22 Eylül 2024 Pazar

Göçmenlik, bir belirsizliğe yelken açmaktır-2 - Hüseyin Torun

Dünyanın her ülkesinde ırkçılık bir etnik grubu hedef alır. Irkçılık varlığını öteki üzerine kurar. O öteki düşmandır. Düşmanda yok edilmesi ve savaşılması gerekendir. Irkçılık her yerde kendine uygun bir motif bulur. Bunu düşmanlaştırır. Her yerde motif ve düşman aynı biçimde olmaz. Dolayısıyla ırkçılığa karşı mücadelede her yerde aynı olamaz.
Emperyalistler göçmenler ve politik mültecileri potansiyel suçlu kategorisinde görüyorlar. Bunun için kendilerini güvenliğe almak istiyorlar. Sık sık göçmenlere dönük yasalar hazırlıyorlar. Göç ve göçmenlerin gelişini önleme yasaları, güvenlik yasaları, şüphelilerin sınırdışı edilmesi, vb. Bütün bu düzenlemeler ve yasalar göçmenler üzerinde ırkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve halklararası düşmanlığı besliyor. Irkçıların göçmenlere saldırması için eli güçlendiriliyor. Bu yasa ve uygulamaların bütününün iptal edilmesi gerekmektedir.
 
Avrupa'da eğitim görseniz de iyi bir iş sahibi ve kariyere sahip olsanız da yaşadığınız ülkenin vatandaşı da olsanız göçmenliğiniz ve yabancı oluşunuz her halükarda size hissettirilir. Ülkenin sahiplerinin müsade ettiği sınırlar içinde kalmak koşuluyla bu ülkede kalabilir ve bazı haklarınız vardır. Olduğunuz her alanda göçmen oluşunuz anlaşıldığında ayrımcılığı çok rahat hissedersiniz.
 
Avrupa ülkelerinin devletleri, ırkçı-faşist partileri propagandalarında ekonomik kriz ve işsizliğin sorumlusu olarak göçmenleri gösterip yerli halkı korkutmaktadırlar. Ekonomik-politik kararların sahibi olmayan göçmenler nasıl oluyor işsizliğin ve ekonomik krizin sorumlusu oluyorlar? Kim yönetiyorsa sorumlu da odur.
 
Güvenlik esaslı faşist politikalar halkın geleceğine dair güvenlik kaygısı yarattığı için halkın ırkçı-faşist partilere yönelmesine yol açmıştır. Irkçılığı besleyen ve yaratan ırkçı politikadır ve politikacılardır. Irkçılıkta kurtuluşun yolu ve çözümü de politikadır ve ırkçılık karşıtı mücadeledir.
 
Dünyada olduğu gibi herhangi bir ülkede ırkçılık, milliyetçilik, şovenizm ve şeriatçılık temelinde yaşanan iç savaşlar, askeri darbe ve diktatörlükler ve bütün bunların doğurduğu insan hakları ihlalleri olduğu sürece iltica akını durmaz ve hiç de durmayacaktır. Bir insanın doğup büyüdüğü kendi ülkesinde can ve mal güvenliği, insanca yaşama olanağı kalmadığı için bir başka ülkeye iltica talebinde bulunması yaşama hakkını içeren, en doğal ve en insani hakkıdır. Çünkü insan dünyaya en iyi bir şekilde yaşamak için gelir. Bu onun yaşam hakkıdır ve en kutsal hakkıdır. İnsanca yaşam hakkı bir insanın en temel haklarından biridir.
 
Din ve ırkçılık ünüformasını giyen kafatasçı milliyetçiler, birbirlerinden aldıkları destekle kendilerini güçlü hissederek saldırgan güruhlar arasına karışıp, onlardan aldıkları güçle vahşileşiyorlar. Bunun için normal, kendi halinde ve iyilik meleği olan bir canlı, yıllardır yan yana yaşadığı arkadaşı, dostu ve komşusuna karşı bambaşka saldırgan bir kimliğe bürünerek canileşebiliyor ve katilleşebiliyor.
 
ROMANTİK MİLLİYETÇİLİKTEN ETNİK IRÇILIĞA DÖNÜŞ
 
Avrupa'da önemli bir damar romantik milliyetçilikten etnik ırkçılığa döndüler. Avrupa devletleri bugün bütün yasalarını güvenlik esaslı bir forma kavuşturuyorlar. 2000'li yıllara kadar anti-komünizm karşıtlığı yani soğuk savaş eksenli strateji bugün "terör karşıtlığı" bir güvenlik stratejisine dönüştürüldü. Bu stratejiye göre yeni düşman bir çok ülkede "terörist"lerdir. Avrupa ve Amerika'da ise göçmenlerdir ve özellikle de İslam ülkelerinden gelen Müslümanlar ve Afrika'dan gelen siyahi göçmenlerdir.
 
Terörün, savaşların, sosyal düzenin bozulması, işsizliğin, ekonomik krizlerin, uyum sorununun doğmasının bir tek sorumlusu göçmenler diye belirlenmektedir. Bundan dolayı da her Avrupa ülkesinde seçim dönemlerinde hep göçmen karşıtlığı üzerinden seçim propagandası yapılmaktadır. Göçmen yasaları sık sık ağırlaştırılarak değiştirilmektedir.
 
İnsanlar dünyaya potansiyel suçlu olarak gelmiyorlar. Suç ve suçluların suç işlemesinin politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve inançsal boyutları vardır. Kendi soyunda olmayanları geçici ve öteki görmek, etnik köken ve kültürlerine göre ve ayrımlara tabi olmak ırkçılıktır.
 
Irkçılık, emperyalist savaş ve işgalden beslenir. Tarih, bir kez daha ırkçılık belasının dünya çapında gelişmesine ve yükselmesine tanıklık ediyor. ABD ve İngiltere'de ırkçılık ve ayrımcılık başı çekiyor. Almanya ve Fransa başta gelmek üzere ırkçılık Avrupa'da da hızla tırmanıyor. Almanya'da kanlı saldırılar oluyor. İngiltere'de Ortadoğu halklarına ve Müslümanlara karşı güvensizlik propaganda ediliyor. ABD'de neoconlar, Batı'nın, Hristiyanlığın ve Amerikan ulusunun üstün olduğu yalanını yayıyorlar. Almanlar, Fransızlar, İngilizler ve Türklerden de "üstün ırk" olduklarını savunan ırkçı-faşist hareketler, parti ve örgütler vardır.
 
Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde, bütün insanlığı tehdit eden ırkçı-faşist tırmanışın nedenleri ve kaynakları nedir? Irkçılığı koşullandıran nedir? Emperyalistler ve kapitalistler ırkçılığa neden ihtiyaç duyuyorlar?
 
Irkçılık tarihsel bakımdan kapitalizmin çocuğudur. Avrupa'nın sömürgeci, istilacı, işgalci ve katliamcı beyaz adamı gittiği her yere beraberinde ırkçılığıda götürmüştür. Bunun için ırkçılık kapitalizmin şafağında döllenmiştir. Ancak ırkçılığın önderi ABD olmuştur. ABD'deki ırkçılık sadece Kızılderililer üzerinden değil, Afrika'nın siyah derili Kunta Kinteleri üzerine kurulmuştur. Hitler faşizmi ile dünyanın doruğuna tırmanmıştır. Hitler, Amerika'dan ve Türkler'den öğrendi ama onları geçti.
 
Amerikan emperyalizmi dünyanın paylaşılmaz hakimi olmak için yürüttüğü sömürü ve savaşlarla  ırkçılığı tırmandırıyor. Bu konuda en büyük destekçisi İngiltere'dir. Bu iki saldırgan emperyalist güç ırkçılığı ABD'nin ve Hristiyanlığın üstünlüğü görüşü üzerinden inşaa ediyorlar. Bu emperyalist devletler için ırkçılığın ana kaynağı budur. Güncel ırkçılığın her şeyden önce en önemli nedenlerinden birisi budur.
 
Avrupa'da ırkçılığın ana nedenlerinin baştan gelen birisi ise neo-liberal politikalardır. Bu politikalar topluma sosyal yıkım projeleri olarak dayatılmaktadır. Avrupalı emperyalistler, sosyal hakların ortadan kaldırılmasını, olmazsa budanmasını istiyorlar. Çalışma saatlerinin uzatılması, özelleştirmenin yaygınlaştırılması, tekellere sermaye transferi, emeklilik yaşının yükseltilmesi, sağlık ve eğitimin özelleştirilmesi amaçlanıyor.
 
SOSYAL YIKIM PROJELERİ IRKÇILIĞI DERİNLEŞTİRİYOR
 
Avrupa burjuvazisinin sosyal yıkım projeleri sınıflar arasındaki çatışmayı şiddetlendirecektir. Burjuvazi bu mücadelenin gelişmesini engellemek için ırkçılığa başvuruyor. Emperyalistler sosyal yıkım projelerinin sebebinin göçmenler olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla sosyal yıkım projeleri ırkçılığı tetikliyor. Bundan dolayı ırkçılık kapitalizmden kaynaklanıyor.
 
Irkçılık bizzat hükümetler, devletler ve kapitalistler eliyle örgütleniyor, kışkırtılıyor ve geliştiriliyor. Bütün ırkçı saldırıların amacı sınıflararası çelişkilerin derinleşmesini ve çatışmaya dönüşmesini engellemektir. Bundan dolayı ırkçılık egemen burjuvazinin elinde bir saldırı aracı olmuştur. Kapitalizmin göçmenleri suçlaması da bir göz boyamadır. Ücretleri düşürmek için ve ucuz işgücü bulmak için kaçak göçü teşvik ediyorlar. Göçmenlerin ve yerli halkların uslu durmaları içinde hem ırkçılık ve hem de kaçak göçle tehdit ediyorlar.
 
Bütün sosyal yıkım programlarının, ekonomik krizin, işsizliğin, özelleştirmelerin,  yaşam koşullarının kötüleşmesinin sorumlusu göçmenler değildir. Bütün bunların sebebi aşırı sömürü ve kapitalistler arası rekabettir. İşçi sınıfı ve emekçilerin bunlara karşı mücadele etmesini engellemek için, emekçi halkları ırkçılık zehiri ile zehirlemek istiyorlar.
 
Avrupa'nın ezilenleri ve göçmenleri birlikte ırkçılık oyununu bozmayı unutmamalıdırlar. Sosyal yıkım programları, ırkçılığa, ayrımcılığa ve faşizme karşı birlikte mücadele ederek halkların eşitliğini büyütmeyi sağlayabiliriz.
 
Özellikle 2010 yılından beri Avrupa'da ve dünyada ırkçılık, ayrımcılık ve faşizm gelişiyor. Irkçı-faşist parti ve örgütler devlet desteğinde güçleniyorlar. Devletler bilerek ırkçılığı hortlatıyorlar. Irkçı-faşist partiler seçimlerde ırkçı ve göçmen karşıtı propagandalarla boy gösteriyorlar. Birçok ülkede hükümet ortakları oldular. Irkçı-faşistler son yıllarda ölümlü ve kundaklama eylemlerini de arttırdılar.
 
Irkçılığı yaratan, üreten ve uygulayan da ırkçı politikacılardır. Devletler ırkçılığın arkasında olmadığı sürece ırkçılık halklar arasında hayat bulamaz. Irkçılığın emperyalist, kapitalist "modern Avrupa" ve ABD'de daha fazla boy vermesi tesadüfi değildir. Dolayısıyla ırkçılık, emperyalistlerin bir sömürü ve yönetim biçimidir. Faşizmi tekrar bir savaş aracı olarak kullanamayacağı için ırkçılığa başvurulmaktadır. Amaç aynı olduğu halde dün hedefte Yahudiler, devrimciler, Marksistler, komünistler ve demokratlar vardı bugün Yahudiler'in yerine göçmenler vardır.
 
Avrupa'da ırkçı ve faşist partilerin listesi şöyledir:
 
1-İtalya: AN(Ulusal İttifak), LEGA(Kuzey Birliği Partisi), MSI(İtalyan Sosyal Hareketi
2-İngiltere: BNP(Britanya Ulusal Partisi), NF(Ulusal Cephe)
 
3-Hollanda: CD(Merkez Demokratlar), CP(Merkez Parti), CP'86(Merkez Partisi 1986), NVU(Hollanda Halkçı Birlik)
 
4-Danimarka: DF(Danimarka Halk Partisi), FrP(İlerici Parti)
 
5-Almanya: DVU(Almanya Halk Birliği), NPD (Almanya Ulusal Demokratik Parti)
 
6-Belçika: FN(Ulusal Cephe), VB(Flaman Blok Partisi)
 
7-Avusturya: FPÖ(Avusturya Özgürlük Partisi)
 
8-Norveç: FrP(İlerici Parti)
 
9-Fransa: FN(Ulusal Cephe), MRN(Cumhuriyetçi Ulusal Hareketi)
 
10-İsveç: NyD(Yeni Demokrasi)
 
11-İsviçre: UDC/SVP(Merkez Demokratlar Birliği/ İsviçre Halk Partisi)
 
IRKÇILIK DEMOKRASİNİN İNKARIDIR
 
Irkçılık, kapitlizmin egemen sınıf ideolojisidir. Gücünü tek tek akımlardan almıyor, bizzat devletin kendisinden, yasalardan, basın ve politikacıların himayesinden almaktadır. Irkçılığın gelişmesinde ve güçlenmesinde basın ve medyanın rolü çok önemlidir. Irkçılık önlenmek isteniyorsa, internet, basın, medya, radyo, diğer iletişim araçları, işitsel ve görsel araçlar ve sosyal medya hassas ve sorumlu davranmalıdır.
 
Göçmenler için çokça sorunlar vardır. Göçmenlerin göçmenlikten kaynaklı önemli sorunları vardır. Göçmenlerin herkese eşit sosyal ve siyasal haklar mücadelesi güncelliğini ve önemini yakıcı olarak halen korumaktadır. Bu sorunun varlığı ve güncelliği, göçmenlerin birlik ve örgütlü olmaması, kendi hak ve özgürlüklerinin bilincinde olmamaları ve karşılıklı uyum sorununu çözememiş olmalarıdır.
 
Irkçılığa, doğrudan devletler koruması altında hareket alanları ve olanakları açılıyor ve sokaklarda meşruluk kazandırılmaya çalışılıyor. Burjuvazinin demokrasisi, ırkçılığı, ayrımcılığı ve faşizmi geliştirmekte ve saldırıların önünü açmaktadır. Faşizm, demokrasinin düşmanıdır. Irkçılık, demokrasinin inkarıdır. Demokrasi düşmanlarına demokrasi tanınmamalıdır
 
Demokrasi güncel yaşamın bir sorunudur. Demokrasiyi talep edenler ve demokrasi mücadelesi verenler demokratik bir zeminde demokrasi için günlük yaşamda iç içe olmayı kabullenmeli ve başarmalıdırlar. İsviçre'de yerli ve göçmen halklar bir arada bu ülkenin özgür geleceğini inşa etmede birbirleriyle demokratik bir yaşam biçimi kurar ve bunu zenginleştirirlerse bir sonuç elde edilebilir.
 
Avrupa'da yaşıyoruz. Yaşamımızı burada idame ettiriyoruz. Burada katma değer üretiyoruz. Dolayısıyla burada harcama yapıyoruz, ihtiyaçlarımızı karşılıyor ve vergi veriyoruz. Bu ülkelerin ekonomik yaşamında artı-değer üretiyoruz yani sömürülüyoruz.
 
Sınırlı sayıdaki vatandaşlık almış göçmenlerin dışındakilere deniliyor ki, ye, iç, çalış, harca, fatura öde, vergi ver hepsi o kadar ve buna da şükredin. Siz göçmensiniz, sizin seçme ve seçilme hakkı, bu ülkenin politikalarında tercih belirlemeniz, söz ve karar sahibi olmanız sizin ne haddinize. Size kollektif kimlik olarak politika yapmak yasak. Vatandaş olacaksınız ve bizim belirlediğimiz sınırlar içinde ve yere kadar, bizim size verdiğimiz görevleri hizmet olarak yapacaksınız.
 
Avrupalı emperyalist/kapitalist burjuvazi ve devletler göçmenlere ya bize uy, dediğimizi yap, bizimle uyum sağla ya da geri dön git diyorlar. Bu dediklerinin nasıl olması gerektiğine dair insani düzenlemeler getirmekten de kaçınıyorlar.
 
Biz buralardayız, bizim sınırımız nerede başlıyor ve nerede bitiyor? Bu sınırları bize kim hangi yetki ve hakla çiziyor? Buna hakları var mıdır? Bizim haklarımız nelerdir onu da bilmiyoruz? Haklarımız var mıdır yok mudur onu da bilmiyoruz?
 
Ancak bütün yaşadıklarımızdan bize hak olarak reva görülenin ikinci ve üçüncü sınıf insan olduğumuz, bu ülkenin sahibi ve asıl vatandaşı olmadığımız ve buna boşuna yeltenmememiz gerektiği, buranın sahiplerinin buna müsade etmeyeceklerini bilmemiz gerektiği, köleliği kabul etmemiz ve diz çökmemiz gerektiğidir. Biz buna evet diyecek miyiz? Bütün mesele de bu. Elbette halkları politikacılar karşı karşıya getirir. Göçmenlerin her zaman karşısında yer alacağı güç devlet ve yasalar olacaktır.
 
Irkçı-faşist güçler şarkı söylemeyi bir yana bırakıp hep şarkının nakaratını tekrarlıyorlar. Plak takılmış hep aynı şeyi söylüyor. Avrupalılar kapılarını göçmenlere kapatmak istiyorlar. Göçmenler üzerinden yarattıkları korku duvarı, Avrupalı halkların kendilerini ve geleceklerini güvende hissetmemesi, iş ve diğer sosyal haklarda oluşturulan belirsizliğin faturasının göçmenlere çıkarılmasından dolayı Avrupalı halkların çoğunluğu ırkçıların korosuna katılıyor ve aktif destek veriyorlar.
 
Dünyanın her ülkesinde ırkçılık bir etnik grubu hedef alır. Irkçılık varlığını öteki üzerine kurar. O öteki düşmandır. Düşmanda yok edilmesi ve savaşılması gerekendir. Irkçılık her yerde kendine uygun bir motif bulur. Bunu düşmanlaştırır. Her yerde motif ve düşman aynı biçimde olmaz. Dolayısıyla ırkçılığa karşı mücadelede her yerde aynı olamaz.
 
Irkçılık bir insanlık suçudur. Irkçılık ve faşizm insanlığa düşmandır. Irkçılığı ve faşizmi savunmak bir insanlık suçudur. Hitler faşizmi ve 2. Dünya Savaşı sırasında insanlık bu düşmanını gayet iyi tanıdı. Ancak insanlık büyük bir bedel ödedi.