25 Kasım 2024 Pazartesi

Danıştay Savcısı: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı iptal edilmeli

İstanbul Sözleşmesi'nin kadına yönelik şiddetin en yoğun olduğu zamanlarda imzalandığını; kadınların, çocukların, LGBTİ+'ların yaşam, barınma, istihdam hakkını korumak amacı taşıdığını kaydeden HDP Eş Genel Başkanı Buldan, sözleşmeyi savunmaya ve kadın özgürlük mücadelesine devam edeceklerini söyledi. Mahkemeye seslenen Buldan, kadın ve LGBTİ+'lar için doğru kararın verilmesini istedi. Bir önceki duruşmada mütalaasını yenileyen Danıştay Savcısı Aytaç Kurt, "Sözleşmeden çekilme kararına yönelik dava konusu işlemin iptalinin gerektiğini düşünüyorum" dedi. 

Erdoğan'ın imzasıyla bir gece yarısı İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik çekilme kararına karşı açılan 200'e yakın davalara ilişkin ikinci grup başvuruların duruşması Danıştay 10. Daire Başkanlığı'nda görülüyor. 

Duruşmaya, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve HDP'li milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili, kadın ve çocuk hakları alanında çalışma yürüten birçok örgüt ve kurumun yanı sıra Türkiye'nin dört bir yanından kadın katıldı.

'KADINLARIN ÖLDÜREN İLK ÖNCE DEVLETTİR'
Duruşmada ilk olarak Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'nin başvurusuna dair savunma alındı. Dernek adına avukat Müjde Tozbey konuştu. Duruşmaya, derneğe başvuran ailelerle birlikte geldiklerini ifade eden Tozbey, salonda bulunan aileleri tek tek saydı. Devletin kadın katliamlarındaki sorumluluğunu anlatan Tozbey, "Bu kadınların her birini öldüren ilk önce devlettir. Sözleşme olmasına rağmen kadınlar öldürüldü, bu yüzden devlet sorumluluğunu yerine getirmedi diyoruz. Devlet, sözleşmenin altına imzasını attı ama eğer korumuyorsa o zaman sorumludur. Evet, dedik ki katil devlet. Peki yaşayan kadınların sorumluluğunu kim alacak? Evet, savunma yapıyoruz ama bugün siyasi bir davada olduğumuzu hepimiz biliyoruz" dedi. Tozbey'in konuşması salondakiler tarafından alkışlarla karşılandı.

BULDAN: ERKEK EGEMEN SİSTEMİN DEVAM ARACI
Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği'nin ardından HDP Kadın Meclisi adına Eş Genel Başkan Pervin Buldan savunma yaptı. Sadece HDP'li kadınlar adına değil Türkiye'de yaşayan tüm kadın ve LGBTİ+'lar adına duruşma salonunda bulunduğunu belirten Buldan, kadına yönelik şiddetin erkek egemen sistemi devam ettirmenin araçlarından olduğunu kaydetti. 

'AİHM'İN KARARI 6284'Ü HAZIRLIKLARINA İTMİŞTİR'
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 2022 tarihinde verdiği Nahide Opuz kararını hatırlatan Buldan, Türkiye'nin yaşam hakkını koruyamadığı için mahkum edildiğini belirtti. AİHM'in tarihinde ilk defa ev içi şiddette bir tarafın kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle bir devleti mahkum ettiğini söyleyen Buldan, "Bu, AİHM'in bu alanda verdiği ilk mahkûmiyet kararıdır. Bu karar Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde kabul ettiği yükümlülükleri yerine getirmediğine, dolayısıyla Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler nazarında oldukça olumsuz bir tabloya işaret etmiştir. Bu tablo ayrıca, Türkiye'yi 2012'de yürürlüğe girecek olan 6284 Sayılı aile içi şiddeti önlemeye yönelik yasanın hazırlıklarına itmiştir" dedi.

'KADINLARIN KAZANIMLARI SONUCU İMZALANDI'
İstanbul Sözleşmesi'nin kadınların uzun soluklu mücadelesi sonucu kazanıldığını ve erkek şiddetine karşı mücadelenin yollarını adım adım örmüş temel bir sözleşme olduğunun altını çizen Buldan, "İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin en yoğun olduğu zamanlarda imzalandı. Kadınların, çocukların, LGBTİ+ların yaşam, barınma, istihdam hakkını korumak amacı taşımaktaydı" dedi. 

'SÖZLEŞMENİN GETİRDİĞİ YÜKÜMLÜLÜKLER O DENLİ ÖNEMLİDİR'
Sözleşme şiddetin ekonomik ve psikoloji boyutlarının altını çizdiğini söyleyen Buldan, "Yine ilk kez uluslararası bir sözleşme, toplumsal cinsiyetin tanımını yapmaktadır ve şiddetle mücadele etmek isteyen taraf devletin, toplumsal cinsiyet paravanının arkasına sığınamayacağını özellikle vurgulamaktadır. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler o denli önemlidir ki; silahlı çatışma durumlarında bile geçerliliğini korur ve taraf devletlerin bunu garanti altına alması gerektiğini savunur. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yöneliktir. Bu nedenle devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorundadır" dedi.

'DİN, DİL, IRK FARKINDAN DOLAYI KESİMLERİN MAĞDUR EDİLMEMESİ'
"İstanbul Sözleşmesi yalnızca cezasızlık sebebiyle işlenen cinayetlerin önüne geçilmesi için alınması gereken önlemleri salık vermekten ibaret bir sözleşme değildir. Bu yapısal sorunun en derinine inmek gerektiğini; eğitimle ve toplumsal düzenlemelerle cinsiyet eşitliğinin yaşam alanlarında kalıcı olarak sağlanmasını beyan etmektedir" diyen Buldan, Sözleşmenin din, dil, ırk farkından dolayı kapsadığı kesimlerin mağdur edilmemesini istediğinin de altını çizdi.

'KÜRT KADINLARINA İŞLENEN SUÇLARDA CEZASIZLIK POLİTİKASI UYGULANDI'
Sözleşmenin etkin uygulanmaması kadına, çocuğa, LGBTİ+'lara, Kürt kadınlara ve mülteci kadınlara yönelik işlenen suçlarda cezasızlık politikalarını daha da perçinlediğini söyleyen Buldan, "Özellikle Kürt kadınlara yönelik işlenen suçlarda, failler iktidar veya bağlantılı kurumlarda görevli olan kişilerse özel bir cezasızlık politikası uygulanmıştır. Failler hakkında hukuki süreç işletilmemiş, resmi kimlikli failler iktidarın koruması altına alınmıştır" dedi.

'ÇOCUK İSTİSMARINA KARŞI UYGULANMASI ELZEMDİR'
Çocuğa yönelik istismara karşı İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasını elzem olduğunun altını çizen Buldan, "Türkiye'de kadına yönelik, çocuklara yönelik, şiddet ve cezasızlık bu boyutlara ulaşmışken asıl yapılması gereken kadın cinayetlerinin ayrımcılık 

'KADIN MİLLETVEKİLLERİMİZ DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE TEHDİT EDİLDİ'
Buldan, savunmasına şöyle devam etti: "İstanbul Sözleşmesi'ni etkin bir şekilde uygulamak yerine, kadın cinayetlerini durdurmak yerine, kadınlara; kadın mücadelesine ve kadın muhalefetine savaş açmış tekçi bir iktidar gerçeği ile karşı karşıyayız. Cezaevleri demokratik siyaset yürüten kadın arkadaşlarımız ile dolduruldu, baskı gördü, işkence gördü, sürgüne zorlandı. Tüm dünyanın gözleri önünde kadın milletvekilimiz bizzat polis tarafından ölümle tehdit edildi. Eşit temsiliyet ilkesine dayanan eş başkanlık sistemimiz suç ilan edildi.

Başta Kürt kadınları, HDP'li kadınlar olmak üzere ülkede siyaset yaptığı, muhalif olduğu veya başka bir görüşü savunduğu için erkek/devlet şiddetine maruz kalan, yargılanan, ceza alan tüm kadınlara uygulanan bu politikalar insan haklarına, kadın haklarına aykırı olduğu gibi İstanbul Sözleşmesine de aykırıdır, suçtur.

'KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE EDENLER SİNDİRİLMEK İSTENİYOR'
Bugün partimize açılmış Kobanî kumpas davasında, Gezi davasında, 8 Mart ve 25 Kasım yürüyüşlerinin yargılandığı davalarda ve yüzlerce başka davada çok sayıda kadın ağır cezalarla yargılanmaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadele eden kadın dernekleri ya ağır baskılar altında ya da kapatma davalarıyla sindirilmek istenmektedir.

'KADINLAR MÜCADELE YÜRÜTTÜKLERİ İÇİN YARGILANMAKTADIR'
Kadınlar tekçi erkek zihniyetin kendilerine çizdiği sınırları kabul etmediği, bu sınırlarla yaşamak istemediği için yargılanmaktadır. Kadınlar 'artık ölmek istemiyoruz', 'şiddet, baskı altında yaşamak istemiyoruz', 'özgür ve eşit bir yaşam istiyoruz' dedikleri için yargılanmaktadır. Kadınlar doğasına-suyuna, yaşam alanlarına sahip çıktığı için yargılanmaktadır. Kadınlar, en kutsal mücadele olan barış mücadelesini yürüttüğü için yargılanmaktadır. Kadınlar kadın özgürlükçü, demokratik bir toplumu savundukları için yargılanmaktadır. Kadınlar faşizme biat etmedikleri için yargılanmaktadır. Kadınlar; faşizme, tekçiliğe, ırkçılığa ve nefret siyasetine karşı öncü bir mücadele yürüttükleri için yargılanmaktadır. 

'GÜÇLERİN HUKUKU DEĞİL KADINLARIN HUKUKU DİYORUZ'
Yani kadınlar mücadeleleriyle İstanbul Sözleşmesini somut olarak uygulamaya çalıştıkları için yargılanmaktadır. Bu nedenle her zaman söylediğimiz gibi erkek yargı değil, gerçek yargı diyoruz! Güçlülerin hukuku değil, haklıların hukuku diyoruz! Erkeklerin üstünlüğünü değil, eşitliğin üstünlüğünü gözeten bir yargı sistemi diyoruz! Eşitlik gözetilsin ki, adalet olsun diyoruz! Bu nedenle; eşitlik için, adalet için, yaşam için İstanbul Sözleşmesini bugüne kadar her alanda ve platformda nasıl savunduysak bugünde en inançlı ve kararlı şekilde savunuyoruz.

'ORTAK KADIN MÜCADELEMİZ ENGELLENEMEZ'
İstanbul Sözleşmesi'ni savunmaya da, etkin bir şekilde uygulanıncaya kadar mücadele etmeye de devam edeceğiz. Ortak kadın mücadelemiz engellenemez, durdurulamaz!

Bugün belki de tarihi bir karar vereceksiniz. Bu vereceğiniz kararla Türkiye'nin vicdanına öyle bir imza atın ki, ileride sizden vicdanlı yargıçlar olarak bahsedilsin. Türkiye'deki milyonlarca kadın adına sizden sadece vicdanlı olmanızı talep ediyorum."

AV. CİZRELİ: SÖZLEŞME ETKİN OLARAK UYGULANMALI
Avukat Sipan Cizreli de HDP adına yaptığı savunmada şunları söyledi: "Savunmamızda da bahsettiğimiz kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+'lara yönelik örneklerden de görüyoruz ki İstanbul Sözleşmesi'nin ilham kaynağı olan Opuz davasında olduğu gibi devletin ihlal durumu devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi yaşatır derken kimse ama kimse soyut bir şeyden bahsetmiyor. Somut gerekçelerle bu sözleşme yaşatıyor. Her şeyden önce İstanbul Sözleşmesi'nin biricikliği, kadına yönelik şiddetle mücadelede en kapsamlı sözleşme olmanın yanı sıra kadına yönelik erkek şiddetinin kaynağını toplumsal cinsiyet eşitsizliği olarak tanımlayarak şiddetle mücadelenin yapısal bir değişim gerektirdiğine işaret etmesinden geliyor. İstanbul Sözleşmesi'nin etkin uygulanmasını talep ediyoruz. 

AV. SARIHAN: HEYETTE TEK BİR KADIN VAR
Aksaray Barosu adına avukat Şenal Sarıhan heyette tek kadının olmasına dikkat çekti. Sarıhan, "Salonda yüzlerce kadın otururken, heyette tek kadın var. Bu da açık eşitsizliğin göstergelerinden biri" dedi.

AV. YAMAN: YARGI BAĞIMSIZDIR DEMEK İSTİYORUZ'
Kırklareli Barosu'ndan avukat Oylum Yaman da "Sayın heyet, baroların adli yardım birimlerinde bir gün geçirmenizi isterdim. Biz avukatlar mesleğimiz ve yeminimiz gereği kadınlara, çocuklara bu hizmeti seve seve veriyoruz. Cübbemizi şiddet mağduru kadınlara siper etmekten asla gocunmuyoruz. Ancak ülkemizin kadınları korumamasından gocunuyoruz. Bugün anıt ağaca baktım. 2022 yılında 162 kadın öldürülmüş. Bundan gocunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi'nin yükümlülüklerinin yerine getirildiği bir Türkiye'de 162 kadın öldürülmez. Bunu biliyoruz. Bizler, 'Yargı bağımsızdır' demek istiyoruz" dedi.

NAZLIAKA: TEDİRGİN OLMAYAN VAR MI
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka söz aldı. Sözleşmeden çekilme kararının ardından CHP'nin kadınlarla ilgili çağrı merkezine gelen telefonların arttığını dile getiren Nazlıaka, "Diğer yandan failler avukatlarını arayıp ‘acaba cezaevinden çıkabilecek miyiz' diye sordular. Fesih kararından sonra kadınların ne kadar güvencesiz olduğu ortadadır" dedi. Nazlıaka, salonda bulunan kadınlara, "Yolda yürürken arkasında ayak sesi duyduğunda tedirgin olmayan var mı?" diye sordu. Salondan, "Hayır" sesleri yükseldi.

BAROLAR: VAZGEÇMİYORUZ
Ardından Denizli, Çanakkale, Artvin, Tokat ve Kars Barosu adına avukatlar söz aldı. Sözleşmeden çekilme kararının yok hükmünde olduğunu vurgulayan avukatlar, "Anayasa'nın fiilen ortadan kaldırılmasını amaçlayan bu girişimin iptalini istiyoruz. Anayasaya göre Cumhurbaşkanı'nın böyle bir yetkisi yok. Buradan iptal kararı çıkmazsa sıra hangi sözleşmeye gelecek? Her gün tacize uğrayan, şiddete uğradığı için kendini suçlayan kadınları dinliyoruz. Kadın cinayeti dosyalarında anne babalarına çocuklarının nasıl öldürüldüğünü anlatıyoruz. Sözleşmeden vazgeçmiyoruz" ifadelerini kullandı.

SOL PARTİ: 495 KADIN KATLEDİLDİ
Sol Parti adına konuşan avukat Gizem Özdem, her gün taciz edilen, ezilen, şiddete maruz kalan LGBTİ+'lar için söz aldığını belirtti. Sözleşmeden çekilme kararından sonra 495 kadının katledildiğini anımsatan Özdem, "Size sayı gibi gelebilir ama bizim için değil" dedi. 

Av. Selin Nakıpoğlu da İstanbul Sözleşmesi'nin amaç maddesini okuyarak savunma yaptı. Sözleşme'nin imzalanması sürecinde hükümetin Avrupa Konseyi ile ilişkileri için yürüttüğü politikalardan söz eden Nakıpoğlu, sözleşmenin feshi kararının tarikat ve gerici kurumlar tarafından coşkuyla karşılanmasının aslında başka bir yaşam biçimi tahayyülü olduğunu gösterdiğini söyledi.

DANIŞTAY SAVCISI: ÇEKİLME KARARI İPTAL EDİLMELİ
Bir önceki duruşmada mütalaasını yenileyen Danıştay Savcısı Aytaç Kurt, "Sözleşmeden çekilme kararına yönelik dava konusu işlemin iptalinin gerektiğini düşünüyorum" dedi. 

Mütalaanın ardından duruşma sona erdi.