23 Eylül 2024 Pazartesi

Gazeteciler: Onurlu bir tarihin devamcısıyız, hakikat biziz

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlamaktan ziyade mesleklerini yapmak için mücadele ettiklerini kaydeden gazeteciler Söğütlü, Öztaş ve Eren, tüm saldırılara karşı yazmaktan asla vazgeçmeyeceklerini kaydetti. "Hakikat biziz" diyen gazeteciler, onurlu bir tarihin devamcısı olduklarını ve bedeli ne olursa olsun bu onuru taşıyacaklarını vurguladı.

Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Basına yönelik saldırılar ise sürüyor. Çok sayıda gazeteci gözaltı, tutuklama, haber takibi sırasında saldırıya uğrama tehdidi altında; onlarca gazeteci ise yaptığı haberler gerekçe gösterilerek tutuklandığı hapishanede karşılıyor bugünü.

Türkiye'de 1961 yılında basın emekçilerinin haklarını yasal güvenceye alan 212 Sayılı Kanunun yasalaştığı gün olan 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başlandı. 1971'de gazetecilerin bazı haklarının gasp edilmesinin ardından adı, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" olarak değiştirildi. Fakat, uzun yıllardır basın emekçileri, 10 Ocak'ı kutlamıyor, kutlayamıyor. Bugün biz basın emekçileri bakımından gerçekleri halka ulaştırmanın mücadelesini verdiğimiz günlerden biri olmaya devam ediyor.

Gazeteciler olarak haber takibi sırasında birçok zorlukla karşılaşıyoruz. Basın kartlarımız kabul edilmiyor, polis tarafından hedef gösteriliyoruz, gazetecilik kriminalize ediliyor. Çok sayıda gazeteci iktidar tarafından "terörist" olarak ilan ediliyor. Yaptığımız haberler dosyalara "suç" olarak ekleniyor, üstelik haber yapmak için gerçekleştirdiğimiz telefon konuşmaları da "suç"a "delil" olarak gösteriliyor. Bunun son örneğini, Mezopotamya Ajansı muhabiri Mehmet Aslan'ın yaptığı haberler gerekçesiyle "örgüt üyesi" iddiasıyla tutuklanmasında yaşadık. Bütün bu gerçekler ise AKP iktidarı tarafından çarpıtılıyor, yandaş medya eliyle görünmez kılınmaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da dün yaptığı açıklamada tam olarak bunu yapmaya çalıştı. Altun'a göre; Türkiye medyasında çeşitlilik ve özgürlük ortamı, basın özgürlüğü ve ifade hürriyeti var ve bunlar güvence altına alınmış durumda.

Saldırıların gölgesinde hem tutuklu meslektaşları için hem de halkın haber alma hakkı için mücadele eden gazetecilerle 10 Ocak'ı konuştuk. Gazete Yolculuk Muhabiri Buse Söğütlü, Özgür Gelecek Muhabiri Taylan Öztaş ve Jinnews Ankara Muhabiri Habibe Eren yaşadıkları zorlukları aktardı.

SÖĞÜTLÜ: ÖZGÜR BASIN GELENEĞİ BEDEL ÖDETME POLİTİKALARINA YANIT OLDU
10 Ocak'ın gazetecilerin sosyal ve mesleki haklarını güvence altına alacak yasal düzenlemeye karşı çıkan medya patronlarının üç günlük gazete kapatma boykotu sonrası ortaya çıktığını hatırlatan Gazete Yolculuk Muhabiri Buse Söğütlü, "Özgür basın geleneği de bedel ödetme politikalarının yanıtı olmuş her zaman" dedi.

Söğütlü, "Bugün belki, bu ülkede çalışan gazeteci olmak her dönemde olduğundan biraz daha zorlu. Medya organlarının yüzde 90'ı Saray'a yakın sermaye gruplarının elinde. Geçtiğimiz aylarda Meclis'ten geçirilen bir torba yasa ile gazetecilerin yıpranma hakları ellerinden alındı. Gazetecilerin haber kaynakları ile yaptıkları görüşmeler, haberlerinde kullandıkları ifadeler, haberleri, çektikleri fotoğraflar; kısaca mesleki faaliyet olarak yaptıkları her şey özgürlüklerinin ve hatta yaşamlarının elinden alınması için 'gerekçe 'yapılıyor" diye konuştu.

'HAKİKATİN SESİNİ DUYURMAK İSTEYENLER SUSMUYOR'
Tüm bu saldırılara karşı çalışan gazetecilerin, gazetecilik mesleğinin esaslarına dayanarak yaptıkları ve hakikatin gücüne dayandırdıkları haberlerinin çok güçlü olduğunun altını çizen Söğütlü, şöyle devam etti: "Bunca gözaltı, tutuklama, soruşturma/kovuşturma ve fiili saldırının da bu güce karşı duyulan korkudan ileri geldiğini düşünüyorum. Çünkü AKP/Saray rejiminin tüm tehdit, baskı ve yok etme çabasına rağmen; hem gazetecilik mesleğini yapmaya çalışanlar hem de hakikati duymak isteyenler bitmiyor."

ÖZTAŞ: HEDEF GÖSTERİLEREK SİYASİ OLARAK CEZALANDIRILIYORUZ
Özgür Gelecek Muhabiri Taylan Öztaş da sürekli gözaltı saldırısına maruz kalan gazetecilerden. Öztaş, AKP-MHP iktidarının pratiğinin aslında gazetecilere 12 Eylül sürecini tekrar yaşattığını belirtti. İktidarın 15 Temmuz'dan itibaren kendini reorganize ederek geldiği sürecin ardından, işçilere, Kürt halkına, kadınlara, LGBTİ+'lara yönelik saldırıların ve nefret söylemlerinin arttığını kaydeden Öztaş, "İktidarı kaybetme histerisiyle sürekli bahsettiğimiz kesimlere saldırırken, onlar adına mücadele yürüten herkesi de hedef haline getiriyor. Emeğin, özgürlüğün sesini duyurmak isteyen biz devrimci/özgür basın çalışanları, gazeteciler de her zaman bu süreçte payımıza düşeni alıyoruz elbette. Baktığımız zaman en az 90 gazetecinin tutsak olduğu bi dönemdeyiz. Ve bu arkadaşlarımızın yaptıkları meslek cezalandırılıyor. Dosyalarında kendilerine suç olarak dayatılanlar o kadar boş ve absürt iddialar oluyor ki yargılamaların da siyasi ve öç alma amacıyla yapıldığı görülüyor. En yakın örnek Van'da helikopterden atılan 2 Kürt köylüsünün haberini yapan gazeteciler. 4 gazeteci arkadaşımız bu işkenceyi halka duyurdukları için tutuklandılar. Bu tutuklama da bahsettiğim gibi hukuki değil. Tamamen hedef göstermeyle birlikte siyasi olarak cezalandırılıyorlar aslında" dedi.

Türkiye'nin neredeyse bir gazeteci hapishanesine dönüştüğünün altını çizen Öztaş, dışarıda olan gazetecilerin ise birçok dosyası olduğunu ve neredeyse her ay bir mahkemeye çıktığını belirtti. Bu fiziki saldırılara ek olarak gazetelerin toplatıldığına, sitelerin engellendiğine dikkat çeken Öztaş, takip ettikleri haberlerde kitlelerle aralarına bir polis ordusu yığıldığını ve darp edildiklerinin altını çizdi.

'ONURLU BİR TARİHİN DEVAMCILARIYIZ'
Öztaş, "Ancak tüm bu saldırılara karşı biz devrimci/özgür basın emekçileri olarak sakınmadan yazmaya devam edeceğiz. Çünkü onurlu bir tarihin devamcılarıyız. Musa Anter'lerden, Metin Göktepe'lerden, Suzan Zengin'lerden aldığımız bu onurlu gazetecilik mirasına sahip çıkarak mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.

EREN: GAZETECİLİK FAALİYETLERİNİN TÜMÜ 'TERÖR TORBASI'NA ATILIYOR
Jinnews Ankara Muhabiri Habibe Eren de 10 Ocak'ı kutlayamadıklarını çünkü her geçen gün çalışmalarının önündeki engel ve baskıların arttığına dikkat çekti. "Sırf mesleğimizin gerekliliklerini yerine getirdiğimiz için tutuklamalara, gözaltılara, şiddete ve yargılamalara maruz kalıyoruz. Yaptığımız haberler tutuklama gerekçesi olarak gösteriliyor" diyen Eren, "Bugün Çin'den sonra en fazla gazetecinin hapishanede olduğu ülke Türkiye. Gazetecilere yönelik suçlarda harekete geçmeyen yargının, gazetecinin yargılandığı durumlarda en hızlı şekilde karar verdiğini ve gazetecilik faaliyetlerinin tümünün 'terör torbası'na atıldığını görüyoruz" diye konuştu.

Sahada çalıştıklarında da direkt polisin hedefinde olduklarını dile getiren Eren, "Çalışmamız ve haber takibimiz 'turkuaz kartı' olmadığı gerekçesiyle engelleniyor. Ya da olay başlamamışsa dahi o alanda bile durmamıza izin verilmiyor. Haberi takip etmekte ısrarcı olduğumuz nokta da ise kameralarımız ve fotoğraf makinalarımız hedef alınıyor. Bunun nedenlerinden biri de sahada yaşanan işkenceyi ve hukuksuzlukları yaptığımız haberle, çektiğimiz fotoğraf ve videolarla belgelemek. Kayıt aldığımız her şey aslında tüm bu yaşananların kanıtı niteliğinde" dedi.

Özellikle Ankara'da OHAL'den sonra gazetecilik yapmanın neredeyse imkansız hale geldiğine dikkat çeken Eren, "Daha birkaç ay önce iki gün arayla iki arkadaşımız polis tarafından durduruldu ve tehdide maruz kaldı. Bununla ilgili suç duyurusunda bulunulduğunda ise 'bu kişilerin polis olmadığı polisin böyle bir şey yapmayacağı' öne sürülerek formaliteden bir ifade işlemi gerçekleşti" diye konuştu.

'MESLEĞİMİZDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ ÇÜNKÜ HAKİKAT BİZİZ'
Eren, şöyle devam etti: "Yine biz özelde kadın ajansı olduğumuz için neredeyse Ankara'daki tüm kadın eylemleri ve etkinlikleri gündemimizde. Sokağa çıktığımız zaman kadınlarla birlikte bizde işkenceye ve gözaltına maruz kalıyoruz. Daha geçen günlerde Gülistan Doku'nun kaybedilişinin birinci yılında Gülistan'a ne olduğunu soran kadınların eyleminde muhabir arkadaşım ile birlikte darp edilerek gözaltına alındım, kameralarımız kırıldı. Polis otosuna konulduğumuzda polisin ilk söylediği şey 'fotoğraf makinasını' alın oldu. Bu saldırı bile gazetecilere yönelik uygulamaların hangi boyuta geldiğini gösteriyor. Kadınların, çocukların, LGBTİ+'ların, toplumda görülmeyenin, sesi duyulmayanın, ötekileştirilenin ya da  'üçüncü sayfa' görülen bütün kesimlerin sesi olmaya devam edeceğiz. Evet bugün belki gazetecilik mesleğini yapmak için bile bedel ödüyoruz ama bu bedeli ilk kez vermiyoruz. Dünden bugüne özgür basın geleneği her türlü saldırıya maruz kaldı, ancak Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu. O yüzden baskıları bizi yıldıramaz. Çünkü bu baskılar sadece toplumda gerçeğe ve hakikate özlem duyan yüzlerce gazetecinin yük her ne olursa olsun omuzlamasını hızlandırıyor. Ama biz tüm engellere rağmen bu mesleği yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Çünkü hakikat biziz."