24 Kasım 2024 Pazar

Ziya Ulusoy yazdı | Sessiz kalmak savaşa yarar

TKP'nin bugün de sürdürdüğü şovenist tezleri, Perinçek ve Akşener'in tezlerinden fazla farklı değil. İşgalci savaş karşısında kararlı sessizlik ve tarafsızlık tavrı da, bu gerici şoven politikalarının bir sonucu.

Erdoğan faşizminin işgalci savaşına karşı emekçi sol içinde sessiz kalan kesim de var. Bunların en önemli temsilcileri TKP ve Sol Parti.

TKP üzerinden sessizlik eleştirisini yapmak isabetli olur.

Erdoğan faşizmi, Rojava işgallerinin yanı sıra, öncesinden başlayarak Başûr Kürdistanı'ndaki Medya Savunma Alanları'na işgalci savaş saldırılarını sürekli kıldı.

2021 ve şimdi devam eden işgalci savaşta, yoğun hava bombardımanı yapıyor ve kimyasal silahlar kullanıyor.

Aynı zamanda savaşı Kürt düşmanı ve büyük devlet şovenizmini yükseltmenin, faşizme kitle desteğini güçlendirmenin aracı olarak da kullanıyor. Bu yolla rejimini kalıcı kılmak istiyor.

Erdoğan faşizmi Medya Savunma Alanları'na işgalci savaşında diğer işgallerinden daha fazla emperyalist ve gerici devletlerin desteğini alıyor. ABD, AB emperyalistleri, Barzani ve Kazımi, Erdoğan'ın işgalci savaşını aktifçe destekliyorlar.

İşgalci savaşta, önceki saldırılarında tekelci medyasıyla psikolojik savaş naralarını yükselten Erdoğan, bu kez de sessizlikle uğursuz zafer müjdesini şovenist paranoyanın aracı yapmak istiyor.

Komünist, devrimci ve emekçi sol hareket Erdoğan faşizminin işgalci savaşına kararlıca karşı çıkmalı. Enternasyonalizm bunu şart koşar.

TKP ise savaşa karşı çıkmamakta, tarafsız ve sessiz kalmakta net ve kararlı. Rojava işgallerinde "Suriye'ye işgale hayır" diyen TKP, işgalin daha çok Rojava Kürdistanı'na olduğu gerçeğini reddediyordu. Esad'a temsilci göndererek destek veren, "yoldaş Esad" yazıları yayınlayan TKP, Kürt özgürlük hareketinde burjuvaziyi keşfederek, "iki milliyetçilik"e de karşı tarafsızlık politikası izliyor. Savaşa ilişkin PKK ve Erdoğan faşizmiyle kendi arasına eşit mesafe koyuyor.

"Her iki milliyetçiliğe karşı olma"nın bile gereği Erdoğan rejiminin savaş yenilgisi için mücadele etmek olması gerekiyorken onu da Türk halkında yaratılan sosyal şoven atmosferden zarar görmemek için yapmıyor. Barış politikası bile gütmüyor.

Ukrayna, Libya savaşına karşı çıkabiliyor ama Kürt'ün yurdu, kendi ülkesinin burjuvazisi ve Erdoğan rejimince işgal edildiğinde sessiz kalabiliyor.

O halde TKP'nin Erdoğan faşizminin işgalci savaşı karşısında tarafsızlık ve sessizlik kararlılığı dosdoğru şovenizm. Sosyal şovenizmin şiddetli savaş koşullarındaki hali bu.

TKP, 80'li yılların sonunda ulusların kaderlerini tayin hakkının artık gerici bir rol oynadığı teorisini uydurdu. 90'lı yılların başında Kürt hareketinin serhildanları yükseltmesinden etkilenerek yoksul köylülerin hareketi olduğu lafları etti ve seçim ittifaklarına katıldıysa da bir süre sonra bu tavrından vazgeçti. 28 Şubatçı generallerin Erbakan'a karşı hareketinden sola özgürlük beklentisine girerek Türk yurtsever cephe stratejisi izlemeye başladı.

Ve aynı zamanda Türkiye'nin bölünüp parçalanma tehlikesi paranoyasını benimsedi. Birincil görevini bu parçalanma tehlikesine mücadele olarak ilan etti. 8. kongresi ve sonrası konferanslarda karar haline getirdi.

TKP bölündükten sonra, sosyalizm lafızlarıyla antifaşist mücadelede kaçkınlığını örtme, sosyal şovenizmini gizleme politikasına dönüş yaptı.

Fakat Kürt hareketine şovenist düşmanlığı sürdürdü. Öyle ki, onu emperyalizmin bölge ve Türkiye oyunlarına kirli, kanlı ve terör yöntemiyle dahil olmakla suçlayacak kadar şovenist çirkefliğe battı: "Şu anda Türkiye'yi etkilemekte olan terör saldırılarının, istikrarsızlaştırıcı siyasal girdilerin önemli bölümünün emperyalist merkezlerden kaynaklandığı tartışılmayacak bir gerçektir.
...
"Bugün ise Kürt siyaseti, bir yandan geride bıraktığımız yıllarda ABD ile ilişkilerde elde ettiği olanakları yitirmemek için bu ülkenin bölge ve Türkiye operasyonlarına kirli ve kanlı bir biçimde dahil olmakta." (22 Ocak 2017)

TKP'nin bugün de sürdürdüğü bu şovenist tezleri, Perinçek ve Akşener'in tezlerinden fazla farklı değil.

İşgalci savaş karşısında kararlı sessizlik ve tarafsızlık tavrı da, bu gerici şoven politikalarının bir sonucu.

TKP safında ve diğer sessiz kalan emekçi sol saflarda, sosyalizm amacına bağlı olanların, şovenist ve sosyal şovenist tarafsızlık ve sessizlik politikasına karşı seslerini yükseltmeleri enternasyonalizmin ve Kürt işçisine ve yoksuluna güven vermenin şartıdır.