24 Kasım 2024 Pazar

Ziya Ulusoy yazdı | Faşist inşa ama diktatörlük değil mi?

Erdoğan rejimi, 2015 kitlesel katliamları sürecinde fedakarca direnen devrimci güçleri, en başta da Kürt özgürlükçü güçlerini tümüyle bitirebilse, Batı'da da tüm demokratik güçleri kısa zamanda tasfiye ederdi. Kürt hareketini ezemeyen faşizm Türk halkını güçlü dayanağı olmaya tam razı edemez ve demokratik hakları ve güçleri bu nedenle tümüyle tasfiye edemez. İnşası var ama rejimine geçilemedi görüşü, antifaşist tarihsel birikimi ve tarihsel bilinci faşizme karşı mücadeleye seferber etmeye zarar veriyor.

Erdoğan iktidarının niteliği üzerine tartışmalar devam ediyor.

Faşist inşa var ama henüz faşist bir rejim yok görüşü de, "otoriter", "bonapartist", "otokrat" nitelemelerinin diğer bir türevi. Bu görüşü "Teori ve Eylem" dergisinde Seyfi Selçuk temellendirmeye çalışıyor: "Tek adam rejimine faşist bir diktatörlük denebilir mi sorusuna yanıtımız hayırdır. ... antidemokratik gerici yanı oldukça yoğun, gerici bir burjuva diktatörlük biçimidir."(Tek adam rejimi ve faşizmin inşası, Ocak 21)

Yazara göre, Erdoğan'ın faşizmi inşa süreci henüz rejimin değiştiği bir düzeye varamamıştır. Neden?

Yazara göre, hala "Anayasa" ve "yasalar"ın varlığı, diktatörden farklı davranabilen AYM'nin varlığı, seçimlerin yapılıyor olması ve fiilen işlevsiz olsa da parlamentonun hala varlığı, faşizmin kurumsallaşmasını tamamlamadığının, faşist rejime geçilemediğinin kanıtı.

Bunlar faşizmin iktidarını sürdürecek kadar kurumsallaştığını, ama Mussolini ve Hitler ile 2. paylaşım savaşından sonraki askeri rejimler gibi burjuva temsili demokrasinin kurumlarını bütünüyle tasfiye edemediklerinin kanıtı.

İşçi sınıfı ve ezilenleri temsil eden sosyalist ve emekçi partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin henüz kapatılamamış olmaları, bütün faşist baskılara rağmen demokratik görüşleri yaymanın araçlarının kullanılabiliyor olması, burjuva demokratik hakları rejimin tasfiye edemediğinin ve faşist rejime geçilemediğinin yazara göre kanıtı.

Yine yazara göre işçi sınıfı ve ezilenlerin grev ve diğer mücadelelerinin faşizm tarafından tümüyle sona erdirilememeleri de faşist rejime geçilemediğinin diğer temel kanıtı.

Bu kanıtlar, Erdoğan iktidarının, sosyalist, demokratik ve Kürt ulusal özgürlükçü örgütlü güçler ile temel aldıkları sınıfların iradelerini ve mücadelelerini yenemediğinin/ezemediğinin, faşizmi "kalıcı" kılamadığının kanıtları, ama faşist rejime geçilemediğinin kanıtları değil.

Çünkü sınıf mücadelesinin güç ilişkileri faşist rejimlerin sonal amacına tamamen ulaşmalarını engelleyebilir.

Geçmişte 1923 darbesinde Bulgaristan'da, 1922-26 arası Mussolini iktidarında, rejim, mücadeleyi tamamen bitiremedi, demokratik hakları tamamen tasfiye edemedi, parlamento ve seçimleri de tasfiye edemedi. Ama her iki yer ve zamanda iktidar faşist diktatörlüktü. Amacına ulaşmak için Çar Bulgaristan'da ikinci bir askeri darbe yaptı. Mussolini rejimi ise karşısındaki güçleri sınayıp deneyerek ancak 1926'dan sonra faşist parti dışındaki bütün partileri kapattı. Sendikaları zorunlu iş cephesinde, demokratik kitle örgütlerini ise zorunlu Dopolavaro (iş sonrası) örgütünde faşist hakimiyete alarak tasfiye etti.

Dimitrov bu deneyimlerden çıkardığı sonuçla faşizmin, kitle desteğinin zayıfladığı koşullarda burjuva liberal muhalefete izin vererek, parlamentoyu tasfiye etmeyerek iktidarını sürdürmeye çalışabileceğini formüle etti.

Yazarımız bu deneyimleri ve çıkarılan sonucu dikkate almayarak yanılıyor. Erdoğan rejimini faşistlikle nitelemekten kaçınıyor.

Yazar faşizmi burjuvazinin açık terörist diktatörlüğü olarak içeriklendirirken, baskı ve terörüne bakarak rejimi faşizmle niteleme görüşünü eleştiriyor, kendisiyle çelişkiye düşüyor. Burjuvazinin ihtiyaç duyarak kaydığı, inşa ettiği faşizmin, salt değilse de en başta gelen temel özelliği açık terörist diktatörlük olmasıdır. "Salt baskı ve teröre bakarak" eleştirisi, liberal yönde bakışı ifade eder ve başta gelen en önemli özelliğini gözden kaçırarak rejimin faşist niteliğini reddetmeye götürür. Yazarımızı da götürüyor.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, Erdoğan rejimi, 2015 kitlesel katliamları sürecinde fedakarca direnen devrimci güçleri, en başta da Kürt özgürlükçü güçlerini tümüyle bitirebilse ve direniş sürmeseydi, elbette kısa sürede Batı'da da tüm demokratik güçleri kısa zamanda tasfiye ederdi. Burjuva muhalefeti de parlamentoyu da tümüyle tasfiye ederdi.

Vurgulamak gerekir ki, Kürt hareketini ezemeyen faşizm Türk halkını güçlü dayanağı olmaya tam razı edemez ve demokratik hakları ve güçleri bu nedenle tümüyle tasfiye edemez. Ama faşist olmaktan çıkmaz.

İnşası var ama rejimine geçilemedi görüşü, antifaşist tarihsel birikimi ve tarihsel bilinci faşizme karşı mücadeleye seferber etmeye zarar veriyor, diğer benzeri görüşler gibi bir kenara bırakılmalıdır.