Danıştay savcısı: İstanbul Sözleşmesi feshi kararı iptal edilsin
İstanbul Sözleşmesi'nin fesih işleminin iptali istemiyle açılan davalara dair duruşmalar görülmeye başladı. Danıştay bugüne kadar ki en kalabalık duruşmaya sahne oldu. Avukatların beyanda bulunduğu sırada dışarıda bekleyen kadınlara polis saldırdı. Mahkeme başkanına tepki gösteren kadınları dışarıda bekleyen kadınların da salona alınmasını sağladı. Mütalaasını açıklayan Danıştay savcısı kararın iptal edilmesini istedi. Mahkeme başkanı davaya dair kararını daha sonra yazılı olarak tebliğ edeceğini söyledi.
İstanbul Sözleşmesi'nin fesih işleminin iptali istemiyle açılan 10 davaya dair Danıştay 10. Dairesi'nde duruşma başladı. Danıştay'ın 550 kişilik konferans salonunda görülen duruşmaya Türkiye'nin dört bir yanından gelen yüzlerce avukatın yanı sıra davacı kurumların temsilcileri ile çok sayıda kadın örgütünden kadınlar katıldı. Dava için 70'in üzerinde barodan bine yakın avukat katılım için yetki belgesi sundu.
Salon dolduğu gerekçesiyle farklı şehirlerden gelen çok sayıda avukat ve kadın salona alınmadı. Mahkeme başkanının uyarısı üzerine boş yerler dolana kadar herkesin içeriye alınması yönünde talimat verildi. Bunun üzerine çok sayıda kişi içeri alındı ancak yerlerin dolmasından dolayı çok sayıda kişi salon dışında kaldı. Salonda bulunanlar da merdivenlerde oturdu.
Duruşmayı başlatan mahkeme başkanı, "Danıştay tarihinde ilk defa bu kadar kalabalık bir salonla karşı karşıyayız" dedi.
Bugün görülecek duruşmalar sırasıyla davacı kurum ve kişiler şöyle: "29 Ekim Kadınları Derneği, Ankara Barosu, Serap Yazıcı, Gelecek Partisi, Büşra Marangozoğlu, Diyarbakır Barosu,Tekirdağ Barosu, Antep Barosu, Erzurum Barosu, SES, Tekirdağ Barosu"
'800 YETKİ BELGESİ SUNDUK'
29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan söz aldı. Bu davanın tarihi bir dava olduğunu, 29 Ekim Derneği olarak, duruşmaya katılmak isteyen avukatlara 800 yetki belgesi sunduklarını kaydeden Sarıhan, neden bu davayı açtıklarını anlattı: "Biz her alanda kadınların kendilerini eşit bir biçimde ifade etmelerini, cinsel yönelimleri olanlar için yıllardır mücadele ediyoruz. Meşrutiyet döneminden başlayarak kadınlar çok önemli haklar kazandılar. Biz kadınlar, bu emre uygun hareket ettik, çağ gelişti ve isteklerimiz değişti. Evimizde, iş yerimizde eşit olmak ve şiddet mağduru olmamak için mücadele ettik. Parlamentoda, alanlarda istediklerimizi ifade ettik. Evde 'evin erkeği erkektir' durumunu değiştirdik. Kadınların herhangi bir biçimde cinsel istismara kalması ve istismarcı ile evlendirilmesi maddesini hep birlikte değiştirdik. Bütün bunlar kadının insanlık onurunun korunması içindi. Sadece Türkiye kadın kazanımı değil, tüm dünya kazanımıydı" dedi.
'2021'DE 280 KADIN KATLEDİLDİ'
İstanbul Sözleşmesi'ni durdurma kararı davasında ilk Yargıç'ın yanlarında olduğunu ve bir eksiklikle kaybettiklerini anımsatan Şenal, yapılan başvuruların ardından her savcının bu dosyaya ilişkin olumlu görüş sunduklarını ifade etti. Sarıhan, "Ben de çok eskimiş bir avukatım ama hiçbir duruşma böyle olmadı. Burada oturan kadınları aslında ayakta görmelisiniz. Onların hep birlikte çığlık attıklarını duymalısınız. Onların hep birlikte, 'bu yasa yaşamsal önemde' derken görmelisiniz. 2021'de 280 kadın katledildi. 2 ay içinde 90 kadın katledildi. Bizim koruduğumuz esasında yaşam hakkımız. Yaşam hakkımızı koruyamazsak diğer hakların bir değeri yok. Buradan lütfen iptal kararı verin ve çok da geciktirmeyin, çünkü her gün 4 kadın öldürülüyor duymadıklarımızla bu sayı 8 e çıkıyor. Hukuku yerine getirin" diye belirtti.
AV. GÖKTAŞ: SESİMİN TİTREYECEĞİ İLK DAVA
Sarıhan'ın sözleri salondan alkışlarla karşılık buldu. Ardından 29 Ekim Kadınları Derneği adına söz alan Avukat Oya Aydın Göktaş, "Meslek hayatımda sesimin titreyerek savunma yapacağım ilk dava. Küçük yaşta satılan Suriyeli küçük kızların, Münevver Karabulut'un, Şule Çet'in avukatları olarak buradayız. Davanın İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının yerinde olduğuna karar verecek bir dava olmadığının farkındayız. Anayasa'ya uygun olup olmadığına yönelik bir kararın verileceği bir dava. Sesimiz dünyanın her yerinde duyuldu. Hiçbir uluslararası sözleşme bu kadar çok insana ulaşmadı. Bu sözleşmeyi anlatan bir sloganımız var, 'İstanbul Sözleşmesi bizim vazgeçmiyoruz' Çünkü sözleşme bu topraklardan doğdu" diye belirtti. Göktaş, ardından İstanbul Sözleşmesi'nin kabulüne gerekçe olan Nahide Opuz davasını hatırlattı.
KADINLARA DIŞARIDA POLİS SALDIRISI
Göktaş konuştuğu sırada söz alan diğer avukatlar, "Kadınlar dışarıda müdahaleye maruz kalıyor. Çevik kuvvet ekipleri getirilmiş. Salona alınmalarını istiyoruz" talebinde bulundu. Mahkeme başkanı, "Herkesi buraya alırsak salon çöker" yanıtını verdi. Mahkeme başkanına itiraz eden kadınlar, "Biz dışarı çıkıp arkadaşlarımızı alıp geliyoruz" yanıtını verdi ve çok sayıda avukat dışarı çıktı. Mahkeme başkanı, "50 kurum temsilcisini alabiliriz ama onun dışında alamayız sizin güvenliğiniz de tehlikeye düşer" yanıtını verdi. Bunun üzerine salonda bulunanlar alkışlarla protesto etti.
TEPKİLER ÜZERİNE DIŞARIDAKİ HERKES SALONA ALINDI
Mahkeme başkanının dışarıdaki 50 kadının daha salona alınması yönünde talimat vermesi üzerine Göktaş, konuşmasına devam etti. Bu sırada çok sayıda kadın salona giriş yaptı. Avukatlar dışarıda bekleyen tüm kadınların içeriye alındığını söyledi.
'KANUNU FESHETMENİN YÜRÜTMENİN YETKİSİNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEMEYİZ'
Türkiye'nin sözleşmeden nasıl geri çekileceği noktasında sessiz kaldığına vurgu yapan Göktaş, şöyle devam etti: "Ama çok temel dayanaklar var. Bunların başında Anayasa'nın 90'ıncı maddesi geliyor. Bu maddede davamız açısından iki önemli husus var. Birincisi Anayasa temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeleri diğerlerinden ayırır. Anayasa'ya aykırılıkların iddia edilmeyeceğini belirtir. İstanbul Sözleşmesi de çok önemli insan hakları sözleşmesidir. İkinci husus, usulüne uygun yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşme, kanun hükmündedir. Kanunu feshetmenin yürütmenin yetkisinde olduğunu nasıl söyleyebiliriz. Hiç kimse Anayasa'dan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa'da Cumhurbaşkanı'na verilen böyle bir yetki yok. Buna rağmen kanun hükmündeki bir sözleşmeyi Cumhurbaşkanı'nın kararıyla nasıl kaldırılır diyebiliriz. Siz bunu nasıl gerekçe sayarsınız." Göktaş, Cumhurbaşkanı kararının Anayasa'nın 13'üncü maddesine de aykırı olduğunu vurguladı.
'KARAR DAYANAKSIZ'
6284 sayılı yasanın hala yürürlükte olduğunu hatırlatan Göktaş, "Doğrudan İstanbul Sözleşmesi'ne atıf vardır. Cumhurbaşkanı'nın kararı 6284 sayılı kanunu da değiştirmiştir. Bu Anayasa'ya aykırıdır. Bugün heyetinizin Cumhurbaşkanı'nın tek başına verdiği kararının dayanıksız yetki gasbı olduğuna yönelik karar vereceğine içtenlikle inanıyorum" dedi.
BEŞE: GÖÇMEN VE MÜLTECİ KADINLARIN HAKLARINI GÜVENCEYE ALIR
29 Ekim Kadınları Derneği adına üçüncü olarak Avukat Ebru Beşe beyanlarda bulundu. Beşe, mülteci kadınlara dair konuşacağını belirterek, "Sözleşme göçmen ve mültecilerin haklarını da güvence altına alır. Mülteci kadınlar gördükleri ayrımcılık haricinde yaşadıkları getto mahallelerinden çıkıp hayatlarını da kurtaramıyorlar. Sözleşmedeki 60'ıncı madde göç yollarında sistematik tecavüze maruz kalan kadınların gebeliği sonlandıracak ilaçlar ya da tedavilere ulaşmalarına yönelik ülkeye kabul edilirken teminat veriyor. Diğer yandan statüsü ve ikamet etmesine bakılmaksızın korunmaya muhtaçlar. Kadına yönelik şiddet mağdurlarının insanlık dışı muameleye maruz kalabilecekleri ülkelere hiçbir koşullarda geri gönderilmeyeceğini teminat altına alıyor. Sözleşmeden çekilme kararıyla elimizden alınan bir hukuki argümanımızdır. Bu kadınlar binlerce kilometre yürüyerek ülkeye sığınıyorlar, ancak biz onlara bu teminatı veren sözleşmeden usulsüz bir şekilde bir gecede çıkıyoruz. Bu topraklarda yaşayan her ferdi vatandaşlık bağına bakmaksızın koruyan bir sözleşme. Tüm haklarımızı elimizden alındığını sabah uyandığımızda öğrendiğimiz bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Çekilme kararının iptalini talep ediyoruz" dedi.
SAĞKAN: KARARNAME YOKLUKLA SAKATTIR
Ankara Barosu'nun açtığı davaya dair avukatlar söz aldı. Ankara Barosu'nu temsilen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan söz aldı. Erinç, İstanbul Sözleşmesi'nin onaylanması Meclis'te kabul edilen kanunla uygun bulunduğunu ve söz konusu kanunun hala yürürlükte olduğunun altını çizdi. Sağkan, "Cumhurbaşkanı'nın kararıyla çekilmesi hukuka aykırıdır. Karar yoklukla sakat bir karardır. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı kabul edilirse AİHS'den de bir sabah Cumhurbaşkanı kararıyla çıkabileceğimiz anlamına gelmektedir. Bu kararname yoklukla sakattır. Yoklukla sakat olduğu düşünülmüyorsa bile Anayasa'ya aykırı olduğunun ele alınması gerekiyor" diye kaydetti.
EKEN: İVEDİLİKLE VAZGEÇİN
Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Ceren Kalay Eken, "Sadece kadınları değil şiddete karşı mücadele eden herkesi ilgilendiren mili irade hiçe sayılarak, sözleşmeden çekilme kararı hukuki değildir. Sözleşme bizimdir tüm kadınlara, şiddete uğrayan bireylere aittir bu nedenle çekilme kararını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Hiçbir makam kendi kararıyla kendisine anayasal bir düzenleme getiremez. Anayasa'ya aykırıdır ivedilikle bu karardan dönülmesi ve iptal talebimizin kabul edilmesini istiyoruz" şeklinde konuştu.
KARAMAN: ANIT SAYACI AÇMANIZ YETERLİ
Ankara Barosu'nu temsilen İlayda Doğa Karaman söz aldı. Karaman, sözleşmeden çekilme kararının kadınlar nezdinde yok hükmünde olduğuna işaret etti. Karaman, "Burada bu kadar avukat, STK, kadın neden İstanbul Sözleşmesi'nin savunmak için geldiler? Çünkü İstanbul Sözleşmesi yaşam hakkını koruyor" diye devam etti. AİHM'in Nahide Opus kararını hatırlatan Karaman, çekilme kararından en çok kadına yönelik şiddet faillerinin yararlandığına dikkat çekti. Karaman, "Kararın ardından 6284 sayılı kanundan da çıkılacağını söyleyen polis memurlarıyla karşılaştık. Bu mu kamu yararı? Bugüne kadar kaç kadının katledildiğine bakmak için sadece anıt sayacı açmanız yeterli. Bu kararın hukuka aykırı olduğunu ve davamızın kabul edilmesini istiyoruz. Biz İstanbul Sözleşmesi'nin şiddetsiz bir dünya için savunmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
ÇİLDOĞAN: LGBTİQ+'LARIN HAKLARINI HATIRLATIYORUM
Ankara Barosu adına LGBTİQ+ Hakları Merkezi'nden Avukat Sibel Duygu Çildoğan, söz aldı. Çildoğan, konuştuğu sırada mahkeme başkanı sözlerini keserek, "Tekrarlardan kaçınalım" dedi. Çildoğan, "Tekrar etmiyorum LGBTİQ+'ların haklarını anlatıyorum" sözlerine salon alkışlarla karşılık verdi. Çildoğan, şöyle devam etti: "Haklarımızı doğrudan hedef alan çekilme kararının iptal edilmesi gerekiyor."
YAZICI: İPTAL KARARI VERİLMELİ
Anayasa Hukuk Profesörü ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı açtığı bireysel davaya dair söz aldı. Yazıcı, "Cumhurbaşkanının kararı Anayasa hükümlerine aykırıdır. Hakkında iptal kararının verilmesi gerekiyor. Talebimiz, Anayasa'nın 138'inci emrinin yerine getirmek suretiyle bu yönde karar vermeniz ve Anayasa'nın 141'inci maddesinde yer alan hükümlere uygun olarak kararını en kısa zamanda gerekçeli bir şekilde açıklamanız yönünde" şeklinde konuştu.
'KADINA ŞİDDET DAVASINDA, KADINA ŞİDDET UYGULANDI'
Gelecek Partisi'nin açtığı davaya dair ise Gelecek Partisi Kadın Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Habibe Çiftçioğlu söz aldı. Çiftçioğlu, "Kadına şiddetle mücadele adıyla anılan bir davada hali hazırda kadınların dışarıda şiddete maruz kaldığını görmek bizi üzmüştür" dedi. Gelecek Partisi adına Avukat Seren Yıldız Öztürk de Anayasa'daki hükümlere dikkat çekerek, "Çekilme kararı yok hükmündedir, iptalini istiyoruz" dedi.
KAHRAMAN: GELECEĞİMİZİ KORUMAK ADINA BURADAYIZ
Sıralamaya göre arkada olan Antep Barosu'nun mazereti nedeniyle beyanları öne alındı. Antep Barosu Başkanı İskender Kahraman, "Geleceğimizi korumak adına buradayız. Bir kararnameyle uluslararası sözleşme kaldırılırsa, gelecek açısından önü alınmaz sorunları da beraberinde getirir. Bu tüm milletlerarası sözleşmeleri bağlayıcı nitelikte olacaktır. İstanbul Sözleşmesi'nin içeriği tamamen toplumsal barışı ve güveni sağlamaya yönelik bu da devlete belli sorumluluklar yüklüyordu. Ama imzaladığı günden itibaren kamu kurum ve kuruluşlarında bu işlevselliğe uyulmadı. Bu nedenle kadınlar katledildi" ifadelerini kullandı.
EREN: SÖZLEŞMENİN RUHU İLE MÜCADELE EDECEĞİZ
Antep Barosu'nun beyanlarının ardından Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren söz aldı. Tarih boyunca büyük salonlarda yapılan yargılamaların baskıların arttığı dönemleri hatırlattığını ifade eden Eren, bu salondan çıkacak her karara karşı, salonu dolduran onlarca insanın sözleşmenin ruhu ile mücadeleye devam edeceğini belirtti. Eren, "Vereceğiniz karar toplumda etki yaratacak ama verilecek hukuksuz bir karar bu salona gelemeyen binlerce avukatın olacağı salonlarda yargılanmaya devam edilecek. Sizler kamu adına bir karar vereceksiniz, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının ardından iki anket yapıldı. Bu ülkenin yüzde 64'ü sözleşmeden çıkmayı kabul etmemiş. Diyarbakır Barosu bir anket yaptı, 'en çok ihlalle maruz kalan kimdir' diye soruldu ve yüzde 60 oranıyla kadınlar çıktı" diye belirtti.
PASİNLİ: HUKUKİ METİNDİR
Diyarbakır Barosu avukatlarından Asli Pasinli de "Nahide Opuz'un öldürüldüğü topraklardan geliyoruz" diyerek konuşmasına başladı. Pasinli, "İstanbul Sözleşmesi bu kadar kalabalığı bir araya getiren bir sözleşme. Sözleşme Kürt, Alevi, Arap kadın oldukları için yani tüm farklılıklarımızdan dolayı şiddete maruz kaldığımızı söyler. Tüm farklılıklarımızın bu salonda sözleşme için birleşmesi tesadüfi değil. Bu davanın tamamında yetki konusunda odaklandı. Ama idari işlemin şekil amaç ve işlem konuları da dava konusu yapılmalı. İstanbul Sözleşmesi mahiyeti bakımından temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir hukuki metindir" ifadelerini kullandı.
'ANAYASAYA AYKIRIDIR'
Cumhurbaşkanı'nın sözleşmeden çekilme kararındaki amacın ne olduğuna dair de konuşan Pasinli, "İdare tarafından yapılan açıklamalara baktığımızda, bazı kişilerin dini ve dünya görüşleriyle çeliştiği için çekilme kararının verildiği söylendi. Kadınlar burada eşitlik için var. Çekilme kararının iptaline karar verilmesini istiyoruz" dedi. Diyarbakır Barosu adına Avukat Hatice Demir de, Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerine dair Anayasa'da yer alan hükümleri anlattı. Demir, "Bir yetkinin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle Cumhurbaşkanı'na verilmesi Anayasa'ya aykırıdır. Sözleşmeye ihtiyaç duyulmasının nedenin kadınların maruz kaldığı şiddetin bir kadının davasında (Nahide Opuz) tecelli etmesiydi. Opuz kararı, kadının maruz kaldığı şiddetin politik olduğunu ve devletin buraya müdahale etmesi gerektiğine yönelik" dedi.
'KULAKLARINI TIKAYAN BİR KARAR VERECEK'
Kadınlar olarak kendilerini güvende hissetmediklerini dile getiren Demir "Bu sözleşmenin varlığını, haklarımızın uluslararası hukukla güvence altında olduğunu bilmek güven veriyordu. Ama elimizden alındı ve şu an hepimiz kendimizi tehdit altında hissediyoruz. Bu karar kamuoyunda toplumsal mutabakatla alınmadı. Bu kararın verilmesine giden süreçte cılız bir erkek sesi duyduk. Bu dava kadınların özgür ve eşit yurttaşlar olup olmadığına yönelik verilecek kararın davasıdır. Mahkeme bugün burada ya kadınların özgürlüğünden yana, ya da erkeklerin tahakkümünden yana, ya şiddetsiz bir yaşamdan yana, ya da şiddet faillerinin cezasızlık zırhıyla korunabileceğine yönelik karar verecek. Mahkeme ya 'bu ülkede bir kişi tüm toplumun geleceğini belirler' diyecek ya da 'bu ülkede Anayasa, yasalar var' diyerek karar verecek. Mahkeme bugün ya kadınların Kürt kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları ihlallerin son bulması için ya da bu şiddete kulaklarını tıkayan bir karar verecek" ifadelerini kullandı.
'ÖLMEK DEĞİL YAŞAMAK İSTİYORUZ'
Ardından Tekirdağ Barosu'nu temsilen Kocaeli Barosu Başkanı Bahar Gültekin Candemir söz aldı. İstanbul Sözleşmesi'nin hala yürürlükte olduğunu dile getiren Candemir, tarihi bir güne şahitlik ettiklerini vurguladı. Candemir, "Ölmek değil yaşamak istiyoruz" dedi. Tekirdağ Barosu adına avukat Hülya Gülbahar, "Bugün her siyasi görüşten insanlar burada. Toplumun tüm kesimlerinin sahip çıktığı bir sözleşmeyle karşı karşıyayız. Her gün kadınlar öldürülüyor. Bu nedenle bir 'cins kırımı' diyoruz" dedi. Gülbahar, şiddete dair yapılan anketlerden bahsetti. Gülbahar, "Bir aile tipi getirmiyor sözleşme. Buna karışmıyor. 'Ayrımcılık yapamazsınız' diyor" diye belirtti.
'YASALARI NE YAPACAĞIZ'
İstanbul Sözleşmesi'nin kabul edildiği süreci de anlatan Gülbahar, "Tüm partilerden temsilcilerin katılımıyla imza atıldı. Anayasa'nın 90'ıncı maddesi gereğince Meclis'te oy birliğiyle çıkan 6251 sayılı kanun yürürlükte. 6284 sayılı şiddet yasasında da İstanbul Sözleşmesi'ne atıf yapılıyor o da yürürlükte. Uygulanacak o zaman. Kadın örgütleriyle birlikte çalıştık bu kanunlar için. İstanbul Sözleşmesi'ni de toplum el birliğiyle hazırladı, ben de oradaydım, biz yazdık. Cumhurbaşkanı'nın çekilme kararını kabul edersek yürürlükte olan kanunları ne yapacağız. Tek cümlelik kararı kabul ettiğimiz zaman diğer yasaları ne yapacağız?" sözlerini kullandı.
Gülbahar, mahkeme heyetine, "Keşke bugün burada hemen kararınızı verseniz, burada ülkenin dört bir yanından gelen insanlar var" dedi. Gülbahar'ın sözleri avukatlar ve salonda bulunan kadınlar tarafından ayakta alkışlandı.
SUİÇMEZ: VAZGEÇMEK ÖYLE KOLAY DEĞİL
Erzurum Barosu adına Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Sibel Suiçmez konuştu. Suiçmez, "Binlerce kadının kanlarını ve bir o kadar da umudunu cübbelerimizle birlikte buraya getirdik. Dolayısıyla hiçbirimiz için kolay değil. Siz oradasınız biz buradayız ama aynı fakülteleri okuduk. İnsan hak ve özgürlükleri hiçbirimizin gözlerini kapayacağı bir nokta değil. İstanbul Sözleşmesi de bu noktada insan hakkı belgesidir. Hepimiz için önemlidir. Dolayısıyla hep aynı yere bakmak zorundayız. Bakacağımız yer hukukun üstünlüğü olmalıdır. Bizler avukatlar olarak halktan aldığımız güçle bugün buradayız. İstanbul Sözleşmesi bizim kırmızı çizgimiz, vazgeçmekte de öyle kolay değil" şeklinde konuştu.
HOCAOĞULLARI: MÜCADELE DEVAM EDECEK
Daha sonra Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) avukatı İlayda Sevinç Hocaoğulları söz aldı. Hocaoğulları, "Bu salondaki alkışların bir sebebi var. Katledilen kadınların, sesleri her şekilde kesilen kadınların sesi olarak buradayız. Bu alkışlar ve dilekçelerimiz sesi kesilen kadınları ifade ediyor" şeklinde konuştu. Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınların çok fazla şiddete maruz kaldığını hatırlatan Hocaoğulları, sendikanın şiddete karşı tüzük maddelerini anlattı. Sözleşmeden çekilme kararının yok hükmünde olduğunun altını çizen Hocaoğulları, "Biz TBB'nin yayınlayacağı meslek etik kurallarında da İstanbul Sözleşmesi'ni göreceğiz çünkü yürürlükte. Türkiye bu sözleşmeden çekilir mi çekilir, çünkü ben Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu düşünmüyorum. 2011 öncesine dönmeyeceğimiz ifade etmek için buraya geldik. Burada tarihi bir duruşma görülüyor. Ama son sözler burada söylenmeyecek. 'Yaşamak, eşitlik, özgürlük istiyoruz' diyen kadınların mücadelesi devam edecek" şeklinde konuştu.
'ÊZİDÎ KADINLARI TEMSİL EDİYORUZ'
SES adına söz alan avukat Huriye Karabacak, "Burada sözleşmeden çekilenlerin yargılanması gerekirdi. Biz kadınlar, dünyanın dört bir tarafındaki kadınlar olarak çoktan sözleştik ve vazgeçmiyoruz" dedi. SES adına avukat Candan Dumrul, "Sözleşmeyi lütufla almadık tek bir imzayla da kimseye vermeyeceğiz. Bu sözleşmeden çekilmek tecavüzden kurtulmaya çalışan Nebiye'nin, Şule Çetin ve Aslı Başın lehine değildir, onların failerinin lehinedir. Biz açık artırmayla satılan Êzidî kadınları temsil ediyoruz. Biz kamuoyunu temsil ediyoruz. Bu ülkede kadınların, kız çocukların haklarını korumak için bu sözleşme vazgeçeceğimiz bir hak değil" şeklinde konuştu.
Katledilen meslektaşlarını da hatırlatan Dumrul, "Sözleşmeyi geri alacağız ya bu salonlardan ya sokaklarda alacağız ama vazgeçmeyeceğiz" dedi. Dumrul'un sözleri salonda uzun süre alkışlandı.
Duruşma, Cumhurbaşkanı avukatlarının savunmalarıyla sürdü. Cumhurbaşkanı vekili Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü Anlaşmalar Daire Başkanı Emre Topal, savunma yaptı. Yazılı savunma verdiklerini hatırlatan Emre, sözlü savunmasını da elindeki kâğıtları okuyarak yaptı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN FESHİ SAVUNMASI
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin kadına yönelik şiddetle mücadeleyi engellemediğini öne süren Topal, "Anayasamız ve 6284 sayılı kanun ve konuyla ilgili diğer mevzuatların uygulanmasına önemle özen gösteriliyor. İptali istemiyle sunulan dilekçelerin çoğu Türk hukuku ve milletlerarası hukuka hakim olmayan özensiz birbirinin kopyası dilekçelerdir. Cumhurbaşkanı kararının hükmünde İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından feshedildiği ifade edilmiştir. Fesih kavramı eleştiri konusu olmuştur buna açıklık getirelim. Anlaşmaları sona erdirmenin birden fazla hususu var. Karar hukuka uygun alınmıştır. Uluslararası hukukta sözleşmelerin sona erdirilmesi çok yönlü olup teknik açıdan sözleşmeden çekilmesini anayasada düzenlemenin tercih edilen bir durum değildir. Fesih suretiyle de sona erdirilebilir. Çok taraflı anlaşmalarda fesih suretiyle sona erdiren ülke bakımından bağlayıcı olmakta. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi hakkında da fesih bildirimiyle sona erdirilmiştir. Fesih kelimesinin kullanılması bu tür sözleşmeler için uygundur" diye savundu.
'ANLAŞMALARIN SONA ERDİRME YETKİSİ YÜRÜTMEDEDİR'
Dava dilekçelerindeki iptal talep gerekçelerine dair Topal, "Anayasa'da aksi belirtilmedikçe anlaşmaların sona erdirilmesi yetkisi yürütmeye ilişkin bir konudur. Anayasa maddeleri ve uygulama birlikte değerlendirildiğinde ülkemizce imzalanan bir sözleşmenin hükümleri iç hukukta bağlayıcı hale gelmektedir. Bahse konu sözleşme bakanlar kurulu kararı ve cumhurbaşkanının onayıyla yürürlüğe girmiştir. Adı geçen sözleşmenin ülkemiz bakımından feshedilmesi için 6251 sayılı kanun yürürlükten kaldırılması gerekmiyor" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanlığın düzenlediği ve düzenleyemediği alanları anlatan Topal, Sözleşmenin feshedilmesinin hukuka uygun olduğunu savundu. Venedik Komisyonu tarafından hazırlanan raporun bağlayıcılığının olmadığını öne süren Emre, " Cumhurbaşkanımızın aldığı kararları Avrupa Konseyi ve Venedik raporları üzerinden sorgulamıyoruz" ifadelerini kullandı.
'YAŞAMIMIZI İLGİLENDİRİYOR'
Savunmaya dair söz alan Avukat Oya Aydın Göktaş, "İdarenin her türlü işleme denetlemeye tabidir. Davalı taraf ısrarla Cumhurbaşkanın kararını Anayasa'daki sessizliği lehine yorumlayarak Cumhurbaşkanın kararını doğru olduğunu savunuyor. Anayasadaki sessizliği, yürütme organında tek taraflı bir kişinin bir yasayı kaldırmasını kabul etmiyor. Söz konusu Cumhurbaşkanı kararnamesi zaten Anayasaya aykırı olduğunu söylüyoruz. Dayanak gösterdikleri kararda milletlerarası usul ve esaslara ilişkin. Uluslararası hukukta çok fazla sona erdirme yöntemi vardır ama biz kelimelere takılmıyoruz. Biz bu sözleşmeler arasında çok açık bir ayrım olduğunu söylüyoruz. Cumhurbaşkanı kararını savunurken, Meclis'in uygun bulma yetkisini veren değerini küçülmektedir. Bu yetkinin bu kadar küçümsenerek teknik sorun gibi algılanması kabul edilmez. Bu kanun bizim yaşamımızla eş değerdir, bütün kanunları Cumhurbaşkanı yayınlar. Resmi Gazete'den sonra yürürlüğe girer. Yasama, yürütme, yargı yükü erkini kabul eden, hiçbir devlet böyle teknikçe durumu kabul etmez" ifadelerini kullandı.
Emre Topal'ın Venedik Komisyonu'na dair savunmalarına ilişkin ise Oya, "Anayasadaki sessizlik, 'parlamentonun kararına gerek yoktur' diye anlaşılamaz. Venedik Komisyonu da bizim yaptığımız tespiti yapıyor. Türkiye'de herkes tüm işlem ve eylem nedenlerinden kaynaklı yargı denetime tabidir. İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken Türkiye aile davalarında arabuluculuğu getiremiyordu çünkü İstanbul sözleşmesi buna izin vermiyordu. İstanbul sözleşmesi bizim aracılığımızla uygulanmaya devam edilecek" sözlerini kaydetti.
'MECLİS'E SORMADAN ÇEKİLEMEZ'
Emre Topal'a "Sözleşmeleri çevirirken yanlış çevirmeyin" diyerek sözlerine başlayan Avukat Hülya Gülbahar, "İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye dair kısımda Türkçe karşılığı fesih değil çekilmedir. Çok taraflı sözleşmelerde fesih değil çekilme söz konusudur. Sadece Anayasa'nın 90'ıncı maddesine açık sadece buna baksak bile yeterli. Kanunlarda değişiklik getiren her kanun Meclis'ten geçmesi gerekiyor. Bu nedenle 6251 sayılı sözleşmeyi kanunun da yürürlükten kaldırılması gerekiyor. Bu durumda onay kanunun kabul edildiği Meclis'e sormadan sözleşmeden çekilemez" dedi.
'ANAYASANIN VERDİĞİ TEK YETKİ ONAY YETKİSİ'
Hukuk Profesörü Serap Yazıcı da davalının yaptığı savunmalara katılmadığını kaydetti. Türkiye'nin ulusal hukuku ile ilgili bir konuyu tartıştıklarını belirten Yazıcı, "Türkiye taraf olduğu bir uluslararası sözleşmeden çekilebilir mi çekilmez mi? Tabi çekilir ama usule uygun çekilir. Ancak hiçbir yargı ve makam yorum yoluyla kendisine verilmeyen bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa Cumhurbaşkanı'na uluslararası sözleşmelere dair tek bir yetki vermiştir o da onay yetkisidir. Anayasa'nın açıkça tanımadığı bir yetkiyi Cumhurbaşkanı kararnamesi tanıyamaz" dedi.
Cumhurbaşkanı avukatını kasteden Yazıcı, "25 yıla yakın süre içinde ders vermiş bir hukukçu olarak eğer bir öğrencim bu soruya böyle yanıt verirse sıfır verirdim" dedi.
Diyarbakır Barosunu temsilen söz alan Avukat Asli Pasinli de davalı vekilinin savunmasına dair, "İdari işlemin şekil yetki ve amaç bakımından sakat olduğu bu ifadelerden çok net anlaşılıyor" dedi.
'ALLAH KİMSEYE İNANMADIĞI KAĞITLARI OKUTMASIN'
TBB Başkan Yardımcısı Avukat Sibel Suiçmez, "Davalı yanın beyanları bizim için sürpriz değil hiçbirini kabul etmiyoruz. Davalı vekilinin dilekçemizi yeterli bulmaması haddi değil. Allah kimseye inanmadığı kâğıtları okumayı nasip etmesin" dedi.
Söz alan davalı vekili Fatma Turan Taşdemir mahkeme heyetine, "Alkışlara dahi müsaade ettiniz ama biz konuşurken 'kısa kesilmesini' istediniz. Bu bizi üzdü" dedi. Turan Sözleşmenin iptali istemiyle ilgili talebin reddine karar verilmesini istedi.
SAVCI: KARAR İPTAL EDİLSİN
Ardından Danıştay savcısı mütalaasını açıkladı. Savcı, kararın iptali yönünde karar verilmesini istedi. Savcının mütalaası salonda alkışlarla karşılandı. Davalı vekilleri ise savcılığın görüşüne katılmadıklarını ve davanın iptal edilmesini istedi. Mahkeme başkanı davaya dair kararını daha sonra yazılı olarak tebliğ edeceğini söyledi.
Duruşma, "Yaşasın kadın dayanışması" sloganları ile sona erdi.
Kanuna göre 15 gün içinde gerekçeli kararın yazılıp taraflara tebliğ edilmesi gerekiyor.