28 Eylül 2024 Cumartesi

Av. Çelik: Hukuktan geri adım attığınızda keyfiliğin önünü alamazsınız

GÖÇİZDER'in avukatlarından Ahmet Baran Çelik, GÖÇİZDER'e dönük davayı ve geçen hafta duruşmada yaşananları anlattı. Mahkeme heyetinin keyfi dayatmaları karşısında hukukta ısrarcı olmak gerektiğinin altını çizen Çelik, iktidarın işlediği suçları örtmek için hak savunucularına dönük tutuklama ve gözaltı saldırısını arttırdığına işaret etti.

Göç İzleme Derneği'ne (GÖÇİZDER) 3 Haziran'da düzenlenen operasyonda güncel ve geçmiş dönem üye ve yöneticilerinin de aralarında olduğu 23 kişi gözaltına alındı, 17 kişi tutuklandı. Tutuklama gerekçesi ise derneğin zorla göç ettirmeye ilişkin hazırladığı rapor ve yayınlar gösterildi; GÖÇİZDER'in faaliyetlerini konu alan kitaplar hakkında toplatma ve yasaklama kararı getirildi.

13-15 Aralık tarihleri arası İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek dava, katılımcıların çok olduğu gerekçesiyle Silivri Hapishanesine taşındı, tutsak yargılananların savunma hakkı gasp edildiği gibi, davanın avukatları mahkeme heyetinin hukuksuzluğuna tepki gösterdiğinden darp edilerek salonun dışına atıldı.

Dava avukatlarından Ahmet Baran Çelik, GÖÇİZDER'e yönelik operasyonu, dava sürecini ETHA'ya değerlendirdi. Operasyonun ardından saray medyasının "yurt dışından çeşitli projeler için alınan fon ve kaynakların örgüte yakın kişilere aktarıldığı" iddiasıyla haberler servis ettiğini hatırlatan Çelik, dosyaya getirilen gizlilik kararı nedeniyle operasyonun asıl gerekçesini ancak müvekkillerinin ifadeleri alındığında öğrendiklerini belirtti. Müvekkillerine derneğin yaptığı çeşitli para transferlerinin de sorulduğunu aktaran Çelik, şöyle açıkladı: "29 tane para transferi var. Bu para transferlerinin tamamı eğitmen ücreti, hukuki danışmanlık, matbaa giderleri, basın giderleri, kitap hazırlıkları yani olağan ve önceden planlanmış giderlerdi. Nitekim iddianame hazırlandığında bu 29 para transferi suçlama konusu olarak bile yöneltilmedi."

'ASIL GEREKÇE DERNEĞİN ZORUNLU GÖÇE İLİŞKİN ÇALIŞMALARI'
Kuruluşunun 2016 özyönetim direnişlerine denk geldiğini hatırlatan Çelik, şehir savaşları sonucu yüzbinlerce kişinin de zorla yerinden edildiğini kaydetti. "GÖÇİZDER kurulduğunda ilk olarak bu zorla göç ettirilen insanlara yönelik çalışmalar yapıyor" diyen Çelik, göç esnasında yaşananlar ve nedenlerine ilişkin tamamen bilimsel, etik yöntemlerle raporlama yapıldığını, bu raporların da Meclis, siyasi partiler ve tüm kamuoyuyla paylaşıldığını kaydetti.

'AMAÇ DEVLETİ KÖTÜLEMEKMİŞ GİBİ BİR ALGI OLUŞTURULMAK İSTENİYOR'
İddianamede yer alan GÖÇİZDER'in Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılamaya, küçük düşürmeye, halkı devlete karşı kin ve düşmanlığı tahrik etmeye çalıştığına ilişkin ibareleri değerlendiren Çelik, bunların yine GÖÇİZDER'in hazırladığı rapor ve kitapları hedef alan iddialar olduğunu kaydetti. GÖÇİZDER'in hazırladığı raporlarda bilimsel ilkelerin esas alındığını vurgulayan Çelik, "Bazı kelimeler cımbızlanarak sanki amaç sadece devleti kötülemekmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Nitekim bahsettiğimiz olaylar zamanında tüm dünyaya yansıdı, görüntülerle ve ses kayıtlarıyla da yansıdı. Yaşanan süreçte kolluk güçlerinin ya da devletin sorumluluğu var zaten, çok ciddi hak ihlalleri var" ifadelerini kullandı.

"Niye karşı tarafa terörist demiyorsunuz" mantığının iddianamede uygulandığının altını çizen Çelik, teorik olarak ya da çatışma yöntemi olarak bunun kullanılamayacağını söyledi ve şöyle devam etti: "Bir çatışma grubu var, rejim güçleri devleti temsil eder, bütün benzer çalışmalarda da bunu kullanırsınız. Diğeri için de 'terörist' demek siyasi bir söylemdir, siyaseten bunu söyleyebilirsiniz ama bilimsel bir çalışmada terörist kelimesini kullanamazsınız."

Soruşturma aşamasında da, savcılık aşamasında da ısrarla bunun üzerinde durulduğunu dile getiren Çelik, benzer yöntemlerle GÖÇİZDER'in devleti kötülemekle itham edildiğini belirtti.

'DURUŞMA KAÇIRILDI, SAVUNMALAR TAMAMLANMADI'
Duruşmanın Silivri'ye taşınmasının ardından derneğin mevcut eşbaşkanı Kamile Kandal'ın savunmasının engellendiğini, duruma itiraz ettiklerinde ise avukatların mikrofonunun kapatıldığını, avukatların darp edilerek salonun dışına atıldığını hatırlatan Çelik, mahkeme heyetinin evrakları ve sanıkları 1 nolu salondan 2 nolu salona taşıyarak duruşmayı kaçırdığını kaydetti. 2 nolu salona girmelerinin de jandarma barikatıyla engellendiğinin altını çizen Çelik, avukatlar olmadığı için savunma yapılamadığını belirtti.

3. günde ise Kamile Kandal'ın yarım kalan savunmasının devam ettirilmediğini ve diğer sanıklara geçilmek istendiğini söyleyen Çelik, duruma itiraz ettiklerinde ise jandarma tarafından salonun dışına atıldıklarını, sonrasında duruşmanın 4-5 Ocak tarihlerine ertelendiğini kaydetti.

'MAHKEME KENDİ TARZINI DAYATAMAZ'
Mahkeme heyetlerinin duruşmalardaki keyfi karar ve tavırlarının Türkiye'de uzun zamandır var olan bir durum olduğunu söyleyen Çelik, bu durumun Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) ya da mevcut yasalara uygun olmadığının altını çizdi. "Bizim talep ettiğimiz şey zaten kanunun uygulanmasıydı; kanun sanığın savunması bölünmeden bitirilmesine izin verilmesi şeklindedir" diyen Çelik, özellikle toplumsal dosyalarda mahkemenin kendi inisiyatifiyle savunmaları böldüğünü ifade etti.

Kanunu uygulamak istemeyen mahkemenin kendilerine "bizim tarzımız böyle" sözleriyle dayatmada bulunduğunu dile getiren Çelik, "Kanun değil, CMK değil, mahkemenin kendi tarzını dayatması nedeniyle bunlar yaşanıyor" dedi. Çelik, iktidarın keyfiyetinin devletin tüm kademeleri ve organlarına sirayet ettiğini belirtti. Denetlenebilir ve hesap sorulabilir bir sistem olmadığı için bu tür durumlarda şikayetlerin de sonuçsuz kaldığına işaret eden Çelik, "Keyfiliğe göz yumulduğu için keyfilik de devam ediyor" ifadelerini kullandı.

'TÜRKİYE'DE HAK İHLALLERİ ARTARAK DEVAM EDİYOR'
İşkenceden, kaybettirilmeye çok sayıda ağır hak ihlalinin yaşandığı bir süreçten geçildiğini belirten Çelik, hak ihlallerini araştıran, yargılayan, engel olmaya çalışan bir devlet mekanizması olmadığını kaydetti. Hak ihlallerini ortaya çıkaran, raporlayan başlıca meslek gruplarının gazeteciler ve avukatların yanı sıra demokratik kitle örgütleri olduğunun altını çizen Çelik, yargı da bağımsız olmadığı için hak savunucularına dönük yargı tacizinin arttığına işaret etti.

Çelik bunun başlıca nedeninin ise iktidarın politikaları sonucu doğan hak ihlallerini ortaya çıkarmak isteyenlerin engellenmek istenmesi olduğunu kaydetti.

'DEVLETİN REFLEKSİ SUÇUN ÜZERİNİ ÖRTMEK'
Hak ihlallerini ortaya çıkarmakta ısrarcı olan gazeteci, avukat ve demokratik kitle örgütlerinin "örgüt üyesi" ya da "örgüt propagandası" iddiasıyla yargıya konu edildiğini belirten Çelik, şöyle devam etti: "Devletin muğlak kanunlarıyla artık örgütle iltisaklandırmak için de çok bir şeye ihtiyacı yok. Şebnem Korur Fincancı mesleğinin gereği olarak bir öneride bulunduğunda onu tutuklarsanız birçok kişiyi susturabileceğinizi düşünürsünüz. Sokak savaşları yaşanmıştır, yüzlerce kişi ölmüştür, bunu belgeleyen GÖÇİZDER'de herkesi tutuklarsanız bir daha benzer bir durum yaşandığında kimse cesaret edemez diye düşünürsünüz. Bu tarz dosyalarda, GÖÇİZDER gibi bir kurumun yargılanmasında avukatlık yapan avukatları jandarmaya dövdürürseniz bir dahakine benzer bir durumda böyle bir dosyaya kimse avukatlık yapmaz diye düşünürsünüz. Helikopterden insanlar atılır, bunu haberleştiren gazetecileri tutuklarsanız benzer bir durumda bunu haberleştirmeye çekinirler diye düşünürsünüz, düşünüyorlar."

GÖÇİZDER davasının korkutmak, sindirmek, yıldırmak amacı taşıdığını belirten Çelik, Şebnem Korur Fincancı, ÇHD'li avukatlar ve Kobanê davalarında da benzer bir durumun söz konusu olduğunu vurguladı.

'GERİ ADIM ATMAMALIYIZ'
Gösterilmesi gereken duruşun geri adım atmamak olduğunun altını çizen Çelik, "Eleştirdiğimiz yanları olmakla birlikte bizim kanunda, hukukta ısrar etmemiz gerekiyor. Biz buradan geri adım atmamalıyız. Geri adım attığınızda keyfiliğin önünü alamazsınız. Anayasa varken, CMK varken 'Kendi tarzım' denilerek dayatılmak istenen usulü kabul etmemek gerekiyor" ifadelerini kullandı.

'YAPILMAK İSTENEN ŞEY DOĞRU OLANDAN VAZGEÇİRMEK'
Aynı durumun toplum için de geçerli olduğunu söyleyen Çelik, "Bizim yapmamız gereken şeyler belli; biz yapmamız gerekeni yapacağız. Yapılmak istenen şey doğru olandan vazgeçirmek, tepki vermemizi engellemek. Bütün toplum için aynı şey geçerli; biz doğru olanda, doğru bildiğimizde ısrar edeceğiz" dedi. GÖÇİZDER davasının ikinci duruşmasının 4-5 Ocak 2023'te yapılacağını söyleyen Çelik, ilk duruşmadaki keyfi uygulamanın devam etme ihtimali olduğuna işaret etti.

Tüm avukatları ve kamuoyunu davayı takibe çağıran Çelik, "Keyfi uygulamaya kurban edilemeyecek bir dosya. Keyfi uygulamayı da kabul etmiyoruz. Nihayetinde bizim talebimiz hukuku, kanunu uygulatmak. Bu talebe destek olunmalı" ifadelerini kullandı.