Dilyar Cizîrî: Siyonist İsrail Gazze'de, sömürgeci Türkiye Kürdistan'da gazetecileri katlediyor
Özgür Basın Birliği Eşbaşkanı Dilyar Cizîrî, devrim öncesi basının gizli çalıştığını, devrimle birlikte Kürtler ve diğer halkların ana dillerinde yaptıkları basın faaliyetinin geliştiğine dikkat çekti. Sınırlı imkan ve olanaklarla yürüttükleri basın çalışmasında önemli kazanımlar elde ettiklerini kaydeden Cizîrî, gazetecilerin işgal saldırılarının hedefi olduğuna dikkat çekti. Gazetecilerin devrimde önemli bir rol oynadığını söyleyen Cizîrî, İsrail ve Türk devletinin gazetecilere yönelik katliamlarına sessiz kalan uluslararası kurumların, BM'nin bu katliamların ortağı olduğunu vurguladı.
Rojava Devrimi öncesi ve sonrası gazetecilerin durumuna ilişkin değerlendirmelerini aldığımız Özgür Basın Birliği (YRA) Eşbaşkanı Dilyar Cizîrî, devrim sonrası basın üzerindeki baskıların sona erdiğini ancak işgalci Türk devletinin saldırıları altında çalışmalarını yürüttüklerini vurguladı. Cizîrî'nin sorularımıza şu yanıtları verdi:
BAAS YANDAŞLARI DIŞINDA KİMSE GAZETECİLİK YAPAMIYORDU
Rojava devriminden önce basın çalışmaları nasıl yürütülüyordu? Basın örgütleri var mıydı? Rejimin basın üzerindeki kontrolü nasıldı?
Suriye'de basın çalışmaları sınırlıydı. Baas rejimi, Şam hükümeti yandaşları basını ele geçirmişti. Biri üniversitede basın bölümünü okumuş olsa da Baas partisinin yandaşı olmalıydı. Üniversiteyi bitirdikleri zaman da devlet kurumlarında çalışmak zorundaydı. Baas rejimi kurumları dışında hiçbir basın kurumu yoktu. Televizyon, gazete, dergi hiçbiri yoktu. Bu durum 90'larda böyleydi. Özgürlük hareketinin gizli çalışması vardı. O da dergiyle sınırlıydı. Bazı dergiler yayınlanıyordu. Suriye dışında basılıyor, gizlice Suriye'ye geçiriliyordu. Örneğin, Dengê Kurdistan, Sorgul vardı. Bazı Kürt partileri de dergi çıkartıyordu. O dergilerde üç ayda bir yayınlanıyordu. Bazen bir yıl gelmediği oluyordu, çünkü baskısı çok zor oluyordu. Lübnan ve başkaca alanlarda basılıyor, gizlice sokuluyordu. Eğer biri yanında yakalanırsa da cezası çok ağırdı, hapishaneydi.
DEVRİMDEN ÖNCE ÖZGÜR BASIN İLLEGAL ÇALIŞIYORDU
Rojava ve Suriye'de basın ve basın çalışanları açısından durum zordu. Gazetecilik okuyanlar da Baas fikrini savunmuyorsa, öğretmen ya da başka bir yerde devlet memuru olarak çalışıyor, ama basın çalışmasında görevlendirilmiyorlardı.
FOTOĞRAF MAKİNASI BİR KELEŞ KADAR SUÇ TEŞKİL EDİYORDU
90'lardan sonra özgürlük hareketinin çıkışı ve Med TV'nin açılmasıyla burada çalışmalar başlatıldı. Ama illegal çalışmalardı bunlar. Televizyon için programlar yapıldı, Lübnan'da ve başka alanlarda çıkartılan dergiler için çalışıldı. Bu durum 2007'de Kürt halkının kendini örgütlemesi çerçevesinde basın çalışmasında yer alan arkadaşların illegal olarak gerçekleştirdiği 1. Basın Konferansı'na kadar sürdü. 2004 ayaklanmasından sonra kurumsallaşma kararı alınmıştı. Bu kurumsallaşma basın çalışması içinde geçerliydi. Basın çalışmaları gizli bir askeri çalışma yürütür gibiydi. Yanınızda bir keleş olması neyse bir kameranın ya da fotoğraf makinasının olması da aynı 'suçu' teşkil ediyordu. Bu alanlarda çalışan birçok arkadaş yanlarında kamera olduğu için hapishaneye atıldı. 2011'deki Suriye halk ayaklanmasından önce durum böyleydi. İkinci konferans 2009'da yapıldı.
Deraa'da Şam hükümetine karşı başlayan halk ayaklanması gün gün büyüdü. Mısır'da, Tunus'ta ve diğer yerlerde Arap Baharı çerçevesinde başlayan eylemler Suriye'ye de sıçradı. Orada bir zemin oluştu. Devlet gücü zayıfladı. 2007, 2009 ve 2011'de yapılan konferanslarda alınan kararlar çalışmanın zeminini oluşturdu.
Zaten toplumsal alanda yürütülen çalışmalar, düzenlenen seçimler, TEV-DEM ve diğer kurumlar inşa edildi. Basın alanında da çalışmalar yürütüldü. 2009'da basın konferansında hazır olanlar Roj TV için gizli çalışanlardı. Ki bende onlardan biriydim. 2009'da basın çalışması yürütüyordum. Örneğin benim bağlı olduğum Hesekê, Til Temir, Dirbêsîyê, Serêkanîyê alanlarında hem halk ayaklanmaları haberleri hem kurum açılışları haberleri yapıyorduk.
KÜRT HALKININ KAZANIMLARI BASIN TARAFINDAN DUYURULDU
Cizîr bölgesinde ilk Kürt okulunun açılış haberini takip ettik. Kültür sanat kurumları açılışlarını, yürütülen toplumsal çalışmaları, halkevlerinin açılışları, seçimleri takip ederek kamuoyu ile paylaşıyorduk. Bu alanın yeni bir basın kurumlaşmasının temeli olabilmesi için yeni çalışanları eğitiyorduk. Ama o çalışma henüz gizliydi. Hala biraz korku vardı.
Kobanê'de başlayan 19 Temmuz devrimine kadar Şam hükümeti buradaydı. Devrimle birlikte artık bölge özgürleştirildi, hükümet buradan çıkartıldı. Basın çalışmaları da genişletildi. Zaten o dönem, yani 2011'de, 19 Temmuz devriminden önce Ronahî gazetesi yayına başlamıştı. İlk Kürt televizyonunun açılması hazırlık çalışmaları vardı. Sonuç olarak Ronahî TV yayına başladı.
DEVRİM SONRASI ÇOK DİLLİ YAYINCILIK
O çalışmayı biz yürütüyorduk. Hem programları hem ekipleri hazırlıyorduk. Zaten ANHA ajansından önce ANF'de Arapça bölüm aktifleştirildi. O zaman haberler oradan paylaşılıyordu. Ronahî TV, Ronahî gazetesi ve Hawar Haber Ajansı (ANHA) ve Firat Haber Ajansı'nı (ANF) söyleyebiliriz. ANF'nin çalışmaları ANHA'ya bir zemin oldu ve yayına başladı. Bu şekilde 1 Mart 2013'te hazırlıkların yapılmasından sonra hem Kürtçe hem Arapça bölümleri yayına başladı. Ardından, İngilizce ve İspanyolca ve diğer dillerde yayın başladı. Bu çalışmalara bir zemin oluştu ve basın çalışmaları böyle genişledi diyebiliriz. Artık Ronahî TV ile birlikte 2,3,4 televizyon oldu. Şu an Kuzey ve Doğu Suriye'de hem Arapça yayınlar var, hem Kürtçe yayınlar var. Ve farklı dillerden yayınlar var. Örneğin Süryanilerin Suryoyo televizyonu var.
Yürüttüğümüz çalışmalar basın faaliyeti için zemin oldu. Kobanê direnişinden sonra Kuzey Doğu Suriye'yle ilgili dış basının da gözü açıldı. Onlarca muhabir ve dış basın kurumları açıldı. Burada gazetecilik yapmış ve eğitim almış gençler, artık burada çalışma yürüten basın kurumlarında çalışmaya başladı. Şu an Kuzey ve Doğu Suriye'de yaklaşık 100 yerel, bölgesel ve uluslararası basın kurumu ruhsatlandırılmış durumda. Bu kurumlarda yaklaşık 1700 çalışan var. Hepsi gazeteci değil, toplam olarak yüzlerce basın yazılı, görsel, fotoğraf çekimi olmak üzere çalışanı ve emekçisi var. Bu devrimin, bahsettiğimiz mücadelenin sonucudur. Devrim boyunca canını feda eden 27 basın çalışanının sayesindedir. Burada çalışan gazeteciler DAİŞ'in, Türk devletinin ve Şam hükümetinin hedefi oldu. Birçok yöntemle Kuzey ve Doğu Suriye'de gazetecilik faaliyeti yürütenleri durdurmaya çalıştılar.
DEVRİMİN KAZANIMLARININ ANLATILMASINDA BASININ ÖNEMLİ ROLÜ VAR
İmkansızlık ve olanaksızlıklara rağmen eğer bugün Kuzey ve Doğu Suriye basını bir sisteme sahipse, özerkse, kadın özgürlükçü bir temele sahipse bu bugüne kadar yürütülen faaliyet sayesindedir. Eğer bugün enternasyonal savaşçılar gelip burada çalışma yürütüyorsa, mücadele ediyorsa bu basın sayesindedir. Halk ayaklanmaları başladığı zaman camilerden cuma sloganları atıldı. Çünkü Türk devleti, Suudi Arabistan'ın, Amerika ve batı ülkelerinin yardımıyla Suriye devrimini kendilerine göre dizayn etmek istedi. Siyasal islamı bölgede egemen kılmak istedi. Bugün bakıyoruz, Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerimizde bir yönetim var, halkların kardeşliği var, ortak yaşam var. Doğrudur özgürlük savaşçılarının mücadelesi çok önemli, verilen on binlerce şehidin rolü var. Ama eğer biz sistemli bir basına sahip olmasaydık, belki savaşçıların, siyasetçilerin yaptığı şeyler, toplumsal anlamda atılan adımlar burada kalacaktı, belki devrim boğulabilirdi. Çünkü çok vahşi ve güçlü bir düşman bu sistemin ve bölgenin üzerine geldi. Sadece Türk devleti değil, Şam hükümeti, Astana'dan sonra İran, Rusya'dan Amerika'ya, Batı devletlerine kadar kendi çıkarları için buradalar. Kendilerine göre sistem inşa edip yürütmek istediler.
BASIN ŞEHİTLERİ DEMOKRATİK SİSTEMİN TEMELİ OLDU
Ama Kuzey ve Doğu Suriye basını zorluklara rağmen, birçok kişinin eleştirmesine, zayıf görmesine rağmen gerçekten çok büyük bir rol oynadı. Söylediğimiz 27 şehidin emekleri sayesindedir. Bizler bu şehitlerimiz şahsında 23 Ağustos'ta SİHA saldırısı sonucu Amûde-Qamişlo yolunda şehit düşen son şehidimiz ve kısa süre önce ikinci şehadet yıldönümü olan Necmedîn Hac Sînan'ı anıyoruz. O saldırıda Delîl Egîd arkadaşımız da ağır yaralandı. Bu arkadaşlar şahsında tüm basın ve özgürlük şehitlerini bu vesileyle bir kez daha anıyoruz.
Bölgeyi özgürleştiren YPG, YPJ savaşçılarının rolünden az değildi basının rolü. Hatırlayalım, Rizgar Deniz, Kobanê ve Cizîr arasında savaşçılar birbirine ulaştığında, "Kobanê ve Cizîr savaşçıları kucaklaştı, birbirini öptüler" diyerek bu fotoğrafları ulaştırdı. O onlarla birlikteydi, onların yanındaydı. Bu bir örnektir. Gazeteci Rizgar Deniz arkadaşımız 2017'de DAÎŞ barbarlığına karşı savaşı izleyen Hogir Muhammed ve Dilîşan Îbiş'in yanında Dêrazor'da bir aracın patlatılmasında yaralandı. Dilîşan ve Hogir arkadaşlar şehit düştü, Rizgar arkadaş ağır yaralandı, 45 günlük tedavi sürecinden sonra şehit düştü. Bu şehitlerimiz toplumsal birliğin, demokratik sistemin temeli oldu. Eğer bugün uluslararası heyetler buraya geliyorsa, uluslararası koalisyon QSD'yi ortağı ilan ediyorsa bunda basının da rolü vardır.
ROJAVA DEVRİMİ BASIN İÇİN YENİ BİR IŞIK OLDU
Devrimden sonra yazılı, sözlü ve görsel basın alanda nasıl değişiklikler oldu?
Birinci sorunuzda Suriye'nin genel durumundan bahsettik. O durum sadece Kürtler için geçerli değildi. Ne Süryanilerin, ne Arapların basını vardı. İlk basın kurumları Kürtlerindi. 2014 Özerk Yönetimden sonra diğer halklar için de bir zemin oluşturuldu. Örneğin Reqa'da onlarca basın kurumu, o basın kurumlarında çalışan yüzlerce çalışan var. Firat radyosu, Bîsan radyosu var, onun dışında dergi, gazeteler var. Kanallar çok dilli, Ronahî TV Arapça programlar yapıyor, toplumun temsilciliğini yapıyor. Kimi radyolar ve onların özel bölümleri açılmış durumda.
Süryanilerin şu an bir kurumu var, resmi Süryani radyoları var. Suryoyo televizyonu için programlar burada hazırlanıyor. Onlar kendi kendilerini örgütlüyor. Qamişlo'da büroları açılmış, o büroda 6-7 çalışanları var. Hem radyo, dergi ve Suryoyo televizyonu için programlar yapıyorlar. Onların önceden gizli çalışmaları var mıydı yok muydu bilmiyorum? Hükümetin onlar üzerinde yürüttüğü siyaset Kürtlere yaptığı gibi değildi. Ama artık onlarda özerk bir basına sahip, özerk kurumları var ve orada çalışıyorlar.
Az önce bahsettiğim 1700 basın çalışanı sadece Kürt basınından oluşmuyor. Bunlar Kürt'tür, Ermeni'dir, Arap'tır, Asuri'dir, Süryani'dir. Basın çalışmalarında bütün bileşenlerden çalışan görebilirsiniz. Basın artık bir partiye, bir millete, bir mezhebe, bir ulusa ait değildir. Bütün milletler olanaklara göre kurumlarını açmış durumda, çalışmalarını, mücadelelerini yürütüyor. Bu bir zemindir, Rojava Devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi, 19 Temmuz devrimi sadece Kürtler için değil, aksine bu topraklarda yaşayan bütün halklar için, basın için bir zemindi, yeni bir pencere, yeni bir ışık oldu. Ve şu anda bu kurumlar çalışmalarını sürdürüyor.
BÖLGEDEKİ KUŞATMA BASIN ÇALIŞMALARINI ETKİLİYOR
Devrimden sonra basın alanında ne tür zorluklar yaşanıyor?
Şu anda zorluklar çok fazla. Şu örneği verebilirim; Türk devleti bölgenin altyapısına saldırıyor. Aynı zamanda bölge bir kuşatma altında, bu durum basın çalışanlarını ve kurumlarını da etkiliyor. Olanaksızlıkların çok büyük bir etkisi var, bu en büyük zorluklardan biridir. Örnek vereyim, bir basın çalışanı yaptığı haberle geçimini sağlayamıyor. İkincisi bu alanda üniversite olanakları sınırlı. Rojava üniversitesi inşa edilmiş, akademiler açılmış, ama bu 30-40 yıllık basın geçmişi olan bir devlet düzeyinde istendiği gibi profesyonel değil. Hiç yok demiyorum, çok büyük adımlar atıldı. Buradan hazırlanan raporlar dünya düzeyinde ödüller almıştır. Kurumlarda çalışan çok, ama onların eğitim imkanları, mesleki anlamda onları geliştirme biraz eksik kalmıştır. Çünkü her zaman saldırılar var.
SALDIRILAR BASIN ÇALIŞMALARINI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Türk devleti her alanda devrime saldırıyor. Bu saldırılarda gazetecilerde hedef alınıyor. En son Süleymaniye de saldırı yaşandı. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
DAİŞ'in, Cephet El Nusra'nın, Türk devletinin, Şam hükümetinin saldırıları, bölge üzerindeki kuşatma basın çalışması üzerinde etki yaratıyor. 23 Ağustos Jin TV'nin aracına yönelik saldırının yıldönümüydü. Basın çalışanıyla, bir askerin, komutanın birbirinden farkı yok. Bu da basın çalışmasını etkiliyor. Kuşkusuz basın çalışmasına geçen bir kişi bu alana geçene kadar birçok şeyi hesaplıyor. Uluslararası yasalara göre basın çalışanlarının güvence altında olması gerekir. Ama burada böyle bir şey yok. Maalesef uluslararası kurumlar, BM, gazeteci kurumları, Uluslararası Gazetecilerin Haklarını Savunma Komitesi, Uluslararası Gazeteciler Birliği, Sınır Tanımayan Muhabirler gibi resmiyeti olan onlarca kurum gazetecilerin haklarını savunmada sınırlı kalıyor. Onun dışında gazetecilerin savunulması için resmi bir şey yapılmıyor. Gazze'de onlarca gazeteci katledildi, ama açıklamalar dışında bir şey gördünüz mü? Kimse o gazetecilerin korunması için yapılan bir şeyi görmedi.
Bir diğeri Başûrê Kürdistan'da, Süleymaniye'de basın ekibine ait bir araba insansız hava uçakları ile bombalandı. Jin TV'nin aracına yönelik saldırının yıldönümüne denk gelecek şekilde yapıldı bu saldırı. Türk devletinin mesajı, "kim ne yaparsa yapsın kimse beni durduramaz" oldu. Az önce bahsettiğimiz uluslararası kurumlar bir şey demedi. Basın çalışanları askeri komutan gibi değerlendiriliyor ve bu esas üzerine ona saldırılıyor. Kaçırılıyor, katlediliyor. Gazeteci arkadaşımız Süleyman Ehmed yaklaşık bir yıldır KDP tarafından tutuklu. Buda saldırıların bir parçası. Kendi ülkesinden Efrîn'den göçtü, ailesini geçindirmek için Başûrê Kürdistan'a gitti, Rojnews'te çalışıyordu. KDP tarafından tutuklandı, yaklaşık bir yıldır tutuklu ve mahkeme 3 yıl ceza verdi. Bölgede hakim olan egemenler güçler basın çalışmasının yavaşlamasına, gelişmemesine neden oluyor.
İSRAİL DE TÜRK DEVLETİ DE GAZETECİLERİN KATLEDİLMESİNDEN SORUMLU
Bizler YRA olarak daha önce de birçok kez uluslararası kurumların harekete geçmesi için çalışmalar yaptık. Uluslararası kurumlar işgalcileri, sömürgecileri saldırılarını durdurmaya mecbur edecek bir şey yapmıyor. Açıklama yapmakla yetiniyorlar.
ULUSLARARASI KURUMLAR, BM GAZETECİLERİN KATLEDİLMESİNİN ORTAĞIDIR
İsrail de Türk devleti de gazetecilerin katledilmesinden sorumlu. Uluslararası kanunlar, basın çalışması, bilgiye ulaşmak ve haber yapmak herkesin hakkıdır diyor. Ama bu kanunlar çiğneniyor. Türk devleti gibi BM'de yeri olan, masası olan bir devlet rahatlıkla gazetecileri katlediyor, kimse ona dur demiyor. Protesto edebilirler, baskı yapabilirler, durdurabilirler. Üstelik dronların, insansız hava araçlarının parçaları bu ülkelerden satın alınıyor. Uluslararası kurumlar, BM, Türkiye ile aynı uluslararası birlik içerisinde olan ülkeler bu katliamların ortağıdır. Onlara çağrımız, artık Türk devletinin bu saldırıların göz kapatmamalarıdır. Artık yeter, gazetecilerin ve sivillerin katledilmesine yeter artık.
Onlara bir kez daha çağrımız; bu duruşlarını değiştirsinler, kanunlarına sahip çıksınlar, kendi yaptıkları anlaşmalara sahip çıksınlar.