1 Ekim 2024 Salı

Covid-19 tablosuna güven yok

Sağlık Bakanı Koca 'Yüzde yüz doluluk iddiaları, yüzde yüze varan bir kasıt' açıklamasında bulunsa da açıklanan verilere güven yok. Salgındaki son gelişmeleri değerlendiren hekimlerden Doç. Dr. Çağan Kızıl, "Türkiye'deki en büyük sorunun gerçek tabloyu bilmememiz" diye konuştu. Prof. Dr. Ahmet Saltık da "Nasıl yapıyorsak, nasıl bir mucize ise bu kadar çok yoğun bakım gereksinimi duyan hastası olan ülkeyiz ama ölüm oranlarımızla dünyanın 3'te 1'i dolayında oluyoruz" dedi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün açıkladığı koronavirüs verileri ardından, yoğun bakım servislerindeki doluluk oranlarıyla ilgili yapılan açıklamaların "kasıtlı" olduğunu ileri sürdü. Bakan Koca, Konya'daki verilerle ilgili "Servis yatağı doluluk oranımız %48, yoğun bakım doluluk oranımız %76, ventilatör doluluk oranımız %42" bilgisi verdi. Devamında "Yüzde yüz doluluk iddiaları, yüzde yüze varan bir kasıt taşımaktadır. Hastalığı önemsiz gösterenlerle hastaneleri çaresiz gösterenlerin iddialarını dikkate almayın" ifadelerini kullandı. 

Ancak uzmanlar Sağlık Bakanı Koca'nın her gün yayınladığı koronavirüs verilerinin inandırıcılığının her geçen gün kaybettiği görüşünde.

PROF. DR. SALTIK: ÖLÇÜSÜZ VE HESAPSIZ GEVŞEMELERE GİRDİK
Nazım Alpman'ın sunduğu Artı TV'deki Gün Başlıyor programına konuk olan Prof. Dr. Ahmet Saltık da tabloda verilen değerlerin gerçeği yansıtmadığını ifade etti.

Prof. Dr. Ahmet Saltık şu değerlendirmede bulundu: 

"10 Martta başlayan salgınla Türkiye'de başlayan savaş iyi kötü sürdürüldü. Artıları ve eksileriyle bir yere kadar getirildi. Nisan ayında tepe yaptı, o dönemler sönümlenmesi için çok önerilerimiz oldu. Bunun temel yolu 14 gün kapatma yöntemi ama siyasal iktidar buna bir türlü yanaşmadı. Hafta sonları ikişer gün, 1 Mayıs, Ramazan Bayramı gibi dönemlerde karantina uygulandı. Daha sonra tam sönümlenmeden salgının ilk dalgasında Türkiye'de 'normalleşme' adında ölçüsüz, hesapsız, kitapsız, epidemiyoloji bilimi ile örtüşmeyen gevşemeler içine girdik. Oysa hiçbir Avrupa ülkesi bizim düzeyimizde bir gevşeme göstermedi. Örneğin Almanya'da önce 800 metre kareyi aşan kapalı mekanlar, büyük alışveriş merkezleri açıldı aşamalı bir biçimde. Ama orada günlük 500 vakanın altına inmişti. Hesabımız 1 Haziran'da ayı içerisinde günlük vaka sayılarını 500'ün altına indirmekti."

Toplu taşımanın üzüm salkımı modeli tehlikeli bir durum yarattığını söyleyen Saltık, "Uygarca bir yaşam tarzı için bile uygun olmayan bir düzenleme söz konusu. İnsana reva görülen bu toplu taşımayı ben reddediyorum. İnsan haklarına ve insan onuruna aykırı buluyorum. Bu dönemde toplu taşıma sisteminin burada stratejik olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.

'YOĞUN BAKIM ORANI DÜNYA ORTALAMASININ 10 KAT ÜSTÜNDE'
Prof. Dr. Ahmet Saltık, yoğun bakım oranının dünya ortalamasının 10 kat üstünde olduğunu söyledi. İktidarın etik ve moral değerleri ayaklar altına alarak halkı aldatmayı sürdürdüğünü belirten Saltık şunları söyledi:

"Her 10 hastadan biri yoğun bakım gereksinimi içinde Türkiye'de şuanda. Buna karşılık ölüm oranları Türkiye'de yaklaşık yüzde 2 ile yüzde 2 buçuk arasında dalgalanıyor. Ama dünyada yüzde 6 dolayında. 18 milyon toplam vakadan 700 bin civarında ölüm yüzde 6'ya karşılık geliyor. Demek ki biz dünya ortalamasının 10 kat üstünde yoğun bakım gereksinimi duyan hastaya sahibiz.

'BİLEREK VE İSTEYEREK HALKI ALDATIYORLAR'
Nasıl yapıyorsak, nasıl bir mucize ise bu kadar çok yoğun bakım gereksinimi duyan hastası olan ülkeyiz ama ölüm oranlarımızla dünyanın 3'te 1'i dolayında oluyoruz. İnsanın aklıyla böylesine dalga geçmek böylesine alay etmek, insanları aptal yerine koymak nasıl anlatılabilir Türkiye'deki iktidar açısından bilemiyorum. Bilerek ve isteyerek bütün etik ve moral değerleri ayaklar altına alarak halkı ve kamuoyunu aldatmayı sürdürüyorlar.

Dahası Bilim Kurulu üyelerinin durumu çok kritik hale geldi. Turkuaz tablodaki yoğun bakımda yatan hasta sayıları ve entübe hasta sayıları kaldırılıp yerine zatürreli hastalar, ağır hastalar lafı getirildi. Ağır hastalar lafı subjektif bir söz öznel bir değerlendirme kime göre ağır kime göre değil. Ama bir insan yoğun bakımdadır ya da değildir. Nesnel olan budur burada bir algı yönetimi var."

DOÇ. DR. KIZIL: NORMALLEŞMEYE ERKEN GİRİLDİ
RS FM'de Ceyda Karan'ın Eksen programında konuşan Dresden Teknik Üniversitesi'nden sinir bilim ve genetik uzmanı Doç. Dr. Çağhan Kızıl, salgının dünyadaki ve Türkiye'deki seyrini değerlendirdi. Normalleşmeye erken girilmesi nedeniyle kısıtlamaların kademe kademe geri dönebileceğine dikkat çeken Kızıl, "Dünyada yaklaşık 30 haftadır koronavirüsle uğraşıyoruz. İlk 24 haftadaki vaka sayısı, son 6 haftadaki vaka sayısıyla eşit. Gittikçe de artıyor. Bir sonraki 1 milyon 4 gün sonra olacak. Oldukça hızlı ilerliyor. Bunda test kapasitesinin artması var. Ama bunun yanında doğal olarak salgının genişlemesi var. Bizim dünya olarak uygulamalarımız normalleşmenin erken ortaya çıkması ve insanların da etraflarında çok fazla bu hastalığı görmediklerinde yok saymaları diyebiliriz. Bu gerçekten tüm ülkeler için geçerli. Şu an normalleşme uygulamaları birçok ülkede geri alınıyor, kısıtlamalar getiriliyor" şeklinde konuştu.

Maske takmanın ve sosyal mesafe kuralına uymanın salgının yayılmasında önemli bir önlem olduğunu kaydeden Kızıl, sürekli bir karantinanın uygulanmasının çok gerçekçi olmadığını söyledi. Kızıl, "Teknik olarak bu salgını önleyebilecek olsa da pratikte sosyal yaşamda uzun bir süre bunu yapmamız, herkesi eve koymamız mümkün değil. Maske kullanımı, sosyal mesafe ve buna uygun önlemler olmalı. Örneğin milyonlarca insanın bir araya geldiği bir etkinliği yapmamalısınız. Türkiye'de sınavlar yapıldı. Geçen hafta kongreler yapıldı, Ayasofya'da toplanma oldu. Bunlar yapılmaması gereken şeyler. Bir yanda da salgını reddeden hatta komplo teorisine kaçan maskeyi bile reddeden insanlar var. Bu gelgit içinde bir yere doğru sürükleniyoruz dünya olarak. Sayılar yalan söylemiyor, artış var."

Okulların açılmasıyla riskin artacağını belirten Kızıl, gençlerin 'bize bir şey olmayacak' algısının yayılımda etkili olduğunu vurguladı.

'EN BÜYÜK SORUN GERÇEK TABLOYU BİLMEMEK'
Türkiye'deki en büyük sorunun gerçek salgın tablosunun bilinmemesi olduğunu belirten Kızıl, günlük olarak açıklanan verilere güvenin gittikçe azaldığını kaydetti. 83 milyonluk Türkiye'de yapılan günlük 45 bin testin oldukça az olduğuna dikkat çeken Kızıl şöyle konuştu:

"Türkiye'deki en büyük sorun gerçek salgın tablosunu bilmememiz. Verilen tabloya da güvenin günbegün azalması. Çünkü sahadan gelen bilgiler, Güneydoğu Anadolu'da hastanelerdeki vakaların, yoğun bakım sayılarının artması, valilerin açıkladığı günlük sayıların, tüm Türkiye için verilen sayı kadar olması. Ankara Tabip Odası, ‘Ankara'da günlük 1000 vakaya yakın vaka çıkıyor olabilir' dedi. İstanbul'da artış var. Eğer bu gerçekse, oldukça yüksek sayıda vaka var ve gittikçe hızlı artıyor. Bu vakaları bulmamız için gerçekten söylememiz gerekiyor. Test kriterlerinde pozitif vakaların temas ettiği kişilere test yapılması durduruldu. Ayrıca tanı kriterleri oldukça kısıtlandı. Gördüğümüz aslında buz dağının ucunun ucu. Dolayısıyla dünyada olduğu gibi eğer Türkiye'de de daha fazla bir artış devam ederse, sahadaki görüntü o şekilde, yapılacak başka bir şey yok. Elbette daha radikal önlemler alınarak bir kapatmaya gidilecek. Zaten buna mahal vermemek için temkinli olmak, test sayılarının yükselmesi gerekiyordu. Türkiye'de günlük 45 bin test yapıldı deniyor. Bunun kaç kişiye yapıldığını da bilmiyoruz. Bu oldukça düşük bir seviye 85 milyonluk bir ülke için. ABD'de çok fazla vaka var ama 900 bin test yapıyorlar. Trump'ın dediği bir anlamda mantıklı. Çünkü eğer vaka çok azsa, çok test yaparsanız çok vaka bulmazsınız. Çok test yapmak mantıklı o anlamda. Ama az test yaparsanız az vaka bulursunuz. Dolayısıyla Türkiye'de biraz bu yaşanıyor gibi geliyor bana. Tek kişiye birden fazla test yapılması gerekiyor. Yüzde 50 bile olsa, 3 kere yaparsanız bir tanesi bile pozitif çıksa, o insanı pozitif olarak tanımlıyoruz. Bir şey negatif çıkarmak çok kolaydır. Asıl pozitif olduğunu bulmak çok zor. Yanlış bir şey yaparsanız, negatif çıkar. Bu güvenli değildir."