30 Eylül 2024 Pazartesi

Sultan Gülsün yazdı | Gemi sökümünde çevresel etkiler ve işçi sağlığı

"Geri dönüşüm" süreçleri hem işçi ve halk sağlığı hem de çevresel sağlık açısından birçok maruziyetin oluştuğu bir sektör. Emperyalist kapitalist ülkeler atıkları ile birlikte Türkiye gibi ülkelere hastalıklar da ihraç ediyor. Bu sektörün ihtiyaç duyduğu enerji ihtiyacı için de yine kömürlü veya doğalgazlı termik santrallerin açılmasını teşvik ederek emek ve ekolojik yıkım başka sektörlerle devam ettiriliyor. "Geri dönüşüm" geri döndürülemez emek ve doğa yıkımına neden olmaktadır. Toplumsal ihtiyaçların yerine şirketlerin kar hesaplarına göre belirsiz bir piyasa için üretim yapılmaya devam edildikçe de bundan kaçınmanın yolu yoktur.

Aliağa'da 1976'dan beri gemi söküm yapılıyor. Hurda demir ve çeliği kullanan birçok çelikhaneye yakın olan bölgede 600-800 tonluk kesitler ayrılarak kıyıdaki kesim alanına çekilir. Daha küçük ekipmanlar sonra vinçler tarafından kaldırılır. Kıyı zemini yoğun toprak içerdiğinden, araçlar ve vinçler gemiye yakın çalışabilir. Bu süreç, atıksu ve katı atıkların yanı sıra atmosferik kirleticiler üretir. Aliağa tersanesinin etrafındaki deniz suyunda yapılan bir çalışmada gemi söküm tersanesine yakın bir yerden numuneler alındı. Araştırma yüksek seviyelerde alüminyum, demir, kadmiyum, nikel, çinko, florür, nitratlar ve fosfatların numunelerde olduğunu ortaya çıkardı. Son derece yüksek seviyelerde ağır metaller bulundu ve sıvı atıklarla birlikte kıyı bölgesinin ana kirleticileri olarak belirlendi. Çalışma ayrıca, gemi söküm endüstrisine atfedilen florür seviyelerinin normalden daha yüksek olduğunu buldu.

Yönetmelik açısından Türkiye, tehlikeli atıklara ilişkin Basel Sözleşmesi'ne üyedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi bir ülke olarak Türkiye, tehlikeli atıkların OECD üyesi olmayan ülkelere ihracatını yasaklayan AB Atık Sevkiyat Yönetmeliği kapsamında gemileri sökebilmektedir. 2004 yılında Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yayınlanan yönetmeliğe göre Basel Sözleşmesi'nde belirtildiği gibi tehlikeli atıkların bertarafı hususunda uygunsuz çalışan şirketlere izin verilmeyeceği söylense de birçok kirleticinin doğal çevrede yayılımı, işçi ve toplum sağlığını etkiliyor olması durumun hangi saiklerle devam ettirildiğini merak ettirmektedir.

Gemilerin sökümünde çalışan işçiler patlamalardan, asbestten, ağır metallerden, yağ kalıntılarından, tributiltinlerden (TBT'lerden), poliklorlu bifenillerden (PCB'lerden) veya gemide bulunan zehirli kimyasalların bir karışımının sızmasından dolayı sürekli risk altındadır. İşçiler, etkileri bazen daha uzun sürece yayılan "meslek hastalığı/hastalıklarına" yakalandıklarını fark edemeyebilirler. Çünkü yasal mevzuatlarda bu konuda belirlenen süre çok uzun ve tetkik gerçekleştirecek hastane sayısı en aza indirilerek sadece belirli şehirlere çekilmiş durumdadır.

Gemi hurdalıklarında meydana gelen kazaların ana nedenleri çelik kirişin ani düşmesi, gazın yanması ve patlaması, karbondioksit solunması sonucu boğulma ve gemi odalarında bulunan diğer gazlardır. Derin kesim, yanma, el, bacak, parmak ve baş kemiklerinin kırılması, bayılma ve uzuv kaybı ise en sık görülen kazalardır. Kötü güvenlik sistemleri, tehlikeli çalışma koşulları, dev gemileri kesmek için geleneksel yöntemlerin kullanılması, uygun acil durum müdahalesinin olmaması ve ihtiyati tedbirlerin eksikliği kazaların ve can kayıplarının ana nedenleridir. Gemi hurda bölgesinin çevresinde herhangi bir sağlık tesisi bulunmuyorsa kaza durumunda işçiler, yeterli tıbbi olanakların bulunduğu şehir merkezlerine götürülmek durumunda kalıyorlar ve geçen zaman farklı etkilere neden olabiliyor.

Günümüzde her yıl yaklaşık 1000 gemi parçalanmak üzere satılmaktadır. Dünyanın en büyük gemi söküm tersanelerinde (Bangladeş, Pakistan ve Hindistan'da) gemiler, büyük ölçüde göçmen işgücü tarafından sahillerin hemen iç kesimlerindeki yoksul köylerden uygun ekipman veya güvenlik önlemi olmadan elle sökülüyor. Düşen çelik levhalar nedeniyle insanlar ölüyor veya yaralanıyor. Düşen parçalar ve meydana gelebilecek sayısız diğer olası felaketlere ek olarak toksik maddeler özel bir tehdit oluşturuyor. Kazaların en yaygın nedeni patlamalardır. Yakıtın boru hattı kesildiğinde ya da gazın biriktiği geminin kapalı alanlarına girildiğinde gerçekleşmesi olası bir durum.

1970'lere değin Avrupa'daki kuru rıhtımlarda ve tersanelerde gemi sökümü mevcuttu ancak sağlık, güvenlik ve çevre çalışmaları arttıkça yeni bir ekolojik sömürü tarzı gelişti ve yoksul bölgelerin kıyılarına taşındı. Endüstrinin çok az gözetimle veya hiç gözetim olmadan ucuza çalıştırabileceği emek gücü cazip geldi. Gemi sökümü yaygınlaştıkça ve daha tehlikeli hale geldikçe bazı düzenlemeler yapıldı. Katılımcı ülkelerin tehlikeli atıklarını diğer ülkelere göndermeyeceklerini belirten uluslararası bir anlaşma olan Basel Sözleşmesi büyük gemi söküm limanlarına gelen gemilerin bir kısmını engelledi ancak bu konudaki suistimaller hala aşılabilmiş değil. Sözleşmedeki sürece göre ömrünü tamamlamış geminin sahibi sözleşmenin tarafı bir ülkenin parçası olabilir ancak gemiyi satmaya karar verirse ülke dışına çıkararak atık sözleşmelerine uymayan başka bir ülkenin satın almasını sağlayabilir. Gönderilen ülkenin himayesi altında, gemi daha sonra nakit karşılığı bir gemi söküm tersanesine satılacaktır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından hazırlanan "Deniz Taşımacılığının Gözden Geçirilmesi-19" isimli rapor, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'in hurda metal ihtiyacının gemi sökümünden elde edilen çelikten karşılandığını ortaya çıkarıyor. Gemilerin yüzde 70'i Pakistan, Bangladeş veya Hindistan'da bu şekilde sökülmektedir. Satılan dökme malzemeler petrol tankerlerinden, dökme yük gemilerinden ve konteyner gemilerinden geliyor. Orada gemilerin ham çelikleri alınarak inşaat demirine dönüştürülür ve yereldeki inşaat sektöründe kullanılır. Bu bölgelerdeki gemi söküm şirketlerinin yerel inşaat şirketleriyle güçlü bağları vardır ve yerel ekonomiler gemilerden kurtarılan metallere güven duyar. Çeliğin yanı sıra motorlar, jeneratörler, kazanlar, elektrikli parçalar, mobilyalar, sıhhi tesisat armatürleri, buzdolapları, klimalar gibi ürünler bu ülkeler için farklı pazarlar oluşturuyor. Yoksul işçiler koruyucu giysi, solunum cihazları, baretler veya botlar gibi asgari gereklilik olarak kabul edilebilecek diğer güvenlik ekipmanları olmadan çalışıyor.

Gemilerin yapısal karmaşıklığı, gemi sökümünü zorlu bir süreç haline getirir ve güvenlik, sağlık, çevresel tehlikeler sunar. Gemilere ve kapalı alanlara uygun olmayan erişim, düşme ve ezilme yaralanmalarının yanı sıra patlama ve boğulma kaynaklı ölüm riskini artırır. Bu sahalardaki yaralanmaların çoğu muhtemelen düşme, kesme ve delme, çarpma, düşen cisimlerin çarpması, aşırı zorlama veya ateş ve alevden kaynaklanmaktadır. Tehlikeli maddeler gemi yapımında ve onarımında kullanılır ve genellikle yakıt ve kargo atıklarında bulunur. Tehlikeli maddeler arasında yanıcı veya parlayıcı kalıntılar, kargo kalıntıları, boyalar (kurşun, kadmiyum, kalay veya bakır, poliklorlu bifenil içeren), asbest, köpük yalıtımı, elektrikli ekipman ve kablolar, biyolojik tehlikeler ve yangından korunma sistemi bulunur. Diğer sağlık tehlikeleri arasında gürültü, radyasyon ve sıcaklıkla ilgili tehlikeler de sıralanabilir. Alet ve ekipmanların olmaması, uygunsuz kullanımı veya bakımının yapılmaması birçok işçinin yaralanmasına neden olur.

Çok sayıda yaralanma ve ölüm olayı, ciddi şekilde hasta olan işçiler işten ayrıldığından veya işten ayrılmaya zorlandıklarından veya işlerini kaybetme korkusuyla rapor vermeyebileceklerinden bildirilmemiştir. İşçiler için herhangi bir sicil tutulmaması ve birçoğunun ihtiyaç bazında çalıştırılması nedeniyle ölüm veya yaralanma vakalarını takip etmek zordur.

Meslek hastalıkları konusunda çalışanların çoğu bunun işle ilgili olup olmadığını bilmemekte ve ülkedeki herhangi bir hastane veya laboratuvarın yetersiz tesisleri nedeniyle doğru teşhis ve nedensellik ilişkisi kurmak mümkün olamamaktadır. İşverenlerin herhangi bir sorumluluk üstlenmemesinin yanı sıra tıbbi ve ekonomik maliyetlerin tüm yükünü işçiler ve aileleri üstlenmektedir.

İşçilerle birlikte bölgede yaşayan insanlar da kirli havayı solumaktan, kirli su içmekten, su kütlelerindeki balığı tüketmekten ve civarda yetişen bitkileri yemekten etkilenmektedir. Güçlü bir kanserojen olan asbestin, asbest kullanan endüstrilerle ilişkili topluluklar için ciddi bir risk oluşturduğu bilinmektedir. Asbest, hava akımları (örneğin, kıyıdaki rüzgarlar, gemi söküm alanlarından komşu konutlara üfleyen kıyı rüzgarları) veya işçilerin kıyafetleri veya vücutları ile topluluğa bulaşabilir.

Gemi söküm ve hurdadan demir-çelik üretiminin Türkiye gibi emek gücünün ucuz, çevre koruma hukukunun berhava edildiği ülkelere aktarılmasının nedeni de bunlar. Çünkü "geri dönüşüm" süreçleri hem işçi ve halk sağlığı hem de çevresel sağlık açısından birçok maruziyetin oluştuğu bir sektör. Emperyalist kapitalist ülkeler atıkları ile birlikte Türkiye gibi ülkelere hastalıklar da ihraç ediyor. Bu sektörün ihtiyaç duyduğu enerji ihtiyacı için de yine kömürlü veya doğalgazlı termik santrallerin açılmasını teşvik ederek emek ve ekolojik yıkım başka sektörlerle devam ettiriliyor. "Geri dönüşüm" geri döndürülemez emek ve doğa yıkımına neden olmaktadır. Toplumsal ihtiyaçların yerine şirketlerin kar hesaplarına göre belirsiz bir piyasa için üretim yapılmaya devam edildikçe de bundan kaçınmanın yolu yoktur.