20 Eylül 2024 Cuma

Umudun mavisi direncin kızılıyla Galatasaray'a-İSMİNAZ TEMEL

Tüm topluma hala göstermeye çalıştığı ise kaybedilenlerin donuk istatistikleri oluşturan rakamlar değil, karartılan vicdanlar, yok edilmek istenen gelecek olduğudur. O nedenle 700. haftasında elinizde umudun mavisi ve direncin kızılından bir karanfille Galatasaray'da olmalı, o sese sesinizi katmalısınız. Gelemeyenlerin de yerine elinizde bir karanfil olmalı.
Adalet, bu topraklarda yaşayan halkların en büyük özlemi. Ekmak kadar, su kadar ihtiyaç duyduğu şey. Uğruna bedeller ödendi, ödeniyor. Adalet mücadelesinin en uzun soluklusu Galatasaray Meydanı'nda sürüyor. Bu ülkenin vicdanının buluştuğu meydanda, yıllardır...
 
Gözaltında kaybetme, 'faili meçhul' cinayetler bu ülkenin tarihi. Özellikle '90'lı yıllarda devrimci-sosyalist kimliğiyle bilinenlere, muhaliflere ve tabii ki Kürt halkına karşı kullanılan kanlı bir politika. Yıllarca, sayısı bilinmeyen, binlerle ifade edilen yaşlı, genç, kadın, çocuk, çok sayıda insan evlerinden, sokak ortasından, iş yerinden kaçırılarak katledildi. Ya da gözaltında, işkenceli sorgulardan geçirildikten sonra... Bedenleri kimsenin bilmediği yerlere gömüldü. Kimisi tek tek, kimisi toplu. Kimi de kimsesizler mezarlığına defnedildi. 'Şanslı' olanların cansız bedenleri, verilen mücadele sonucu bulundu. Ama büyük çoğunluğu hala mezarsız. Bu ülkenin ölüleri yıllardır mezarsız, yakınlarının bayramlarda ziyaret edip çiçek bırakabileceği mezarları dahi yok.
 
Yıllar önce bir Cumartesi günü Galatasaray Meydanı'na yürüyorum. Dilimde Emine ananın yüreğine atfen söylenmiş; "Ben davamı koyup gitmem/ oturmam evimde oğul/ andım olsun yere göğe/ davanı devir aldım oğul" ezgisi. En yoğunu heyecanın, duygunun bin bir halini yaşıyorum.
 
Yıllardır saldırı, gözaltı, tutuklama ve baskıya rağmen, kar kış demeden, acılarıyla yan yana gelen ve dünyanın en büyük ailesi olan Cumartesi Anneleri'nin eylemini takip edeceğim. Onların yüreğine dokunacağım. Bu büyük ailenin parçası olacağım, biliyorum. Çünkü burada harmanlanan acı ve yürek yangını öyle güçlü bir bağa dönüşmüş ki dokunanı, göreni, duyanı içine alıyor.
 
Ve işte Cumartesi Meydanı'ndayım. Henüz erken, kısa bir bekleyişin ardından, insanlar dört bir yandan doluşuyorlar meydana. Cumartesi Meydanı'nın yapıcıları, kayıp yakınları, eyleme destek olan ve artık Cumartesi İnsanları olarak tanınanlar ve tabii ki ailenin bir parçası olan gazeteciler, fotoğrafçılar... Ailelerin ellerinde, çekildikleri andan bugüne gözlerindeki gülüşleri hala canlı olan kayıpların fotoğrafları, direnişin kırmızısı karanfiller. Yılların iradesinin, mücadele azminin ve kararlılığının simgesi "Failler belli, kayıplar nerede?" pankartı serildi, arkasındaki yerini aldı herkes. Her birinin gözlerinde yüreklerini görebiliyorum. En değerlileri koparıldığı için canlarından, hayatlarına giren herkes değerli. Yıllardır bu meydandan yükselttikleri sessiz çığlığa sesini katan, yürek yangınlarını hisseden herkesi sarıp sarmalayıp, büyük ailenin parçası yapıyorlar. "Cemil'imin kemiklerini koynuma almak istiyorum" diyen, yanı başındaki mezara hala oğlunun konulmasını bekleyen Berfo ana, Rıdvan'ı bulunsa da diğer kayıplar için mücadeleyi sürdüren Asiye ana ve daha niceleri eksildi aralarından. Ama umut ve kararlılıkları bir dirhem dahi değişmedi. Her gidenin yüklerini de, umutlarını da omuzlayarak yürüyorlar. Kayıplara karşı mücadele yıllardır, kuşaktan kuşağa bırakılan miras gibi sürüyor. Canlarından can koparılanlar, Galatasaray Meydanı'ndan tüm dünyaya umudun türküsünü söylüyor. Acıları, umutları, öfke ve kinleri, insanlığa karşı duydukları sorumluluk söz oluyor, sözleri bütün toplumu kucaklıyor. Bu sessiz çığlık tam 700 haftadır yükseliyor. Sadece kayıplar için değil, bodrumlarda insanlığın yakılmasına, Suruç, Ankara, Antep, Amed ve daha nice yerde umudu taşıyan bedenlerin bombalarla parçalanmasına, Roboski'de çocuk gülüşlerin soldurulmasına, Soma'da kömür madeninin toplu mezara çevrilmesine, çocukların babasız bırakılmasına, savaşa, zulme, açlığa, yoksulluğa karşı yükseliyor sesleri. O meydandan yükselen ses dünyayı sarıyor, umutsuzluğa ve umutsuzluğa sürüklenmek istenen yüreklere, her hafta yılmadan "Mücadeleden asla vazgeçmeyin, düşlerin en mavisini kurun ve sarılın" çağrısı yapıyor. Bu çağrıyı duymamak, Galatasaray'daki adalet mücadelesini görmemek, yaşamın kendisini ve gerçekliğini görmemektir. Evet bugün kaybetmek, bir politika olarak uygulanmıyor ama farklı zor aygıtları ve uygulamalarla geleceğimiz karartılmak isteniyor. Galatasaray Meydanı, bu ülkenin adalet, vicdan ve hakikat meydanıdır. Bu meydana kulaklarını, gözlerini kapatan iktidarlar -devlette süreklilik esas olduğu için- bir önceki iktidarların yaptıklarına ortaktır, bizzat bugünün de sorumlusudur. Dilinden, kültüründen, cinsinden ve bir bütün sınıfsal konumundan dolayı sömürülen tüm ezilenler bilmelidir ki, Cumartesi Meydanı'ndan yükselen sese sesimizi katmamak, geleceğimizin yok edilmesine ortak olmaktır.
 
Bir gazeteci, baskı, sömürü ve zulmün olmadığı yarınlarda yaşamak ve çocuklara böyle bir dünya bırakmak isteyen bir insan olarak bu büyük aileyi tanıdığım ve ferdi olduğum için onurluyum, şanslıyım. Yıllarca her hafta haber yapmak için gittiğim o meydan umut, inanç ve inatla yaşama dört elle nasıl sarılacağımı her defasında gösterdi bana.
 
Tüm topluma hala göstermeye çalıştığı ise kaybedilenlerin donuk istatistikleri oluşturan rakamlar değil, karartılan vicdanlar, yok edilmek istenen gelecek olduğudur. O nedenle 700. haftasında elinizde umudun mavisi ve direncin kızılından bir karanfille Galatasaray'da olmalı, o sese sesinizi katmalısınız. Gelemeyenlerin de yerine elinizde bir karanfil olmalı.