24 Kasım 2024 Pazar

Umut Erbay yazdı | Üç katliam/bir eylem ve Kürdistan'la ilişkinin diyalektiği...

Mahsa Amini'nin katledilmesini haklı olarak kınayan, bunun için sokağa çıkma çağrısı yapan kimi çevreler, Nagihan Akarsel'in katledilmesi sonrası, siyasetin popüler mecrası Twitter sayfalarına dokunmadı. Ne de olsa işin içine sömürgeci faşist Türk devleti girince, olayın rengi birden değişiveriyor. Hal böyle olunca katliamdan önce, kınananın kim olacağı durumu belirliyor. Demokratik, sosyalist olmadaki tutarlılık anında yerini, sosyal şovenizme bırakıyor. Çok zor durumda kalındığında ise hemen 'barış', 'her türlü şiddete karşı olma' ile bulanan insancıl, barışseverlikle soslanan 'demokratik siyaset' söylemi propaganda ediliyor. Her şey tatlı suyun bulandırılmaması ve sömürgecinin risk menzilinden uzak durulması için.

Sömürgeci faşist şeflik rejimi Kürdistan'da işgal ve imha saldırılarını kesintisiz sürdürüyor. Kürdistan'da süren savaş, devrimci ve sosyalist hareket bakımından da tarihsel bir sınanma ve ideolojik tutumda sınava dönüşmüş durumda. Ulusların kaderini tayin hakkının sözle, teorik kitaplardan alıntılarla değil; ancak ve ancak pratik, eylemli bir ilişkiyle somutlanacağının da turnusolu. Ezen ulusun tüm hegemonik baskı ve basınçlarının dışına çıkmayı başararak, ezilen ulusun özgürlük mücadelesinin doğrudan yanı başında yer almak, bunun yapılamadığı durumlarda ise tutarlı bir savunucusu olmak, günümüz Türkiye'sinde salt devrimci sosyalist olmanın değil, demokrat olmanın da net ölçüsüdür. Bu ölçüyü yadsımak ya da görmezden gelmekse, fiili olarak sömürgeci faşist şeflik rejiminin sosyal şovenizm bataklığında prangalanmaktır. Ki bataklığa bulanan bir gövde, istediği kadar başını yukarıda tutmaya çalışsın, bataklığın dışında olduğuna bir tek kendini inandırabilir, tabi başını eğip bulunduğu zemine bakmadığı sürece.

On yıllardır Kürdistan'a sosyal şovenizm bataklığından bakanlar için, komünist öncünün Kürdistan politikası bir yaftalama gündemidir. İki ülke devriminin birleşikliği ve kader birliği ile bölgesel devrimler stratejisinden kendisini örgütleyen komünist öncü, sosyalist yurtseverlik çizgisini somut ve eylemsel bir hattan örgütlemeye devam ediyor. Dört parça Kürdistan'ın özgürleştirilmesi eyleminin, somut bir öznesi olarak kendini konumlandırdığı gibi, Kürt özgürlük hareketi ile ilişkilerini stratejik ittifaklık zemininde görüyor. Komünist öncü programatik ve stratejik görüş açısıyla uyumlu bir pratiği hareket tarzının önceliği kabul ediyor. Bu hattı "Kürt kuyrukçuluğu" safsatasıyla yaftalayanlar, bulundukları sosyal şovenizme kılıf arıyor.

Son bir ayda Kürdistan'ın dört parçasında yaşanan, üç katliam ve bir eylemle, adları duyulan beş Kürt kadın ve iki öncü sosyalist yurtseverin ardından ortaya çıkan politik tutumları irdelemek durumun özeti olacaktır.

Jîna Mahsa Amini, Rojhilatlı bir Kürt kadını. Kürt özgürlük hareketi ile bağlı politik bir kimliği bulunmuyor. 14 Eylül günü gerici faşist molla rejimi tarafından işkenceyle katledildi. Sömürgeci faşist şeflik rejiminin doğrudan dahiliyetinin bulunmadığı katliam, Türkiye'de tüm politik çevrelerce tereddütsüz kınandı, Jîna Mahsa Amini sahiplenildi.

Halil Okan Boyuneğmez (Şenol Sağaltıcı) ve Çirusk Azad (Ümit Tekin) biri Arap biri Kürt iki öncü sosyalist yurtsever. Kürdistan ve Ortadoğu bölge devriminin mihenk taşı Rojava devriminin büyütülmesi, korunması için; komünist öncünün çizgisinde tüm emek ve enerjilerini ortaya koyan sosyalist yurtseverler. Hain bir pusuda uğradıkları suikastla 16 Eylül'de katledildiler. Katil, sömürgeci faşist Türk devleti ve yerli işbirlikçileri.

Dilara Ürper (Sara Tolhildan) ve Emel Feremez Hisên (Rûken Zelal) biri Bakurêli biri Rojavalı iki Kürt kadını, fedai gerillalar. Mersin'de faşist şefin katliamcılarının bulunduğu bir merkeze 26 Eylül'de, zindan katliamlarına, Kürdistan'da süren işgal ve imha savaşına karşı feda eylemi düzenlediler. Kürt özgürlük hareketi ve komünist öncünün andaki net tutumuna karşı, faşist sömürgeci devletin muhatap ve temsilcilerinin yanı sıra, kendisini devrimci sosyalist addeden pek çok kesimin de kınama açıklamalarının muhatabı oldular.

Nagihan Akarsel, akademisyen bir Kürt kadını. Başûrê'de evinin önünde kurşun yağmuruna tutularak 4 Ekim'de suikastla katledildi. Katil, sömürgeci faşist Türk devleti ve yerli işbirlikçileri. Akarsel, basın yayın faaliyetleri ile tanınan, akademisyen kimliğiyle öne çıkan bir kadın olmasına rağmen, Mersin eylemini kınayanların gündemine giremedi.

Mahsa Amini'nin katledilmesini haklı olarak kınayan, bunun için sokağa çıkma çağrısı yapan kimi çevreler, Nagihan Akarsel'in katledilmesi sonrası, siyasetin popüler mecrası Twitter sayfalarına dokunmadı. Ne de olsa işin içine sömürgeci faşist Türk devleti girince, olayın rengi birden değişiveriyor. Hal böyle olunca katliamdan önce, kınananın kim olacağı durumu belirliyor. Demokratik, sosyalist olmadaki tutarlılık anında yerini, sosyal şovenizme bırakıyor. Çok zor durumda kalındığında ise hemen 'barış', 'her türlü şiddete karşı olma' ile bulanan insancıl, barışseverlikle soslanan 'demokratik siyaset' söylemi propaganda ediliyor. Her şey tatlı suyun bulandırılmaması ve sömürgecinin risk menzilinden uzak durulması için. Sınır sosyal şovenizmle belirlenince, sömürgeciliğin sınır ötesi dediği Kürdistan'ın parçalarında yaptığı katliam ve imha saldırıları da politikanın gündeminin dışına itiliveriliyor. Ancak bu yoldan dikensiz gül bahçesi varmışçasına sömürgeciliğin bataklığındaki pis kokuya rıza üretiliyor. Bu gerçeği hatırlatan, yüze çarpan her eylem 'huzur' bozucu bulunduğundan, kınamalara konu ediliyor. Bedel kapılarından geçenler sayesinde elde edilen konumlar, bedelsiz korunsun isteniyor.

Ne yapılırsa yapılsın gerçeğin aynası orta yerde duruyor. Sömürgeci faşist şeflik rejiminin gelecek hayalinin yok olmasını getirecekler listesinde, komünist öncü, Kürt özgürlük hareketi ve Kürdistan politikasında tutarlı, eylemli bir pratik ortaya koyan devrimci özneler bulunuyor. Sömürgeciliğin gelecek sigortasını ise, kendi öz, kardeş güçleri ile birlikte, sosyal şovenizm bataklığına çektiği güçler oluşturuyor. Bu yalın gerçekle yüzleşmemek sadece ve sadece sömürgeci faşist şeflik rejimin değirmenine su taşıyor.

Kürdistan'da güncel durumu özetlemek gerekirse:
Rojava'da işgal ve imha savaşı kesintisiz sürüyor. Her gün kentler, köyler bombalanıyor, İHA ve SİHA'lar, yerel işbirlikçilerle devrimin öncü güçlerine suikastlar devam ediyor. Rojava devriminin öncü güçleri ve halklar can bedeli devrimi savunuyor ve işgal saldırılarına karşı savaşı sürdürüyor.

Başûrê Kürdistan'ında gerillaya dönük her türlü kirli savaş yöntemleriyle imha savaşı, kentlerde ise SİHA ve tetikçiler eliyle suikast katliamları sürüyor. Gerilla aylardır sürdürdüğü direnişle özgürlük alanlarını savunuyor, koruyor.

Rojhilat'da Kürt kadın Jîna Mahsa Amini'nin katliyle başlayan isyan ve ayaklanmalar sonrası, faşist molla rejimi özellikle Kürdistan kentlerinde katliamlar yapıyor. Halklar sokağı terk etmiyor.

Bakurê Kürdistan'ın tüm kentlerini işgal altında tutan sömürgecilik, halkı soykırım, tehdit ve saldırılarıyla zapturapt altında tutmaya devam ediyor. Bakurê halkı soykırım saldırılarına karşı direnmeye devam ediyor.

Unutulmamalı ki sömürgeci faşist şef için, Türkiye'de seçim hattı Kürdistan'daki savaş sathından geçiyor. Kürdistan'da işgal savaşında yenilecek faşist şef, Türkiye'de seçimleri kazanamayacağını çok iyi biliyor. Sömürgeci faşist şef, Başûrê'de gerillaya dönük sürdürdüğü işgal ve imha savaşıyla, Başûrê'de sistemli biçimde yaptığı katliam saldırılarıyla, Rojava'da öncü sosyalist yurtseverler ve yurtsever öncü güçlere dönük suikast saldırılarıyla, Bakurê'deki soykırım politikalarıyla seçimlere hazırlanıyor. Tüm umutlarını, faşist şefin kirli, işgal ve imha savaşını görmezden gelerek seçimlere bağlayanlar, kendilerini kandırmanın ötesine geçemezler. Sömürgeci faşist şeflik rejimi, seçim sandıklarında değil, Kürdistan'da sürdürdüğü sömürgeci işgal savaşında yenilgiye uğratılacaktır. Bu gerçeği kavramayan ve buna uygun konumlanmayanlar, olsa olsa şimdilik faşist şefin doğrudan hedef menzilinin dışına çıkabilirler.

Tüm devrimci, demokrat ve emekçi sol hareket bakımından ulusların kaderini tayin hakkında ideolojik sınanma için geç kalınmış değil. Sömürgeci faşist şefin, Kürdistan'da sürdürdüğü işgal ve imha savaşına karşı, eylemli bir karşı duruş en anlamlı tarihsel özeleştiri olacaktır. Türkiyeli işçi, emekçi ve ezilen halklar, yaşadıkları yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, sömürünün gerçek nedenlerini, Kürdistan'da yaşanan işgal ve imha savaşına tutum aldıkça gerçekten anlayacaktır. Tali olanın gerçeğin yerine ikame edildiği her durum, bilinçte bulanıklık, eylemde istikrarsızlık demektir. Gerçeğin kendisinden ürkenlerin, işçi ve emekçileri ürkütmeme bahanesiyle yarattıkları pragmatizmi ortadan kaldırmaktan başka seçenek bulunmuyor. Sömürgeci faşist şeflik rejiminin kuyrukçuluğundan ancak bu yoldan kopulabilir. İşçi, emekçi ve ezilen halklar bu bilinçle donandığı ölçüde, faşist şeflik rejimi karşısında güçlü bir birleşik mücadele cephesi yaratılabilir. Faşist şeflik rejiminin yenilgisinden doğacak, halklara eşitlik ve özgürlük ancak bu yoldan kazanılabilir.