30 Eylül 2024 Pazartesi

Arin Azad yazdı | Devrimcilikte ısrar 33'leri yaşatmakta ısrardır

"Ölümsüz" diyoruz çünkü onlar sadece fiziken yanı başımızda değiller ama fikirleri, düşünceleri, sözleri, düşleri ve idealleri hep bizlerle. Onları sözümüzde, eylemimizde ve yaşamımızda yaşatıyoruz. Okudukları kitapları okuyor, taşıdıkları bayrakları taşıyor ve yürüdükleri yolları adımlıyoruz. Devrimciler ölür mü? Ölmez. Çünkü onlar devrimdir. Devrim mücadelesinde birer yol göstericisidir. Devrim mücadelesi sürdükçe devrimciler de ölmez. Onları yaşatan devrimcilerdir. Onları yaşatan bizleriz. Devrimcilikte ısrar onları yaşatmakta ısrardır. Bu ısrarla yürüyeceğiz zafere kadar. Onlara sözümüz bu olmalıdır.

Suruç Katliamı'nın 7. yılına giderken değişmeyen tek şey 33 düş yolcumuza verilen söz ve 7 yıldır her gün daha da artan öfkemiz. 33'leri tanımak ve anlamak gerek. Onlar; kendi kaderini eline almış bir halkın yanına, Kobanê'ye, devrime tanıklık etmeye, yıkılmış bir kenti yeniden inşa etmeye gidiyorlardı. "Rojava devriminde özgürlüğümüzü görüyoruz" demişti düş yolcularımızdan Hatice Ezgi yola çıkmadan önce. Rojava devrimi ikili bir devrim, kadın devrimiydi. Cins bilincinin daha yüksek olduğu, kadınların yeni toplumsal düzenin inşasında daha çok yer aldığı bir kadın devrimi.

Sömürgeci faşist Türk devletinin beslediği, desteklediği barbar tecavüzcü IŞİD çetelerine, emperyalist, işgalci sömürgeciliğin saldırılarına karşı Kobanê'de bir özgürlük direnişi veriliyordu.

Bu direnişte şehitlerimiz bizlere yol gösteriyor tıpkı o zaman da Suruç şehitlerimize gösterdiği gibi. 33'ler; Arinlerden, Sinanlardan, Emrelerden, Alişerlerden, Paramazlardan öğreniyor, ilham alıyordu. Düş yolcumuz Okan; "Yolunuz yolumuz, savaş andınız savaş andımızdır. Biji berxedana Kobanê, biji Kürdistan'a azad" demişti bir mektubunda.

Amara'yı, 33'lerin gür sesiyle attığı sloganlar kaplamıştı: "Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere" diye haykırıyorlardı. Yüzünü devrime dönen düş yolcularımız yıkılmış kentin inşasını ve Gezi'nin isyanını devrim topraklarıyla buluşturmanın, bir köprü olmanın heyecanı içerisindeydi.

Onlar yabancısı değildi. Yaşamları boyunca katliamlara, direnişlere, ayaklanmalara ve serhildanlara, zaferlere tanıklık ettiler. Artık tanıklık etmenin de ötesinde yaşamak, solumak ve her yere taşımak, götürmek istiyorlardı bu devrimi. Bu istek ile çıktılar Kobanê yolculuğuna. Gençlik önderimiz Suruç şehidi Cebrail'in bir konuşması geliyor aklıma. "Yeri gelir savaşa su taşırız, ekmek taşırız. Yeri gelir o silahın başına biz geçeriz" demişti Cebo. Onlar 2015'de Kobanê'yi yeniden inşa etmek için yola çıkmıştı. Ancak unutmamamız gereken bir şey var ise o da o gün inşa için gitmek isteyenlerin yeri geldiğinde birer komünist olarak devrimin savunulmasında yer alacak olmalarıdır.

İşte Türk devletinin korktuğu da buydu. Onlar devrimciydi, Gezi'nin çocuklarıydı ve devrim topraklarına heybelerine doldukları düşler, iddialar ve istekler ile gidiyorlardı. Sosyalist gençlik, yanı başında gerçekleşen bir devrime, kendi kaderini tayin hakkını ellerine almış bir halka göz yummadı, kulaklarını tıkamadı. "Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz" kampanyası da bunun pratik bir örneğiydi.

Bugün ise bu kampanya siyasi ve politik bakımdan halen güncelliğini koruyor. Devrim topraklarına yönelik işgal saldırıları ve Rojava Devrimine işgal saldırısı tehditleri, işgalci savaş politikaları ve konsepti bizlere 2015'de sosyalist gençliğin Rojava Devrimini savunma çağrısının bugün de aynı çağrı ile karşılık bulması gerektiğini gösteriyor.

33'ler yaşıyor olsaydı bugün devrimin savunulmasında yer alıyor ve bu çağrıyı yapıyor olacaklardı. Her biri bu düşleri barındırıyordu içinde.

Onlar 71 devrimci kopuşunun ve 71 devrimci atılımının mirasını mücadelesinde bayraklaştıran ve bu atılımlarım sürdürücüleriydi. Mücadelelerini emekçi semtlerden, liselere, üniversite kampüslerine kadar kararlı şekilde sosyalist gençlik saflarında sürdürdüler. Devrimcilik onlar için aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. Yaşamlarının her anını devrime adamışlardı. Adanmış devrimcilikleri, yaşamları bugün onların izinden giden gençlerin pusulası. "Ölümsüz" diyoruz çünkü onlar sadece fiziken yanı başımızda değiller ama fikirleri, düşünceleri, sözleri, düşleri ve idealleri hep bizlerle. Onları sözümüzde, eylemimizde ve yaşamımızda yaşatıyoruz. Okudukları kitapları okuyor, taşıdıkları bayrakları taşıyor ve yürüdükleri yolları adımlıyoruz. Devrimciler ölür mü? Ölmez. Çünkü onlar devrimdir. Devrim mücadelesinde birer yol göstericisidir. Devrim mücadelesi sürdükçe devrimciler de ölmez. Onları yaşatan devrimcilerdir. Onları yaşatan bizleriz. Devrimcilikte ısrar onları yaşatmakta ısrardır. Bu ısrarla yürüyeceğiz zafere kadar. Onlara sözümüz bu olmalıdır.

Katil AKP-IŞİD işbirliği ile Suruç'ta katledildiler ama bugün o bayrağı bizler taşıyoruz. O sloganları bizler en gür sesimizle Amara'dan Kadıköy'e, Türkiye ve Kürdistan'ın dört bir yanında haykırıyoruz. İşgalci savaşa karşı "beraber savunduk yine savunuyoruz" diyoruz. Devletin bu katliamda gerçekleştirmeyi hedeflediği, yok etmek istediği irade, mücadele buydu. O bir geleneği bitirmek istedi. Ancak başaramadı.

Her 20 Temmuz bizim için hesaplaşma günüdür. Her mahkeme salonu, her sokak, bulunduğumuz her yer 7 yıldır 33'lerin isimleri ile yankılanıyor. Duvarlarda, pankartlarda, düşlerde resmediliyorlar. Rojava Devrimimizde, gençliğin birleşik mücadelesinde ve sosyalizm mücadelemizde yaşıyorlar. Kobanêli çocukların isimlerinde yaşıyorlar. 33'lerin düşleri devrim düşüdür. Bugün bu düşü gerçekleştirmek istiyorsak devrimci mücadelenin en önünde Onlar gibi olmalıyız.