22 Eylül 2024 Pazar

'Dört parça Kürdistan'ın özgürlüğü ve bölge devrimi için mücadele etmeliyiz'

Marksist Teori dergisi tarafından düzenlenen "100. Yılında Dünyaya Lenin'le Bakmak" sempozyumu "Ulusal sorun, devlet teorisi ve çözüm" başlıklı oturumun ardından sona erdi. Rojava'daki komünistler adına SYPG temsilcilerinden Mizgîn Erebo'nun görüntülü video mesajının ardından Komün dergisinden Aytunç Altay, "Ortadoğu ve Türkiye'de sosyal şovenizm ve halkların birleşik mücadelesi", DEM Parti yöneticisi Yüksel Mutlu, "Demokratik konfederalizm ve ulus devlet tartışmaları", ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ise "Demokratik Ortadoğu federasyonu" başlıklı sunumlar yaptı. Sempozyum Enternasyonal marşının söylenmesiyle sona erdi.

"100. Yılında Dünyaya Lenin'le Bakmak" sempozyumun 3. ve son oturumu "Ulusal sorun, devlet teorisi ve çözüm" başlığı altında sunumlarla sürdü. Bu oturumun moderatörlüğünü Marksist Teori yazarı Ebru Yiğit üstlenirken, Ortadoğu ve Türkiye'de sosyal şovenizm ve halkların birleşik mücadelesini Komün Dergisinden Aytunç Altay, demokratik konfederalizm ve ulus devlet tartışmalarını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Halklar ve İnançlar Komisyonu Eşbaşkanı Yüksel Mutlu, demokratik Ortadoğu federasyonu konusunda ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü sunum yaptı. 

MİZGÎN EREBO: LENİN HALA İŞÇİ SINIFININ ÖNDERİ VE YOL GÖSTERİCİSİ
Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Mizgîn Erebo, Rojava'dan sempozyuma videolu mesaj gönderdi. Kürtçe başladığı konuşmasını Türkçe sürdüren Mizgîn Erebo mesajında şu ifadelere yer verdi:


"Emperyalizmin ulaşmış olduğu küresel aşamada çelişkiler gittikçe derinleşiyor, çözümsüz hale geliyor. Bu çelişkiler çözülemediği için gittikçe bütün insanlığı felakete sürüklüyor. Kapitalizmin var oluşsal krizi, yönettiği savaşlar bütün insanlığa tehdit oluşturuyor. Tam da bu konjektörde Lenin'i anlamak çok önemli. Çünkü dünyanın dört bir yanında savaşlar gerçekleştiriliyor. Bütün insanlığı tehdit ediyor. Bu tehditler insanlığı göçe zorluyor, insanları aç bırakıyor, susuz bırakıyor, soğukta ölmeye mahkum ediyor, sularda ölmeye mahkum ediyor. Ve bugün kapitalizmin ve emperyalizmin üretmiş olduğu bataklığın, çıkmazlarını emekçi halkların üzerinde bir çıkış yolu arıyor. Dolayısıyla Lenin'i anmak çok önemli."

Lenin'in birinci emperyalist paylaşım savaşında ve 2. Enternasyonal'de söylediklerinin bugün yol gösterdiğini belirten Mizgîn Erebo, "Lenin bu dönemde proleteryaya kendi iktidarlarını kurmasını söyledi. Öncü ve önderlik ettiği sürece, hiçbir emperyalist kuvvete yedeklenerek, kendi canlarını emperyalist çıkarları vermeleri için değil kendi iktidarları için canlarını vermesini, bu biçimde kendilerini savunmaları gerektiğini. Ancak bu yolla emperyalistlere, onların ürettiği savaşlara yanıt olabileceklerini söyledi. Lenin bugün hala önderliğini koruyor, bu fikirlerle işçilere, emekçilere önderlik ediyor" dedi.

ALTAY: KENDİ İÇ PAZARINI OLUŞTURMAK İÇİN DEVLETE İHTİYACI VARDI
Komün dergisinden Aytunç Altay, bu oturumun ilk sunumu olan "Ortadoğu ve Türkiye'de sosyal şovenizm ve halkların birleşik mücadelesi" üzerine söz aldı. Altay, ulusal sorun ve teorisi, bugünkü çözüm tartışmaları, şovenizm ve mücadele konularını ele aldı. Sempozyumun konularının çok iyi ele alındığına dikkat çeken Altay, ulusal sorun konusundaki çözümün Lenin'in Marks ve Engels'in bu konudaki görüşlerine katkıdan öte farklı görüşler geliştirdiği temel alan olduğunu belirtti. "Ulus konusu tarih boyunca çok değişik şekillerde kullanılan kavram. Çağımızda kapitalizminin ürünü ve burjuva demokratik devrimlerinin ortaya çıkışıyla ortaya çıkan bir kavram" diyen Altay, burjuvazinin kendi iç pazarını oluşturmak için bir devlete ihtiyacı olduğunu belirtti.

'KAPİTALİZM ULUSLARIN AYRILMA HAKKINI TANIMIYOR'
Marks ve Engels'in yaşadıkları dönemde ulus konusunda kapsamlı teori geliştirme çabasında olmadıklarını belirten Altay, ulus kavramını kullansalar da dil ve vatan birliği varsa "ulus" kavramını kullandıklarını hatırlattı. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı yani ayrılma hakkına dikkat çeken Altay, feodalizmden kapitalizme geçişte ulus kavramına işaret etti. Kapitalist ülkelerin ayrılma hakkından yana olmadıklarını belirten Altay, "Esas yaklaşımları büyük kapitalist, ekonomik birliklerin olması" dedi.

'ALMANYA'DAKİ MİLLİYETÇİLİK DİL VE KÜLTÜR TEMELLİ'
Devlet kuran ulusların tarihli, kuramayan ulusların tarihsel olmayan uluslar olarak tanımlandığını aktaran Altay, "Kriter tarihsel ilerlemeden yana olmak. Tarihsel ilerleme neyi gerektiriyorsa ayrılmaya veya ayrılmama. Bu dönemin ulus tartışmalarını biliyoruz. O dönemde din ve kültür bakımından bir topluluğun aynı zamanda devlet sınırları bakımından çatışması gelişiyor. Her millete bir devlet yani. Oysa bu isabetli bir şey değil. O tarihte 28 devlet var Avrupa'da ulus ve devlet çıkarıyla sınırlar çakışmış değil" ifadelerini kullandı.

O yıllardaki milliyetçiliğin iki eğilimi olduğunu birincisinin Fransız diğerinin ise Amerikan milliyetçiliği olduğuna dikkat çeken Altay, Alman milliyetçiliğinden farklı olduğunu kaydetti. Fransız ve Amerikan milliyetçiliğinin burjuva devletten çıktığını, vatandaşlığı esas aldığını, hukuk temelli ve kapsayıcı olduğunun altını çizen Altay, "Gecikmiş bir ulus var Almanya'da. Almanya'da bu gecikmenin nedeni de bazı aydınlar, filozoflar romantik, dil ve kültür temelinde bir milliyetçilik savunuyor. Vatandaşlık, hukuki temelli milliyetçilik değil köklerimize dönüş, köylü kökümüze dönüş. Almanlar için Töton şövalyeciliğin (Teutonik Şövalyeler, yahut tam adıyla Kudüs Azize Meryem Hastanesi ve Töton Şövalyeleri Tarikatı -Cermen-Roma dini tarikatı-) canlandırılması. Dil ve kültür milliyetçiliği Almanya'da faşizmin gelişmesine hizmet eden bir sürece dönüyor" ifadelerini kullandı.

'KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKINI GENEL İLKE TAYİN EDİYOR'
Avrupa'da çeşit çeşit burjuva devletlerin ortaya çıktığına işaret eden Altay, burjuva demokratik devrimci olabilecek ve antisömürgeci ulusal bağımsızlıkçı hareketlerin buralarda büyütme ve geliştirme şansı olduğunu söyledi. Lenin'in Hegel'i uzun bir dönem okuduğunu anımsatan Altay, "Sonuç şu. Diyalektikte her şey tez ve antitezi yaratır. Ulusal kurtuluş hareketlerini bunun karşı tezi olarak ele alıyor, diyalektik zorunluluğun kaçınılmaz olarak yarattığı antitez olarak düşünüyor. Enternasyonalde işçilerin birliğini, ezilen halkların birliği olarak değiştiriyor. Dönemsel olarak ulusal kurtuluş devrimleri gündemde, ulusların kendi kaderini tayin hakkı sömürgeler için geçerli. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını genel bir ilke olarak tayin ediyor ama bu Marks ve Engels'te yok" dedi.

'İŞÇİ SINIFININ KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKINDAN ÖNEMLİ DEĞİL'
Sosyalist devrim yapıldıysa mutlaka ayrılan, ezilen halkların geri döneceğinden Lenin'in emin olduğunu ve tarihin de onu haklı çıkardığını örnekleriyle aktaran Altay, "Kendi kaderini tayin hakkı, işçi sınıfının kendi kaderini tayin hakkından daha da önemli değil" ifadelerini kullandı. "Lenin için ezilen ulusun üzerindeki baskının kalkması, bununla beraber bir referandum hakkı. Referandum bir hak ve herkes kullanacak. Eğer bir devrim olduysa, merkez ülkenin yani eski ezen ulusun devrimcilerin ayrılık hakkını savunmaları, ne yaparlarsa yapsınlar kendi ulusları içinde savunmalı. Ama ezilen ulusun devrimcileri de sosyalizme geçmekte olan eski ezen ulusla birlikte olmanın propagandasını yapmalı" diyen Altay, sürecin 1917'den 1991'e kadar devam ettiğini, dolayısıyla 3. bir dönem olarak 1917'den sonrasının ele alınabileceğini kaydetti.

Komünistlerin emekçilerin oluşturduğu, ulusların yok olduğu bir dünya için mücadele ettiğini vurgulayan Altay, yeni paradigma olarak sunulan bazı şeylerin marksizme aykırı olduğunu belirtti.

MUTLU DİRENEN VE MÜCADELE EDEN KADINLARI SELAMLADI
Demokratik konfederalizm ve ulus devlet tartışmaları üzerine DEM Parti Halklar ve İnançlar Komisyonu Eşbaşkanı Yüksel Mutlu sunum yaptı. Kadın özgürlük mücadelesinin bir sonucu olarak bugün sempozyuma katılabildiklerini belirten Mutlu, başta Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sabahat Tuncel, Ayla Akat Ata olmak üzere mücadele yürüten, bedel ödeyen kadınları selamladı. Hrant Dink'in katili Ogün Samast'ın tahliye edilirken mücadele yürütenlerin hala tutsak olmasına tepki gösterdi.

'ULUS DEVLET KUTSANIYOR'
Demokratik ulus ve konfederalizm konusunun bugün Türkiye'deki sol, sosyalistlerin, Kürt özgürlük hareketinin uzun zamandır tartıştığı güncel bir konu olduğunu belirten Mutlu, ulus ve milliyetçiliğin üzerinde fazlaca tartıştığı bir kavram olduğunun altını çizdi. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, "ulus devlet burjuvazinin sömürü, baskı tekelinin olduğu, sınırlarla çevrilmiş, mayınlarla donatılmış, duvarlarla donatılmış kar ve sermaye birikiminin sağlandığı bir fabrikadır" tanımına işaret eden Mutlu, tarihte bu dönemde olduğu kadar milliyetçiliğe bu kadar sahip çıkılmadığını bunun nedeninin ulus devletin kutsanması olduğunu kaydetti. Halk derken devlet dışındaki tüm inançları, grupları kast ettiğini kaydeden Mutlu, Ortadoğu'nun bugün milliyetçilikle, militarizmle mücadele eden bir coğrafya olduğunu vurguladı.

'KONFEDERAL ÖRGÜTLENME MODELİ HİYERARŞİK DEĞİLDİR'
Ulus devletin panzehrinin demokratik ulus olduğunu söyleyen Mutlu, toplumda demokratik bilincin oluşturulması gerektiğini söyledi. Konfederal örgütlenmenin tüm farklılıkların bir arada, birbirini örgütlediği bir sistem olduğunu ifade eden Mutlu, "Aynı zamanda dini, bir kültür örgütlenmesidir ve bunların bir arada yaşaması mümkündür. İşte sayın Öcalan aslında devleti, bu üçüncü dünya savaşı yaşanırken, konfederal örgütlenme modeli hiyerarşik değildir, devletçi değildir. Tabandan örgütlenmeyi esas alıyor. O halde toplumu nasıl hazırlayacağız; komünal ve meclislerle. Halk meclisleriyle tüm halkın yetkinliklerinin, kararlarının yukarıya ulaşmasını sağlayan demokratik konfederalizmden, devlet dışı bir anlayıştan bahsediyorum" ifadelerini kullandı.

'DEMOKRATİK ULUS YURTTAŞI MİLİTARİST, DİNCİ DEĞİL ÖZGÜR BİREYDİR'
İnsanlık tarihinde devletin ezeli olmadığını, değiştirip, dönüştürülebildiğini söyleyen Mutlu, demokratik ulusun kimliğini kazandığı ve demokratik komünal toplumun yaratıldığı böylesi günlerde yükselen mücadeleye ilişkin konuştu: "Demokratik ulus yurttaşı dinci, militarist değildir. Özgür bireydir kendi kararlarını kendi alır. Tüm ortak faaliyetleri bulunduğu habitattaki, meclisteki kentteki faaliyetlere ortak katılır. Yaşamın yeniden örgütlenmesinde rol ve görev alır. Bencil ve bireyci değildir, toplumsal düşünür. Koskocaman ahlaki politik toplum yaratma konusunda sonuç elde ederiz."

'FİLİSTİN'E DE ROJAVA'YA DA SAHİP ÇIKMALIYIZ'
Kapitalist sistemin çıkmasıyla birlikte demokratik ulus güçlerine bir fırsat doğduğunu ve bunun Ortadoğu'da değerlendirilmek zorunda olduklarını kaydeden Mutlu, "Bugünkü Rojava kadın devriminde ortaya çıkmış ve hayat bulmuştur. Anlattığımız şey gerçekleşebilir, yapılabilir. O nedenle Rojava kadın devriminin Ortadoğu'da hayat bulması için tüm sosyalistlerin, demokratların Rojava'daki devrime sahip çıkması gerekiyor. Özellikle AKP'nin 21 yıllık iktidarının cinsiyetçi, milliyetçi ve yeşil faşist düşüncesinin sürekli Rojava'ya saldırdığını görüyoruz. O nedenle Türkiye'deki sol sosyalist güçlerin Fiilistin'e de Rojava'ya da sahip çıkması gerek. Ezilen halkların, ezilen toplumların, yok sayılan toplumların bir arada dayanışma göstererek Ortadoğu'da demokratik bir konfederasyon oluşturması imkan dahilindedir. Demokratik konfederasyonda yaşam ona göre konumlanacaktır, sınırsız bir toplumdan bahsetmiyoruz komünizm iddiamız yok. İddiamız, toplumun azami şekilde var olan devletin küçültülmesi, daha çok toplumun kendini ifade ettiği, ulus devletin merkeziyetçiliğe, dinciliğe koşan, farklılıkları tüketen anlayışlara karşı toplumu farklı kılan, toplumu yücelten bir anlayıştayız."

'KİMİ SOL SOSYALİST HAREKETLER KÜRT HAREKETİNİ, ROJAVA'YI GÖRMÜYOR'
Emperyal güçlerin Filistin ve Rojava başta olmak üzere Ortadoğu'yu bir kavga alanı haline getirdiğinin altını çizen Mutlu, demokratik bir mücadelenin önemine dikkat çekti. Mutlu, Türkiye'deki sol ve sosyalist kimi hareketlerin Kürt hareketini, mücadelesini, Rojava'yı görmediğini, bunun kemalizmden etkilenmenin sonucu olduğunu vurguladı ve şöyle devam etti: "Devrimcilik kolay bir iddia değildir. Siz bu iddiaya uygun mücadele etmelisiniz. Toplumu yok sayan bürokratik ve yönetim anlayışına karşı savunduğumuz şey demokratik ulus çizgisidir."

TÜMÜKLÜ: DEMOKRATİK ORTADOĞU FEDERASYONUNU BÖLGE DEVRİMİ ANLAYIŞIYLA ELE ALIYORUZ
Son sunumu ise ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, demokratik Ortadoğu federasyonuna ilişkin başlığı altında yaptı. Yürütülen tartışmada Lenin'le başlamanın önemine dikkat çeken Tümüklü, Lenin'i hala güçlü kılan şeyin kendisini var etmekten kaynaklı olduğunu söyledi. 21. yüzyılda ulus devlet tartışmaları ekseninde Sovyetler Birliği ve türevlerinin yıkılmasıyla, ideolojileri bitti tartışmalarında ezilen halkların mücadelesinde nasıl bir perspektif ve hedef tartışmalarında yol aradıklarını söyleyen Tümüklü, "Demokratik Ortadoğu federasyonunu bir bölge devrimi anlayışıyla ele alıyoruz. Nihayetinde bir bölge devrimi kavramı bizim ürettiğimiz, yeniden kurduğumuz bir şey değil. 1917 bir bölge devrimidir, Rus Çarlığı halklar hapishanesiydi, yıkılmasıyla bir gün sonra bütün uluslara bir çağrı yapıldı kendi kaderini tayin hakkı denen esasen ayrılma hakkı zeminidir. Biz de somut durum üzerinden günümüz emperyalizmi ve günümüzün devrim koşulları, olanakları tartışmasını bu zemin üzerinden ele alıyoruz. Sadece 1917'de Rus Çarlığı yıkılması bölge devrimi değil, aynı zamanda 1948'te Marks ve Engels'in devrimin sürekliliği ve 2. Enternasyonal'in dünya devrimi kavramları da Avrupa birleşik devrim kavramlarına yaslanır. Lenin daha sonra Avrupa birleşik devrimler makalesi var birleşik zemin olmazsa gerici bir birleşik zemin olur. Bugün itibarıyla Avrupa, burjuva gericiliğin en temel eksenlerinden biri olarak kendini gösteriyor" dedi.

'3. ENTERNASYONAL BÖLGE DEVRİMİNİ HEDEFLEYEN BİR PERSPEKTİFE SAHİP'
3. Enternasyonal'de Avusturya ve Macaristan devrimlerinin de bölge devrimi olarak tanımlandığını hatırlatan Tümüklü, "3. Enternasyonal o dönemde açık bir biçimde, tek ülkede devrim tartışmasına girerken bile aslında bir bölge devrimini hedefleyen perspektife sahip. Guevara'nın çabası bölge devrim arayışının ürünleri. Yine Burkina Faso'nun lideri Thomas Sankara'yı geçmemek isterim. Buradan Afrika devrimcilerini selamlıyorum" ifadelerini kullandı.

Emperyalizmin halkları şovenist çatışmalara sürüklemeye çalıştığının altını çizen Tümüklü, "Ortadoğu çok özel bir biçimde bölge gericiliğinin ve çeşitli türleriyle mücadelenin başat biçimde sürdüğü zemin. Bir tarafta Kürdistan'ın hem Rojava hem Başûrê Kürdistan hem de Bakurê Kürdistan'da inkar, imha ve asimilasyon saldırılarını sürdüren TC, yine Golan tepelerinde İsrail, İran ve Rojhilat Kürdistan'a yönelik asimilasyon politikası. Ve islami geriliciliğin en başat temsilcisi Suudi Arabitan gericiliği. Bunlara karşı bölge devriminin teorik öncüsü olarak önümüzde duruyor. Bölge gericiliğine karşı mücadele yürütüyorsanız sömürgeciliğe karşı da mücadele etmelisiniz. Eşitsiz gelişim kapitalizmle ortaya çıkmadı, kapitalizm süreci hızlandırdı. Ortadoğu emperyalist tekellerin, devletlerin hem çatışma hem beslenme hem de kendi temsilcileriyle, vekilleriyle sahada egemenliklerini sürdürmeye çalıştığı bir zemin. Antiemperyalist mücadele bakımından bölge devrimi iddiasında kendisini gösteriyor" dedi.

'ORTADOĞU ÇELİŞKİLERİN HARMANLANDIĞI BİR ZEMİN'
Uluslararasılaşma, bölgeselleşme ve kendi tahakkümünü kendi sömürü alanlarını korumak, geliştirmek ve sürdürmekle ilgili Ortadoğu'nun çok özel bir yerde durduğunun altını çizen Tümüklü, "100 yıldır emperyalistler tarafından cetvelle çizilmiş, aynı zamanda çelişkilerin en üst düzeyde keskinleştiği zemini ifade ediyor. Bir tarafta zenginlik, şatafatın en üst düzeyde bir tarafta yoksulluğun, iş cinayetlerinin en üst düzeyde yaşandığı bir zemin. Ortadoğu bu bakımdan keskin şekilde çelişkilerin harmanlandığı bir zemin" dedi.

Emperyalistlerin bölge bakımından sadece petrol ve doğalgaz değil, aynı zamanda elde edilen despotik rejimlerin sürmesini sağlayan tüketimin de temel destekçisi ve paydaşı olduğunu söyleyen Tümüklü, aynı zamanda finans kapitalin de en önemli destekçisi olduğunu belirtti.

'KÜRDİSTAN 4 ÜLKEYİ ETKİLEYEN BÖLGE DEVRİMİDİR'
Tümüklü bölge devriminin somut koşullarının hazırlayıcı etkenlerine ilişkin şunları söyledi: "Kürdistan devrimi, bölge devrimine işaret etti. Kürdistan devrimi aynı zamanda Türkiye, İran, Suriye, Irak devrimi demek. 4 ülkeyle kendini var eden bir devrimden bahsediyoruz. Bu anlamıyla Kürdistan devrimi bölge devriminin somut koşularının hazırlayıcı unsuru. İki, son 20 yıldaki ayaklanmaların söylediği bir söz var. Güney Amerika'dan Asya'ya, Arap Baharı'nda başlayan ayaklanmalar aynı sonucu söylüyor bütün halk ayaklanmaları bölgesel yayılıyor. Bir halk hareketi başlayınca bir yerde durmuyor, sınırlar aşılıyor ve birbirini tetikliyor. Üçüncüsü Ortadoğu çelişkilerinin her an patlamaya ve kaosa hazır yapısı var. En somut örneği üç aydır cereyan eden soykırımcı siyonist İsrail'in Filistin'deki soykırıma karşı hızlıca Lübnan'a, Suriye'ye, Yemen'e sıçraması. Çok hızlı biçimde elektrikleniyor ve bu cereyan halkları çok hızlı harekete geçiriyor. Ortadoğu'nun keskinleşen yapısıyla ilgili. Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Bu Ortadoğu için çok keskin. Son olarak dördüncüsü emperyalistler arası çelişki ve çatışmaların keskinleşmesi. Güncele geldiğimizde hem Ortadoğu, hem Güney Asya hem Afrika bakımından söylememiz gereken şu; çelişkiler keskinleşiyor, doğa yıkımları, sömürünün hadsizliği, devlet-halk çelişkisi biçiminden kendini gösteriyor. En temel çelişki devlet-halk çelişkisi. Bu bize en tipik şekilde ateşin Ortadoğu'yu sarsmasında kendini gösterdi. Rojava devrimi çok özgün bir yerde duruyor. Burada tabii sosyal şovenizmle zehirlenen emekçi sol, 72 günlük Paris Komününe atıf yapıyor, 1905 ayaklanmasından Sovyet devrimine Lenin'e atıf yapıyor ama yanı başındaki halk devriminden sonuç çıkarmakta zayıf kalıyor."

'FİLİSTİN VE KÜRT HALKI EMPERYALİZMLE MÜCADELEDE İPUCU VERİYOR' 
Emperyalizm döneminde ulus meselesinin görüngülerine ilişkin Tümüklü, "İki şey görülüyor ulusal sorunda doğrudan emperyalizmin baskısına uğrayan uluslar var. Bir diğeri yeni mali sömürgeler var. Ortadoğu bakımından ise iki devrimci halk biri Filistin biri Kürt özgürlük mücadelesi. Ulusal soruna bakıldığında Ortadoğu sorunu olarak kendini ortaya koyuyor hem mücadele deneyimi, arayışı bakımından hem de ortaya koydukları direniş bakımından da emperyalizme karşı mücadele bakımından gerekli ipuçlarını bize veriyor. Emperyalizm döneminde ulusal sorunun çözümünde, ezilen ulusu boyunduruk altına almaya, iki müstakil devlet kurup kendine bağlamaya çalışıyor" dedi.

'İŞÇİ EMEKÇİ MECLİSLERİNE DAYALI HALK CUMHURİYETLERİ KURULMALI'
Tümüklü, "Dört parçaya bölünmüş Kürdistan devrimi, aynı zamanda Türkiye, İran, Irak ve Suriye devrimidir. Kürdistan'ın kendi başına kurtuluşu olanaklı olsa da Türkiye'nin yanı sıra bu üç ülkede politik özgürlüğün kazanılması, işçi-emekçi meclislerine dayalı halk cumhuriyetleri kurulması, Kürdistan devriminin tamamlanması ve güvencelenmesi için ulaşılması gereken bir eşiktir. Türk, Kürt, Arap, Fars ve bölgenin diğer halklarının meclislere dayalı cumhuriyetlerinin federatif birliğini sağlamak proletaryanın ilk elden görevlerindendir. Komünist hareket dört parça Kürdistan'ın özgürlüğü ve birliği için mücadele etmeli ki bölge devrimi ve buna bağlı halk cumhuriyetleri birliği oradan da Ortadoğu halk federasyonuna ulaşılabilsin" ifadelerini kullandı.

Sunumların ardından sorular soruldu. Önceki iki oturumdan daha fazla sorunun yöneltildiği oturum, sorulara verilen yanıtların ardından sona erdi.

Sempozyum, Marksist Teori yazarı Ebru Yiğit'in kapanış konuşmasıyla sona erdi. Marksim Gorki'nin, "Lenin öldü. Onun aklının ve iradesinin mirasçıları yaşıyor. Yaşıyor ve dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimsenin, hiçbir zaman çalışmadığı kadar büyük bir başarıyla çalışıyorlar" sözlerini hatırlatan Yiğit, Lenin'in, 20. yüzyılda marksizmi bir doğma olarak kavrayanlara inat marksizmi devrimci diyalektik yöntemiyle kavradığını vurguladı. Lenin'in sadece Rusya'nın iktisadi ve sosyo-kültürel yapısını marksizm ışığında yeniden yorumlamakla kalmadığını, işçi sınıfını iktidara taşımak isteyenlere devrimci pratik, devrimci teori ve devrimci önderlik armağan ettiğini vurgulayan Yiğit, "Lenin, büyük ustalar Marks ve Engels'in tarihsel birikimine yaslanarak marksizmi yeniledi. Marksizmi eğip büken, devrimci özünden kopararak sosyal şovenizmin bataklığına çekmeye çalışanlara inat 1. Emperyalist Paylaşım Savaşında 'Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin' şiarı ile ezilen ulusların özgürlüğünün işçi sınıfının iktidarında, yani sosyalizmde olduğunu ortaya koydu. Bu güçlü kavrayış ve emperyalizm çözümlemesi elbette sadece bir teori değildi. Teori ve politikayı, eylemden ayrı ele almayan Lenin için bu aynı zamanda Rusya'da ulusların ayrılma hakkının korunduğu birlikte yaşamın temeliydi" diye ekledi.

Lenin'in devrimin kitlelerin eseri olduğu ancak kitlelere önderlik edecek işçi sınıfının komünist partisi olmadan devrimin olmayacağını bildiğini kaydeden Yiğit, "Bu yüzden devrimin ve sınıfın önder partisinin yaratılması, egemenlerin ve ezilenlerin diziliminde işçi sınıfını bir güç haline getirecek leninist parti modelini inşa etti. Partiyi kitleler üstü bir öğe olarak değil, kitlelerle birlikte politika yapmanın aracına dönüştürdü. Lenin, ekonomik ve sendikal mücadelenin işçi sınıfına dışardan bilinç kazandırmadaki rolünün farkında olarak sendikal mücadelenin politik mücadele ile tamamlanmadığı durumda işçi sınıfının iktidara yürümesine yetmeyeceğini biliyordu. Sosyalizm özlemi ve kapitalizm öfkesini taşıyan işçi sınıfı ile Rusya'da iktidara yürürken tüm dünya işçi sınıfına da devrimin yolunu gösteriyordu." dedi.

Lenin'in toplumun yarısı olan kadınların katılmadığı bir devrimin ömrünün uzun olmayacağının farkında olduğunu söyleyen Yiğit konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kadınları toplumsal devrimin içinde özneleştirme ve örgütleme görüş açısı ile bugün cins isyanımızı toplumsal devrimle birleştirdiğimiz kadın devrimi programına inancını ifade ediyor. Lenin, 20. yüzyıla damgasını vuran devrimler çağını başlatan işaret fişeğinin ateşleyicisi, mimarı. Bugün marksimin 4 büyük ustası, Marks-Engels-Lenin-Stalin'in izinden yürüyen ve işçi sınıfını iktidara taşıyacak mücadelenin özneleri olarak Leninizmin ışığında yürüyoruz. Leninizm bizim içinde doğma değildir. O yüzden bugün ölümünün 100. yılında Dünyaya Lenin'le Bakmak için bir araya geldik. Birbirinden verimli sunumlar ile iyi tartışmalar örgütledik.
"Bugün yaptığımız tartışmalarda 21. yüzyılda 3. dünya savaşının mümkün olup olmadığını, olasılıklarını tartıştık. Lenin'in emperyalizmden kopuşta ki ulusların kendi kaderini tayin hakkını, 21. yüzyılda nasıl uygulanacağının somut koşullarını tartıştık. Örgüt, politika ve yöntemde leninizmin ışığında 21. yüzyılda devrim sorunlarını nasıl çözeceğimizi, işçi sınıfını iktidara nasıl taşıyacağımızı tartıştık."

Yiğit konuşmasını Langston'un dizeleriyle sona erdirdi.

Sempozyum hep bir ağızdan Enternasyonal marşının okunmasıyla sona erdi.

"21. yüzyılda emperyalizm, savaş ve devrim", "Lenin: Örgüt, yöntem, politika", "Ulusal sorun, devlet teorisi ve çözüm" başlıkları altında üç oturumdan oluşan "100. Yılında Dünyaya Lenin'le Bakmak" sempozyumuna, gençlerin çoğunlukta olduğu 150'yi aşkın kişi katıldı.

Sanat ve Hayat, Marksist Teori ve Sosyalist Kadın dergileri ile Atılım ve Azadi gazetelerinin dağıtımının yapıldığı sempozyumda ayrıca Ceylan Yayınları da stant açtı. 16 yıllık tutsaklığın ardından kısa bir süre önce tahliye olan Ali Haydar Saygılı, Ceylan Yayınları'ndan çıkan "Profilden Lenin" kitabını imzaladı.