24 Eylül 2024 Salı

Uçar ve Gümüştaş: Bu saldırı hem siyasi hem de hukukidir

EHB avukatlarından Sezin Uçar ve ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, bu saldırının siyasi ve hukuki olduğunu vurguladı. Devrimci avukatların mesleki faaliyetlerinin kriminalize edildiğinin altını çizen Uçar, TBB ve baroların bu konudaki sessizliğine tepki gösterdi. Dosyanın işbirlikçi, itirafçı ve gizli tanık beyanlarıyla oluşturulduğunu hatırlatan Gümüştaş, devrimciler arasında güvensizlik yaratılmak istendiğini vurguladı. Gümüştaş, "Mücadele tüm bu saldırganlık içinde sürüyor, akacak her zaman olduğu gibi bir yolunu buluyor" dedi.

Devrimci avukatlık pratiği sık sık iktidar tarafından hedef alınıyor. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, LGBTİ+'ların kısaca ezilenlerin savunmanlığını üstlenen devrimci avukatlar mesnetsiz suçlarla itham ediliyor. Müvekkilleri savundukları, hapishanede ziyaret ettikleri, cenazelerine katıldıkları için yani avukatlık pratikleri yüzünden avukatlar yargılanıyor. Bir dönem sık sık gizli tanık ifadeleriyle hazırlanan dosyalar şimdilerde işbirlikçi itirafçıların yalan beyanlarına dayandırılıyor.

Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) da bu saldırılardan sıkça nasibini alıyor. Haziran ayında bir itirafçının yalan beyanları doğrultusunda EHB'ye düzenlenen operasyonda avukat Gülhan Kaya, Kader Tonç ve Taylan Savran gözaltına alındı. Kaya'nın tutuklandığı operasyon kapsamında büro avukatlarından Sezin Uçar ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

SAVCI İFADE ALMAYI REDDETTİ, GÖZALTI KARARI ÇIKARDI
Adli tatilin bitimiyle Uçar ve Gümüştaş ifade vermek için Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne gitti. Savcılık ifade vermek isteyen devrimci avukatların ifadesini almadan haklarında gözaltı kararı çıkarttı. Jandarma İl Komutanlığında tutulan avukatlardan dosya kapsamında ihtiyaç olmadığı halde DNA bankasında veri oluşturmak ve geçmişte işlenen suçlarla ilişkilendirmek için genotip örneği alınmak istendi. Avukatların itirazı üzerine talep kıl örneği olarak değiştirildi. Dosya içeriğinin DNA örneğini gerektirmediğini vurgulayan devrimci avukatlar kıl örneğini de reddetti, kıl örneği avukatlardan işkenceyle alındı.

DOSYA İŞBİRLİKÇİ İTİRAFÇILAR VE GİZLİ TANIK BEYANLARIYLA OLUŞTURULDU
Dosyalar işbirlikçi itirafçı Onur Demir, Okan Horustan, Tajdin Budak, Ender Yalçın, Özüm Özak ve 2023 yılının mart ayında ifadesi alınan gizli tanıkların yalan beyanları doğrultusunda hazırlandı.

TBB SESSİZ KALDI, DEVRİMCİ AVUKATLAR DAYANIŞTI
İstanbul Barosu ve Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) görmediği ve duymadığı bu saldırı Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarının dayanışması ve mücadelesiyle püskürtüldü. Devrimci avukatlar Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Uçar ve Gümüştaş savunmanlık mesleğine ve devrimci avukatlık pratiğine yönelik bu saldırının hukuki ve siyasi boyutunu ETHA'ya değerlendirdi.

UÇAR: SAVCI İFADE ALABİLİRDİ, ALMAK İSTEMEDİ
Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Sezin Uçar, operasyonun ardından meslektaşları aracılığıyla ifade vermek istediklerini ilettiklerini buna rağmen haklarında yakalama kararı çıkarıldığını belirtti. Adli tatilin bitmesiyle ifade vermek için İstanbul Adliyesine gittiklerini hatırlatan Uçar, cumhuriyet savcısının keyfi şekilde ifade almayı reddettiğini, gözaltı kararı çıkardığını ve ek gözaltı süresi verdiğini anımsattı.

'UÇAK REZERVASYONLARIMIZ, OTELDE KALMAMIZ SUÇ GÖSTERİLDİ'
Soruşturmanın en başından itibaren hukuksuz bir şekilde yürütüldüğünü kaydeden Uçar, şöyle açıkladı: "CMK'nın ya da avukatların haklarını koruyan çeşitli yasal ve uluslararası mevzuatlara dönük usul yönünden bir takım hukuksuzluklardan da bahsedilebilir. Avukat soruşturmaları ve yargılamaları nezdinde bunlar, artık rutin hale geldi. Ama asıl olarak yargılama konusu haline getirilen mesleki faaliyetlerimizin bir suç olarak değerlendirilmesine itirazımız var. Müvekkillerimizi hapishanede ziyaret etmek, müvekkillerimize para yatırmak, takip ettiğimiz dava dosyaları, müvekkillerimizle yaptığımız telefon görüşmeleri, özel hayatın ihlali olarak değerlendirilebilecek uçak rezervasyonlarımız, kaldığımız otellerin listelenmesi kriminal faaliyet olarak değerlendirilmiş. Biz bunları savunma mesleğine dönük yıldırma ve sindirme operasyonu olarak değerlendiriyoruz."

'MESLEĞİMİZ SERMAYE KARŞISINDA EZİLENLERİN YANINDA DURAN BİR MESLEK'
Mesleki faaliyetleri kriminalize edilerek avukatlara ve topluma bir mesaj verilmek istendiğinin altını çizen Uçar, "Bizim mesleğimiz sermaye karşısında ezilenlerin, kadınların yanında duran bir meslek. Mesleğimizin, özü itibariyle bu tip saldırılara da açık olduğunu düşünüyoruz. Dosyanın oluşturulmasının, gözaltı ve tutuklama saldırısının asıl nedeni de bu" dedi.

'İTİRAFÇI VE GİZLİ TANIK BEYANLARINA DAYANIYOR'
Dosyada spesifik kimi hukuksuzluklar yaşadıklarını belirten Uçar, yargının son dönem avukatlık faaliyetlerine dönük itirafçı ifadelerine başvurduğunu kaydetti. Uçar, "Pek çok kişi hakkındaki suçlamalardan kurtulmak niyetiyle yüzlerce kişi hakkında gerçeğe aykırı beyanlarda bulunuyor. Hukuki değeri, hukuki anlamı yok. Ama kullanışlı bir argüman; gözaltına almak ve bir süre tutuklu tutmak. Bu da soruşturma aşamasında ifade işlemleri sırasında çokça tartıştığımız bir konu oldu. Hukuki dayanağı olmamasına rağmen sırf insanlar, haklarındaki yargılamadan kurtulmak amacıyla bu durumdan faydalandırılıyor. Geçmişte gizli tanık, kullanılan bir vasıtaydı. Bizim dosyamızda da gizli tanık beyanları var ama esasta itirafçı beyanlarına dayanan bir yanı da var" ifadelerini kullandı.

'DNA VERİ TABANI OLUŞTURMAK İÇİN KIL İŞKENCEYLE KIL ÖRNEĞİ ALINDI'
Soruşturma dosyalarında genotip örneği alınmasına dair karara dikkat çeken Uçar, "CMK'nın ilgili mevzuatı hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereğince aleyhe delil vermeme hakkı var. Kan örneği, genotip örneği alınmasının belli prosedürler var. Bizim dosyamızda böyle bir iddia olmamasına rağmen geçmiş dönem gerçekleşen faili meçhul olaylarla irtibatlandırmak, DNA bankasında veri tabanı oluşturmak için kan örneği alınmak istendi. Müsaade etmedik. Kan örneği alınmadı ama savcılık o kadar ısrarlı şekilde diretti ki kan örneği, kıl örneği alınması şeklinde değiştirilmesi için Sulh Ceza Hakimliğine talepte bulundu. Ve kıl örneği alınmasına kara verildi. Aykırı bulduğumuz için müsaade etmedik. Kıl örneği alınması sırasında işkenceye maruz kaldık. Meslektaşlarımız rızamızın olmamasına rağmen kıl örneği alan hekim ve soruşturmayı yürüten kolluk ve savcılık hakkında suç duyurusunda bulundu" dedi.

'BAROLAR VE TBB AVUKATLARA SALDIRIYI GÖRMÜYOR'
Çok güçlü bir avukat ve toplumsal dayanışmayla bu saldırıyı boşa çıkardıklarını dile getiren Uçar, yakın zamanda Avukat Gülhan Kaya'nın da tutsaklığının sona ermesini beklediklerini söyledi. Her dönem avukatlık mesleğine çeşitli biçimlerde saldırıların gerçekleştiğini; açılan soruşturmaları, davaları, gözaltı ve tutuklama saldırılarını, ruhsat gasplarını bu kapsamda değerlendirdi. Özellikle son 7-8 yılda çok sayıda avukatın gözaltı ve tutuklanma saldırısına maruz kaldığını, pek çok avukat hakkında da mahkumiyet kararı verildiğini kaydeden Uçar, şöyle devam etti: "Bunlarla genel olarak savunma üzerinde bir baskı oluşturulmak isteniyor. Son olarak şunu da söylemek isterim maalesef baroların ve Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) bu saldırılar karşısında sessizliği söz konusu. İktidar sürekli savunmayı hedef alan şeyler söylüyor. Süleyman Soylu'nun da yakın dönemde böyle bir açıklaması oldu. Avukatlara dair çeşitli vesileler, çeşitli yetkililer aracılığıyla bunların mesajları veriliyor. Ve pratikte uygulamaya geçiriliyor. Diyarbakır'da geçtiğimiz aylarda itirafçı ifadeleriyle çok sayıda meslektaşımız hakkında benzer soruşturmalar açıldı. Baroların ve TBB'nin mesleğimize dönük saldırılar karşısında çok daha güçlü yanıtlar vermesi gerektiğini düşünüyoruz. TBB başkanının adli yıl açılışında yaptığı konuşmayı bu anlamda çok yetersiz buluyoruz. Hem pratiği hem de konuşmanın içeriği mesleğin önünde duran büyük tehlikeyi bertaraf etmek bakımından yetersizdi. Barolara daha fazla kurumsal olarak rol düştüğünü söyleyebiliriz. Bizim özgürlüğümüzle sonuçlanan saldırı, ÖHD, ÇHD ve diğer hukuk kurumları ve hukuk dernekleri sayesinde gerçekleşti ama maalesef ki İstanbul Barosu başta olmak üzere TBB'nin büyük bir sessizliği var."

GÜMÜŞTAŞ: BU OPERASYONU HUKUKİ DONELERLE AÇIKLAYAMAYIZ
Uzun yıllar EHB'de avukatlık yapan ve iki dönemdir Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanlık görevini yürüten Özlem Gümüştaş da söz konusu soruşturmayı hukuki doneler ve yasal çerçevede ele almanın mümkün olmadığını kaydetti. "Biz devrimcilerin, sosyalistlerin her zaman başına gelen, hukuki ve siyasi saldırganlığın parçası olan gözaltı saldırılarıyla karşı karşıya kaldık" diyen Gümüştaş, savcılığın soruşturma için bu seferki dayanağının itirafçı ve gizli tanık beyanları olduğunu hatırlattı.

'HUKUKİ VE SİYASİ SALDIRGANLIK OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ'
Meslekleri, siyasi ve sosyal yaşam içinde nasıl hareket ettiklerini kimseden gizlemeden yaşadıklarını ve itirafçıların da soruşturmaya konu edilen beyanlarını bunların oluşturduğunu söyleyen Gümüştaş, "İtirafçıların beyanları üzerine suçlama ile karşı karşıya bırakıldık. Tabii bu suçlamaların odağında duran devrimci avukatlık faaliyetleri bakımından çok şey söylenebilir, tartışılabilir. Ama bu suçlama için şunu söyleyebiliriz. Hem bizim hem devrimci demokratik kamuoyundan pek çok dostumuzun, yoldaşımızın, partinin, örgütün başına gelen saldırılar için şunu söyleyebiliriz. Bu saldırılar; faşist rejimin devrimcilere, politik öznelere, öncülere; büyümesinden ve gelişmesinden, ölümüne korktuğu halk direnişi ve isyanları karşısındaki en önemli tedbir ve saldırganlık biçimi, bir parçası. Sistematik olarak hepimiz yaşıyoruz. Bunu hukuki ve siyasi saldırganlık olarak değerlendiriyoruz ama tek başına hukuki değil. Geçmişten bugüne bu tür saldırılara her zaman dayanak olacak 'deliller' buldular ve ürettiler. Fezlekelerin bir dönem dayanakları bilgisayar çıktıları, yasa dışı telefon dinlemeleri oldu bir süre sonra gizli tanık oldu bir süredir de itirafçı beyanları. Bunlarla istihbarat raporları polis fezlekeleri doğrulanarak bize dönük gözaltı, tutuklama saldırıları geliştiriliyor" ifadelerini kullandı.

'KENDİNİZE DÖNÜK SALDIRILARLA UĞRAŞIYORSUNUZ'
Bu saldırıların sokakta yürüttükleri fiili meşru mücadeleyi; devrimcilerin direne direne, dişiyle tırnağıyla sokakta kazandığı söz, eylem, örgütlenme özgürlüğünü sınırlayan, hem sokaktan hem de bağlı oldukları kitlelerden; özlem ve taleplerinden koparmayı amaçladığının altını çizen Gümüştaş, "Bir iç gündem oluşturuluyor; siz kendinize dönük saldırıyla, kriminalize edilmenizle uğraşmak durumunda kalıyorsunuz. Kendinizi yargı makamları önünde anlatmaya ve savunmaya zorlanıyorsunuz. Devrimci demokratik kamuoyu ise sistematik olarak sıra sıra bu operasyonlarla karşılaşıyor, birbiriyle dayanışmaya ve aslında politik mücadeleden kitlelerin talep ve özlemlerinin gerektirdiği, fiili meşru mücadele hattından uzaklaştırılarak, devletle çarpışan kulvara doğru çekilmeye çalışılıyor. Biliyoruz" dedi.

'BU SALDIRILARIN ÜSTESİNDEN GELMEK DÜSTURUMUZDUR'
Öte yandan sayısız gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla bir kadro kırımı, örgütsel dağılma yaratılmaya çalışıldığının da altını çizen Gümüştaş, saldırıların politik ve örgütsel hedefi ve amacı kapsamında faşist rejim tarafından sistematik şekilde uygulandığını kaydetti. Ancak 2015 yılından bu yana saldırıların daha katı ve sistematik olduğuna dikkat çeken Gümüştaş, "Bu saldırıları siyasi savaşım ve mücadelemizin bir parçası olarak görmek, üstesinden gelmek devrimcilerin, mücadeledeki temel duruşu, düsturu, ilkelerindendir" ifadelerini kullandı.

'İTİRAFÇI BEYANLARINI YAYARAK GÜVENSİZLİK ORTAMI YARATMAYA ÇALIŞIYORLAR'
Dosyaların itirafçıların yalan beyanlarıyla oluşturulduğunu hatırlatan Gümüştaş, şöyle devam etti: "İtirafçılar sayfalar dolusu beyanlar verip, önlerine konulan bütün fotoğrafları teşhis edip, herkes hakkında bir şeyler söylüyor. Rejimin polisleri, istihbarat birimleri itirafçı paçavraların itibarsız ve tutarsız beyanlarına, kendilerini kurtarmak için ortaya attıkları beyanlara dayanarak örgütleri, örgütsel yaşamı, yoldaşlar arası ilişkileri, partiler arası ilişkileri, siyasi yaşamı çok yakından bildiklerini, her şeye hakim olduklarını iddia ediyorlar. İtirafçı paçavraların beyanları tüm dosyalarda sayfa sayfa dolaşıyor, herkesin okumasına açık hale getiriliyor, davalarda özel olarak konuşturuluyorlar. Bununla örgütsel güven ortamına gölge düşürülmeye, kuşku ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Ama bunlar karşısında bizim kendi yaşamımızı, örgütlü mücadelemizi ortaya koyuşumuz, aynı zamanda bu beyanlarla yaratılmak istenen sis bombasına, oluşturulmak istenen manipülasyona, güven ve kuşku sorununa bir çeşit cevaptır. Aslında adliyelere gittiğimizde, o makamların karşısına çıktığımızda yaptığımız şey bu oluyor.

'SALDIRILAR KARŞISINDA ALNIMIZ AK, BAŞIMIZ DİK'
"Bu saldırı nezdinde bir kez daha partiye, yoldaşlara, dostlara, devrimci kamuoyuna söyleyebileceğim şey; itirafçı paçavraların ortaya koyduğu bir söz yok. Yönlerini döndükleri bataklık içinden konuşuyorlar. O bataklık içinden değerlerimize, mücadelemize, görevlerimize ellerini ve dillerini uzatmaya çalışıyorlar. Dün olduğu gibi bugün de kazanım elde edebilecekleri bir yol değil. Buradan yürünebilecek, ilerlenebilecek, mücadelemize zarar verebilecek bir yol inşa edilemez. Çünkü biz hem yaptıklarımızın bilincindeyiz hem de yapamadıklarımızın; yaptıklarımız nezdinde halkımıza, kitlelere karşı sorumluyuz. Bu sorumluluk karşısında alnımız açık, başımız dik, yüreğimiz ferah. Dolayısıyla gidenlerimiz, tutuklananlarımız, gelip görevi başında devam edenlerimiz var. Mücadele tüm bu saldırganlık içinde yürüyor, akacak bir yolunu her zaman olduğu gibi buluyor."