20 Eylül 2024 Cuma

Süleyman Soylu'nun çürütülmüş iddiaları

Av. Gülseren Yoleri: "Yargıya açık bir müdahaledir Soylu'nun çıkışı. Zaten sert bir müdahale olduğunu biliyoruz süreç boyunca. Buradaki söylemde sadece Hasan Ocak noktasında değil, diğer tüm kayıp dosyalarının sonuçsuz kalması için yargıya bir basınç anlamına da gelebilir. Yargıya siyasi bir müdahale yapılıyor şu anda, gözaltında kayıp ve faili meçhul davalarının üstünün örtülmesi anlamında siyasi bir müdahale bu."
Gözaltında kayıplara karşı mücadelenin bir mevzisi olan ve kayıp yakınlarının 23 yıldan beri sürdürdüğü Galatasaray Meydanı'ındaki oturma eylemleri, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yasaklandı. Soylu bununla da yetinmedi, tarihi tersyüz etme yolunu seçti. Karşısında büyük bir direnç gören Süleyman Soylu, saldırıyı yeni bir boyuta taşıyarak, Türkiye'deki kayıplar mücadelesinin başlangıcını oluşturan Hasan Ocak'a ve onun şahsında gözaltında kayıplar mücadelesine çirkince iftira atarak saldırıyı sürdürmek istiyor. Soylu'nun gündeme taşıdığı, Hasan Ocak'ın devlet tarafından değil de örgüt tarafından öldürüldüğü yalanı şüphesiz yeni değil. Bu iddia yıllar boyunca zaman zaman ortaya atılarak mücadele karalanmak istendi.
 
Hasan Ocak'ın nasıl ve kimler tarafından öldürüldüğünü tekrar tekrar ayrıntılı bir şekilde anlatmak yerine, olayı başından itibaren takip eden ve kayıplar mücadelesine büyük emeği geçmiş bir isme danıştık. Soruşturma dosyasının avukatlarından İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri, İçişleri Bakanı Soylu'nun yalanlarını ve neyi amaçladığını Etkin Haber'e anlattı. Yoleri, Soylu'nun çıkışını çürütülmüş bir iddia olarak nitelerken, amacın Cumartesi Anneleri'ni karalamak olduğunu belirtti. 
 
 
YOLERİ: HASAN OCAK GÖZALTINA ALINDI VE ÖLDÜRÜLDÜ
 
Hasan Ocak gözaltına alınarak kaybedildiğinde uzun bir süre nerede olduğu bulunamamıştı. Uzun bir arama eylemi gerçekleşmişti, ailesi yoğun bir çaba harcamıştı. Parlamentoda, hükümet düzeyinde görüşmeler gerçekleşmişti. Dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Bakanı Algan Hacaloğlu'nun, İçişleri Bakanlığı'na sunduğu soru önergelerine verilmiş çelişkili cevaplar vardı. Önce "Gözaltına alınmış bırakılmış" diye bir cevap verilmiş, daha sonra "Hayır gözaltına alınmadı" denilmişti. Devlet bu sorulara cevap verirken çelişkiye düştü. Hasan Ocak'ın kaçırıldığı tarihi de kapsayan şekilde gözaltında olan kişilerin Hasan Ocak'ı gördüğü ya da ismini listelerde gördükleri biçiminde emniyette ifadeler vardı. Bu ifadeler hem basına hem de dosyaya yansımıştı o tarihte.
 
Nitekim Hasan Ocak 58 gün sonra kimsesizler mezarlığında bulunduğunda, oradan hareketle savcılık dosyasına, adli tıp raporuna ve olay yeri tutanaklarına ulaşıldı. Adli tıp raporunda Hasan Ocak'ın işkenceyle öldürüldüğü belli, işkence izleri belli. Yine ön otopsi tutanaklarında parmak izi alındığını gösteren mürekkep izlerinin olduğu belli. Ayakkabı bağcığının olmadığı, kemerinin olmadığı tespit edilmiş.
 
Bu süreçler bile dikkate alındığında Hasan Ocak'ın gözaltına alındığı ve öldürüldüğü anlaşılıyor. Bütün bunlara rağmen devlet almadıysa, öldürmediyse neden Hasan Ocak'ın kimliğini gizledi sorusunu kim cevaplayacak. Neden Hasan Ocak bulunduğu zaman kimliği tespit edilmedi ve katillerinin bulunmasına ilişkin bir çaba harcanmadı? Madem örgüt içi infazdı, neden gizlendi. Burada bir suçunu örtme çabası yok mu? Devlet örgüt üyelerinin mi suçunu örttü?
 
İDDİAYI ORTAYA ATAN 'HATIRLAYAMIYORUM' DEDİ
 
Sonrasında suç duyuruları devam ederken bu olayın bir örgüt içi infaz olduğu iddiası  dile getirilmişti. Tabii o zaman dosyaların birinde bir itirafçı vardı. Bu itirafçı tanık üzerinden de bu iddia dillendirildi. Fakat bu iddiayı destekleyecek hiç bir delil dosyalara sunulmadı. Madem Hasan Ocak'ın örgüt içi infaz edildiğini söyleyen birileri vardı, neden onu öldürenlere ulaşılmadı? Neden bu kişileri bulmak için herhangi bir çaba harcanmadı? Bu soruların cevabını veremezler çünkü bu iddia gerçek değil. Nitekim o tarihlerde Hasan Ocak'ın örgüt içi infaz edildiğini söyleyen kişi geçen yıl alınan ifadesinde "Ben bu olayı hatırlamıyorum" dedi. Yani nasıl hatırlanmayacak bir olay olabilir bir insanın öldürülmesi. O tarihlerde de inandırıcı değildi, suçu maskelemek için devletle işbirliği yapmış olan bir kişi o konuda da beyanda bulunmuştu. İşin açıkçası bu.
 
AMAÇ CUMARTESİ ANNELERİNİ KARALAMAK
 
Bugünde aslında Süleyman Soylu'nun Hasan Ocak'a vurgu yaparak böyle bir ithamda bulunması, eskimiş ve çürütülmüş bir iddianın dillendirilmesidir. İşe yaramayacak bu iddiayı yeniden gündeme taşıyarak Cumartesi Anneleri'ni karalamaya çalışmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yaptığımız başvuru sırasında da bütün resmi yetkililer dinlendi, söz konusu itirafçı tanık da dinlendi. Türkiye devleti etkin soruşturma yapmamaktan suçlu bulundu, mahkum edildi. Eğer örgüt içi infaz iddiası doğru olsaydı sonuç böyle mi olurdu? Dolayısıyla bu iddia çürütülmüştür ama Cumartesi Anneleri'ni karalamak için Hasan Ocak meselesi yeniden açılıyor. Çünkü Cumartesi Anneleri'ni yaratan güç, Hasan Ocak'ın kaybolmasından sonra onu aramak için yürütülen mücadeledir. Bunun için Cumartesi Anneleri'ni karalamak için Hasan Ocak'tan başlıyorlar. 700. haftada, çok sayıda kişinin, ulusal ve uluslararası alandan Cumartesi Anneleri'ne, gözaltında kayıplara duyarlılık göstermesinin hazmedilememesiyle alakalı. Toplumsal basıncın bu kadar fazlalaşmasının, gerçeklerin ortaya çıkması, devletin suçlarının ortaya çıkmasını sağlayacağına dair oluşan bir endişe var. Tüm bunlardan kaynaklı Süleyman Soylu bu kadar sert ve seviyesiz bir söylemle Cumartesi Anneleri'ni karalamaya çalışıyor.
 
YARGILAMA SÜRECİNE DE ETKİSİ OLACAK
 
Ayrıca, yargıya açık bir müdahaledir Soylu'nun çıkışı. Zaten sert bir müdahale olduğunu biliyoruz süreç boyunca. Buradaki söylemde sadece Hasan Ocak noktasında değil, diğer tüm kayıp dosyalarının sonuçsuz kalması için yargıya bir basınç anlamına da gelebilir. Yargıya siyasi bir müdahale yapılıyor şu anda, gözaltında kayıp ve faili meçhul davalarının üstünün örtülmesi anlamında siyasi bir müdahale bu.
 
Soruşturma dosyasında bir yıl kadar evvel zaman aşımı sebebiyle takipsizlik kararı verilmişti. Biz bu karara itiraz ettik. Sulh ceza hakimi inceledi kararı ve 'dava açılması gerekirken zaman aşımından düşürülmesi yerinde değildir' diye bir karar verdi. Fakat şu anda devlet bu kararı bile bize tebliğ etmiyor. Bu nedenle herhangi bir ilerleme kat edemiyoruz.
 
ERGENEKON DAVASINDA BİLE AYNI ŞEYİ DENEDİLER
 
Ergenekon davası sırasında da gizli tanık, Hasan Ocak ve Gazi olayları hakkında bazı bilgiler verdi. Orada da bazı soru işaretleri oluşmuştu. Korkut Eken gibi isimler üzerinden de bazı iddialar yoğunlaşmıştı. Biz Ergenekon davasına müdahale etmeyi talep ettik, gerçekler ortaya çıksın istedik. Ancak talebimiz ret edildi. Biz bu konuları araştırmıyoruz dendi. Madem ki gizli tanık ifadelerde bulundu, bunlar dosyalara girdi, neden araştırmadılar? Bu suçun faili devlet değil, bu suçun faili örgüt diyorsa neden bunları araştırmadı ve bizim müdahale taleplerimizi geri çevirdi? Bu soruların cevabını veremiyorsa o zaman bir şeyleri gizliyor demektir, birilerini koruyor demektir. Bu yüzden çok anlamsız bir çıkış Süleyman Soylu'nun çıkışı.