1 Ekim 2024 Salı

Aldar Xelîl: Suriye hükümeti çözüm istemiyor

Kuzey ve Doğu Suriye'deki son durumu değerlendiren PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, "Şu an hiçbir diyaloğumuz yok" dediği Suriye hükümetinin çözüm istemediğini vurguladı.

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Kuzey ve Doğu Suriye'deki gelişmeleri değerlendirdi. ANHA'nın sorularını yanıtlayan Xelîl, Suriye hükümeti ile yapılan görüşmelere vurgu yaparak, "Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bir süre önce Rusya'nın da aracılığıyla Suriye hükümetiyle bir takım görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin hedefi Suriye krizini çözmek ve demokratik bir sistem oluşturmaktı. Bu görüşmelerin tamamında Suriye'nin toprak bütünlüğü çerçevesinde tartışmalar yürütüldü. Suriye krizinin çözümü için Suriyelilerin diyalogunun çok önemli olduğunu vurguladık" dedi. 

SURİYE HÜKÜMETİ İLE GÖRÜŞME YOK
"Eğer Özerk Yönetim, Şam ile bir anlaşma sağlarsa dış devletler ve şirketlerle hiçbir anlaşma yapma gereği duyulmaz. Burada önemli olan Suriye hükümetinin Özerk Yönetim'i tanıması ve diyalog kurmasıdır" diyen Xelîl, şöyle devam etti: "Dünyanın her yerinde hükümetler bazı kişilerle anlaşmalar yapıyor. Fakat Kuzey ve Doğu Suriye'de bulunan Özerk Yönetim, bir dernek ya da sendika değildir. Özerk Yönetim, bu topraklarda yaşayan halklar tarafından oluşturulan bir öz yönetimdir. Suriye hükümeti bugüne kadar bu gerçekliği kabul etmedi. Şu anda da Özerk Yönetim ile Suriye hükümeti arasında devam eden hiçbir diyalog yoktur. Suriye hükümeti bu konuda hiçbir olumlu atmadı."

ESKİYE DÖNME HAYALİ
Suriye hükümetinin Özerk Yönetim'e yönelik dayatmalarına dikkat çeken Xelîl, "Suriye hükümeti, 1963 yılından beri Suriye'yi yöneten Baas Partisi'nin halen ülkeyi yönetmesi gerektiğine inanıyor. 2011'de başlayan yeni sürece rağmen hükümet, Kuzey ve Doğu Suriye'yi eskisi gibi yönetebileceğini söylüyor. Fakat gerçeklikte bu ülkenin 2011 öncesine dönmesi mümkün değildir. Her şey değişti. Hatta bu topraklarda yaşayan insanlar bile değişti. Bu nedenle hükümetin eskiye dönme mantığının gerçekleşmesi mümkün değildir. Hükümet eskiye dönmenin hayaliyle yaşıyor. Bu nedenle yapılan diyaloglarda hiçbir umudu bulunmuyor. Bildiğim kadarıyla Özerk Yönetim ise Suriye krizini bir an önce çözmek için Suriye hükümetiyle diyalog masasına oturmak istiyor. Biz bu ülkenin sakinleri ve sahipleriyiz. Suriye hükümetinin bu topraklarda ne kadar hakkı varsa bizim de o kadar hakkımız var. Bizim de Şam'dan Deraa'ya Humus'a kadar olan Suriye'nin tüm topraklarında sorumluluğumuz bulunuyor. Burada talep ettiğimiz şey haklarımızın ve kimliğimizin tanınmasıdır. Diğer halklar bu topraklarda ne kadar hak sahibiyse Kürtler de bu toprakların sahipleridir. Bu sahiplikten doğan hakları vardır. Bizim Suriye'den ayrılmak gibi bir talebimiz yok ancak Suriye hükümeti hep bunu bahane ediyor" diye konuştu.

'SORUMLUSU HÜKÜMETTİR'
Suriye'de yaşanan olayların sorumlusunun hükümet olduğunu kaydeden Aldar Xelîl, şunları söyledi: "Bu sorunların çözülmesi için hükümetin sorumluluk alması gerekiyor. Hükümet bu sorumluluğu almadığı için Türk devleti Suriye topraklarını işgal etti. Hesekê'de binlerce kişinin suyu kesildi. Hükümet bu konuda neden bir adım atmadı? Hesekê, Suriye'nin bir kenti değil mi? Suriye'yi işgal eden Türk devleti şimdiye kadar neden resmî olarak hiçbir uluslararası merciye şikayet edilmedi? İşgalci Türk devleti Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê, Ezaz ve Bab'ı işgal ettiğinde Suriye hükümeti ne yaptı? Zihniyet, Suriye hükümetinin buraları Suriye toprağı olarak görmediğini söylüyor. Sahada yaşananlara baktığımızda bu zihniyetin tezahür ettiğini görüyoruz. Biz buna engel olmak için diyalog talebinde bulunmamıza rağmen Suriye hükümeti bunu kabul etmiyor. Buna rağmen çıkıp Özerk Yönetim'in Suriye'yi parçalamaya çalıştığını söylüyor. Başından beri aynı şeyi söylüyoruz. Suriye topraklarının üstünde bulunan her şey Suriye'de yaşayan herkesindir. Hep diyoruz; bu topraklarda bulunan su, petrol ne varsa tüm Suriyelilerindir. Bu söylediğimiz tanımayan hükümet, dönüp bize neden bize pay vermiyorsunuz diyemez. Suriye hükümeti, bu zihniyeti yüzünden Suriye'yi bu hale getirdi."

DEYR EZ ZOR'DA AŞİRET LİDERLERİNİN ÖLDÜRÜLMESİ
Deyr ez Zor'da son dönemlerde aşiret liderlerinin öldürülmesine de değinen PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, şunları kaydetti: "Deyr ez Zor'da bir grup genci kullanarak bazı aşiret liderlerini katlettiler. Bir sonraki gün çıkıp DSG ve Özerk Yönetim'i bunu yapmakla suçladılar. Hükümet, açıkça bölgede yaşayan halkların kendi kendini yönetmesini istemediğini söylüyor. Deyr ez Zor Sivil Meclisi'nin Deyr ez Zor'u yönetmesini neden kabul etmiyorsunuz? Bunu kabul etmediğiniz gibi IŞİD, Deyr ez Zor'a saldırdığında kılınızı kıpırdatmadınız. IŞİD çeteleri yüzlerce Şiêtat aşireti mensubunu katlettiğinde neredeydiniz? Bugün Deyr ez Zor'da fitne çıkarmaya çalışmanızın amacı nedir? Deyr ez Zor'da kimin kaçtığını, kimin Deyr ez Zor için bedel ödediğini iyi bilmeliyiz. Burada şunu sormak gerekiyor. Deyr ez Zor halkına ekmek, su ve diğer hizmetleri kim temin ediyor? Tabi ki Deyr ez Zor'u özgürleştiren Özerk Yönetim temin ediyor. Temin etmeye de devam edecek. Hükümet, Suriye'nin tamamından kendini sorumlu olarak görüyorsa bu sorumluluğa uygun davranmalıdır. Deyr ez Zor'da yaşananlardan kendini sorumlu tutmalı, Qamişlo, Kobanê, Efrîn, Rakka, Tebqa, Minbic, Cerablus, Ezaz, Bab, Serêkaniyê, Girê Spî ve İdlib'in güvenliğinden kendini sorumlu tutmalıdır.

Suriye hükümetine "Güvenli olan yerlerde fitne çıkarmaya çalışmanızın amacı nedir? Neden Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê, Ezaz, Bab ve Cerablus'un işgal edilmesine sesinizi çıkarmıyorsunuz? Bu mudur yurtseverlik?" diye soran Aldar Xelîl, "Suriye hükümeti 2011 öncesi zihniyetiyle düşünmekten vazgeçmelidir. Tek parti yönetimini artık unutmalıdır. Hiçbir gün ülke yönetimini ele geçirmek için savaşmadık. Böyle bir iddiamız asla olmadı. Bizim istediğimiz tek şey demokratik, çoğulcu bir Suriye'yi inşa etmek ve içinde yaşayan tüm halkların ortak yaşam ve halkların kardeşliği temelinde bir arada yaşamasını sağlamaktır. Biz Kürt halkının haklarını talep ediyoruz. Bunu kabul edenlerle Suriye'nin geleceğini tayin eden adımlar atabiliriz" dedi.

RUSYA'NIN TUTUMU
Rusya'nın Suriye'deki varlığına ve tutumuna da vurgu yapan Xelîl, "Rusya açık bir biçimde varlığının kalıcı olacağı ve çıkarlarının gerçekleşeceği bir Suriye istiyor. Suriye hükümetinin korunması Rusya'nın Suriye'deki varlığının korunması anlamına geliyor. Rusya bu yüzden Türk devleti ile anlaşma yaptı ve birçok taviz verdi. Halen de Erdoğan'la plan ve anlaşma imzalamaya devam ediyorlar. Rusya, planlarını gerçekleştirirken Türk devletini de kullanmak istiyor. Şimdiye kadar Türk devletinin saldırılarını durdurma konusunda verdiği hiçbir sözü bu yüzden tutmadı. Rusya, gözü önünde gerçekleşen Türk saldırılarına dahi kayıtsız kalıyor. Özerk Yönetim, Rusya ile yaptığı görüşmelerde de son derece şeffaftır. Rusya'nın Suriye hükümeti ile Özerk Yönetim diyalogları adına yaptığı hiçbir şey bulunmuyor" diye konuştu.

Aldar Xelîl, şöyle devam etti: "Suriye hükümetinin temel amacı tüm Özerk Yönetim bölgelerini ele geçirmek ve Suriye'yi 2011 öncesine geri götürmektir. Bu hedef doğrultusunda Rusya ve İran'ın da desteğini alarak Erdoğan'la anlaştılar. Bu anlaşma sonrası hükümet güçleri, çeteleri Suriye'nin bazı şehirlerinden çıkarabildi. ÖSO çeteleri Şam'ı kuşatmaya almıştı. Rusya ve Türkiye'nin anlaşması sonrası bu çeteler kuşatmayı kaldırarak Efrîn'i işgal etmeye yöneldi. Bu hamlenin ardından hükümet güçleri Doğu Guta ve diğer birkaç yeri ele geçirdi."

HÜKÜMET HALKI KIŞKIRTIYOR
"Suriye hükümeti doğrudan Özerk Yönetim ile savaşmayı göze alamaz" diyen Aldar Xelîl, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: "Özerk Yönetim de her ihtimale karşı güçlü örgütlü yapısıyla hazır bekliyor. Bu nedenle Suriye hükümeti Özerk Yönetim'e doğrudan saldırma fırsatını bulamıyor. Bunu yapamadığı için 2004 yılında yaptığı gibi halkları birbirine kışkırtmaya çalışıyor. 2004 yılında Deyr ez Zor ve Qamişlo futbol takımlarının karşı karşıya geldiği maçta Kürt ve Arap taraftarlar birbirine girdi. Kanlı olayların yaşanmasının nedeni, bir arada yaşayan halkları birbirine kışkırtan Suriye hükümetiydi. O dönemde yaşanan en iyi şey halkın oynanan oyuna karşı uyanık olmasıydı.

"Deyr ez Zor'un özel bir durumu bulunuyor. Irak sınırında bulunan Deyr ez Zor'un Mele Mistefa Barzani devriminde de önemi ortaya çıkmıştı. Suriye hükümeti Deyr ez Zor'da Arap ve Kürtlerin bir arada yaşadığını görüyor. Bu nedenle burada fitne çıkararak durumu karmaşıklaştırmak istiyor. Fakat unuttuğu bir şey var. Kürtler ve diğer halklar, omuz omuza vererek topraklarını IŞİD'in elinden kurtardı. Serêkaniyê'nin Türk işgaline karşı savunulması sırasında Deyr ez Zorlu gençler de şehit düştü. Suriye hükümeti bu yüzden Özerk Yönetim'i yok etmek istiyor. Buna bahaneler üretiyor. ABD'nin bölgedeki varlığına işaret ediyor. Fakat söylediği şeylerin çözümü hükümetin kendi elindedir. ABD'nin burada ne işi var? Çünkü hükümet sorunlara çözüm üretmiyor. Üretebilseydi bugün ABD burada olamazdı.

"Hükümet bölgedeki tüm imkanların Özerk Yönetim'in elinde olmasına tepki gösteriyor. Bu yönetim halkın ve halkın yaşadığı toprakların yanı sıra herkesin can ve mal güvenliğini sağlıyor. Dünyadaki tüm ülke yönetimlerinde bu durum böyledir. Bir yer hangi devlete bağlıysa oranın ekonomisi de o devletin kontrolünde olur. Suriye hükümeti, Özerk Yönetim alanlarına hiçbir ekonomik yardımda bulunmuyor. Bugün buradaki boşluğu dolduran bir yönetim var. Özerk Yönetim ve hükümet arasında bu konuda bir anlaşma olursa ve Özerk Yönetim bu anlaşmaya uygun davranmasa hükümetin bu konuda şikayet etme hakkı olur. Herhangi bir anlaşmaya yanaşmadığı halde Özerk Yönetim'in yükünü ağırlaştırmaktadır. Bu da çözüm istememek anlamına geliyor."

HÜKÜMET DEYR EZ ZOR'DA AMACINA ULAŞMADI
Suriye hükümetinin Deyr ez Zor'da amacına ulaşmadığını kaydeden Aldar Xelîl, "Bazı olaylar olsa da siyasi ve stratejik olarak baktığımızda hiçbir şey yapamadığını söyleyebiliriz. Deyr ez Zor'da yaşananlar hükümetin yapmak istediklerinin dışavurumuydu. Bölgedeki ileri gelenlerin hedef alınması ne anlama geliyor? Hükümet yapmak istediklerini bu oyunlara malzeme etti. Bunu yaparak büyük bir yanlış yaptı. Dünyadaki bütün sömürgeci devletler kendini korumak için kendine ajanlar oluşturarak karşısındaki kişilere darbe vurmaya çalışır" diye belirtti.

TÜRKİYE'NİN DURUMU
Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'deki durumuna, politikasına ve tutumuna dikkati çeken PYD EşBaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Türkiye'ye ilişkin şunları kaydetti: "Türk devleti, halkların kardeşliği, demokratik ulus ve eş yaşam modelini kendi sonu olarak görüyor. Bu nedenle tüm gücüyle buradaki yönetimi yok etmeye çalışıyor. Bölgede doğrudan bir sıcak savaşın yanında basın savaşı, siyasi savaş, diplomatik savaş ve istihbari bir savaş veriliyor. Bu yüzden Türk devleti ajanlar aracılığıyla kendini bölgede örgütlemeye çalışıyor. Türk devleti ajanları ne kadar kullanmaya çalışsa da Özerk Yönetim bunun önüne geçmeyi başarıyor. Şu ana kadar onlarca ajan ağı çökertildi. Türkiye'deki hükümet Kuzey ve Doğu Suriye'de ajanları aracılığıyla halkın huzurunu ve güvenini bozacak planlar yapıyor. Bu uygulamalar uluslararası hukukun ve tüm sözleşmelerin çiğnenmesidir. Bir devlet başka bir devlette istihbarat faaliyeti yürüteceği zaman karşıdaki devletin onayını alır.

"Türk devleti medya organlarını ustaca kullanıyor. Bu konuda oldukça da tecrübelidir. Ancak şunu bilmek gerekir ki, görsel ve işitsel medyayı bildiğimiz manada toplum için kullanmıyor. Hedef kitleye ulaştırmak istediği mesajı direkt vermiyor. Örneğin yine sosyal medya üzerinden dolaylı yollardan son derece profesyonel bir şekilde yayıyor ve bu şekilde algı yaratıyor. Bölgeye dönük bir saldırı gerçekleştirmek istediğinde, siyaseti bu yöne kanalize etmek istediğinde, maalesef dostları ve sevenlerimizi dahi bu şekilde bu saldırı yöntemleriyle etkilemeye ve kullanmaya çalışıyor. Türk devleti bir yere işgal saldırısında bulunmadan önce özel savaş başlatıyor."

DEMOKRATİK ULUS PROJESİ
"Kuzey ve Doğu Suriye halklarının büyük başarılarından biri de demokratik ulus projesidir" diyen Aldar Xelîl, şöyle devam etti: "Ancak demokratik ulus projesinin Ortadoğu'da onay görmesi ve sahiplenmesinin mümkün olmadığı algısını yaratmaya çalışıyorlar. Oysa ki, birçok devlet birçok devlet olmasına rağmen aralarındaki sorunları çözemiyorlar. Biz, Kuzey ve Doğu Suriye'de 9 yıldır halkların kardeşliği ve ortak yaşam modelini seçtik. Bu modelde Arap, Kürt ve Süryaniler bir arada yaşıyor. Bazen çıkmaz yola girsek de bu metodu savunmaktan vazgeçmedik. Diğer yandan Türk devletinin bu projeye ilişkin gizli politikasına bakmalıyız. Türk devleti bu projenin devam etmesini istemiyor ve gizli bir siyaset izleyerek Kürtlerin bu projede kaybettiği algısı yaratmaya çalışıyor. Yıllarca izlenen politikaların ardından Türk devleti, Kürtlerin bu projede haklarına ulaştığını gördü. Kürtlerin varlığını kabul eden Türk devleti şimdi de Kürtleri kendi yanına çekerek onları zulümden kurtarabileceğini iddia ediyor. Fakat işin aslı Kürtlerin bakış açısını değiştirerek toplumu Demokratik Ulusa karşı kullanmaktır."

DSG'NİN VARLIĞI
Aldar Xelîl, "Varlığımız DSG'nin ve YPJ'nin varlığına bağlıdır" dedi ve şöyle devam etti: "Bu güçler büyük zaferlerle IŞİD'i yendi. Bugün burada bulunmamız, bunların zaferleri sayesindedir. Düşman bu kazanımlarımızı yok etmeye çalışıyor. Fitne ve fesat yayarak DSG'yi parçalamaya çalışıyor. Hesekê'de binlerce kişinin suyunun kesilmesi özel savaşın bir parçasıdır. Türk devleti, milyonların suyunu keserken neyi planladığını ne yapmak istediğini iyi biliyor. Ajanları aracılığıyla suyun kesilmesinin sorumlusu olarak Özerk Yönetim'i gösteriyor. Maalesef bazı yurtsever olduklarını iddia eden ve Türkiye'yi Lahey'e şikayet edebilecek durumda olduklarını iddia eden bazı kişiler de bu oyunlara geldi ve suyun kesilmesinin sorumlusu olarak Özerk Yönetim'i gördü. Türk devletinin bu işte parmağının bulunduğunu kabullenmedi.

"Burada en dikkat çekici nokta Kuzey ve Doğu Suriye halklarının özgürlük ve barış savunucusu olmasıdır. Kendisine yönelik her türlü saldırı ve komploya rağmen kimseye savaş bayrağını açmadı. Dış güçler bu halkları birbirinden ayırma siyaseti güdüyor. Şu anda özel savaş fırtınasındayız. Bölgede yaşanan gelişmeler karşısında uyanık olmazsak özel savaşın bir sonraki aşaması olan doğrudan savaşa geçecekler. Sivil ve askeri kurumlarımıza saldıracaklar. Toplumun büyük bir kesimi sosyal medyanın etkisindedir. Türk devleti doğrudan Özerk Yönetim'e saldırmıyor. Çünkü izlediği siyaset eskisi gibi değil. Sadece bir facebook hesabı üzerinden istediği şeyleri yayabiliyor. Bazen okuyucular yayılan haberlerden öyle bir etkileniyor ki tüfeğin namlusundaki mermiye dönüşüyor.

"Gerçekliğin savunulması ve halkın hakları için, buna izleyici olmak yerine buna karşı direnmemiz gerekiyor. Maalesef mevcut tutumuzla şu anda izleyici konumundayız. Bazı kurumlarda eksiklikler olabilir. Bu kurumlar karalama politikalarının hedefinde olabilir. Bir diğer örnek ise mahkemelerdir. Bir mahkemeden çıkan karar yanlış da olabilir. Bu karara karşı mahkeme meclisine itirazda bulunabiliriz.

ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMİ
"Neden aklımıza gelen her şeyi bilmeden dedikoduyla yargılıyor ve hemen saldırmaya başlıyoruz. Öte yandan bu davranışlar ve yöntemler, bölgenin İsviçre'ye dönmesi ve her şeyin tamamen sakin olması, eksiklik ve yanlışlık olmaması gibi devrim aşamasında olduklarını unutturan özel bir savaş da mevcuttur. Hâlâ bir varlık yokluk savaşı yürütüyoruz, hala toplum bu savaşın ortasında. Halkın kazanımlarını savunmaya çalışıyoruz. Bütün bunlarla birlikte düşman da sürekli saldırıyor.

"Birbirimize tahammül ve yardım etmeliyiz. Bugün Özerk Yönetim kurumlarında hizmet yürüten herkes bu toprakların sahipleridir. Dedikodular üzerine burada çalışanlara saldırmak ne kadar uygundur? Bu kişileri rüşvet almakla suçlamak ne kadar doğru? İslam'da 'Şüphenin ardında günah vardır' deniliyor. Bir olay olduğunda o olayın araştırılması ve aydınlatılması gerekiyor. Ardından kişiler veya konu hakkında bir hüküm verilmelidir. Toplum ve yönetim, bu şekilde kendini geliştirebilir ve her türlü saldırıdan koruyabilir.

"Bir diğer örnek ise eğitim ve öğretimdir. Bölgede devam eden bir eğitim sistemi bulunuyor. Her geçen gün gelişmeye devam ediyor. Materyaller hazırlanıyor. Öğretmenler hazırlanıyor. Bu eğitim sisteminde bir kesimin etkisi bulunabilir. Veyahut bir kesim fikrî olarak yanlış bir düşünceyi savunuyor olabilir. Bu durumda doğrudan birbirimize saldırmak yerine karar vericilere ulaşarak önerilerimizi sunsak daha iyi olmaz mı?

"Özel savaşa karşı çok uyanık olmalıyız. Özel savaş metotlu bir şekilde toplumumuza karşı kullanılıyor. Halkımızı birbirinden ayırmak ve birbirine düşürmek istiyorlar. Diğer yandan kurumları birbirine düşürmeye çalışıyor. Özel savaş nedeniyle kurumlarımıza olan güven sarsılabilir. Bu da düşmanın hizmetine girmektedir. Eğer bir kişinin amacı düzeltmek olsa karalama ve teşhir peşinde koşmaz."

KAZANIMLARIN KORUNMASI
PYD Eş Başkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Kuzey ve Doğu Suriye halklarının saldırılara karşı kendisini korumasına yönelik şunları söyledi: "Her şeyden önce, binlerce şehit verilerek ve bölge halklarının fedakarlıkları sonucunda elde edilen mevcut kurumlar ve kazanımlar bulunuyor. Bazı eksikliklere ve yanlışlıklara rağmen bu kazanımları korumazsak topluma bir bütün olarak olumsuz etki edecek. IŞİD'in ve bölgedeki ajanların ilerlemesinin önünü açar. Bu kazanımların korunması herkesin sorumluluğudur. Çözüm Demokratik Ulus, ortak yaşam, halkların kardeşliği, özgürlük ve demokrasi fikrinde yatmaktadır. Devrimin devam ettiğini ve henüz bitmediğini herkes bilmelidir. Hâlâ devrimin ilk aşamalarındayız ve önümüzde bazı zorlu engeller var. Ayrıca her şeyin arzumuza göre olmadığını bilmemiz ve her şeye hazır olmamız gerekir. Uzaktaki hayalleri gerçekle karıştırmamak gerekir. Suriye'de, Kuzey ve Doğu Suriye'de, Rojava'da farklı milletlerden ve halklardan oluşuyoruz, bu kazanımları savunmak, mücadele seviyelerini yükseltmek, halkının haklarını koruyan demokratik bir Suriye'ye ulaşmak için birlikte çalışmalıyız."