30 Eylül 2024 Pazartesi

Ebru Yiğit yazdı | Amara'nın bahçesinde bir öğretmen Süleyman Aksu

Süleyman Aksu, 3 yıllık öğretmendi IŞİD'in canlı bomba saldırısında sonsuzluğa kanat çırptığında. Bedeni gencecik, ruhu çocuksu, yüreği kocamandı. İçinde yaşadığı kapitalist sistemin ve toplumsal yaşamın çelişkilerinin farkındaydı. Gözünü kapatmak istemedi dünyada olup bitenlere, Rojava devriminin boğulmak istenmesine, yanı başında bir kentte çocukların yaşadıklarına. Elinde oyuncaklar, dilinde Kürtçe ezgiler, cebinde umuda yazılı şiirlerle düştü yola 33 düş yolcusu ile birlikte.

İnsanın sevdiği işi yapmasının veya yaptığı işi sevmesinin zor olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Bir mesleğin seçiminde; toplumsal yararın veya insanın amaçlarıyla bağının unutulduğu bir çağdayız. Meslek etiği, idealler, insanlık için çaba harcamak vb. tüm bunlar romanların, filmlerin nostaljik ögeleri gibi. Ancak tüm bu kirlenmişliğin içinde 21. yüzyılda öğretmenlik mesleğini sadece para kazanmak için yapmayan, bir gencin yaşamına dokunmanın kelebek etkisi yaratacağının farkında olan, sadece bilgiyi aktarmayıp bilginin erdemini öğreten yüzbinlerce öğretmen var. Onlardan biri de 33 düş yolcusundan biri olan Süleyman Aksu.

Öğretmenlerin sürgün yeri saydığı, inkar ve imha siyasetinin en şiddetli yaşandığı, direnmenin ve mücadele etmenin toplumsal bir karaktere dönüştüğü Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde dünyaya geldi. Belki de "No pain no gain" yani "Bedel olmadan kazanç olmaz" sözünü çok sık kullanmasının nedeni budur. Her türlü hakkı kazanmak için mücadele etmek ve bedel ödemek gerektiğini daha çocukken tecrübe etmişti. Hiçbir çocuk en temel insan hakkını elde etmek için bedel ödemesin diyedir tüm çabası.

Memleketi Yüksekova'da öğretmenliğe başladığında anadili yasaklı bir coğrafyada yaşadığı gerçeğini unutmadı. Öğrencilerine umudu, sevgiyi, yaşamanın güzelliklerini, adaletsizliğini, mücadele etmeyi öğretti. Çünkü o burjuva düzenin dayattıklarının aksine öğretmen olmayı sınıf atlamak için değil, halkın sorunlarına duyarlı bireyler yetiştirmek için istedi. İşte bu yüzden SGDF'nin "Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz" şiarıyla başlattığı kampanyaya destek verdi. Yıkılmış bir kenti inşa edecek şeyin umut, dayanışma, sevgi ve emek olduğunun farkındaydı. Bir Kürt olarak savaşın harabeye çevirdiği bir kentin neye ihtiyacı olduğunun da bir öğretmen olarak savaşın travmasının ağırlığını da çok iyi biliyordu. Sınıfta anlattıklarını hayata geçirmek istedi belli ki.

SGDF'nin kampanyası ile birlikte Kobanê'ye gitmeye karar verdiğini açıkladığında ailesi biraz tereddüt etti. Süleyman, "öğretmenlik mesleğinin bunu gerektirdiğini, zor zamanda çocukların yanında olması gerektiğini, o çocuklara yardım etmezse öğretmenliğinin bir anlamı olmayacağını" söyledi. Yaşama ve mesleğine bakış açısını özetler bu cümleler.

Süleyman Aksu, 3 yıllık öğretmendi IŞİD'in canlı bomba saldırısında sonsuzluğa kanat çırptığında. Bedeni gencecik, ruhu çocuksu, yüreği kocamandı. İçinde yaşadığı kapitalist sistemin ve toplumsal yaşamın çelişkilerinin farkındaydı. Gözünü kapatmak istemedi dünyada olup bitenlere, Rojava devriminin boğulmak istenmesine, yanı başında bir kentte çocukların yaşadıklarına. Elinde oyuncaklar, dilinde Kürtçe ezgiler, cebinde umuda yazılı şiirlerle düştü yola 33 düş yolcusu ile birlikte. Amara'da Ferdane ve Nartan'ın Çerkes ezgileriyle, Koray'ın Trabzon'dan uzattığı deniz rüzgarıyla, Aydan Ezgi'nin taşıdığı gökkuşağının renkleriyle buluşturdu Yüksekova'dan getirdiği dağ esintisini. Kültür merkezinin o sıcacık bahçesinde kurulan uzun masada okuduğu şiirlerin ve söylediği ezgilerin gerçeğe bürünen kardeşliği, dayanışması ve inancı vardı. Süleyman Aksu, işte böyle bir dünyanın mümkün olduğunu anlatıyordu öğrencilerine. Anlattığı dünyanın bir parçası olmak… Geride bıraktığı ömrünün gerçeği, öğrencilerine verdiği son dersi ve tüm insanlığa en değerli mirasıydı.

7. yılında bir kez daha "Suruç için adalet herkes için adalet" istiyor 33 düş yolcusunun aileleri, yoldaşları, arkadaşları. Adalet, taş gibi soğuk mahkeme salonlarından değil yaşamın sıcaklığından gelecek biliyoruz. Ne Süleyman'ın yarım kalan tebeşirinin tozunu ne de 33 düş yolcusunun yarım kalan hayallerini unutmuyoruz.