1 Ekim 2024 Salı

Batman ve İzmir'de kayıp eylemleri

Batman ve İzmir'de düzenlenen kayıp eyleminde yapılan açıklamada mücadelenin vazgeçilmeyeceği kaydedildi. 

Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği Batman ve İzmir'de "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" şiarıyla düzenledikleri basın açıklamasında gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sordu. 

BATMAN
Bu hafta Batman'da kayıplar eyleminin 527.'si düzenlendi. Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekilleri Ayşe Acar Başaran ve Feleknaz Uca da katıldı. 

KADRİ YILMAZ İÇİN AÇIKLAMA
Gözaltında kaybedilenlerin fotoğraflarının yer aldığı pankartın açıldığı eylemin metnini Zeki Tangüner okudu. 1994 yılı Nisan ayında Diyarbakır ili Bağlar ilçesinde gözaltında kaybedilen Kadri Yılmaz'ın akıbetini sormak için toplandıklarını söyleyen Tangüner, şöyle devam etti: "Ailenin beyan ve anlatımlarına göre; Kadri Yılmaz, Diyarbakır'da ikamet etmekteydi. 1994 yılının Nisan ayında bir akrabasının düğününe katılmıştı. Bağlar semtinde yapılan bu düğüne polisler baskın yaparak Kadri'yi, kardeşini ve düğün alayından 3 kişiyi gözaltına alır.

Bir gün sonra, Kadri'nin kardeşi dahil 4 kişi serbest bırakılır. Aile, yüzlerce kişinin gözü önünde gözaltına alıp bırakılmayan Kadri Yılmaz için resmi kurumlara başvuruda bulunur ama sonuç alamaz. Kendilerine Yılmaz'ın serbest bırakıldığı söylenir.

'SUSMAYACAĞIZ'
Olaydan 8 gün sonra aile, Lice'de oturan tanıdıkları aracılığı ile askerler tarafından 3 cesedin camiye getirildiğini, askeri kışla olarak kullanılan Yatılı İlköğretim Bölge Okulu önündeki alanda açılan bir çukura gömüldüklerini öğrenirler. Aile Camideki cesetlere ait elbise parçalarından birinin Kadri'ye ait olduğunu teşhis ederler ancak, ceset aileye verilmez. Kadri Yılmaz hala kayıp ve cesedine ulaşılmış değil. Türkiye'de güvenlik güçlerinin işlediği ağır insanlık suçlarında süreç, evrensel hukuka aykırı bir biçimde cezasızlık ile sonlandırılmaya çalışılmak istendiğini defalardır tekrarlıyoruz. Kayıplarımızın akıbetini sorgularken, onlara dair bir izi bulunmadan, hakikatler ortaya çıkarılmadan ve adalet sağlanmadan bu mücadeleden asla geri adım
atmayacağımızı belirtiyoruz. Hakikatten ve haklılığımızdan aldığımız meşruiyetle susmayacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz."

İZMİR
İHD İzmir Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, kayıpların fotoğraflarının yer aldığı "Kayıplar vicdanındır vicdanına sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" yazılı pankartlarla Konak eski Sümerbank önünde yapılan açıklamanın metnini Şube Sekreteri Ali Aydın okudu. 

'ASKERLERİN GÖTÜRDÜĞÜ İNSANLARDAN BİR DAHA HABER ALINAMIYOR'
Aydın, "6 Mayıs 1994'te Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde Çağlayan'a bağlı Deveboyu Köyüne Bolu Dağ Komando Tugayına bağlı bir askeri konvoy baskın düzenledi. Köy halkına, köylerini bir saat içinde boşaltmaları için süre verdiler ve ardından da köyü yaktılar. Yakılan evler arasında Selim ve Hasan Orhan'ın evleri de bulunmaktaydı. Evleri yakılan köylüler köyün çevresine çadır kurdular ve orada kalmaya başladılar. Selim Orhan ve diğer köylüler 7 Mayıs 1994'de Kulp İlçe Jandarma Komutanlığına gidip hasat için köyde kalma izni aldılar. Bu defa çadırlarını yakılan evlerinin yakınlarına kurdular. 24 Mayıs 1994'de köyün
yukarısındaki Ziyaret Tepesi'den köye doğru askerler tekrar gelmeye başladı. O dönem, askerlerin götürdüğü insanlardan bir daha haber alınamadığını herkes biliyordu" dedi. 

Askerlerin götürdüğü insanların bir daha geri gelemeyeceğini bilen Orhan ailesinin çoluk çocuk askerlere direndiğini belirten Aydın, şöyle devam etti: "Karşı koyulduğunu yukarıdaki komutana bildiren askere, komutanın 'biz Bolu'dan geldik yabancıyız, bize yol gösterin, sizi bırakacağız ' demelerini istediğini herkes duydu. Bu üç kişi sağ olarak askerlerin gözetiminde Gümüşsuyu Mezrası'nda Zeyrek karakoluna götürülürken görüldü. Zeyrek köyünde oturan teyze oğlu onlara su vermek istedi. Ancak izin vermediler. Zeyrek Karakolundan sonra Lice yatılı okulunda da Orhan ailesini tanıyan ve gözaltında olan Ramazan Ayçiçek 'Lavaboya giderken Cezayir'i gördüm. Bana 'bize işkence yapıyorlar. Babam Hasan Orhan Allahtan korkmuyor musunuz,
benim de oğlum asker neden bunu bize yapıyorsunuz dedikten sonra bizi işkenceden çıkardılar. Sonra bize elbise giydirip dağa çıkardılar kameraya çekip serbest bırakacaklarını söylediler' dediğini Orhan ailesine anlattı. Ardından da, 'daha sonra beni Urfa cezaevine gönderdiler. Bir daha göremedim onları' dedi.

İlerleyen tarihlerde; Kulp'ta 8 kişinin öldürüldüğü haberini alan köylüler cenazelere bakmaya gittiler. Ancak öldürülenlerin cesetleri yakıldığı için teşhis edilmedi. Ailenin ve İHD Diyarbakır Şubenin yapmış olduğu bütün başvurulardan bir sonuç alınamadı. 09 Mayıs 2003 tarihinde Kulp'un Bağcılar Kevrekok mevkiinde yani daha önce köylülerin gidip teşhis edemedikleri yerde bulunan toplu mezar için gözaltında kaybedilen Kudusi Arıgüzel için eşi Muhlise Adıgüzel, DNA için savcılığa başvurdu.

Ardından Kulp Savcılığı mezarı açıp 8 kişiye ait kemikleri İstanbul Adli Tıp'a gönderdi. Ancak cesetlerden hiçbirinin Kudusi Adıgüzel'e ait olmadığı yönünde rapor geldi. Gazetede olayı okuyan M. Selim Orhan'ın oğlu Adnan Orhan 14 Temmuz 2006 tarihinde Diyarbakır Savcılığına başvurdu. 30 Nisan 2007'de sonuç geldi. Cesetlerden biri babası M. Selim'e diğeri ise amcası Hasan'a aitti. Amcaoğlu Cezayir'e ait bir iz bulunmadığı rapor edilmişti, Kemiklerini alıp bir mezar taşı dikmek isteyen Orhan ailesi bu kez kemiklerin kayıp olduğunu öğrendi.

'KİMSESİZLER MEZARLIĞINA GÖMÜLDÜ'
Kaybolan kemikleri Kulp Savcılığına yazılı olarak sordular. Ancak Savcılık kemiklerin kendilerinde olmadığı söyledi. Bu kez 26 Şubat 2009 tarihinde kaybolan kemikleri İstanbul Adli Tıp'a sordular. Gelen cevabi yazıda kemiklerin Kulp savcılığına gönderildiği bildirildi. Ancak Orhan ailesi bir türlü yakınlarının kemiklerine ulaşamadı. Orhan ailesi Kulp Savcılığına kendileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını sözlü olarak söylediğinde, Kulp Savcılığı 09 Mart 2010 tarihinde Orhan ailesine kemiklerin kimsesizler mezarlığına birçok kemikle birlikte tek mezara gömüldüğünü söyledi.

Bu nedenle Orhan ailesi sevdiklerinin ne kemiklerini alabildi, ne de onlara bir mezar taşı yaptırabildi. Dava AİHM'e taşındı. AİHM Türkiye'yi mahkûm etti. Gün gelecek; evrensel hukuk kuralları tüm kurum ve kuruluşlarıyla hüküm sürecek işte o zaman geçmişle yüzleşecek, bu utanç verici tarihten hep birlikte kurtulacağız."