24 Eylül 2024 Salı

Buldan: Halkın sesine kulak verin

Meclis'in kuruluş yıldönümü dolasıyla yapılan oturumda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, halkların acil demokrasi, özgürlük ve barışa ihtiyaç duyduğunu ve bunu da 31 Mart seçimlerinde ortaya koyduğunu söyledi. Leyla Güven'in açlık grevinin 167. gününde olduğunu hatırlatan Buldan, hızlıca çözüm adımlarının atılmasını istedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, kuruluş yıldönümü dolayısıyla Meclis'te yaptığı konuşmada, 
 
Konuşmasına hukuksuz bir şeklide hapishanede tutulan HDP önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ı, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel ve milletvekillerini selamlayarak başladı. Buldan, tecride karşı 167 gündür açlık grevinde olan HDP Millletvekili Leyla Güven'i de ayrıca selamladı. 
 
Buldan'ın konuşması şöyle:
 
"Ne yazık ki bu 23 Nisan'ı da Meclis'te temsil edilmesi gereken halk iradesinin cezaevlerinde tutulduğu, halk iradesine yönelik gaspın sürdüğü, demokratik temsiliyetin engellendiği bir süreçte karşılıyoruz. Oysa Meclis, 23 Nisan 1920'de kurulduğunda çoğulculuk esasına dayanıyordu. Özellikle 1921 Anayasası daha ademi merkeziyetçi bir yönetim ilkesini öngörüyordu. Ne yazık ki 1924 Anayasasıyla birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi ve yerine tekçi otoriter sistem inşa edildi. 
 
Geriye 100 yıllık acı, yoksulluk, geri kalmışlık, adaletsizlik ve eşitsizlik bırakıldı. Ulus devletin kurucu ideolojisine bağlılık yemini edilirken, insanlık değerlerinden ise giderek uzaklaşıldı. Bu değerler resmi ideoloji tarafından ayrımcılık ve ret politikalarıyla heba edildi. 
 
Farklılıkların reddi üzerine kurulan otoriter sistemle birlikte halka ait olması gereken egemenlik devletin eline geçti, halk iradesi sürekli geri plana itildi. Her bir kimliğin ve rengin kendisini içinde bulacağı demokratik temsiliyet ve cumhuriyetin demokratikleşmesi talepleri darbelerle, baskılarla sürekli engellendi. 
 
'ÇOĞULCULUK ESASINA KAPALI SİSTEMDE HALKLAR GÜVENDE HİSSETMİYOR'
 
Çoğulculuk esasına kapalı bu sistemde Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Çerkesler, Lazlar, kadınlar, gençler, emekçiler kendi geleceğini güvende hissetmiyor. Yarınlarına umutla bakamıyor!
 
'ADALET DİYENLER HAPİSHANELERDE'
 
Adalet çökerse ülke çöker! "Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir". İşte bugün bizim karşı karşıya olduğumuz ortamın karşılığı tam da budur. Adaletin sadece muktedirler için geçerli olduğu, mazlumların payına ise adaletsizliğin düştüğü bir ülkede yaşıyoruz. 
 
Milyonlarca öğrencinin geleceğini çalanlar serbest bırakılırken, "çocuklar ölmesin" diyen bir eğitimci anne, Ayşe Öğretmen bu 23 Nisan'da bebeğiyle cezaevine konuldu. Bu mudur adalet? Bir el Rabia yaparken, diğer el Rabia Naz'ın ölüm gerçeğini gizlemeye çalışıyorsa hangi adaletten söz edebiliriz? 
 
Soma katliamında 301 işçinin ölümüne neden olanlar serbest bırakılırken, Roboski'de 34 insanı katledenler, Gezi'de Berkin'i, Diyarbakır'da Kemal Kurkut'u vuranlar, daha geçen hafta Diyarbakır'da göz göre göre Recep Hantaş'ı katledenler aramızda gezerken hangi adaletten bahsedeceğiz? 
 
Cinsel istismara maruz bırakılan kadın ve çocuklar yerine, istismarcının yanında yer alan erkek yargı mı adalet dağıtacak?
 
Sayın Cumhurbaşkanı "kucaklaşalım" derken aynı saatlerde Gebze'de ve Kızıltepe'de adalet arayan beyaz tülbentli anneler insanlıktan nasibini almamış resmi görevlilerin saldırısına uğradı, itilip kakıldılar, yerlerde sürüklendiler. Diyarbakır'da milletvekillerimize polis saldırdı, halkın temsilcilerine sokak ortasında işkence yapıldı. 100 yıllık sistem anneleri yerlerde sürüklüyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz. İnsanlığın yerlerde sürüklendiği bir noktadayız. 
 
'KILIÇDAROĞLU'NA SALDIRI ÖRGÜTLÜ VE PLANLIDIR'
 
Sayın Kılıçdaroğlu'na örgütlü, planlı bir linç saldırısı düzenlendi. Yeni bir Madımak denemesi yapıldı. Bu karanlık saldırıyı normal bir protestoymuş gibi meşrulaştırmaya çalışan resmi ağızların tavrı hukuk dışılığın geldiği noktayı gösteriyor. Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Gök'e tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. 
 
Sormak istiyorum, bir ülke nasıl bu hale gelebilir? Getirilebilir? İktidar uğruna toplumun arasına nefret tohumu ve kötülük ekenler, kendinden olmayanı terörist ilan edenler, bu ülkeyi çok tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor. Halkları karşı karşıya getirmeye çalışan bu tuzağa karşı herkesin dikkatli ve uyanık olması gerekir."
 
Ülkenin hiç bu dönem olduğu kadar kutuplaştırılmadığını kaydeden Buldan, halkın bundan duyduğu rahatsızlığı 31 Mart yerel seçimlerinde oyunu kullanarak ortaya koyduğuna işaret etti. 
 
Buldan, konuşmasını şöyle sürdürdü: 
 
'TOPLUM 31 MART'TA 'ARTIK YETER' DEDİ'
 
Toplum adaletsizliğe de, yoksulluğa da, ayrımcılığa da, irade gaspına da 'artık yeter' dedi ve kendi geleceği için yeni bir dönemin, değişimin önünü açtı. Halk, "Bu düzen değişecek" dedi. "Ankara'daki katı merkeziyetçiliğe karşı kentlerimizi biz farklılıklarımızla birlikte demokrasiyle yöneteceğiz" dedi. Halkın mesajı çok açık! Bu mesajı almayanlar, sandıktan çıkan iradeye saygı duymak yerine seçim sonuçlarını değiştirmek için 23 gündür ülkeyi ve toplumu germeye devam ediyor. Bundan ülke ve demokrasi kazanmayacak!
 
"İstanbul'da usulsüzlük var" diyenlere sormak istiyorum: İstanbul'da usulsüzlük değil halk iradesi var. Asıl usulsüzlük bölgede yapıldı. Buna neden sessiz kalıyorsunuz? Anlamakta zorluk çekiyoruz. Bitlis'te, Şırnak'ta, Siirt'te, Hakkâri'de ve daha birçok yerde ahırlara, boş binalara, milletvekili binalarına seçmen yazdırıldı. On binlerce güvenlik görevlisi bu kentlere seçim sonuçlarını değiştirmek için seçmen olarak kaydırıldı.
 
Şırnak'ta 4 bin asker - polis oyuyla halkın iradesinin önü kesildi. Ertesi gün tanklarla Şırnak sokaklarında zafer kutlaması yapıldı. Demokrasi o tankların paletleri altında ne yazık ki ezildi! Darbeyle mücadele ettiğini iddia edenler, Şırnak'ta tanklara sırtını dayayarak seçim zaferi ilan etti. Tarih buna da şahit oldu!
 
Halkımızın kazandığı Diyarbakır Bağlar, Van Tuşba, Çaldıran, Edremit, Erzurum Tekman, ve Kars Dağpınar belediye başkanlıkları YSK darbesiyle gasp edildi. Belediye eşbaşkan adaylarımızın adaylığını kabul edip, kazandığında mazbata vermemek halka karşı kurulan bir pusudur! YSK, kendini halkın yerine koyarak, kazandığımız belediyeleri hak etmeyenlere teslim etti. Bu hırsızlığı, bu utanmazlığı tarih ve halkımız asla unutmayacak.
 
'MAZBATALARI GASP EDİLENLER HALKIN BAŞKANLARIDIR'
 
Biz bu irade hırsızlığının peşini asla bırakmayacağız. Yasal zeminde uluslararası hukuk da dâhil girişimlerimiz devam edecek. Mazbataları gasp edilen belediye başkanlarımız halkımızın meşru belediye başkanlarıdır. Hak etmeden o koltuğa oturanlar ise halkımızın nezdinde meşru değildir. Parlamentoya sormak istiyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız halkın ise, halkın seçtiği belediye başkanlarının mazbataları neden gasp edildi? Egemenlik kimde? Bunun sorgulanması gerekir.
 
Halk iradesini çalan kayyımların neler yaptığına tüm dünya tanık oldu. Diyarbakır kayyımı halkın parasıyla belediye binasında kendisine ihtişamlı bir saray kurdu. Bir yanda kendisine şatafatlı saray kuranlar, diğer yanda ise tanzim kuyruklarına, işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilen halk gerçeği var. Bir yanda halkın kaynaklarını babasının parası gibi kullananların şatafatlı düğünleri, diğer tarafta ise tahta kurularıyla yaşamaya zorlanan havaalanı işçileri, "Günde 3 öğün simit yerseniz asgari ücretiniz cebinizde kalır" denilerek adeta dalga geçilen yoksul halk var.
 
İşte beka söyleminin ardına gizlenen gerçek de budur; Diyarbakır'daki kayyımın saray bekasıdır, Ankara'daki iktidarın koltuk bekasıdır. İstanbul'da sonuçları değiştirmek isteyen rantçı düzenin rant bekasıdır. 
 
Halk 31 Mart'ta buna hayır dedi. Değişim mesajını almayanlar, sonucu bozmaya çalışanlar mutlaka aşılacaktır. Bu çok nettir. Halk değişim gücünü göstermiştir. Cesaret ve umut daha da artmıştır. Korku politikasının sonuç vermeyeceğini göstermiştir. Halk demokrasi yolunu açmıştır. Kimse bunu tersine çeviremeyecektir."
 
'LEYLA'NIN SESİNİ DUYUN YOKSA GEÇ OLABİLİR'
 
Halkın, sandıkta hukuksuzluk ve adaletsizliğe gösterdiği itirazı, parlamentonun bir üyesi olan Leyla Güven'in 167 gündür açlık grevinde olduğunu hatırlatan Buldan, şunları söyledi: "Yüz yılın sonunda bu ülkede bir kadın vekil ve yüzlerce insan temel hak ve özgürlükler için, hukuk için bedenini açlığa yatırmışsa, tek çıkarımız bedenimiz, açlığımız olmuşsa bu devletin yüz yıllık aklını, yüz yıllık pratiklerini ve geldiği son noktayı sorgulaması gerekir. Hukuksuzluktan medet uman bir anlayışın çağımız dünyasında ve halkların vicdanında yeri olamaz. Meşruiyeti olamaz. Bu hatalardan dönülmesi, yüzleşilmesi ve hukuk çizgisine dönülmesi gerekir. Buradan bir kez daha parlamentoyu ve iktidarı yaşamı artık kritik noktaya gelen Leyla Vekilimizin sesini duymaya, gerekli hukuki, demokratik adımları atmaya çağırıyoruz. Yoksa yarın geç olabilir!"
 
Bugün çocukların bayram olarak kutlayacağı bir 23 Nisan'dan söz edilemeyeceğine işaret eden Buldan, "Cezaevlerine atılan, şiddete ve cinsel istismara uğrayan, sokakta, tarlada çalıştırılan, anadilinde eğitim göremeyen çocuklar bu ülkenin kanayan yarasıdır" dedi. 
 
'MECLİS ÇOCUK HAKLARI DAİMİ KOMİSYONU' KURULSUN'
 
Meclis'in, çocukların yaşam hakkı ve anadilde eğitim hakkı başta olmak üzere tüm haklarını güvence altına alan bir ortamı yaratmamış olması en büyük demokrasi ayıbı olduğunu kaydeden Buldan, bu konunun siyaset üstü tutularak adım atılması gerektiğini söyledi. 
 
Buldan, şu çağrıyı yaptı: "Gelin, Meclis'te Çocuk Hakları Daimi Komisyonu'nu biran önce kuralım. İkinci bir adım olarak da Çocuk Hakları Bakanlığı'nın kurulması için yasal süreci başlatalım."
 
'HALK SAVAŞ DEĞİL, BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK İSTİYOR'
 
Ülkenin acil olarak barış, özgürlük ve demokrasiye ihtiyaç duyduğunun altını çizen Buldan, Erdoğan ve siyasi partilere şu çağrıyı yaptı: "Halk, kutuplaşma değil dayanışma ve birliktelik, ayrımcılık değil eşitlik, nefret değil sevgi, esaret değil özgürlük, sömürü değil emeğin hakkını, hukuksuzluk değil adalet, savaş değil barış istiyor, normalleşme istiyor. 
 
Kürt sorununu, inançlar sorununu barışla, demokrasiyle çözen, adaleti tesis eden, farklılıkları anayasal güvence altına alan, barışçıl bir dış politikayı esas alan Demokratik Cumhuriyetle ancak krizlerden çıkabiliriz. Başka çıkış yolu yoktur. Asla tekleştirilemeyecek farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz ve gücümüzdür."