Tülin Gür yazdı | Suruç'un ardında ve ötesinde dövüşüyoruz
Faşist şeflik rejimi ve işbirlikçisi DAİŞ'in sosyalist gençlikte vurduğu yer birleşik mücadele bilinciydi. Ve sosyalist gençliğin cevabı birleşik mücadeleyi daha çok yükseltmek oldu! Medine, Ayşe Deniz, Elende, Dilşer yoldaşlarımız, bize Suruç'u ve Suruç'tan sonra nasıl mücadele etmemiz gerektiğinin cevabıdır.
Yine Temmuz ayında ve bu sıcak havanın hafızamızdaki tüm anıları canlandırdığı yerdeyiz.
9 yıl bizim için uzun bir süre değil. Birçok gazi yoldaşın da böyle hissettiğini düşünüyorum.
Suruç şehitlerimiz ve onların anıları; eskiyen, unutulan, zamanın içinde silinen, derin iç çekmeler eşliğinde maziye daldıran bir acı an değil. Taptaze, ferah, direnen, dövüşen, yenilenen, umut ve öfke dolu tüm anlarımızdır.
Onları anmak ve layık olmak için öncelikle böyle hatırlamalıyız.
Eminiz ki her biri de böyle anılmak isterdi. Bunu yaşamlarına baktığımızda anlayabiliriz. Hepsi kendi iç dünyasında devrimler yapmış, bilinçli, tercihli seçimlerle yaşamına yön vermiş sosyalist gençlerdi. Yaşamlarında bize yol gösteren sayısız mücadele pratikleri var.
Her bir kadın yoldaşımız Suruç'a gitmeden önce erkek egemen sisteme karşı isyana girişmişlerdi. Polen'in tacizcilere karşı tekmesi, Ece'nin cinsiyetçi okul idaresine karşı duruşu, Aydan'ın homofobik, transfobik sisteme karşı LGBTİ+ mücadelesini yükseltmesi başlı başına birer özgürlük pratikleriydi.
Örneğin, "Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz" kampanyası kapsamında Hatice Ezgi'nin bir röportajda söylediği, "Rojava kadın devriminde kendimizi görüyoruz, kendi devrimimizi görüyoruz" cümlesi hala günceldir. Eskimek bir yana dursun daha çok savunulması, daha çok sahiplenilmesi gereken bir cümledir.
Suruç katliamı şüphesiz ki, en çok bu inanmışlığa, birlikte mücadele bilincine ve pratiğine karşı yapıldı. Özgürlüğün birliktelikten geçtiği bilinci, tecavüzcü DAİŞ çetelerinin ve AKP iktidarının en büyük korkusuydu. Paramparça etmek istedikleri şey; ezilen, sömürülen, tecavüze, şiddete uğrayan milyonlarca kadının öfkesini, silahlanmış, ordulaşmış her dilden ve ırktan komünist ve yurtsever kadınların iradesiyle buluşturma kararlılığıydı.
Hatice Ezgi'nin kadınlara yaptığı çağrı buydu: "Gelin birlikte özgürleşelim."
Suruç katliamı, ezilen halkların birleşik devriminin mayası olduğu kadar Suruç'ta katledilen kadın yoldaşlarımız da kadınların birleşik mücadelesinin mayası oldu.
Suruç katliamından sonra birçok genç kadın yoldaş özgür alanlara gitmiş, şehit kadın yoldaşlarımızın çağrısına cevap olmak için savaşa katılmıştı. Medine Özmez (Roza Rênas) kimliğini yakıp, yüzünü açıp özgür alanlardan seslenmiş; "Suruç'un hesabını birlikte soralım" demişti.
Geçtiğimiz yıl şehit düşen Zafer Aydın (Dilşer Rênas) yoldaş Suruç'ta yaralanmış ve sonrasında yüzünü özgür alanlara dönmüştü.
Faşist şeflik rejimi ve işbirlikçisi DAİŞ'in sosyalist gençlikte vurduğu yer birleşik mücadele bilinciydi. Ve sosyalist gençliğin cevabı birleşik mücadeleyi daha çok yükseltmek oldu! Medine, Ayşe Deniz, Elende, Dilşer yoldaşlarımız bize Suruç'u ve Suruç'tan sonra nasıl mücadele etmemiz gerektiğinin cevabıdır. Suruç şehitlerinin anılarına, yaşamlarına, mücadelelerine bağlılıkla, kahramanca dövüşüp şehit düşen yoldaşların yanında hala Türkiye ve Kürdistan kentlerinde, Rojava'da ve özgür alanlarda, Avrupa'da ve zindanlarda mücadeleyi yükselten, direnen yoldaşlarımız nasıl mücadele etmemiz gerektiğinin örneğidir.
Her Suruç gazisi yoldaş illaki duymuştur, "Ne işiniz vardı, niye gittiniz, keşke gitmeseydiniz" cümlesini. Ya da illa ki olmuştur katliam sonrasında çevremizde selamı sabahı kesen insanlar. Hatta belki aile üyelerimiz. Bizim çıktığımız yoldan pişman olmamızı isteyenlere yine cevabı sosyalist gençlik, "Kobanê sana yine geliriz" diyerek verdi. Bizim mücadeledeki ısrarımızın örneğidir.
Tüm bu korku ve umutsuzluğun işlendiği, faşist baskı ve saldırıların çoğaldığı zamanlarda tercihini örgütlü yaşam olarak belirlemek, mücadelenin ihtiyaçlarına göre konumlanmak, büyük küçük her işe emeğini verebilmek nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin cevabıdır.
Şehitlerimizden öğrendiklerimiz mücadelemizde yol göstermeye devam edecek. Her bir yoldaş bambaşka alanlarda ve mücadelenin bambaşka koşullarında sınandığı günlerde 20 Temmuz'u aynı duygularla karşılayacak. Aynı sözü verip aynı öfkeyi hissedeceğiz.
Suruç'un hesabını soracağız!