6 Ekim 2024 Pazar

Yaşar Güven yazdı | Çerkesya'ya ne oldu?

Hafızalarımızı yokladığımızda, dünyanın hemen her yerinde insan ve doğa kıyımıyla yüz yüze gelmemenin neredeyse imkansız olduğunu görürüz… Böyle bir kıyımın gerçekleştiği Kafkasya ve Çerkesler bu yazının konusu…

1864 yılına kadar, çeşitli kaynaklardan (Avrupa, Rusya vd.) haritaları incelediğimizde, Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki Kafkasya'da Çerkes, Çerkesya, Çerkezistan… tanımlarını görürüz. Dünya imparatorluğu için stratejik hedefini 'Hindistan'a ve İstanbul'a yakın olmak, sıcak denizlere inmek' olarak belirleyen Çarlık Rusya'sının, dönemin işgalci-sömürgeci-kolonyal diğer güçlerinin de bir şekilde dahlinin olduğu, insan ve doğa kıyımının yaşandığı uzun yıllar (aralıklarla 300 yıl) süren savaşların ardından işgal ettiği bölgedir burası. 

Çarlık, Karadeniz'den Hazar'a Kafkasya'nın hemen her tarafına saldırdı. Yerleşik halkların tümü (Lezgi- Avar gibi Dağıstan halkları, Çeçen, İnguş, Oset, Balkar, Karaçay, Abaza, Ubıh, Adıge…) zarar gördü.

Kafkasya'nın doğusunda, Çeçenya ve Dağıstan bölgelerindeki direniş 1859'da Şeyh Şamil'in teslim olmasıyla sona erince, Kafkasya genelinde 300 bin askerden oluşan bir güç kullanan, her yıl yaklaşık 30 bin kayıp veren¹ Çarlık, bütün gücüyle batıya yüklendi. Adıgeler, Abazalar, Ubıhlar özgürlüklerini korumak için bildikleri yol ve yöntemlerle direnişe devam etti. Merkezi feodal devletleri yoktu. Geciken bir kararla 1861'de Soçi'de bir meclis oluşturmuşlardı. 

Marx ve Engels, Çerkes direnişini halkın bizzat katıldığı haklı bir savaş olarak değerlendiriyordu.

Dönemin diğer iki işgalci ve kolonyal gücü, Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere, Rusya'yı İstanbul ve Hindistan'dan uzak tutan Çerkes direnişini sahte vaatlerle destekledi. Çerkeslere yönelik ikiyüzlü politikası Marx tarafından teşhir edilen İngiltere, "Çerkesleri destekliyoruz, çünkü onlar Hindistan'ın bekçileridir" diyordu.

SOYKIRIM
Direnişi bitiremeyen ve Çerkeslere baş eğdiremeyen Çarlık, "Bize Çerkezistan gerekli, Çerkesler değil… Ya tam itaat, ya imha" olarak özetlenebilecek net bir politika izledi.

■ Çerkes yaşam alanlarında kolonizasyon uyguladı, işgal edilen Çerkes köylerine Kazaklar ve Rus köylülerini yerleştirdi, yeni köyler kurdu.
■ Belli bir süreçten sonra Çerkes köylerini yaktı. Sivil halkı katletti. "Ölenlerin azami yüzde 10'u savaşta silahla öldürülmüştü." (General Fadayev)
■ Ekinleri atlara çiğnetti, yaktı, tahrip etti.
■ Hayvanları çaldı, telef etti.
■ Ormanları tahrip etti.
■ Karadeniz'den abluka uyguladı, ticareti engelledi. Çerkeslerle gıda ticaretini yasakladı.
■ Çarlık generallerinin belirlediği ve Çar'ın onayladığı, dış müdahalelere açık Karadeniz kıyı şeridini Çerkessizleştirmek için planlanmış bir sürgün politikası uyguladı. Çerkesler kimlik ve kültürlerini ürettikleri kadim topraklarından sürgün edildiler (nüfusun yüzde 90'ı).

SÜRGÜN
İki düşman, Çarlık Rusya'sı ve Osmanlı İmparatorluğu, sürgün konusunda uzlaştı. (Görüşmeler sonucu Osmanlı 1860'ta Kafkas göçmenleri için "Muhacirin Komisyonu" oluşturmuştu), İngiltere sürgünü destekledi.

"Çerkes sürgünü, katliamların ve köylerin yakılmasının yöntem olarak kullanıldığı bir 'etnik temizlik' örneği kabul edilebilir. Henze, "Bu büyük göç, modern zamanlarda dünyanın bu bölümünde yaşanan şiddete dayalı kitlesel nüfus hareketlerinin birincisiydi" demişti. Çerkes sürgününün Ermeni soykırımına örnek teşkil ettiğinden hareketle Çerkeslerin başına gelenin en hafif ifadeyle soykırımla mukayese edilebileceğini söylemişti, (Henze, Circassian Resistance, s.111). "Çerkesleri son ferdine kadar öldürmek gibi bir takıntı yoktu, ama süreç içinde büyük kısmının yok olacağının bilincinde olarak vakit geçirmeden onlardan kurtulmak yolunda bir kararlılık vardı."²

Çerkesler Karadeniz'in Kafkasya sahilindeki birçok noktada toplandı. Bekleme süresince açlık ve salgın hastalıklardan kırım devam etti. Osmanlı'dan gelen tekneler kapasitesinin üzerinde insan alarak yola çıktı. Yolda batan/batırılan tekneler ve yolculuk sürecinde teknelerde yine açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle ölümler devam etti. Sonra da Karadeniz'in Anadolu sahilleri Çerkes mezarlıklarına ev sahipliği yapmaya başladı. Samsun ve Trabzon'da 50'şer binin üzerinde kişinin öldüğü kayıtlardadır. 

Farklı kaynaklarda farklı sürgün sayıları verilmekle birlikte³ yaşananların kısa özeti; 
■ 1.5 milyon Adıge, Ubıh ve Abazanın sürgün edilmesi (Her üç halkın diaspora nüfusu, anavatanları Kafkasya'daki nüfuslarından çok fazladır),
■ Yaklaşık 500 bininin sürgün sırasında yitirilmesi,
■ Adıgelerin Natuhay kabilesinin savaşta yok edilmesi,
■ Ubıh dilinin kaybolması gibi sonuçları olan bir trajedi ve soykırımın devamıdır.

Osmanlı Çerkesleri planlı bir iskan politikası ile yerleştirdi. Sınır sorunları yaşadığı, yaşayabileceği yerlere… Balkanlar'da Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgeye; Ortadoğu'da Suriye, Ürdün ve Irak'a; Sinop'tan Hatay'a uzanan hat üzerinde hemen her yerleşim birimine; İstanbul muhafızlığı için Güney Marmara'ya…

1877-78 Osmanlı-Rus savaşları (93 Harbi) sonucu Balkanlar ve Kafkasya'dan tekrar sürgün, 1923'te Gönen-Manyas'ın 14 köyünün iç sürgünü ve Çerkes derneklerinin, anadili öğrenimi de veren okullarının kapatılması, 1967'de İsrail-Arap ülkeleri savaşı (Altı Gün Savaşı) sonrası Golan Çerkeslerinin ABD'ye yerleştirilmesi, 1989'da eski Yugoslavya Çerkeslerinin bir kısmının iç savaş nedeniyle Kafkasya'ya geri dönüşü, 1992 Abhazya-Gürcistan savaşı, 1994 ve 99 Çeçenya-Rusya savaşları, 1990 ve 2008 Güney Osetya-Gürcistan savaşları… 2011'de başlayan iç savaş sırasında diğer halklarla birlikte Suriye Çerkeslerinin durumu… Bitmeyen acılı süreç!

ÇERKESLER ADALET İSTİYOR
Çerkesler; 19. yy'da yaşadıkları trajediye yönelik, 1997 yılında Dünya Çerkes Birliği'nin başvurusu sonucu BM'de Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü'nün (UNPO) aldığı kararın gereğinin yapılması için adalet mücadelelerini sürdürüyorlar:

■ Çerkes soykırımının kabulü,
■ Çerkeslere sürgün ulus statüsü verilmesi,
■ Çerkeslere hem Rusya Federasyonu ve hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı, yani çifte vatandaşlık hakkı verilmesi,
■ Çerkes halkının tarihsel vatanlarına dönebilme garantisi verilmesi.

Putin; II. Dünya Savaşı sırasında, 1940'ta Kızılordu'nun esir aldığı 22 bin savaş esirinin öldürülmesi (Katyn katliamı) nedeniyle "Ölenler, tarihin büyük yalan yarasının uzlaşmayla aydınlatılması için bekliyorlar" diyerek Polonyalılardan özür dilemişti. Elbette Çerkeslerin de bir özür beklentisi var ama Çerkes soykırımının Rusya halkının vicdanında yer etmesi, Putin'in Çerkes soykırımı özründen çok daha değerlidir.

Dünyanın her bir köşesinde yaşanan acılarla insanlık yüzleştiğinde farklı bir dünyada yaşıyor olacağız. Acıları yaşayanlar acılarını yarıştırmıyor, paylaşıyor, paylaştıkça yüklerini hafifletiyorlar.

"Rusya Çarlık yönetiminin 19. yüzyılda Kafkasya'da üstlendiği çirkin rolü ve Adıgelere karşı soykırım uygulamaları düşünülürse tarihin acı olaylarını yeniden karıştırmamak ilkesi belki de başlıca argüman olacaktır. Ne var ki biz bu görüşe katılmıyoruz ve söz konusu savaş konusunda şu ilkeyi tercih ediyoruz: Tatlı yalandan acı gerçek iyidir. Ahlak açısından gerçeği gizlemek her iki tarafı da aşağılar, özellikle de gerçeklerden korkanı küçük düşürür, öte yandan bu şekilde gerçeği gizlemek gücün değil güçsüzlüğün göstergesidir."⁴

DİASPORA, TÜRKİYE
Çerkesler kadim toprakları Kafkasya ve diasporada 40 civarında ülkede yaşıyorlar. Türkiye diasporasında sürgün ve sonrası göçlerle gelen önemli bir nüfus var. Altını tekrar çizerek; Ubıh, Abaza ve Adıge nüfusu, anavatan Kafkasya'dan çok daha fazla. Kimliklerini yaşatabilmek, yeniden üretebilmek ve geleceğe taşıyabilmek için demokrasi, daha fazla demokrasi mücadelesi saflarında kararlılıkla yerlerini alıyorlar.

Gönüllülük temelinde eşitler olarak bir arada yaşamak için gerekli kültürel-demokratik hakların ayrımsız uygulanması; etnik kimliğin özgürce ifadesi ve resmi düzeyde tanınması, anadili eğitimi ve anadilinde eğitim, anadilinde isim-soyisim, köy ve coğrafi isimler konusunda sıkıntıların giderilmesi, anadilinde radyo-televizyon olanakları, özgürce örgütlenebilme, siyasi temsilcilerini meclise gönderebilme, gerçek demografik yapıyı ortaya koyacak araştırmaların yanı sıra sosyokültürel araştırmaların özgürce yapılabilmesi ve üniversitelerde gerekli birimlerin oluşturulması, anavatan Kafkasya ile kültürel, ekonomik ve sosyal ilişkiler geliştirebilmek için devletler arası ilişkilerde gerekli adımların atılması, Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlıklarının tanınması, Abhazya'ya Türkiye'den direkt ulaşımın sağlanması… yani özünde demokrasiye dair talep ve mücadeleleri sürüyor.

Sözü edilen demokrasi, herkesin kendine göre ve kendi yandaşları için demokrasi değil, örneğin özelde hiçbir etniğe haksızlığın yapılmadığı, ayrıcalığın tanınmadığı, eşitler olarak ve özgür irade ile bir arada yaşamın gereklerini dayatan gerçek demokrasidir.

Bu anlamda demokrasiyi reddeden Türkiye'deki şoven çevreler, diğerlerine/ötekilere yaşam hakkı tanımadığını her fırsatta dile getirmektedir. Rusya'dakiler de… Onlar aynıdır, birbirlerinden beslenirler. Kendileri gibi düşünmeyenler ya ülkeyi terk etmeli ya da yok edilmelidir. Nefret ve şiddet dili vazgeçilmezleridir.

Gerçek demokrasi savunucuları; her zaman barış isterler, egemen olan ve ezen halkın fertlerine karşı da kin beslemezler. Toplumsal barış için; barış, özgürlük, emek ve demokrasi güçlerinin ortak çabasını, ortak hareketini önemserler. Yüzlerini demokrasiye dönmekten başka seçenekleri olmamasına karşın on yılların devlet politikalarının sonucu ezberletilmiş olanlarla hareket eden bütün etnik kimlikleri, halkları ve inançları kucaklamak, mağdurların, sessizlerin sesi olabilmek için, genel geçer cümleler kurmak yerine onların yüreklerine-beyinlerine dokunacak cümleler kurmak için çaba gösterirler.

Nicedir demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik ve barış istemenin "bölücülük" ve "terör" ile eşdeğer tutularak algı oluşturulduğunu, insanların kimliklerine yabancılaştığını, anadili taleplerini dahi çekingen-içine konuşarak ifade ettiğini bilirler; onların hemen yakınlarında, bir adım mesafede durduğunu da bilirler ve onlara dokunmaya çalışırlar. Dil, din, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik kimlik… hemen her bakımdan eşitliğin nasıl sağlanacağına kafa yorarlar.

Zorluklar ve acılar yaşandı ama umutlar hiç tükenmedi. Çerkesler 21 Mayıs'ları özgürce yeniden var oluşun günü olarak da görerek dünyayı renklendirmek, dünya kültür mozaiği içinde yerini almak istiyor; diğer halklar kadar, ne eksik ne fazla! 

1. Yakov Gordin; Kafkas Atlantisi, csa - 2014
2. Stephen D. Shenfield; Çerkesler – Unutulmuş bir soykırım mı? – Sürgün, Circassian Exile – 21 Mayıs 1864, Kafdav Y. - 2011.
3. *McCarthy; 1.200.000. *Arsen Avagyan; 1-1,5 milyon. *Nihat Berzeg; 1.400.000. *Kemal Karpat; 1,2-2 milyon. *Fuat Dündar; 2 milyon. * Guaze gazetesi; 1.760.000. *Anzor Kuşhabi; Kuzeybatı Adıgeleri 1864 öncesi 1 milyondan fazla, sürgün sonrası Kafkasya'da kalan 50 binden az.
4. Tamara Polovinkina; Çerkesya Gönül Yaram, Kafdav Y.

*Jıneps Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi