Deneyimlerimizden öğrenerek yürüyoruz
Geniş kadın kitlelerinin sahiplendiği, sanatçılardan yakınları için adalet arayan insanlara kadar geniş bir yelpazede destek gören "İstanbul Sözleşmesi uygulansın" talebiyle oluşturduğumuz imza föylerimize 600 bin kadın imza atmış oldu. Kampanyamızın en başarılı yanından biri politik etkimiz diğeri ise imzaları sözleşmenin muhatabı Meclis'e verme irademizdi. 25 Kasım'dan önce bu kadar görünür olmak, iki yerde planladığımız açıklamaları yapmak, sosyal medya üzerinden etkinlikler örgütlemek, 25 Kasım'da motivasyonumuzu yükselten bir etki yarattı.
Kadın hareketi, AKP'nin OHAL'de bile diz çöktüremediği bir hareket oldu. AKP, savaş politikalarını sürdürürken erkek egemenliğini körükleyerek, kadınların kazanılmış haklarına saldırmaktan geri durmadı. Fakat karşısında dizginleyemediği, yer yer geri düşse bile sokaktan asla çekilmeyen bir kadın hareketi buldu. Pandemiyi fırsat bilen faşist AKP iktidarı, işçilerin, emekçilerin, yoksulların kazanılmış haklarını gasp etmeye çalıştı. Kadınlar da AKP'nin bu saldırılarından nasibini aldı. Pandemi ile birlikte kadına yönelik şiddetin yüzde 27 arttığı, erkeklerin kadınları vahşice katlettiği bir süreçte, AKP iktidarı İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açtı.
Erkek egemen faşist devlet, İstanbul Sözleşmesi'nin İslami geleneksel aile yapısına uymadığı, eşcinselliği toplumda özendirdiği, gençliği aile yapısından uzaklaştırdığı, kadınların "iyi eş" olma rolünü reddettiği söylemleri ile sözleşmenin iptalinin zeminini oluşturmaya çalıştı. Gelişen tepkileri azaltmak için sözleşmenin "yerli ve milli"sini hazırlayacağı ve AKP'nin "genç kızların da partisi" olduğu propagandası yaptı. Sözleşmenin iptali ve yeni sözleşme hazırlığı ile İslami geleneklere bağlı aile yapısını güçlendirme ve koruma çabasına girişti. Kadın hareketinin toplumsal mücadelede ön açtığını gören erkek egemen faşist devlet, bu ön açıcılığa da saldırmak istedi. Kadın hareketinin tepkisi ve gücü Saray ve toplumsal muhalefet arasında bir saflaşma yaratarak çelişkileri daha da derinleştiren bir mücadele haline geldi. Yani İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak, kadınların hayatlarını savunmanın ötesinde faşizme karşı mücadele aracıydı. Erkek egemen devletin zaten uygulamadığı İstanbul Sözleşmesi'ne doğrudan saldıracağını çok daha önce okuyarak 2020'nin Ocak ayında change.org'da, "İstanbul Sözleşmesi uygulansın" şiarıyla başlattığımız imza kampanyasının büyük ilgi görmesi de bu çarpışmanın boyutu ile ilgilidir. AKP'nin kadın düşmanı politikalarının seyrini ve yönetememe krizini aşma yönelimlerini doğru okuyan sosyalist kadınlar olarak, 3 aylık, "İstanbul Sözleşmesi uygulasın" ve "Kadına yönelik şiddete karşı etkin önlemler alınsın" temasıyla bir kampanya örgütledik. Kampanyamızın şiarı "Vazgeçme, diren, erkek şiddetine karşı örgütlen" idi.
Kampanyamız, "Vazgeçmiyoruz", "Durduruyoruz", "Yürüyoruz" mottoları ile 3 aşamadan oluştu. Kampanyamızın ön hazırlığında merkezi bir komite kurduk. Komiteden yoldaşlarımız çeşitli illere giderek kampanya için hazırlık toplantıları yaptı. Yerel toplantılar yapmanın kampanyanın politik ve örgütsel hedeflerinin kavranmasında faydalı olduğunu bir kez daha deneyimlemiş olsak da yerel komitelerin kurulmasına iradi müdahalede bulunmakta geciktik. Bu nedenle kampanyanın ilk aşamasının pratik ayağı sınırlı bir biçimde sadece İstanbul'da örüldü. İkinci aşamasından önce bu duruma müdahale etmek amacıyla yerellerle yapılan toplantıda duruma geç de olsa müdahale ederek eş zamanlı eylem kararı aldık. Eş zamanlı eylem pratiği gözle görünür bir enerji yaratırken, sınırlı sayıda kadro ile yapılan bu eylemler genel motivasyonu arttırdı. Yerelin özgün koşullarına göre çalışma yapmamızı sağladı.
Geniş kadın kitlelerinin sahiplendiği, sanatçılardan yakınları için adalet arayan insanlara kadar geniş bir yelpazede destek gören "İstanbul Sözleşmesi uygulansın" talebiyle oluşturduğumuz imza föylerimize 600 bin kadın imza atmış oldu. Ancak salgın nedeniyle evde kalınan süreçte dijital imzanın sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılması ile çok sayıda kadına ulaşma pratiğimizi yüz yüze imza toplama ve föylerin dağıtımında, imza halkalarının oluşturulmasında gösteremedik. Dijital ortamda, "İstanbul Sözleşmesi için sen neler yapabilirsin" başlıklı oluşturduğumuz formdan 300'ü aşkın kadın ile iletişim kurduk. Bu kadınları tek tek arayarak oluşturduğumuz whatsapp grubuna dahil ettik. Ve etkin bir ilişki kurmaya çalıştık. Bu çalışmanın sonucunda yaklaşık 60 kadın whatsapp grubumuza dahil oldu. Online toplantılar yaparak, kadınlarla birebir görüntülü görüşmeler yaparak iletişim sağlamaya ve sürdürmeye çalıştık. Salgının yarattığı yüz yüze görüşme olanaksızlığına teslim olmadık, değişik araç ve biçimlerle de olsa birebir temas kurmanın yollarını aradık.
Stantlardan topladığımız imza föylerinden iletişim bilgisi verenleri tek tek arayıp gruba dahil etmeye, imkan varsa yüz yüze görüşmeye yapmaya, kampanya materyallerini göndermeye çalıştık. Uzun zamandır yeni tanıştığımız kadınlarla etkin bir ilişki kuramama sorunumuza özeleştirel bir pratikle cevap vermiş olduk. Tanıştığımız kadınları çalışmanın parçası yapma ve somut iş vererek örgütleme yönelimine girdik. En geniş kadın kitlesiyle temas kurmak ve kampanyanın bir parçası haline getirmek, çalışmanın temel başarılarından biriydi.
Kampanyamızın en başarılı yanından biri politik etkimiz diğeri ise imzaları sözleşmenin muhatabı Meclis'e verme irademizdi. 24 Kasım'da gerçekleştirdiğimiz bu etkinliğimiz, kampanyamızın diğer başarılı yanıydı. 25 Kasım'dan önce bu kadar görünür olmak, iki yerde planladığımız açıklamaları yapmak, sosyal medya üzerinden etkinlikler örgütlemek, 25 Kasım'da motivasyonumuzu yükselten bir etki yarattı.
Meclis'te sözleşmeye destek veren CHP ve HDP'li kadın vekillerle görüşmenin yanı sıra Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) başkanına imzaları teslim ederek 600 bin kadının irade beyanını muhataplarına sunmuş olduk. Ancak Meclis başkanının pandemiyi bahane ederek randevu vermemesini yeterince teşhir edememek, eksik kaldığımız bir yan oldu. Pandemiyi bahane eden Meclis başkanının, 600 bin kadının erkek şiddetine karşı verdiği imzayı görmezden gelmesini ve katledilen kadınlara sessiz kalmasını daha güçlü ajitasyon ve propaganda konusu yapabilirdik.
Bundan sonraki süreç için kampanyanın açığa çıkardığı politik etkiyi örgütsel güce dönüştürmeyi deneyimlerimiz ışığında tartışmak gerekiyor. Bu kampanya deneyimi bize göstermiş oldu ki; kadınların örgütlenme ihtiyacının çok güçlü olduğu, ama bunu geleneksel yöntemler yerine yaratıcı ve yeni biçimlerle açığa çıkarmak gerektiğidir. Bu yaratıcı ve yeni biçimleri kendi deneyimlerimize ve birleşik kadın hareketinin gücüne yaslanarak yapabiliriz. Erkek egemen sisteme ve özel olarak politik İslamcı saray faşizmine karşı kadın kitlelerinin öfkesini örgütleme sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Kampanyanın açığa çıkardığı olumlu sonuçlara yaslanarak, eksiklerimizle cesurca yüzleşip kadın kitlelerine hücum etmeliyiz. Bu kampanyamızdan aldığımız güçle, bundan sonraki parolamız, "İstanbul Sözleşmesi uygulanana kadar mücadele edeceğiz" olacak. Özgür ve eşit bir yaşamı kadınlarla birlikte kuracağız.
* Atılım Gazetesi'nin 11 Aralık tarihli 456. sayı Özgür Kadın köşesi.