23 Eylül 2024 Pazartesi

Deniz Aktaş yazdı | 1 Temmuz'un gücüyle sınırları aşalım

Yaşamını savunma kararlılığı ile gelen kadınlar ve yasakların, nefret saldırılarının, Onur Haftası öfkesini kuşanan LGBTİ+ların öfkesinin birliği hareketin nasıl yıkıcı bir güce evrilebileceğini gösterdi. Gökkuşağı bayrağı yasaklarına karşı İstanbul Sözleşmesi eylemlerinin her birinde can siperane savunulması da bayrak yasağını tarumar etti.

İstanbul Sözleşmesi'nin faşist şef kararıyla bir gecede feshedilmesi kadınlara savaş ilanıydı. Sadece kadınlara mı? LGBTİ+'lara, Alevilere, Kürtlere, ekoloji mücadelesi verenlere, işçi ve emekçilere özcesi sokakta mücadele eden toplumsal mücadele dinamiklerineydi. Ataerkil faşizme geri adım attırabilen toplumsal mücadelenin en dinamik öznesi olan kadınların kazanımlarının ortadan kaldırırsa kadınların iradesi kırılacak, devrimci demokratik güçlerin mücadelesi de darbe alacaktı. İçinden çıkılamaz haldeki rejim krizinde kadınların görünmeyen emeğinin gasp edilmesine, ucuz emek sömürüsüne, kadın düşmanı siyasete erkek şiddeti ile rıza üretilecekti. Ancak bu hesaplara kadınların cevabı haklarımızı sokakta kazandık, mücadeleyi sokakta sürdüreceğiz oldu. 

Bu süreçte İstanbul Sözleşmesi kararının failleri nasıl cesaretlendiğini, kadınların haklarına hayatlarına, müdahalenin pervasızlaştığını, LGBTİ+'lara nefret söylemlerinin, saldırıların ne derece arttığını gösteren birçok örnek yaşandı. Kadın cinayetleri, süren davalardaki tahliye kararları, taciz, tecavüz, erkek şiddeti ve cezasızlık arttı. Şiddet görerek karakola başvuran kadınlar "eski usule döndük" denilerek evlerine gönderildi. Kadın beyanları dikkate alınmayarak şiddeti ispatlamaları istendi. Ataerkil faşist iktidardan cesaret alan erkekler "artık İstanbul Sözleşmesi yok, birkaç ay yatıp çıkarız" diyerek tehditler savurdu. Çocukların istismarı resmederek anlattığı Elmalı davasının gösterdiği tabloya rağmen çocuk istismar yasası tekrar meclis gündemine getirilmeye çalışıldı. Kadına yönelik şiddeti tolere edilebilir gören faşist aile bakanı iktidarın kadın düşmanlığını ortaya koydu. Faşist şeflik rejiminde kadınların hiçbir yasal güvencesi olmadığı bütün örnekleriyle yaşam buldu.

Kadınlar sadece İstanbul Sözleşmesi için değil yaşam alanlarını savunma, hesap sorma kararlılığı ile mücadelenin en önünde yer aldılar. İkizdere'de yaşam alanlarını savunan, KOD 29'la işten atılarak direnişini sürdüren Simbo-SML işçisi kadınlar; adalet mücadelesini sürdüren Gülistan Doku'nun ailesi, Şenyaşar ailesi defalarca gözaltına alındı darp edildi. Ancak hiçbiri kararlı mücadelelerinden vazgeçmediler, mücadelelerini büyüttüler.

Transfobik, homofobik saldırılara maruz kalan, yaşadıkları evlere mühür vurulan, Onur Yürüyüşü yasaklanan LGBTİ+'lar Taksim'in her sokağını eylem alanına çevirerek, polislerin önünde dans eden görüntülerle yasak tanımayacaklarını gösterdiler. Eskişehir'de birinci onur yürüyüşlerini gerçekleştirme cesaretini kuşandılar. İstanbul Sözleşmesi ile LGBTİ+lar üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan gerici saflaşmaya cevapları "alışın buradayız gitmiyoruz" oldu.

Ezgi Mola'nın İpek Er için yaptığı paylaşımla hedef haline getirilmesi faili devlet görevlisi olan bir Kürt kadının ilk kez bu kadar geniş kesimler tarafından sahiplenilmesi ile karşılık buldu.

Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet kazanımları ile kadın partisi olan HDP'nin kapatılmasını da Kobane davasını da en güçlü savunan Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sabahat Tuncel başta olmak üzere kadın siyasetçiler oldu. Devletin yetiştirdiği çeteler ile yaşam alanlarımıza kadar girerek Deniz Poyraz'ı katleden faşist iktidar tarihsel olarak tekerrür eden yöntemleri devreye sokarak toplumsal mücadele güçlerine yaşam hakkı tanımayacaklarını ilan ettiler. Ancak kadınlar, LGBTİ+lar bu katliama da hayatlarının yok sayılmasına da susmayacaklarını, Denizlerin binler olup geleceğini öfkeli eylemleriyle en önde haykırdı. Kadınların yaşam alanlarının tümünü savunma iradesi, adalet arayışı, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesinde somutlaşan öfkeyle sokaklara taştı.

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedildiği açıklamasının yapıldığı 20 Marttan bu güne kadınlar "İstanbul Sözleşmesi Bizim, Vazgeçmiyoruz" diyerek mücadeleyi büyüttü. Sözleşmenin iptaline ilişkin AKP MYK'sında İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tartışmalarının yapılmasının hemen ardından kurulan İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu bugüne kadarki en geniş birliktelikle kadın hareketini birleştirdi. İptal kararıyla yeniden aktifleşen kampanya grubu, İstanbul Sözleşmesi'nin feshi ile yeniden mücadele programı çıkardı. 1 Temmuz'da hayatı durdurma kararı alındı. Bu karara emek demokrasi örgütlerinin dahil edilememesi, pandemi yasakları hayatı durdurma pratiğinde eksiklikler yarattı. Eksiklerine rağmen ilmek ilmek örülen bir süreç yaşandı. Nöbet eylemleri, yerellerde İstanbul Sözleşmesi'ni anlatan bildiri dağıtımları nöbet eylemleri, işgaller, yol kesme eylemleri, bisiklet eylemleri, galata kulesinden köprülere pankart asma eylemeleri ile birçok eylem pratiği ortaya konuldu.
 
Kadın hareketinin kendi özgün hattından örgütlediği eylem pratikleri de vardı. Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi'nin başlattığı imza kampanyası 1 milyonu geçti. Birçok ünlü isim imza kampanyasını paylaştı. İmza föyleriyle, panellerle, tiyatro gösterimleriyle onlarca kadınla buluşularak iletişim numaraları alındı. Sosyalist kadınların "İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz" yazılı pankartlarının evlere, dükkanlara, atölyelere asılması, bireysel hesaplardan paylaşılması kitlelerle örgütlenen politik çalışmanın politik saflaşmada nasıl karşılık bulacağının da göstergesi oldu.

19 Temmuz'da gerçekleşen EŞİK'in çağrısıyla düzenlenen miting kadın hareketini birleştiremedi. Hegemonya mücadelelerinin birlikte mücadelenin önüne geçmesi, kadın hareketinin bu güne kadar oluşturduğu ilkelerin yok sayılması ortak bir irade oluşturulmasının engelleri oldu. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının kesinleşeceği gün olan 1 Temmuz' da gerçekleşen eylemler ise kadın hareketinin tüm öznelerini birleştirdi. Sokakta mücadelenin süreceğini, isyanın büyüyeceğini, barikatların aşılacağını, direnişle kazanılacağını gösteren bir gün olarak tarihe geçti. Diğer kentlerde çok kitlesel olmasa da kadınlar sokağa aktı, açıklamalar yaptı. Belki de eylemlerin en eksik yanı Kürdistan'da sokak eylemleri ve açıklamaların sınırlı kalması oldu. İstanbul'da gerçekleşen Taksim Tünel eylemi ise günün en belirleyici eylemiydi.
 
Yaşamını savunma kararlılığı ile gelen kadınlar ve yasakların, nefret saldırılarının, Onur Haftası öfkesini kuşanan LGBTİ+ların öfkesinin birliği hareketin nasıl yıkıcı bir güce evrilebileceğini gösterdi. Gökkuşağı bayrağı yasaklarına karşı İstanbul Sözleşmesi eylemlerinin her birinde can siperane savunulması da bayrak yasağını tarumar etti.

Öfkesini tek yumruk yapan kadınlar, LGBTİ+lar devletin 'yıkılmaz' barikatlarını bir bir devirdi.

Eylemde kaçışan polisler, elden ele dolaşan kasklar, kalkanlar, ironi, dans, ritim, eğlence coşku bir o kadar da öfke isyan vardı.

İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu'nda ortaklaşan yasağı tanımama iradesi öncün rolünün önemini de gözler önüne serdi. Sözlemeden çekil biz bu yoldan çekilmeyiz diyen kadın ve LGBTİ+lar cinsel özgürlük talebini de içeren sloganlarla faşist devleti doğrudan hedef aldı. 

Danıştay'ın 1 Temmuz'a bir gün kala "Cumhurbaşkanı'nın kararları Anayasa'ya aykırı olsa bile biz karışamayız" diyerek yürütmeyi durdurmayı reddetmesiyle İstanbul sözleşmesinin feshedilmesi kararı kesinleşmiş oldu. İktidarın denetimi altında olan yargı heyet üyeleri değiştirilerek 3'e 2 oyla kabul edilen karar faşist şefin kararlarının denetlenemeyeceğini bir kez daha göstererek faşist hukukun belgesi oldu.

Bu belge ve süreçte yaşananlar, kadın hareketinin cins mücadelesi ve en asgari talepleri için bile faşizme karşı mücadele etme zorunluluğunu ortaya koydu. Faşizmi yıkmadığımız sürece cins mücadelesini kazanamayacağımız gerçekliği bugün kadın hareketi için yakıcı bir gerçek.

1 Temmuz muharebesi önümüzdeki süreçte hangi yol yöntemlerle devam edeceğimiz, kadın hareketinin dayandığı sınırı nerden aşacağız sorularına cevap niteliğindeydi.

1 Temmuzun gücü, özgüveni ile bundan sonrasını örgütlemek, sadece İstanbul Sözleşmesi'ne dayalı bir hattın ötesine geçmek, sömürgeciliğe, emek sömürüsüne, yaşam alanlarının yok edilmesine, HDP'nin kapatılmasına karşı mücadele programı çıkarmak gibi önemli bir sorumluğumuz var.

1 Temmuz faşizmle çarpışma günü antifaşist kitle hareketinin en önemli dinamiğinin kadınlar olacağını gösterdi. Birleşik zeminlerin devamlılığını kararlılığını örgütlemenin yanında, antifaşist mücadele güçlerinin bir araya gelecek cepheler oluşturması, bütün direnişleri birleştirme zeminin oluşturan kadın grevinin örgütlenmesi sorumluluğu da bizleri bekliyor. 

Kadın hareketinin en önemli müttefiki olan LGBTİ+ hareketi ile buluşma yol yöntemlerinin yaratılması da her zamankinden daha öncelikli bir hat olmalıdır.

Kitle çalışmasının sürekliliği, bu süreçte iletişime geçilen kadınların örgütlü hale getirilmesi politik mücadelenin kazanılmasında hayati önemde duruyor. Yeni kadınlarla buluşma araç biçimlerinin yaratılması, yayınlarımızla, çatkapılarla, imza föyleriyle, semtlerde kadın buluşmalarıyla, ev toplantılarıyla iletişime geçilen kadınların bir çalışma grubunda yer bulması tek tek kadınların özgürleşmesi ve kolektif kadın özgürlük mücadelesinde izlememiz gereken yoldur.

Öz savunmasını uygulamak zorunda kalarak bireysel olarak bedel ödeyen kadınların artacağı gerçekliğiyle kızıl sopalı kadınların öz savunma pratiklerinin örgütlü hale getirilmesi faşist iktidarın cezasızlığına da kadın düşmanlığına cevap olacaktır.

Bu süreç kadın hareketinin dayandığı eşiği nereden aşacağını, öncünün kararlılığının mücadeleye yön vereceğini gösterdi. Bu kararlılıkla, 1 Temmuz'un gücüyle sınırları aşalım özgürlüğü kazanalım.