukata yakışır hal ve hareketlere aykırı davranmaktan' disiplin soruşturması açıyor. Aynı başkan mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan onlarca avukat karşısındaki sessizliğini 'aynı fotoğraf karesinde yer almak istemiyorum' diye açıklıyor.
Mevcut baro yönetimi, 2002 yılı seçim atmosferinde yönetime geldi. Gelir gelmez baronun görünen yüzü olan merkez ve komisyonların demokratik özerk yapısını değiştirdi. Merkez ve komisyonları sözcülerini çalışma yöntemlerini tepeden belirledi. Karakollardaki insan hakları ihlallerine müdahale eden CMK avukatlarının bölge toplantılarını kaldırdı. Yüzlerce avukatın bir araya gelip, sorunları tartıştığı, bilgi alışverişinde bulunduğu, dayanıştığı zemini ortadan kaldırdı. Avukatların birbiriyle olan bağını kopardı. Ergenekon operasyonları başlayınca CMK servisinin kıymetini anladı. Toplantıları tekrar yapmak istedi. Servis eski etkinliğini ve işlevini kaybettiği için yapamadı. Bugün çağrı merkezi aracılığıyla görevlendirme yapan, yeni başlayanlara eğitim veren, sadece yasal prosedürünün tamamlanması işlevini gören, genç avukatın maddi beklentiyle görev aldığı hantal bir servise dönüştü. İnsan hakları ihlaline karşı duran yapısından uzaklaştı, avukat karakolda yalnız.
Kadın hakları merkezinin yapısını da değiştirip, kuruluş amacından uzaklaştırdı. Kadına yönelik şiddetin geldiği aşama üstelik kadın avukatların da şiddetin bizzat mağduru olduğu bir dönemde bu merkez atıl halde.
İnsan Hakları Merkezi de eski hareketli dinamik yapısından uzaklaştı. Baro başkanı, "15 Temmuz sonrası işkence görmüş kişilerle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ihlal kararları verebilir, süreç bu nedenle akamete uğrar" dedi. Baro başkanı olarak işkenceyi değil, sürecin aksamasını kendine dert ettiğini ekranlarda dile getirdi. Ekonomik sıkıntı nedeniyle intihar eden avukatla ilgili, "Aileyle konuştum sebep ekonomik değil, psikolojik" dedi. Avukat Ebru Timtik'in Baro önünde yapılan cenaze töreninde binadan sarkıtılan pankartı savunamadı.
1990'lı yılların toplumsal eylemlerinde kendini gösteren, kollukla görüşen, gözaltı takibi yapan, İstanbul Barosu 22 yıldır yok. Mevcut yönetim, avukatı baroya, kendini avukatlığa yabancılaştırdı. 2022 yılında yapılan genel kurulda sadece avukatların yüzde 42'si oy kullandı. Avukatların yüzde yüzde 58'i oy kullanmaya dahi gelmiyor. Genç avukatlar baronun ruhsat dağıtmak dışında bir işlevi olmadığını düşünüyorlar. Mevcut yönetim avukatlar arasındaki bağı kopardı. Onların bir araya gelmesini engelledi. Her türlü hak ihlaline karşı çıkan diri, heyecanlı, dayanışmacı İstanbul Barosu'nun yerini 22 yıldır, sinik, elit bir grubun içindeki arkadaş çevresi yönetiyor. Artık iktidarın anayasayı rafa kaldırdığı, yasal metinlerin sadece bir köşede durduğu keyfi iktidar kaşısında bu gerçeği söylemeye dahi mecali yok. Baro yönetimleri 'laik hukuk devleti', 'hukukun üstünlüğü' nakaratını tekrarlayıp duruyor.
Baro yönetimleri 22 yıldır haksızlığa karşı durmadı. Kendinden olmayanı dışladı. İktidarın bütün meslek örgütlerini tasfiye etme planı çerçevesinde çoklu baro düzenlemesine karşı Baro başkanı Ankara'ya tek başına yürüdü. Yanında yer almak isteyenleri güvenlik gerekçesiyle reddetti. Avukatların Ankara eylemine katılımı için otobüs kaldıracağını duyuran baro, akşamdan sabaha otobüsleri kaldırmaktan vazgeçti. Yeni meslek örgütü tanımında 'hak alma mücadelesi' yer almıyor. Siyasi iktidarlar, onlardan, uzmanlık alanlarında toplumun sermaye ihtiyaçları için dönüştürülmesinde etkin görev almasını bekliyor. Meslek örgütleri sivil toplum örgütüne dönüştü. Meslek örgütü iktidarla birlikte politika oluşturmak üzere yeniden yapılandırıldı. Kendi çıkarlarını örgütlemek, daha fazla iktidar, daha fazla denetim gücü elde etmek için hareket ediyorlar. İstanbul Barosu başkanlığı siyasi parti başkanı olmak, belediye başkanı adayı olmak için geçilmesi gereken basamak oldu. Görevini iktidar için layıkıyla yerine getiren, büyükelçi oldu. İktidardan görev alamayan ise televizyonda iktidarın sözcüsü oldu.
Bu nedenle bu anlayıştan sorunları görmesini, insan hakları ihlallerine karşı çıkmasını, katılımcı olmasını, işkenceye karşı etkin olmasını, genç avukatların geçim sıkıntısını dert etmesini, toplumun acılarıyla dertlenmesini ve onların sesi, sözü gür sözcüsü olmasını beklemek hayal olur. Demokratik işleyişte özerklik bu yönetimlere yabancıdır. Etnik ayrımcılık, cinsiyete dayalı ayrımcılık onların literatüründe yoktur. Varsa yoksa hukukun üstünlüğü, laiklik, o da sadece bir retorik olarak var.
Cemaatler elinde cinsel saldırıya uğrayan çocuklar, yurtlarda yanan çocuklar internet mesajı açıklamalarıyla geçiştirildi. Karakolda saatlerce bekleyen avukat onlara yabancıdır. 2024 genel kuruluna gidilirken bu kez, iktidara karşı vermediği kavgayı kendi yönetim kurulu içinde başkanlık yarışı için veriyor. Filiz Saraç sanki avukat araması yeni başlamış gibi adliye güvenliğinden çantasını kaçırıyor. İlk defa avukatların girdiği kapıdan giriyor.
Sokakta direnen Kürtler, Aleviler, kadınlar, Cumartesi Anneleri, Gezi ve onur yürüyüşçüleri, muhalifler onlar için yok. Kazanılan seçimlerde ülkücü avukatlara minnet var. Mevcut yönetim her seçime İstanbul Barosu 'son kale' miti ile girdi. Biz gidersek Kürtler gelir, şeriat gelir kampanyaları yürüttü. Genel Kurul salonunda tekbir getirildiğinde ortada yoktu. Meclis Başkanı çevik kuvvet eşliğinde oy kullanmaya geldiğinde görmezden geldi. Kazanılan koltuklar, protokollerde yer almak için, makam odaları için, çakarlı arabalar için, akçeli işlerden pay almak için gerekli. Muhaliflik onlar için salon toplantıları ve kısa internet açıklamaları, usulen açılan davalar. Avukatlar seçimden seçime hatırlanır. İnsanın, avukatın olduğu kadar toprağın, kuşun, doğanın, ağacın, böceğin de yaşam hakkını savunmak onlara uzak. Onlarla acılarımız ortak değil, onlar protokol fotoğraflarında yargı bürokrasiyle aynı karede yer almaktan mutlular.