25 Kasım 2024 Pazartesi

Yüksekdağ: 6-8 Ekim?i yaratan 'Kobanê düştü düşecek' diyen Erdoğan?dır

19 Temmuz'da Suruç'ta yaptığı konuşmaya ilişkin konuşan HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "Benim o konuşmayı yaptıktan sonra linç edilmemle 20 Temmuz'da gençlerin katledilmesi arasında siyasi ve kriminal bir bağ var. 20 Temmuz'da katledilen gençler benimle aynı siyasi çizgiye sahip olan gençlerdi" dedi.
Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın tutuklu yargılandığı davanın 7. duruşması Sincan Hapishanesi Mahkeme Salonu'nda görülüyor.
 
Duruşmayı HDP Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Murat Çepni, HDP MYK üyesi Emine Kaya, milletvekilleri Habip Eksik, Oya Ersoy, Tülay Hatimoğulları, ESP MYK Üyesi Şahin Tümüklü ve uluslararası kurum temsilcileri takip ediyor.
 
KONUŞMAM SİYASİ LİNÇ HALİNE GETİRİLDİ
 
Yüksekdağ, Urfa'nın  Suruç İlçesi'nde yaptığı konuşma nedeniyle hazırlanan fezlekeye ilişkin yaptığı savunmada, "19 Temmuz 2015'te yaptığım hükümet yanlısı organlar tarafından her gün verilen bir konuşmadan yapılmış bir alıntıdır. 'sırtımızı PYD'ye dayıyoruz' sözünün geçtiği konuşmadır. Bu siyasi linç konusu haline getirildi. Bu, doğrudan benim şahsımı hedefleyen bir komploydu. Sorun olan noktalardan birisi şu, benim konuşmamın bir bölümünün alınarak siyasi linç haline getirilmesi, gerçeği kırpmak ve kırmaktır" dedi.
 
Hakkında sürdürülen diğer yargılama süreçlerinde olduğu gibi bu yargılamanın da medya yoluyla yürütüldüğünü ifade eden Yüksekdağ, "Siyasi nefret söylemleri kullanılarak yürütüldü. Ben o konuşmayı yaptıktan sonra kamuoyunda Temmuz 2015 yılında siyasi iktidarın sonradan yarattığı gibi büyük bir infial yoktu. Böyle bir linç operasyonu yoktu. o süreçte aynı zamanda hakkımda başlatılmış bir soruşturma da yok. Bizim hakkımızda açılan bütün davalar geriye doğru açılmış davalar" diye belirtti.
 
Yüksekdağ koınuşmasının devamında şunları kaydetti:
"Kamuoyu ve iktidarın öfkesinin aracı haline getirilmiş bir kampanyanın ürünü haline getirilmiş bir cümleden suç icat edildi. Neden 'suç icat edildi' diyorum? Birincisi ben o konuşmayı yaptığımda hiçbir hukuk insanı bana, 'suç işliyorsun' diyemezdi çünkü PYD suç örgütü olarak gösterilmiyordu. Peki, bu siyasi iktidar yargılanıyor mu? PYD'yi suç örgütü olarak görmeyen kim? Siyasi iktidar. Ben o günkü konjonktür içerisinde bir konuşma yapıyorum ve bunun önünde hiçbir kanuni engel yok. Bunun bir suç olabilmesi için adı geçen örgütlerin terör örgütü olarak görülmesi gerekir. Gerçek öyle miydi peki? Kesinlikle hayır, 100 defa hayır. 2014 - 2015 boyunca bu örgütlerle sistematik ilişkiler yürütülmüştür. Beraber askeri, siyasal, diplomatik çalışmalar yapılmıştır. Bunları gazeteleri açıp baksanız görebilirsiniz. Ben o gün bu sözü sarf etmekle suç olmamış bir suçu işlemiş oluyorum. Tamam geriye dönük yargılama Anayasa ihlali ama hadi oldu, Meclis'in hikmetinden sual olunmaz, çoğunluğu böyle karar verdi. Ama somut olarak, fiil olarak suç unsurundan söz ediyoruz. O gün yasal olarak herhangi bir suç teşkil etmeyen şey bugün nasıl suç kabul ediliyor.
 
7 HAZİRAN'DAN SONRA SAVAŞ KONSEPTİ DEVREYE SOKULDU
 
"Yıl 2015 Temmuz, dönüyoruz dolaşıyoruz 7 Haziran sonrasına geliyoruz. HDP'nin AKP'yi tek başına iktidardan indirdiği güne geliyoruz. İki kilit nokta var; çözüm sürecinin bitirilmesi ve 7 Haziran'da HDP'nin aldığı büyük başarı. İktidardaki şahıs bakmış ki çözümden rant sağlayamıyor, ülke huzur içerisinde olsa bile kendisi rant sağlayamıyor, 'demek ki benim halim duman o zaman bu memleketi duman etmeliyim' dedi. O zaman savaş konseptini devreye soktu.
 
"Bizler 7 Haziran seçimlerinden yeni çıkmışız, hükümet kurulacak mı kurulmayacak mı boşluk durumu söz konusu ama şunu görüyoruz ki çözüm süreci bitirildi. Biz 7 Haziran'dan sonra başka bir aşamaya taşınabilir diye bekliyorduk ancak gördük ki iktidar bitirmekte kararlı. O zaman 20 Temmuz'da Suruç patlaması ile IŞİD'in gerçekleştirdiği, iktidarın da göz yumduğu süreç, Ceylanpınar'da iki polisin suikastle öldürülmesi ile devam etti. Bunun da bir provokasyon olduğu bütün belgeleri ile ortaya çıktı. Şu an bunu da konuşmuyorlar örneğin, kimsenin konuşmasına izin vermiyorlar. Benim konuşmayı yaptığım süreç de tam bu geçiş sürecine denk geliyordu. Siyasi iktidar tedavülde olan politikasını henüz değiştirmemişti ama yeni bir stratejiye geçecekti. Biz onlar kadar ince hesaplar yapamayız, siyasetçiyiz ve elbette konuşacağız. O zamanki koşullar içinde bir karşılığı vardı. PYD, devlet tarafından da bu ülkenin toplumu tarafından da terör örgütü üyesi olarak görülmüyordu.
 
"O dönemki konuşmam toplumsal eğilimin bir yansımasıdır. toplumsal eğilimin dışına düşen siyasi iktidardır. Siyasi iktidar toplumun beklentilerini çiğneyip geçti.
 
'PYD TERÖR ÖRGÜTÜ LİSTESİNDE YOK'
 
"Dava açıldıktan sonra bakanlığa yazdık siz PYD'yi ne zaman terör örgütü ilan ettiniz? Bakanlık cevap vermedi. Ancak başka bir mahkeme için bakanlığın yazdığı yazı gerçeğin ayan beyan ilanıdır. PYD terör örgütü listesinde yok. Siyasi iktidarın söylediği başka, gerçek başka. Bu, iktidarın karakteristiği haline gelmiştir. Bu iddia koftur. Türkiye Cumhuriyeti, PYD'yi terör örgütü olarak görmemektedir. O zamanki konjonktürde de iktidarın PYD ile çok yakın ilişkileri vardır.
 
"2015'in sonlarında bu sözümü afişe etmeye başladılar, her gün yayınlamaya başladılar. Kara propaganda ve ikiyüzlü bir propaganda yürütmeye başladılar. İddia ediyorum bu iktidarın PYD ile benden çok daha fazla ilişkisi olmuştur. Bunu size belgeleri ile kanıtlayacağım. Kimse de çıkıp sormuyor. Ana muhalefet partisi arada çıkıp söylüyor ama onlar da gerçeğin peşine düşmüyorlar.
 
"Bazı örnekler vermek istiyorum. Size verdiğim belgeler içerisinde de yer alıyor. 2014 29 Ekim'inde Kobanê kuşatması önemli ölçüde kırıldıktan sonra Kobenî'ye peşmerge gücünün gönderilmesi gündeme gelmişti. Bunun için heyette yer alan arkadaşlarımız bakan ve müsteşarlarla mesai yaptılar. Kobanê'ye 29 Ekim'de yardım sevkiyatının yapılmasında anlaşıldı. Bunu organize etmek için şu an kırmızı listeye aldıkları Salih Müslim ile bakanlık müsteşarı Feridun Sinirlioğlu seri toplantılar yaptı. 29 Ekim'de peşmerge konvoyu Türkiye sınırları içinde dolaşarak Kobanê'ye indi. YPG - YPJ ile yapılan en açık temas budur. Hem siyasi hem diplomatik bir ilişkidir. Şimdi bunları duymak bile istemiyorlar. Terk ettikleri politikayı örtmeye çalışıyorlar. O dönemki politikalar sürdürülebilseydi belki bir yol alabilirdi Türkiye. 
 
"Benim konuşmayı yaptığım 19 Ekim 2015 günü, bana gelen iddianamede de yok, 19 Ekim günü ben Kobanê'ye gittim. Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndan, bakanlığın onayı ile Suruç Kaymakamlığı ve Valiliğinin organizasyonu ile yanımda parti heyeti ile Kobanê'ye gittik. 19 Ekim'de bir siyasi nezaket ziyareti yapmış oldum. Oradan çıktım aynı gün Suruç'ta mitinge katıldım. O konuşmayı yapmamdan dolayı terör örgütünü desteklemek iddiası ile sonradan hakkımda dava açıldı. Aynı gün siz terör örgütü ilan ettiğiniz, ben de propagandasını yapmakla itham ettiniz. Ben çıkıp sizin onayınız ve organizasyonunuz ile görüşme yapmışım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. E siz PYD'yi terör örgütü ilan ediyorsanız, ben aynı gün nasıl görüşüyorum? Yaptığım konuşmada kullandığım bir cümleden dolayı saldırıya uğruyoruz. Benim hem şahsım saldırı altındadır hem de parti olarak siyasi haklarımız ihlal ediliyor. 
 
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ YPG İLE ORTAK BİR OPERASYONDU
 
"Konuşmanın yapılmasından kısa bir süre önce bölgedeki YPG güçleri ile yaptığı ortak operasyonlardan birisi vardı, Süleyman Şah Türbesi'nin taşınma operasyonu. Bu operasyon YPG güçleri ile birlikte yürütülmüştür. Benim konuşma yaptığım tarihten 3 buçuk ay önce yaşanmıştır bu gelişme. Salih Müslim'e bizim müzakere heyetimiz aracılığıyla hükümetten bir çağrı gelmiştir, herhangi bir çatışmaya yol açmaksızın bir teklifte bulunulmuştur. Partimiz aracılığı ile iletildi bu teklif Salih Müslim'e. Efkan Ala, Sırrı Süreyya Önder, Salih Müslim, kriz masasının içinde yer almıştır. Süleyman Şah türbesi böyle bir organizasyonla taşındı.
 
"Sonraki süreçte yaptığım konuşmanın bir suç olarak sayılması yine aynı mantığa dayanıyor. Siyasi iktidarın kendi siyasi eylemlerini, kendi sorumluluğunu, hesap verme görevini yerine getirmeme kaçkınlığına dayanıyor.
 
"19 Ekim'le Şubat arasındaki gazete manşetleri: PYD ile işbirliği arayışı, Kritik isim PYD Lideri Salih Müslim Türkiye'de, PYD silah akışı için Türkiye'den izin istiyor, Kobanê için PYD - Ankara diyaloğu, Salih Müslim'in Türkiye'ye geldiği ortaya çıktı.
 
"Bugün terör örgütü olarak ilan eden, bizi de destekçisi olmakla itham eden anlayış bu gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor. Kuzey Suriye'deki Kürt gerçeğinin bizim nasıl günlük ve siyasal yaşamımızın içinde olduğunu görüyoruz.
 
Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş'ın yargılandığı davada yaptığı savunmadan bazı alıntılar yaptı. Yüksekdağ şunları kaydetti:
"Suruç Kaymakamı Abdullah Çiftçi'nin açıklamasını Hürriyet gazetesinden okuyorum. IŞİD kuşatması altındaki Kobanê'ye yapılan yardımları ve Kobanê Kantonu Başbakanı Enver Müslim ile görüşmesini Milliyet'e aktarıyor.
 
"Milliyet'teki röportaj, hurriyet.com.tr'den okuyorum. Yasa dışı sınır ticaretinin önüne geçilmesi için, Suruç'taki Mürşitpınar Sınır Kapısı 15 Ekim 2013'te açıldı. Türkiye, PYD kontrolündeki Kobanê'ye ilk kez kapısını açtı. Türkiye'den Kobanê'ye bir buçuk günde 27 milyon lira değerinde gıda, ilaç, giyim, barınak ve hijyen yardımı yapıldı. IŞİD'in Kobanê'ye yaptığı saldırı öncesi 790 TIR, savaş sonrası ise 110 TIR olmak üzere 900 TIR yardım Kızılay ve AFAD üzerinden götürüldü. Kaymakamın açıklaması bu. 900 TIR'ın 899'u bizim topladığımız yardımlardır. Ama biz Kızılay aracılığıyla gönderilmesini kabul ettik.
 
"Kızılay da buranın kurumu, öyle gitsin. Kızılay kolilerine konulup gönderildi.
 
"Bir yılda Kobanê'den gelen 10 bin hasta tedavi gördü, Suruç'ta. Savaşın başladığı günden bu yana 3919 hasta tedavi oldu, savaşta yaralanan 974 YPG'li Türkiye'ye getirilerek tedavi edildi. Suruç Kaymakamı'nın resmi açıklaması. İsmi Abdullah Çiftçi: 'Kobanê Başkanı Enver Müslim ile görüştüğümde, bana bizzat Türkiye'deki Kobanê için yapılan eylemleri tasvip etmiyoruz. Yapılan eylemler bize yarar değil zarar veriyor. Türkiye Kobanê'ye her türlü insani yardımı yapıyor dedi. Hem Suruç hem Kobanê'nin kaymakamıyım ben.' 6-8 Ekim olayları olmuş, aradan bir ay geçmiş, Suruç Kaymakamı'nın açıklamaları bunlar."
 
Bunları Suruç Kaymakamının söylediğini ifade eden Yüksekdağ, "Bugün terör örgütü ilan ettiğiniz yapılanlamalar Kuzey Suriye'deki Kürt halkından, Asuri, Süryani, Keldani halkından başka bir şey değil. Sadece siyasi bir bağlantı değil, aynı zamanda idari olarak da, günlük yaşam içerisinde de bir diyalog kuruldu" diye belirtti.
 
Yüksekdağ konuşmasını şöyle sürdürdü:
"19 Temmuz, Suruç katliamının bir gün öncesidir. Ve biz Suruç katliamı davası belgelerinden de anladık ki biz o zaman çok büyük bir komplonun içerisindeymişiz. Çözüm sürecini bitirmeye karar veren siyasi iktidar çeşitli komplo dinamiklerini serbest bırakmış. Aslında IŞİD bombacılarının mahkeme ifadelerine bakılırsa 19 Temmuz'da HDP'nin miting gerçekleştirdiği alana bir saldırı yapma planı yapmışlar. Benim hakkımda istihbarat toplayan ve internet araştırması yapan sanıklardan birisi saldırıda da ölen kişidir. Sonra biz anlıyoruz ki 19 Temmuz'dan sonra ben o mitingi yaptım ve başka kente geçtim. 20 Temmuz günü sosyalist gençler Kobanê'nin yeniden inşası için bir yolculuk başlatmışlardı. Mürşitpınar'dan geçmek üzere Amara Kültür Merkezi'nde toplanan gençlere yönelik katliam gerçekleşti. 33 genç orada ölümsüzleşti. Daha sonra HDP ve bana dönük bir katliam girişimi olduğu ortaya çıktı.
 
BENİM KONUŞMAM İLE SURUÇ KATLİAMI ARASINDA SİYASİ VE KRİMİNAL BİR BAĞ VAR
 
"Benim o konuşmayı yaptıktan sonra linç edilmemle 20 Temmuz'da gençlerin katledilmesi arasında siyasi ve kriminal bir bağ var. 20 Temmuz'da katledilen gençler benimle aynı siyasi çizgiye sahip olan gençlerdi. 19 Temmuz'da o konuşmayı yapan Yüksekdağ da bütün Türkiye toplumu adına, bütün onurlu Türk halkı adına Kürtlerle ilgili bir şey söyledi. Bu kadar linç kampanyası yürütülmesinin nedeni de bu. Sözü söyleyenin temsil ettiği değerlere de bakmak gereiyor. 19-20 Temmuz günü bombaların hedefi olan birey ve kitle olarak iki kesim de Türkiye halklarının devrimci sosyalist aydın demokratik unsurlarıydı. Siyasi iktidar o süreçte Türkiye'nin Kürt halkı ile eşitlik hukukuna dayalı bir ilişki kurmasını istemiyordu. Çünkü bu ilişki kurulursa Türkiye'de yeniden demokratikleşme süreci devam edecek, siyasi iktidar kanı bir siyasi zemin olarak kuramayacaktı. Siyasi iktidar kendi beslendiği zeminin ortadan kalkmaması için Kürt halkının uzattığı barış elinin Türkiye'deki demokratik güçler tarafından tutulmasını istemedi. 33 sosyalist genci, Türkiye'nin sayısız kentinden çıkıp gelmiş, sınırı hayatı boyunca görmemiş pırıl pırıl gençler katledildi, gelecekteki barış umudunu karartmak için katledildi. Ben, 'sırtımızı PYD ve YPG'ye dayıyoruz' derken bir fikri savunuyordum. ondan önceki cümlelerimi televizyon kanallarında yayınlamazlar. 'Sırtınızı tekbirci, kelle kesen varlıklara dayayarak Ortadoğu'da bir güç elde edemezsiniz, gittiğiniz yol yol değil'. Bunun ardından sözlerimi sarf ettim, 'biz sırtımızı bu vahşete karşı direnenlere dayıyoruz'. Şunu inanarak söylüyorum, gerçekten o çizgi sürdürülebilseydi, biz demokratik gücü ile direnen halklara sırtımızı dayayabilseydik bugün burnumuzun ucunu göremeyecek noktaya gelmezdik.
 
İKTİDAR ŞU AN EL NUSRA'NIN BEKÇİLİĞİNİ YAPIYOR
 
"Şu an siyasi iktidar Suriye'de ne yapıyor? Tekbirci, kelle kesen, IŞİD artıklarının, El Nusra'nın bekçiliğini yapıyor. Rusya'nın elinde oyuncak olmuş. Bir yandan Amerika ile kavgalı görünüp, 'bakın ben ne kadar antiemperyalistim' derken, Rusya'nın oyuncağı haline geliyorsun. Bunun açıklanır bir gerekçesi var mı? Kürt halkı ile omuz omuza vermeyi başarabilseydi, bugün Kürt halkının da Türkiye halklarının da geleceği aydınlık olurdu.
 
"Çıkar her zaman Sevr'i, Lozan'ı eleştiriler. Kof antiemeryalist söylemler kurmakta üzerlerine yok. Ama 100 yıl önceki hataları tekrar yapıyorlar. Türk ve Kürt toplumu nasıl koptu? Lozan'la birlikte çizilen yapay sınırlara karşı durulamadığı için bu yapay denge kuruldu. 
 
BENİM TARAFIMDAN İŞLENMİŞ BİR SUÇ YOKTUR
 
"Benim tarafımdan işlenmiş bir suç yoktur. Suç isnatlarının hiçbirinin gerçekliğinin olmadığını aklıbaşında kamuoyu biliyor. Ama bu suç olarak kabul edilse bile suçun olağan kılıflarına uydurulamaz. Benim tarafımdan bir suç işlenmediği gibi bana karşı suç işlenmiştir. Ben 19 Temmuz'da o konuşmayı yaptıktan sonra 20 Temmuz'da ölmedim diye bana karşı linç kampanyası yürüttüler. Suruç katliamından sonra 'başınız sağolsun' demediler de 'niye ölenler arasında HDP vekili yok' dediler. Çok net niyetlerini belli ettiler. Bu saldırı iktidar güçlerinin onayı dahilindedir.
 
"Ortada bir suç olmadığı gibi bir dönem açısından kurulan ve yönü olumluya dönebilecek olan ilişkinin berhava edilmesi vardır. Çok kritik bir geçiş sürecine iktidar ediyorsunuz, tek iktidar gücü olduğunuzu iddia ediyorsunuz, o zaman ona göre hareket etmek zorundasınız. Beni marjinal haline getirmeye uğraştılar. Çok başarılı olduklarını düşünüyor olabilirler ama dünya dönüyor, gerçek gerçektir. Gerçek çok nettir. Siz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ı PYD ile ilgili söylediği tek cümleden dolayı yargılıyorsunuz ama PYD komutanlarına şeref madalyası takan Rusya ile kanka olmuşsunuz, en yakın müttefikiniz. Dünyada hiçbir güç PYD'yi terör örgütü olarak görmüyor. Çünkü bunun için somut suç kanıtlarının olması gerekiyor.
 
"Afrin Operasyonu başlatıldığında bazı kanıtlar üretildi, 'Afrin'den bize roketler atılıyor' denildi. Sizin MİT Müsteşarınız 2 yıl önce diyordu ki, 'biz Suriye ile savaşmak istersek iki roket attırırız savaş gerekçesi ilan ederiz'. Çıkıp aklı çalışan insanlar sordular, 'bir takım provokatif güçler savaş çıkartmak için atmış olabilir mi?' Hemen derdest edip tutukladılar. 'YPG'nin derdi tasası bitmiş, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile mi uğraşacak' diyen insanları tutukladılar. Bizi marjinal ilan edenler bütün uluslararası kamuoyunda kendileri bu görüşleri ile marjinal hale gelmeye başladılar.
 
DAVALAR TARİHLE, TOPLUMLA YÜZLEŞME PLATFORMLARIDIR
 
"Bölge politikasını anti-Kürt politikası üzerinden yürütüyor. Ben hem bir siyasetçi hem bir yurttaş olarak soruyorum Suriye'deki Kürtlerin statüsü niye bizim için bu kadar önemli? Orada bir işbirliği hattı kurmak mümkünken anti-Kürt politikalar temelinde en yakınımızdakileri düşman haline getiriyoruz. Bu yol doğru bir yol değildir. Dört bir yandan yalanlarla kuşatılmış olabilirsin ama gerçeği biliyorsan, görmüşsen ve inanmışsan bunu savunmamak en büyük suçtur. Bizler bu suçu işlemedik. Bir suçu işlemediğimiz için yargılanıyoruz. Bu davalar tarihle, toplumla yüzleşme platformlarıdır."
 
Yüksekdağ'ın savunmasının ardından avukatlar beyanlarını sundu.
 
Verilen aranın ardından mahkeme heyeti Yüksekdağ'ın tutukluluk haline devam kararı verirken, duruşmayı 5 Kasım 2018 Salı gününe erteledi.