23 Eylül 2024 Pazartesi

Aksu: Sel ve deniz taşmalarının nedeni kapitalist kentleşme

Mevsimsel olarak sağanak yağış ve fırtınaların yaşanmasının gayet normal olduğunun altını çizen Polen Ekoloji Kolektifinden Cemil Aksu, doğal afet olarak tanımlanan sel, deniz taşması gibi olayların nedeninin iktidarların sermaye yanlısı, rant ve kar odaklı doğa düşmanı politikaları olduğunun altını çizdi. Tüm dünyada sınıfın burjuvaziye saldırısını önleyecek kentler inşa edilirken doğal afetlere karşı tek bir kent inşa edilmediğine dikkat çeken Aksu, ekoloji mücadelesinin antikapitalist, antiemperyalist olması gerektiğini vurguladı. BM çatısı altında yürütülen ekoloji mücadelesinin emperyalistlerin bir rekabet alanı olduğuna dikkat çeken Aksu, Türkiye'de de ekoloji mücadelesinin antikapitalist, antiemperyalist ve sistem karşıtı olması için çabaladıklarını kaydetti.

Günlerdir etkili olan sağanak yağış ve fırtına nedeniyle kentlerde deniz taştı, sokaklar su altında kaldı. Yaşanan doğa felaketinden küresel iklim krizi suçlansa da asıl sorumlu kentsel dönüşüm adı altındaki rant odaklı doğa düşmanı politikalar.

'BU TÜR OLAYLAR ÖNCEDEN ALLAHA HAVALE EDİLİRDİ ŞİMDİ İKLİM KRİZİNE'
Polen Ekoloji Kolektifinden Cemil Aksu, Özgür Tv'nin Özgür Yorum programında Hüseyin Torun'a değerlendirmelerde bulundu. Birkaç gündür yaşanan doğa olaylarının mevsimin normali olduğunun altını çizen Aksu, "Ama Türkiye'nin dört bir tarafında hem denizlerde taşma, hem seller meydana geldi. Bu durum hem can kaybına neden oldu hem de yaşam alanlarına zarar verdi. Aslında bunlar yaz kış demeden yaşanan olaylar. Önceden iktidarlar ve medya bu tür olaylar yaşandığı zaman takdiri ilahi olarak açıkladı. Son birkaç yıldır da hep iklim kriziyle bağlantılandırılmaya çalışılarak açıklanıyor. Örneğin iklim krizinden dolayı kısa bir zamanda çok yüksek miktarda yağış meydana geldiği için sellerin olduğu, yolların, caddelerin evlerin su altında kaldığı gibi açıklamalar yapılıyor. Bunun aslında en başta mevcut gerçekliği örtbas eden bir açıklama olduğunu belirtmek gerek. Her mevsim, her ay yaşanan iklim olaylarını küresel iklim değişikliğiyle bağlantılandırmak topu taça atmak. Önceden allaha havale ediliyordu şimdi ise iklim krizine" dedi.

'KENTLERDEKİ PROJELERDE RANT VE KAR AMAÇLANIYOR'
Sel, denizlerin taşması, dalgaların yükselmesi, deniz kıyılarının tahrip olmasının ilk nedenlerinden birinin çarpık ya da kapitalist şehirleşme uygulamaları olduğuna dikkat çeken Aksu, "Tüm dünyada özellikle Fransa'da Paris Komününden sonra işçi sınıfının saldırılarını bertaraf etmek üzere kuruldu şehirler. Ama iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlara göre kurulan tek bir şehri yok. Türkiye'de yaşanan sel vb. durumlar Amerika'da Almanya'da da yaşanabiliyor. Gelişmiş ya da az gelişmiş kapitalist ülkeler fark etmeksizin her yerde aynı kapitalist mantıkla şehirler inşa ediliyor. Bu şehirler inşa edilirken de kuşkusuz esas olarak kentsel rantlar, kentsel arazilerin ve arsaların; inşaat şirketlerine, emlak şirketlerine diğer uluslararası emlak tekellerine rant ve kar sağlayacak yapıda kurulmasından hareketle gerçekleşiyor. Türkiye'de 1950'lerden beri kentleşme dalgalarında yaşanan plansızlık, kentlerin gelişi güzel yapılması, uzun vadeli planlara dayanmaması gibi sorunlar bir tarafa son yirmi yılda inşaat dalgalarıyla neredeyse Anadolu'nun bütün kentlerinde,  kasabalarında şehirleşme dalgası yaşamaya başladı. Bu dalgada hem kentsel alanlar neredeyse betonla kaplandı hem de kentsel inşaat faaliyetlerinin gerekli duyduğu ham maddelerin karşılanması için de yurt çapında yoğun bir madencilik faaliyetleri de derin vadilerde, ormanlık alanlarda büyük tahribatlar yarattı" ifadelerini kullandı.

'SELİ, ÖNLEYECEK YEŞİL ALAN KALMADI'
Son yirmi yılda kentlerin dolup taşması, neredeyse hiçbir yeşil alanın kalmaması, her yerin betonla kaplandığı bir durumda yağışlarda sellerin son derece normal olduğuna dikkat çeken Aksu, şöyle devam etti: "Birçok yerde yağan yağmuru emecek toprak yok, şiddetini yavaşlatacak ormanlık alan yok. Oluşan yağmur sularının bir şekilde derelere ulaşmasını sağlayacak hatların üstü, bütün derelerin üstü betonla kapatılmış durumda. Ve adında dere geçen bütün yerler bir sokak oldu İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da, Antalya'da. Önce bu şehirleşme olgusuna bakmak gerek."

'NÜFUS SANİYE BÖLGELERİNDE TOPLANDI'
Aksu, Polen Ekoloji Kolektifinin önerdiği kentleşme modelini şöyle açıkladı: "Kentleşme meselesini sadece kentsel imar planlarıyla ele almak en başta bu konuya sığ bir yaklaşıma düşmek olacaktır. Kentleşme olgusu ortaya çıkışı itibariyle tüm dünyada kapitalist sanayinin gelişmesi ve buna bağlı olarak da kırsal yapıların, nüfusun belli noktalara ulaştığı olgudur. Tarihsel gelişim içinde kapitalist üretim ilişkileri nasıl sermayeyi tüm zenginlikleri belli ellerde tekelleştirdiyse, nüfusun da belli yerlerde merkezileştirilmesi durumuyla karşı karşıyayız. Nüfusun büyük bir kısmını sanayi bölgelerinde toplayarak buraları hem emek gücünün toplandığı merkez haline hem de toplanma sonucunda da bu kentlerdeki arazileri birer rant ve inşaat yapılanması için de kar haline getiriyor.

'ÜRETİM SİSTEMİNİ DEĞŞİTİRMELİYİZ'
"Polen Ekoloji Kolektifi, kentleşme modeli en başta kapitalist üretim ilişkilerinin değiştirilmesiyle kent ve kır ilişkilerinin tarımla, sanayi ilişkilerinin bir bütün olarak yapılandırılmasıyla çözülebilecek bir sorun olarak görüyor. Ancak bu zamanda böyle bir değişiklikle kentsel alanların ve kent arazilerinin birer kar ve rant kapısı olmaktan çıkarmış olursunuz. Dolayısıyla insanlara daha kolay erişebilecekleri daha iyi yaşayabilecekleri kentsel mekanları yaratma imkanı bulursunuz hem de siz kapitalist üretim ilişkilerini değiştirdiğinizde kar odaklı bir üretimden kendinizi kurtarmış, toplumun ihtiyaçları ve doğanın sınırlarına uygun üretim imkanı yaratmış olursunuz. Bu durumda hem kırsal alanlarda insanların daha iyi koşullarda yaşaması imkanlarını yaratmak hem de insanları kentlere yığarak ucuz iş gücü deposu yaratma hedefinden kendimizi özgürleştirmiş oluruz. Dolayısıyla bu dönüşümlerin üzerinden ancak kentin nasıl olabileceğini konuşabiliriz. Kuşkusuz bunu hem Sovyet ülkelerinde hem de diğer demokratik ülkelerde önemli uygulamalarda olumlu olumsuz örnekleri var. Bugün gelişen küresel kapitalist kentleşmeden kurtulmak için sadece belediyelerle sınırlı uygulamalarla bir çözüm geliştirilemeyeceğinin en başta görülmesi gerek. Bütün üretim sistemini değiştirmeden de yeni bir kentleşme ya da toplumsal gelişimi gerçekleştiremeyeceğimizin altını vurgulamak gerek."

'NEDEN KAPİTALİST META ÜRETİMİNİN YARATTIĞI SORUNLARDIR'
İklim krizinin atmosferdeki karbondioksit ve diğer metan gazı gibi fosil yakıtlardan ortaya çıkan gazların birikmesinin artık tüm yeryüzündeki ısıyı etkileyecek boyutlara varmasını ifade ettiğini belirten Aksu, "Dolayısıyla bu çok uzun vadede gelişen bir birikim ve döşümü ifade ediyor. Bugün yeryüzündeki ortalama sıcaklığı ve değişimi son iki yüz yıldaki atmosferde biriken karbondioksit ve metan gazı gibi fosil yakıtlardan oluşan emisyon miktarıyla ilişkilenerek belirleniyor. Atmosferdeki mevcut fosil yakıtlardan kaynaklanan gazların daha önceki çağlarda gerçekleşen büyük iklim değişikliklerine kıyaslanarak büyük bir çözüm oluşturuluyor. Yeryüzünde gerçekleşen küçük buzul çağında, atmosferdeki bu gazların 350-400 ppm oranında olduğu bilindiği için şimdi de atmosferdeki emisyon miktarının bu noktaya gittiği görülüyor. Dolayısıyla da atmosferdeki bu fosil gazların birikmesi tüm yeryüzünde adeta yeryüzünün battaniyeyle sarılması gibi bir etki yaratıyor. Bu da bütün bir yeryüzünde belli döngülerin kırılmasına, bozulmasına ya da kaymasına neden oluyor. Bu da kutuplardaki buzulların erimesine ya da yüksek dağlardaki buzulların erimesi, deniz seviyelerinde yükselme ve belli türlerin yok oluşunun hızlanması gibi sonuçlar yaratıyor. Aynı zamanda aşırı iklim olayları diye bahsettiğimiz tayfunların, kasırgaların ya da çok kısa zamanda aşırı yağışlar gibi olaylarda kendini gösteriyor. Buna neden olan şeyler kuşkusuz kapitalist meta üretiminin, gelişiminin yarattığı sorunlardır" ifadelerini kullandı.

'DAHA DA BÜYÜMEK İÇİN  BÜYÜMEYİ HEDEFLİYOR'
Tüm dünyada 200 yıllık zaman diliminde kapitalist meta üretimindeki gelişimle atmosfere salınan karbon miktarı ve yeryüzündeki ısı değişimini gösteren tabloların yana yana konduğunda grafiklerde eğilme olduğunu kaydeden Aksu, şöyle devam etti: "Sonuçta tüm dünyada kapitalizme beraber meta üretimi artık sadece sermayenin daha da büyümesini sağlayacak şekilde büyümenin en kısa zamanda en az maliyetle gerçekleşecek teknik ve miktarlarla yapılmasını ön gören üretim sistemi kuruldu. Kapitalizmin üretim mantığı toplumun ihtiyaçlarının karşılanması değil sadece sermayenin daha da büyümesi ve her döngüde daha da büyümesi için büyümeyi hedefleyen mantaliteyle işliyor. Dolayısıyla bu döngünün sermayenin her devirde daha da büyütmesi için yapılan üretim faaliyetlerinde maliyetleri düşürmek için ona uygun teknolojiler kullanıyor.

'DOĞA, EMEK VE TOPLUM SÖMÜRÜLÜYOR'
"Çevresel ya da toplumsal maliyetler hiçbir şekilde karşılanmıyor. Emeğin en ucuz şekilde kullanılması ve doğanın da en ucuz şekilde ham maddeye dönüştürülmesini gerektiren bir sistem kuruluyor. Bu sistem ister istemez hem toplumsal bir yıkım hem de ekolojik bir yıkıma neden oluyor. Emeğin daha da sömürülmesi demek işçilerin en insanlık dışı koşullarda, en asgari düzeyde yaşaması koşulları demek. Doğanın en ucuz halde ham maddeye dönüştürülmesi ormanların yıkılması demek, sanayi atıklarının arıtma ya da işleme tabi tutulmadan nehirlere ya da tarım alanlarına bırakılması demek. Madencilik faaliyetlerinde ormanların ölçüsüzce endüstriyel tarım faaliyetlerinde amazonlarda ve diğer ülkelerde görüldüğü gibi milyonlarca hektarlık ormanlık alanın yok edilmesi demek. Bunda da son iki yüzyıllık kapitalizmin kullandığı üretimde, enerji türlerine baktığınızda bunlar kömür ve petrol türevlerini kullanıyor. Yoğun kullanım da kuşkusuz daha atmosfere büyük miktarlarda karbon emisyon salınması demek. Dolayısıyla iklim krizi ve kapitalizm ilişkisini bu üretim ve o üretime bağlı olarak geliştiren bütün ulaşım yeniden üretim sektörlerinin hizmet sektörünün tamamını kapsayan etkilerini görmek gerek. Ancak bu şekilde iklim kriziyle kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı sonuçları daha da iyi görünebilir."

'BM ÇATISI ALTINDAKİ ÇALIŞMA KAPİTALİST VE EMPERYALİST'
Birleşmiş Milletler çatısı altında yürütülen iklim krizi tartışmaları ve politikalarını da değerlendiren Aksu, çevre hareketlerini ikiye ayırmak gerektiğinin altını çizdi. Aksu, şu ifadelerle devam etti: "Birincisi Avrupa'daki ülkelerin , tüm dünyayı bir ağ gibi saran BM çatısı altında sürdürülen uluslararası yarattığı hegemonik bir iklim siyaseti var. 1972'den beri BM çatısı altında uluslararası çevre konferansları düzenlenerek hem çevre sorunları hem de iklim krizi ve nasıl çözüm getirileceği tartışmaları yapılıyor. Öncelikle BM çatısı altında sürdürülen Kyoto ve Paris İklim Anlaşması gibi anlaşmalarla ilerletilmeye çalışılan sürecin aslında kapitalistler arasında yeni türev piyasaların yaratılması ve rekabetin bir düzeyi, biçimi olarak görmek gerek. Çünkü BM çatısı altında sürdürülen iklim krizi tartışmaları eni sonu biteceği öngörüsüyle çevresel maliyetleri sürekli artan fosil yakıtların ve ona dayanan enerji ve üretim sistemlerini değiştirerek, dönüştürerek yeni enerji kaynakları ve sistemlerine dayanan üretim teknolojilerinin geçirilmesini öngören; bu temelde de bütün kapitalist ve emperyalist ilişkileri yenilemeye çalışan bir çalışma.

'ABD'NİN EN BÜYÜK DOĞALGAZ VE PETROL REZERVLERİNİ KULLANIMA SUNDUĞU BİR SÜREÇ YAŞANIYOR'
"Burada iklim krizi ve onun yarattığı sonuçlar bu dönüşümün bir manivelası yapılmak isteniyor. İlerlemenin olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü yetmiş yıldır aynı teraneler bu zirvelerde tekrarlanıyor. İklim krizi ve bugün açısından kendilerinin açıkladığı 1 buçuk derecelik ısınma sınırı geçilmiş durumda. Dolayısıyla kendilerinin açıkladığı karbon emisyonlarını azaltma hedeflerinin hiçbiri uygulanmıyor. Bilakis özellikle de 2008 krizi ve sonrasında Ukrayna'daki ABD, Avrupa, Çin arasında emperyalist paylaşım rekabetinin bir savaşa döndüğü noktadan sonra da bütün bu sözlerin unutularak yeniden kömüre, fosil yakıtlara, nükleer santrallerin devreye sokulacağı ABD'nin yeniden şimdiye kadar ki en büyük doğalgaz ve petrol rezervlerini kullanıma sunduğu süreç yaşanıyor.

'TABANDAKİ İKLİM HAREKETLERİ ANTİKAPİTALİST BİR ÇİZGİYE EVRİLDİ'
"İklim krizi vesilesiyle emperyalist ve teknolojik bağımlılık dönüştürülmeye çalışılsa da iklim krizinin yarattığı ekolojik ve toplumsal felaketlerin önlenmesine dair BM çatısı altında hiçbir şekilde önleyici bir çalışmanın yapılmadığı söylenebilir. Bu durumun ortaya çıkmasıyla beraber aslında yine '70'lerden beri yeşil partiler ya da çevreci dernekler gibi toplumsal örgütlenmeler çatısı altında süregelen hareketlerde de ekolojik yıkımların, iklim krizi gibi küresel sorunların, BM ya da emperyalist devletlerin başını çektiği organizasyonlarda arka planda yürütülen diplomasilerle de bu işin çözülemeyeceği, çözülmesi için aslında hükümetler ve temsil ettiği şirketlerin bizzat bu üretim sisteminin değiştirilmesi gerektiğine dair güçlü bir kanaat, öngörü oluşmaya başladı. Bu da bu hareketleri tabandaki iklim hareketlerini, çevre hareketlerini antikapitalist çizgiye evriltti.

'İKLİM HAREKETLERİ SİSTEM İÇİN ÇÖZÜLMELERDEN UZAKLAŞIYOR'
"Hem BM'deki yeşil partiler gibi partilerin yozlaşması, sermayenin diğer partilerden farkı olmayan bir partisi haline gelmeleri ve BM çatısı altındaki sürdürülen görüşmelerin sonuç üretmemesi yeni bir arayışı doğurdu. Bu arayış hem antiemperyalist hem antikapitalist, aynı zamanda da kapitalizme karşı mücadele eden işçi sınıfının tarihsel devrimci mücadelesinin görevi ve parçası olarak algılayan yeni bir iklim ve ekoloji hareketi doğuyor dünya çapında. Bu henüz tamamen şekillenmiş bir program ve stratejiye kavuşan örgütlenmeye dönüşmedi ama son on yıldaki dönüşümün altını çizmek gerek. Bugün de örneğin İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırıma varacak düzeyde savaşa karşı da  iklim hareketlerinin antiemperyalist açıklamaları, onları sistem içi hareketlerden sistem içi çözülmelerden uzaklaşmaya başladığının işareti olarak görmek gerek."

'ANTİKAPİTALİST VE SİSTEM KARŞITI HAREKETE DÖNÜŞMESİ İÇİN ÇABALIYORUZ'
Polen Ekoloji Kolektifinin, antikapitalist, antiemperyalist ekoloji hareket ve eğilimdeki örgütlerle bu eğilimi güçlendirmeye çalıştığını kaydeden Aksu, tarihsel olarak Marksist devrimci tarihi, emperyalist örgütlerin kapitalizm karşıtı mücadele deneyimleri, birikimleri olmasına rağmen çevre alanında yeni bir varlık göstermeye başladığını belirtti. Aksu, "Bu açıdan bu alandaki en başta ideolojik hegemonyanın kırılması, liberal sistem içi sermaye yanlısı anlayışların yıkılması gerektiğini ama bunun için de devrimcilerin, Marksist, antiemperyalist güçlerin pratik anlamda ekoloji mücadelesinde güçlü örgütler yaratması gerekiyor. Çünkü şirketlere karşı nerede olursak olalım, ekolojik yıkım yaratan şirketlerle mücadele yürüttüğümüz oranda ideolojik, politik anlamda güçlenebiliyoruz. Hasbelkader Türkiye'de AKP döneminde gerçekleşen ekolojik yıkım projelerine karşı yerellerde yer alan arkadaşlar olarak bu mücadelenin daha da geliştirilmesi ve antikapitalist ve sistem karşıtı bir harekete dönüşmesi için mücadele ediyoruz, çabalarımızı uluslararası alanda da sürdürüyoruz. Önümüzdeki ay 5-10 Aralık tarihlerinde Kolombiya'da yeryüzü Ekoloji Konferansı düzenlenecek. Bu konferansın hem çağrıcısı hem de örgütleyicileri arasındayız. Tüm dünyada ekoloji alanda örgütlerin Marksizm eğilimlerini güçlendirmek, antiemperyalist, antikapitalist mücadelede rol alacak yeni bir uluslararası ekoloji mücadelesinin geliştirilmesi için çaba harcayacağız" dedi.