Başaran: Tecavüz bir devlet politikasıdır
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Başaran, İ.E. örneğinde olduğu gibi tecavüzün özellikle Kürt illerinde devlet politikası olarak uygulandığını vurguladı. Başaran, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek isteyen iktidara seslendi: "Tüm saldırılarınıza, manipülasyon çalışmalarınıza rağmen biz kazanımlarımızı korumaya devam edeceğiz."
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, haftalık olarak düzenlediği basın toplantısında kadın gündemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
'TECAVÜZ DEVLET ELİYLE ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASI OLARAK UYGULANIYOR'
Uzman çavuş Musa Orhan tarafınan alıkonularak tecavüze uğrayan İ.E.'nin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Başaran, şunları söyledi: "Biz biliyoruz ki kadına yönelik tecavüz, yüzyıllardır bir savaş tekniği olarak uygulanıyor. Tarihin en eski savaşlarından yakın tarihte Ortadoğu'da, Suriye'de gelişen savaşlara kadar tecavüz bir savaş taktiği olarak kullanıldı.
"Kürt illerinde de tecavüz, devlet eliyle özel savaş politikası olarak uygulanmaya devam etti. Ablukalar dönemini hepiniz hatırlarsınız. Ablukalar döneminde basına yansıyan taciz, istismar vakaları, özel harekatçıların vatandaşların yatak odalarına girerek yazdıkları cinsiyetçi söylemler önünde verdikleri pozlar hepimizin hafızalarında. Yine 90'lı yıllarda da benzer uygulamalar vardı. Bunların en bilinen örneği Musa Çitil'in tecavüz vakasıydı. Maalesef o olayda da tıpkı bugün olduğu gibi beraat kararı verildi ve dosyanın üstü kapatıldı. 2013'te Mardin'in Midyat ilçesinde bir kadın, bir korucu tarafından kaçırıldı, cinsel istismara maruz kaldı ama intihara sürüklenip yaşamını yitirdi. Hiçbir adım atılmadı, 7 yıldır ailesi adalet arayışında. Yine kayyımın getirdiği sonuçları hatırlıyoruz. Mardin Belediyesinde Kent A.Ş.'deki polis memurunun basına yansıyan taciz vakası vardı. Göstermelik bir ceza verildi, o günden bugüne polis memuru Ercan Uysaler'in nerede olduğuna dair kimsenin fikri yok. Yine yakın tarihte uzman çavuş Alpaslan Akbudak, 13 yaşındaki bir kız çocuğunu taciz etti ama valilik uzman çavuşun alkollü olduğunu ve çevreye zarar verdiğini açıkladı. Yani valilik küçük bir kız çocuğunun taciz edilmesini problem olarak görmedi."
'İ.E. ÇIĞLIĞINI İNTİHAR EDEREK DUYURMAYA ÇALIŞTI'
Uzman çavuş Musa Orhan'ın tecavüzüne uğrayan ve günlerce alın konulan İ.E.'nin sesini günlerce kimsenin duymadığını ifade eden Başaran, "Çığlığını intihar ederek duyurmaya çalıştı. İntihar ettiği günden bugüne basına yansıyan mektuba, bu uzman çavuşun kendisine attığı mesajlara rağmen herhangi bir işlem yapılmadı. Yine alkollü savunması yapıldı. Tıpkı Şırnak'taki tacizde olduğu gibi. Alkollü olması onun için bir koruma kılıfı olarak kullanıldı" dedi.
Haberi yapan gazeteci İdris Yayla hakkında soruşturma başlatıldığını, genç kadının mektubunu yayınlayan ajansa da erişim yasağı getirildiğini hatırlatan Başaran, ailenin defalarca başvuru yapmasına rağmen uzman çavuş Musa Orhan'ın tutuklanmadığını, yetkililerden de bir tepki gelmediğini hatırlattı.
'ÜSTÜNÜ ÖRTEMK İSTEDİLER ÇÜNKÜ TECAVÜZE UĞRAYAN KÜRT KADINI, TECAVÜZ EDEN ÜNİFORMALIYDI'
Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yetkililer ne yaptı? Olayın üstünü kapatmak için elinden geleni yaptı. Çünkü tecavüze uğrayan bir Kürt kadınıydı, tecavüz eden bir üniformalıydı, uzman çavuştu. Yetkililer ne yaptı? Saatlerce genç kadının cenazesini ailesine teslim etmedi. Gecenin bir yarısı, karanlığın bu suçu örteceğini düşünerek cenazeyi karanlıkta teslim ettiler. Halkın, milletvekili arkadaşlarımızın cenazeye katılımını engellediler.
'İÇİŞLERİ BAKANININ 'HASSASİYETİ' ÖRTME ÇABASIDIR'
"Peki, bugün İçişleri Bakanı ne dedi? Hassasiyetleri varmış, şiddete karşı bir hassasiyetleri varmış. Genç kadının ağabeyinin polis olması kendi açılarından bir hassasiyet nedeniymiş. Biz esas hassasiyeti iyi biliyoruz. Ne genç kadının ağabeyinin polis olması ne de genç kadının günlerce hürriyetten yoksun bırakılıp intihara sürüklenmesi bu kişilerin hassasiyeti değil. Hassasiyet ne biliyor musunuz? Hassasiyet failin kimliği, hassasiyet örtme çabası. Eğer gerçekten bir hassasiyet olsaydı bu meseleyi araştırır, bu kişinin ceza alması için ellerinden geleni yaparlardı.
'YÜZBİNLERİN TEPKİSİNDEN SONRA LÜTFEDİP TUTUKLADILAR'
"Ama adalet ne zaman geldi, yetmez adalet, erkek adalet? Onbinlerce, yüzbinlerce insan sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra lütfedip bu kişiyi tutukladılar. Yüzbinler 'Musa Orhan tutuklansın' sesini yükselttikten sonra lütfedip bir karar verdiler. İşte hassasiyetleri bu. Maalesef Türkiye'de adalet, sosyal medyadan aranıyor. Adalet sarayları var, iktidarın erkek egemen bakış açısına sahip hakimleri, savcıları var ama adliye saraylarında adalet yok. Kadınlar adliyelerde adalet beklemiyor."
'BİZE HESAP SORACAK SON KİŞİ SUÇU ÖRTME ÇABASINDA OLAN BAKANDIR'
Tüm bu vahşet yaşanırken sessiz kalan AKP sözcülerinin yine HDP'yi hedef aldığını vurgulayan Başaran, "Biz, geldiğimiz gelenekler, bileşenlerimiz; onlarca yıldır kadın mücadelesi yürütüyoruz. Amasız, fakatsız kadına yönelik şiddet ve tecavüzün karşısında durduk, duracağız. Bize hesap soracak en son kişidir bugün konuşan. Esas suçluluğunu kabul edip bu örtme çabası içine giren kişiye hesap verecek değiliz" şeklinde konuştu.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANSAYDI...
Kadına yönelik şiddetin sürdüğü, taciz ve tecavüzlerin yaşandığı, sokağa çıkan kadınların devlet şiddetine maruz kaldığı ülkede gündemin İstanbul Sözleşmesi olduğunu ifade eden Başaran, "Bütün televizyonlarda öncelikli gündem İstanbul Sözleşmesi ama maalesef artıları ile değil. 'İstanbul Sözleşmesi'ni nasıl manipüle ederiz', 'sözleşmenin ortadan kaldırılması için toplumsal kabulü nasıl yaratırız' çalışması yürütüyorlar" dedi.
'FİİLİ OLARAK UYGULAMAYANLAR, RESMİ OLARAK ORTADAN KALDIRMAYA ÇALIŞIYORLAR'
Başaran, şunları ifade etti: "Biz İstanbul Sözleşmesi'nin fiiliyatta zaten uygulanmadığını çok iyi biliyoruz. Eğer İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı Batman'daki genç kadın intihara sürüklenmezdi. İstanbul Sözleşmesi uygulansa kadınlar sosyal medyadan adalet aramazdı. İstanbul Sözleşmesi uygulansa Ağrı'daki kadın gidip defalarca başvuru yaptığında bir sonuç elde ederdi.
"Fiili olarak uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi'ni resmi olarak ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Neden, İstanbul Sözleşmesi ile derdiniz ne? İstanbul Sözleşmesi, 'kadına her türlü desteği sağlayın, şiddete uğrayan kadınları koruyun' dediği için mi rahatsız oluyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi, tacize, tecavüze uğrayan kadınların yanında devlet, iktidar olmalı dediği için mi rahatsız oluyorsunuz? İstanbul Sözleşmesi, 'tüm alanları toplumsal cinsiyet eşitliğine göre düzenleyin' dediği için mi rahatsız oluyorsunuz."
'ESAS RAHATSIZLIKLARININ NE OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYORUZ'
"Biz esas rahatsızlığın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Cumhurbaşkanı, bunu 'aileerkil' tanımıyla net bir biçimde ifade etmişti. Biz 'aileerkil' tanımının, 'ataerkil' tanımının toplumsal kodlarıyla toplumsal kabul aracı olarak söylendiğini çok iyi biliyoruz. Bunun aslında İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasına toplumda kabul oluşturmak için bir yöntem olduğunu çok iyi biliyoruz."
'KADINLAR BÜYÜK MÜCADELELER İLE KAZANDI, VAZGEÇMEYECEĞİZ'
İstanbul Sözleşmesi'nin, AKP MYK'da tartışılacak bir konu olmadığını vurgulayan Başaran, sözleşmenin kadınların büyük mücadeleler ile elde ettiği bir kazanım olduğunu söyledi, "Vazgeçmeyeceğiz" dedi.
'İKTİDAR SAMİMİYSE 'NASIL İLERİ TAŞIYABİLİRİZ'İ TARTIŞALIM'
Başaran, konuşmasını şöyle sürdürdü: ""Eğer iktidar gerçekten samimiyse, eğer cinsiyet eşitliğinin toplumda varlığını tesis etmek istiyorsa gelin siyasi parti ayrımı yapmadan oturalım Türkiye'deki kadına yönelik şiddeti nasıl ortadan kaldırabiliriz, gelin oturalım aslında uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması için nasıl bir yol açabiliriz diye beraber çalışalım. Eğer samimiyet varsa hep beraber kadın örgütleriyle tartışalım. Gelin hep beraber İstanbul Sözleşmesi'ni bir adım daha nasıl ileri taşıyabilirizin çalışmasını yürütelim. Gelin hep beraber kanunlardaki cinsiyetçi düzenlemeleri ortadan kaldıralım. Bugün Türkiye'de maalesef TCK'da kadına, çocuğa yönelik suç diye bir tanım yok. Gelin TCK'da kadın ve çocuklara yönelik suçları tanımlayalım. Kadına yönelik şiddetle böyle mücadele edilir. İstanbul Sözleşmesi'nin tartışmaya açılmasıyla, kayyım siyasetiyle, mevcut siyasi partiler kanunu ile kadına yönelik şiddetle mücadele edilmez. Kadını aileerkil olarak tanımladıkları ailenin içine sıkıştırıp kadını nesneleştiren ideoloji ile de mücadele edilmez.
'ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ'
"AKP iktidarına ve AKP MYK'sına bir kez daha sesleniyoruz; İstanbul Sözleşmesi'nden asla vazgeçmeyeceğiz. Bu kazanımı berhava etmenize izin vermeyeceğiz. Tüm saldırılarınıza, manipülasyon çalışmalarınıza rağmen biz kazanımlarımızı korumaya devam edeceğiz."
'KAYYIMLAR KADIN İRADESİNE DARBEDİR'
Kayyum saldırılarının birinci yıldönümü olduğunu da hatırlatan Başaran, kayyum saldırısının kadın iradesine bir darbe olduğunu yineledi. Başaran, "Sadece ve sadece Batman'daki tecavüz vakasında bile ortaya çıkan tahribat ortada. Bakın Batman'daki kadın arkadaşımız mektubunda ulaşabileceği bir yer olmadığını söylüyordu. Eğer bugün belediyelerimize kayyım atanmamış olsa o kadın arkadaşımızın ulaşabileceği bir mekanizma olacaktı. Kayyımların ilk yaptığı iş, kadın kurumlarının kapılarına kilit vurmak, eşbaşkanlık sistemini kriminalize etmekti. Çünkü yürüttükleri siyaset Kürt düşmanlığının yanında kadın düşmanı bir siyasettir. Çünkü kadınların bu ülkede yalnız hissetmesini, bu ülkede irade olmamasını istiyorlar. Kadınların bu ülkede toplumun her alanında varlık göstermesini istemiyorlar" diye konuştu.
İktidarın zorla gasp ettiği belediyeleri ilk seçimlerde yeniden alacaklarını vurgulayan HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Başaran, "Kadın belediyeciliği ve eşbaşkanlık sistemi de tıpkı İstanbul Sözleşmesi gibi vazgeçmeyeceğimiz kazanımlarımızdandır" dedi, tutsak olan belediye eşbaşkanlarını selamladı.