25 Eylül 2024 Çarşamba

Ali Kostas yazdı | Burjuva ittifakların ekonomik vaatleri üzerine

Millet İttifakı Cumhur İttifakı ile olan karşıtlığını inşaat-teknoloji karşıtlığı üzerinden kuruyor ve ikincisine yönelik birçok adım atacağını söylüyor. Ancak buradan Türkiye kapitalizminin kısa, orta, hatta uzun vadede dahi yüksek teknoloji üreten bir ekonomi haline getirilmesinin hedeflendiği çıkmıyor.

Millet İttifakı'nın Erdoğan'ın ekonomi politikalarına getirdiği itirazlar ve öne sürdüğü vaatler, kapitalizmin küresel durgunluğunun uzamasıyla birlikte Türk burjuvazisinin iki bloku arasında bulunan ve uzlaştırılması giderek zorlaşan çıkar farklarını yansıtıyor.

İşbirlikçi-tekelci sermaye grubu TÜSİAD'ın doğrudan siyasi temsilcisi olan Millet İttifakı, AKP'li yıllarda Türkiye kapitalizminin inşaat odaklı, ithalata bağımlı, enflasyona teslim olmuş, yoksullaştırıcı, liyakati değil, rantı esas alan bir büyüme anlayışına sıkıştırıldığını söylüyor.

Buna karşılık kendisinin Ortak Politikalar Mutabakat Metni'nde sıraladığı çözüm önerilerinden öne çıkanlar 4 temel başlıkta şöyle özetlenebilir:

Üretimde ve dış ticarette; "İnşaat merkezli bakış açısına son vermek", "Dijital devrimi merkezine alan bir kalkınma stratejisiyle ve yatırım, istihdam, verimlilik ve teknoloji eksenli bir dönüşüm gerçekleştirmek" ve böylece "Ekonominin rekabet gücünü artırmak ve dışa bağımlılığı azaltmak", "Beş yılın sonunda yıllık ihracatı 600 milyar dolar seviyesine, ihracatın kilogram değerini 2 doların üzerine, yüksek teknoloji ürünleri ihracatının payını ise iki katına çıkartmak"

İstihdamda ve Gelir Dağılımında; "Beş yılda en az 5 milyon ilave, nitelikli ve insan onuruna yaraşır gelir sağlayan iş imkanı oluşturmak ve işsizliği tek haneye indirmek", "Kayıtlı istihdamın önündeki engelleri kaldırmak", "Gençleri çalışma hayatıyla erken yaşta tanıştırmak", ve "Aşırı yoksulluğu sıfırlamak"

Para Politikası ve Finansta; "Enflasyonu iki yıl içinde düşük tek haneye kalıcı bir biçimde indirmek", "Merkez Bankası'nın bağımsızlığını teminat altına almak", "Türk lirasına yeniden itibar ve istikrar kazandırmak" ve "Kitlesel fonlama, melek yatırımcı ağları, sosyal girişimcilik, etki yatırımcılığı, girişim sermayeciliği, fonların fonu gibi yenilikçi finansman modellerini hayata geçirmek"

Maliye politikasında; "Son yıllarda ciddi biçimde kötüleşen kamu mali dengelerini kontrol altına almak, borç ve faiz yükünün sürdürülebilir seviyelerde tutulmasını sağlamak" ve "Vergiyi tabana yaymak ve yatırımı teşvik eden bir yapıya kavuşturmak"

Çalışma Yaşamında; "Sendikal alanı düzenleyen mevzuatı ILO ve AB standartlarına uygun hale getirmek", Sendikalaşmayı ve işyerlerinde toplu iş sözleşmesi yapılmasını desteklemek, sendikalı işyerlerinin rekabet gücünü korumak amacıyla destek modelleri geliştirmek", "Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi Onaylamak" ve "Kıdem tazminatı sistemini sosyal taraflarla diyalog çerçevesinde güncellemek"

Peki bu vaatler ne kadar uygulanabilir ve uygulandığında işçi sınıfının acil ekonomik taleplerini karşılamaya ne kadar hizmet edebilir?

ÜRETİM VE DIŞ TİCARET
Millet İttifakı Cumhur İttifakı ile olan karşıtlığını inşaat-teknoloji karşıtlığı üzerinden kuruyor ve ikincisine yönelik birçok adım atacağını söylüyor. Ancak buradan Türkiye kapitalizminin kısa, orta, hatta uzun vadede dahi yüksek teknoloji üreten bir ekonomi haline getirilmesinin hedeflendiği çıkmıyor.

Özellikle bu politikaların merkezinde duran "dijital dönüşüm" ve "verimlilik" kavramları, hedefin esas olarak emperyalist işbölümü içerisinde Türkiye kapitalizmine düşen mevcut rolü "modernize" etmek olduğunu gösteriyor. Yani çokça propaganda edildiğinin aksine, Türkiye'nin yüksek teknolojiyi üretmesi değil, onu satın alması, böylece üretkenliği artırıp, aynı konumdaki diğer mali-ekonomik sömürgelerden geri kalmaması arzulanıyor. Bu durumda Millet İttifakı'nın ülkeyi emperyalist üretim zincirlerinde üst halkalara tırmandıracak teknik bir atılım hayali sadece propaganda değeri taşıyor.

Bu şartlar altında, mevcutta yüzde 2-3 civarında olan yüksek teknoloji ihracatının nasıl olup da yüzde 10'a çıkarılacağını anlamak da, yüksek teknolojiyi satın alarak ithalat bağımlılığının nasıl azaltacağını anlamak da mümkün olmuyor. Dünya kapitalizminin durgunluk evresinden krize doğru ilerlediği de göz önüne alınırsa, azalan pastan artan pay alma hayalinin açıkça bir aldatmaca olduğu ortaya çıkıyor.

İSTİHDAM VE GELİR DAĞILIMI
Üretkenliği artırmak için satın alınacak yeni teknolojilerin ve yaşanacak dijital dönüşümün bu araçları kullanacak "nitelikli işgücü" talebini artıracağı öne çıkarılsa da, bunun diğer bir anlamı da aynı hacimdeki üretimin artık daha az sayıda işçi tarafından gerçekleştirileceği, yani işsizliğin... O halde "5 milyon ilave nitelikli işgücü" ve tek haneli işsizlik vaadinin nesnel zemini nedir? Millet İttifakı'na göre bu, hizmetler sektöründeki kısıtlamaları kaldırarak yeni iş olanakları yaratmakla sağlanacak. Yani nitelikli işgücünün işsiz bırakacağı kitleler ‘en iyi ihtimalle' üretken olmayan, düşük ücretli, güvencesiz sektörlere yönlendirilecekler ki bunun dahi garantisi yok.

Nitelikli işgücünü Teknoloji ve Bilişim Meslek Liselerinden sağlamayı hedefleme, gençleri daha okurken iş yaşamına sürme ve kayıtlı istihdamı mali bir "yük" olarak görme anlayışı, Millet ittifakının istihdam politikalarından anladığı esas şeyin patronların maliyetini azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

Ortada gerçek bir istihdam politikası olmadığı için, Mutabakat Metni çokça "girişimcilik" projeleri içeriyor.

PARA POLİTİKASI VE FİNANS
Millet İttifakı'nın siyasi iktidar ile kavgasının en görünür olduğu alanının döviz kuru, faiz ve enflasyon tartışmaları olduğu şüphesiz. Faşist şefin tahammülfersa hale getirdiği hayat pahalılığının üstesinden gelmek Millet İttifakı'nın en önemli iddiası. Enflasyonun temel sebebi TL'nin değersizleşmesi, bunun da sebebi Merkez Bankası'nın düşük faiz politikası olduğuna göre, İttifak'ın enflasyona çözüm önerisi de faizleri yükseltmek, ülkeye mali sermaye girişi sağlamak ve döviz kurlarını düşürmek.

Erdoğan düşük faiz politikasını dünya kapitalizminin durgunlaştığı ve Türkiye kapitalizminin mali sermaye için cazibesini yitirdiği koşullarda orta ve küçük burjuvaziyi ve özellikle de inşaat sektörünü iflaslardan koruyabilmek için uyguluyor. Çünkü bu kesim TL kredisi ile girdi alıp meta satıyor. Yani Erdoğan çaresizce enflasyonu ekonominin çökmesine tercih ediyor.

Millet İttifakı'nın para politikası vaatleri ise bu tercihi tersine çevirmek istiyor. Mali sermayeyi elinde tutan blokun doğrudan temsilcisi olarak, düşük enflasyon/yüksek faiz/düşük kur politikası ve "bağımsızlık" adı altında, TCMB'nin Erdoğan blokunun değil, emperyalist sermayenin hareketlerine uyum sağlayacak bir yapıya kavuşturulması, bu kesimin faiz vurgunculuğu yapabilmesine yarıyor. Ancak düşen enflasyonun emekçi halk kitlelerine doğrudan bir faydasının olacağını söylemek güç, zira, bu politika tercihi istihdamın yüzde 90'nından fazlasını sağlayan orta ve küçük burjuvazinin kitlesel iflas ve devasa işsizlik riskini büyütüyor. Gelir sıfırlanınca tek haneli enflasyonun işçi-emekçiye bir faydası da olmuyor. Bunca iflas sadece sermayenin daha da merkezileşmesine hizmet ediyor.

MALİYE POLİTİKASI
Erdoğan'ın kamu kaynaklarını kendi sermaye grubunu palazlandırmak için kullandığı biliniyor. Millet İttifakı ise "Mali kural" ile kamu harcamalarının halka yönelik artmasını değil, "enflasyon yarattığı" gerekçesiyle bir bütün olarak kısılmasını savunuyor.

Ekonomiyi yağlayabilmek için ihtiyaç duyulan fonların para basılıp ucuz kredi dağıtılarak karşılanmasına karşı çıkan Millet İttifakı, açıkça belirtmese de, bu ihtiyacı bir IMF anlaşmasıyla karşılamayı düşünüyor. Borçlandırılmış halkı değil, borç veren sermayeyi kurtarmak için tasarlanan IMF anlaşması ile AKP'nin yarattığı enkazın kemer sıkma politikaları ile bir kez daha halkın sırtına yüklenmesi planlanıyor.

Maliye politikalarının diğer ayakları da aynı derecede halk düşmanı olan bu hedefle uyumlu tasarlanıyor. Vergi yükünün "tabana" yani halka yayılması, kapitalistlerin vergi yükünün "yatırımı teşvik" amacıyla azaltılması öngörülüyor. Kısacası "5'li çeteye" akmayacak kaynaklar halka değil, diğer sermaye blokuna akmış oluyor.

Tüm bu kesinti ve teşvikler sisteminden nasıl olup da bir burjuva sosyal devlet çıkacağı ise bir muamma olarak kalıyor.

ÇALIŞMA YAŞAMI
Mutabakat Metni "Dostlar alışverişte görsün" kabilinden uluslararası sözleşmelere uyum gibi soyut ve yüzeysel birkaç vaat dışında sendikal hak ve özgürlükler açısından faşist 12 Eylül Anayasasından fazlasını sunmuyor. Grev hakkını bırakalım, kelimesi dahi geçmiyor. Sendikalaşmanın teşvik edileceği söylense de, güçlü sendikanın olduğu yerlerde patrona "rekabet gücünü koruması için" destek verileceği belirtiliyor. Yani işçinin hakkını patrondan değil, kamu eliyle yine işçiden çıkarmak vaat ediliyor. Kıdem ve ihbar tazminatı konusunda da güvence değil, aslanla ceylan arasında gerçekleşecek bir "diyalog" vaat ediyor.

Özetle Millet İttifakı faşist şefin yarattığı talan ve sefalete karşı budanmış kamu harcamalarıyla, "nitelikli" ancak yüksek işsizlikle, yandaş değil, faiz vurgunculuğuyla ve teknolojik atılım masallarıyla emekçi halklarımıza "Güçlendirilmiş Neoliberalizm"den başka bir şey sunmamış oluyor.