22 Eylül 2024 Pazar

Aynur Ege Dîcle yazdı | Zimane min ye zikmakî Kurdî ye

Diğer bir gerçek ise; Kürtçe, dünyada en çok konuşanı bulunan 100 dilden biridir. Halen konuşulmakta olan 6 bin küsur dil arasında -objektif verilere dayanmayan nüfus oranları baz alınsa bile- 40. sırada bulunmaktadır. Bunca konuşanı, güçlü ve köklü bir tarihsel arka planı olsa da Kürt dili ait olduğu topraklarda yıllar yılı yok sayıldığı, yasaklandığı, engellendiği gerçeğidir.

Faşist şef Erdoğan “Uluslararası Demokratlar Birliği Kongresi”ne gönderdiği mesajda Avrupa'da yaşayan Türk halkına seslenerek "asimilasyona karşı en büyük silahımız geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza ana dillerini, kültürlerini ve medeniyet değerlerini öğretmektir" dedi. Aynı Erdoğan birkaç yıl öncede Almanya ziyaretinde yine “anadil haktır” sözleriyle gündem olmuştu. Faşist şef için Türk devleti sınırları söz konusu olduğunda “ana dilin” sadece Türkçe olduğu “anadil hakkı”nın da sadece Türk halkını kapsadığı biliniyor.

Faşist şefin asimilasyon, dil ve kültür ilişkisiyle ortaya koyduğu fikir esasen sosyoloji bilimi ve filoloji bakımından da bir doğrudur. Doğru olan bu fikrin faşist şeflik rejimi ve dahası sömürgeci Türk devletinin ideo-politik gerçeği açısından durum nedir peki?

Bir gerçek şu; Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) 2009 yılında yayımladığı bir rapora göre dünya genelinde yaşayan 6 bin 700 dilden 2 bin 400'ü yok olma tehlikesi altında. Bu dillerden 15'i Türk devletinin sınırları içinde ki dillerden Kürtçe-Zazaca, Ermenice, Süryanice, Rumca, Hemşince ilk sıralarda geliyor.

Diğer bir gerçek ise Kürtçe, dünyada en çok konuşanı bulunan 100 dilden biridir. Halen konuşulmakta olan 6 bin küsur dil arasında -objektif verilere dayanmayan nüfus oranları baz alınsa bile- 40. sırada bulunmaktadır. Bunca konuşanı, güçlü ve köklü bir tarihsel arka planı olsa da Kürt dili ait olduğu topraklarda yıllar yılı yok sayıldığı, yasaklandığı, engellendiği gerçeğidir.

Kürt dili -elbet Türkçe dışında ki diğer diller- sömürgeci ve asimilasyon politika ve uygulamalarla kendi ana yurdundan silinmeye çalışıldı. Buna rağmen tıpkı Kürtler gibi dilleri de on yıllardır direnerek varlığını korudu, yaşama tutundu. Özellikle en büyük nüfus oranını barındıran Türkiye sınırları içerisinde son 50 yılda oldukça büyük oranda konuşan kitlesini kaybetse de, Kürtçenin direnişi devam ediyor. Çünkü Kürt halkı, kendi diliyle var olma savaşından vazgeçmiyor. Kürtçenin bu direnişi, var olma savaşı diğer halklar tarafından görülmeye, anlaşılmaya bu mücadelenin ortağı olarak daha fazla büyütülmeye ihtiyaç var. Bu asimilasyonun hedefinde olan tüm dillerin geleceği için zorunlu olduğunu vurgulamakla yetinelim.

ANADİL VE ULUSAL BİLİNÇ İLİŞKİSİ
Dil bilimciler ana dil ile ulusal kimlik/ulusal bilinç arasında ki dolayımsız diyalektik ilişkiye dikkat çekerler. Bu ilişki nedeniyle egemen ulus dışında ki uluslara, halklara uygulanan asimilasyonist politikaların ulusal kimlik ve bilinç üzerindeki etkilerini birlikte ele almayı gerekli kılıyor.

Bu yazıda ise biz esasen inkarcı faşist Türk devletinin, Kürt halkı başta olmak üzere diğer halklara uyguladığı asimilasyoncu politikalara dair birkaç hatırlatma yapacağız.

Dış politika söz konusu olduğunda, Avrupa'da gelişen ırkçılığa, milliyetçiliğe ve anadil üzerinde uygulanan asimilasyona dikkat çeken Erdoğan coğrafi olarak Türkiye sınırlarında yaşayan halklara başta Kürtler olmak üzere 'anadili' bir hak olarak görmez. Bu elbet faşist Türk devletinin tarihsel politikasından bağımsız değildir. İnkarcı Türk devleti 'tekçi'liği anayasal ve hukuksal çerçeve de garanti altına almıştır: Türk Burjuva devletinin anayasasının 66. Maddesi Türkler dışında diğer halkları inkar ederken 42. Madde ise Türkçe dışında diğer dillerde anadilde eğitimi yasaklamaktadır. Bu, inkarcı, sömürgeci rejimin üzerinde yükseldiği gerici temellerden biridir. Cumhuriyetin kuruluş tarihine kadar uzanır.

ASİMİLASYON TARİHİ
Kürdistan'ı dört parçaya bölen Lozan anlaşmasıyla Kürtler inkar edilmiş, Kürtçe yok sayılmış, tek dil Türkçe, tek inanç Sünnilik olarak kabul edilmiştir. Katliamlar, tehcir ve mübadele saldırısıyla sınırlı bir nüfus kalan Rum ve Ermeni halkımız açısından durum ise şöyleydi: Lozan Antlaşması'yla anadillerinde eğitim hakkı tanımlanmış olsa da eğitim müfredatı resmi şovenist devlet tarih tezi doğrultusunda hazırlanmıştı.

Asimilasyon, Kürtçe diline dönük akla hayale gelmeyecek baskılar bir devlet politikası olarak genelgelerle, kanunlarla birlikte uygulanagelmiştir. Şex Said ayaklanmasından sonra çıkarılan Takrir-i Sükûn, Tevhîd-i Tedrîsât kanunundan, 1928'de başlatılan "Vatandaş, Türkçe konuş" kampanyasına, 1930 tarihli gizli hazırlanan "İçişleri Bakanlığı Genelgesi'ne, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir yıl sonra Bakanlar Kuruluna sunulan ve kabul edilen "Devletin Doğu ve Güneydoğu'da Uygulayacağı Kalkınma Programının Esasları" adlı rapor da inkâr ve asimilasyonun çarpıcı bir örneğini teşkil etmektedir.

Cumhuriyet tarihi boyunca, benzer raporların ve bunların hayat bulduğu kanunların, kararnamelerin ardı arkası kesilmemiştir. Uygulamaya yansıyanlar, mecburi iskân politikalarına, kelime başına Kürtçenin yasaklanıp ağır para cezalarına tabi tutulmasına, köy ve bölge, dağ, ova vb. isimlerin değiştirilmesiyle sürmüştür. İdam ve tutuklamalar, Kürtlerin yaşadığı coğrafyadan sürgün edilerek yerlerine Çerkes, Türkmen, Laz vb. toplulukların yerleştirilmesi, asimilasyon uygulamaları için yaygın yatılı bölge okullarının açılmasına, Kürtçe basın üzerinde uygulanan yasakçı, baskıcı sansür, kapatmaya kadar varan saldırılar Kürtçe dil, kültür üzerindeki asimilasyonist politikalar olarak sürgit devam etti.

Bırakalım yüz yıllık faşist Türk Cumhuriyet tarihini son birkaç on yılda, Kürtçe konuştuğu için otobüste, sokakta, okulda, çalıştığı işyerinde işkenceye maruz kalan, aşağılanan, hakarete uğrayan, öldürülen Kürtler gerçeği de ırkçı devlet politikasının toplumda tezahür eden halidir. Bunlar öyle “kendini bilmez” birilerinin yaptıkları değil; tekçi, ırkçı, kafatasçı Nazizmin Türk versiyonu bir zihniyete sahip faşist Türk devlet geleneğinin ideo-politikasının sonucudur.

İnkar, asimilasyon politikalarına rağmen anadilini konuşmakta ısrar eden Kürt halkı her türlü, faşist, ırkçı baskı, işkence, zulme maruz kaldı. Faşist şeflik rejimi de bu devlet politikalarına sadık kalmışlardır. Yıllardır süregelen mücadelelerle bir bölümü işlevsizleştirilen bu faşist yasakların ruhu hala yasalarla, yasaklarla varlığını korumaktadır.

Anadilin gelişiminde ve yine anadilin yok edilmesinde toplumsal ilişkiler içinde “anne”nin özel bir rolü vardır. Sömürgeci devlet özellikle kadınlar arasında Türkçenin yaygınlaşmasına özel önem vermişlerdir. Genelgelerde; "Türk kızlarının Türkçe konuşmayanlarla evlendirilmesini teşvik etmek. Türkçenin kadınlar arasında yaygınlaştırılmasına" vurgular dikkat çekicidir. Böylece, Türk kadınların Kürt erkeklerle evlendirilmesini teşvik ederek doğan çocukların dillerinin Türkçe olmasını sağlama çabası eşlik ediyordu. Bu politika 90’lı yıllarda da sürdürüldü. Toplumsal cinsiyetçi politikalarıyla birlikte ele alınarak uygulandı. Çağdaşlık adına topluma kabullendirilmeye çalışılan “kız çocuklarının” yatılı okullarda okutulması da bu politikanın bir ürünüydü.

EĞİTİM VE ASİMİLASYON
Sömürgeci devlet Kürtlere ve Ermenilere, Süryanilere katliam dayatılırken bunu diller üzerinde de uyguladı. Kürtler kirli savaş nedeniyle yurtlarından, topraklarından göçe zorlandı. Yaşamlarını idame etmek zorunda kaldıkları Türkiye kentlerinde okul, kamu kurumlarında Türkçe konuş dayatması ile karşı karşıya kaldılar. Türkçe öğrenmek bir zorunluluk oldu. Kürtlere ve diğer halklara “dil katliamı” dayatıldı.

Anadili Kürtçe olan çocuklar okul yaşına kadar anadilini konuşurken okulda birden bire başka bir dille zorunlu olarak tanıştırılıp anadili hem eğitim müfredatıyla hem de zor yoluyla unutturulmak istendi. Kürt çocuklarına her okul gününde bağıra bağıra "Andımız" yalanı söyletildi on yıllar boyunca. Kuzey Kürdistan'da kamu yaşamında dayatılan tekçi dil sağlık da dahil olmak üzere halkın yaşamını zorladığı gibi asimilasyon birde böyle sürdürüldü. Politik İslamcı şeflik rejimi, sistemin kuruluş sürecinde “andımızın” okutulmasını kaldırsa da devletin inkarcı, asimilasyoncu politikası özde aynı sürmüştür. Asimilasyon eğitim sisteminin yanı sıra medya, basın, din, hukuk, yasa, toplumsal ilişkiler vb. ile de perçinlendi.

Esasen Kürtlerin anadilleri için verdikleri mücadele, ödenen bedeller sonucunda, TRT Kurdi, Yaşayan Diller Enstitüleri, okullarda "Seçmeli Kürtçe dersleri" gibi adımlar atıldı. Öncelikle bir halka kendi ana dilinde eğitim hakkını üstelik ilkokulda değil ortaokulda tercih/seçmeli olarak sunmak, ilericilik değil asimilasyon politikalarının devam etmesidir. Buna rağmen. Anadilde eğitim görmek için büyük bir talep olmuş, 2013-2014 Eğitim ve Öğretim yılında 54 bin öğrenci, 2014-2015'te ise 85 bin öğrenci başvuruda bulundu. Bununla birlikte Kürtçe dil dersi için atanan öğretmenlerin sayısı, 2014'te 17, 2015'te 9, 2017'de 3 ve 2020'de de sadece 2 olmuştur. Buda haftada 2 saat ve 11 yaş üstü öğrenciler için belirlenmiş Kürtçe seçmeli dersler içindir. Rejimin karakterinde ki bir değişiklik yoktur.

KAYYUM ELİYLE ASİMİLASYON SÜRÜYOR
Değişen politik konjonktürle birlikte 2015 çöktürme planının devreye konulmasına paralel OHAL sürecinde çıkarılan KHK'larla Kürt dili çalışmaları yapan kurum ve dernekler kapatıldı. Kürtçe seçmeli dersleri öğrenci ve velilere bilgi verilmeyerek, Mardin Artuklu Üniversitesinde Kürtçe çalışmalar yapan “Yaşayan Diller Enstitüsü” bünyesinde Kürdoloji bölümünde akademisyenlerin KHK ile ihraç edilmesiyle bölüm işlevsiz duruma getirildi.

Kürtçe eğitim veren ilk okullar Amed'de, Yüksekova'da, Cizre'de kapatıldı. Amed merkezli kurulan 37 Şubesiyle Kürt Kültürünü araştırma ve geliştirmeyle birlikte Kürtçenin lehçelerinde atölye çalışmaları da yapan KURDİ-DER, İstanbul Kürt Enstitüsü KHK ile kapatıldı. Yine Mecliste Kürtçe bilinmeyen ya da X dil olarak kayıtlara geçmektedir. Kürt kentlerinin ismini Kürtçe öğrettiği için öğretmenler siyasi lince maruz kalıyor.

Türk burjuva devleti asimilasyoncu politikayı kayyum eliyle sürdürülmektedir. 2015 “çöktürme” tasfiye planıyla birlikte kazanılmış tüm belediyelere kayyum atanmış ilk icraatları Kürtçe'nin görünürlüğünü ortadan kaldırmak olmuştur. Çok dilli belediyeciliğe darbe ilk önce tabelaların indirilmesiyle yapıldı. Reklam panolarından, Kürt tarihinde yeri olan kişilerin adlarının verildiği cadde, sokak vb. ait tabelaların sökülerek yerlerine Türkçe tabelaların asılması, anıtların kaldırılması biçimleriyle sürdü. Kürtçe okullar kapatılırken, diğer yandan Kürtçe yayın yapan dergi, televizyon KHK'ler ile kapatıldı.

Geriye dönüp faşist şef Erdoğan'ın, ana dil ve asimilasyon üzerine verdiği mesaj Türkler dışındaki diğer ulus ve halklar söz konusu olduğunda geçerli değildir. Faşist şef Erdoğan ve burjuva Türk devleti asimilasyoncu, inkarcıdır.