25 Kasım 2024 Pazartesi

Sömürgeciliğin sanat turu!

"Sömürgecilik bir sistemdir" diyen Sartre nazarında, sömürgecilik aynı zamanda insanlığın en büyük utancıdır. Tavır almamak da bu utanca ve suça ortak olmaktır. Sartre, sömürgeciliğe ortak olmanın utancına işaret ederken, başka bir gerçeğin altını da şöyle çizer: "Bugünün tarihini yapanlara katılacağınız anın yaklaştığından eminim."
AKP/Saray diktatörlüğü, işgal ve savaş politikasına toplumsal rızayı oluşturabilmek için her yolu, her aracı deniyor. Elbette en çok kullandığı da devlet terörünü halklara karşı devreye sokmak oluyor. Efrin işgalinden bu yana yüzlerce kişi, sadece sosyal medyada işgal karşıtı paylaşımda bulundukları için gözaltı ve tutuklama saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Ancak Saray rejimi, toplumsal rızayı sadece şiddet ile oluşturamayacağının farkında. Bunun için bir süredir Saray’ın kapıkullarını devreye soktu. Diktatör Erdoğan’ın en son "Mehmetçik’e moral vermek" adı altında Hatay’da sınıra düzenlediği "sanatçı turu" bu araçlardan biriydi. Saray medyasının "Erdoğan ve sanat dünyası Hatay’da" diye duyurduğu ziyarette kimler yoktu ki; İbrahim Tatlıses, Yavuz Bingöl, Sibel Can, Mustafa Sandal, Deniz Seki, Seda Sayan, Esat Kabaklı vs. Sanat dünyasının "güneş"i ise askeri kıyafetiyle diktatör Erdoğan’dı. Önce sanatçılar gitti, ardından Erdoğan. Saray medyası da hem ziyaret sırasında hem de sonrasında uzun ve ayrıntılı yayınlar yaptı.
 
AKP/Saray diktatörlüğü, böylesine bir rıza oluşturma, popüler bir tabirle "pi-ar"ı elbette sanatçılar ile ilk kez yapmadı. 2010 yılındaki Anayasa referandumu sırasında "Yetmez ama evet" diyenlerin arasında da sanatçılar vardı. Bu bir sömürgecilik yöntemidir. Diktatör Erdoğan ile 2 Nisan günü Hatay sınır kapısında boy gösterenler sömürgeci sistemin sanatçılarıdır. Efrîn’de hastaneyi bombalayanlar, sivil yardım konvoylarını vuranlar, insanlar susuz kalsın diye su şebeke sistemini yerle bir edenler, katliam yapanlar, bu emri verenler, savaş kararını alanlar kadar insanlığa karşı işlenen suçlarının ortağıdırlar ve günahın en büyüğü de onlarındır.
 
Fransız aydını Jean Paul Sartre’ın Türkiye’de "Hepimiz Katiliz" adıyla yayınlanan kitabı, 1954 ile 1962 yılları arasındaki yazılarından oluşur. Kitaba ad olarak seçilen "Hepimiz Katiliz" yazılardan birinin başlığıdır. Teorik ve pratik olarak sömürgecilik karşısında duran bir aydın olarak Sartre’in hedefinde Fransa’nın Cezayir’deki sömürgeciliği/yeni sömürgeciliği kadar, Fransız toplumunun bu sömürgecilik karşısındaki tutumuna yönelik eleştiriler de vardır; başta da Fransız aydınları ve solunun. "Sömürgecilik bir sistemdir" diyen Sartre nazarında, sömürgecilik aynı zamanda insanlığın en büyük utancıdır. Tavır almamak da bu utanca ve suça ortak olmaktır. Sartre, sömürgeciliğe ortak olmanın utancına işaret ederken, başka bir gerçeğin altını da şöyle çizer: "Bugünün tarihini yapanlara katılacağınız anın yaklaştığından eminim." Bugünün tarihini yapanlar, Kürt gerillasının önderliğinde sömürgeciliğe karşı direnen Kuzey Suriye halkları. Bu direniş, ezilenlerin özgür geleceği kadar, sanatçısından diktatörüne sömürgecilerin de sonunu hazırlıyor.
 
Egemenlerin olduğu kadar ezilenlerin de bir kolektif hafızası var. Egemenler, hakimiyetleri altında tuttukları ezilenleri, halkları sürekli olarak "şimdiki zamanda tutmak ve oraya hapsetmek" istiyor. Ordudan medyaya, okuldan sanata akla gelebilecek her araç, zihinleri "şimdiki zamana hapsetmenin" bir aracıdır. Örneğin; Saray’ın Taksim Meydanı’nı eskisine hiç benzemeyecek şekilde yeniden yapma planının amacı da aynıdır. Çünkü meydanlar da kolektif hafızalardır, şimdiki zamanın karşısında dimdik dururken, o meydanda katledilenleri hatırlatır. Özyönetim direnişlerinin gerçekleştiği Kürt kentlerine yönelik yıkımın amacı da aynıdır; Kürt'ün kentini, tarihini yok etmektir.
 
Diktatör Erdoğan’ın sınıra tur düzenlediği avenesi de toplumu Efrîn işgalinin meşruluğuna inandırmaya çalışırken diğer yandan "eylemi" ile Saray’ın "yeni tarih yazımı"nın bir parçası oluyor. Ama bu iş kolay değil elbette. Çünkü ezilenlerin de sanatçıları, aydınları, ezilenlerin de iradesi var. Egemenler, ne beyaz ölümlerde katlettikleri Sabahattin Ali’yi unutturabilmiştir ne de sürgüne gönderdikleri Yılmaz Güney’i. Hem yazdıkları, çizdikleri, çektikleri, ürettikleri ile hem de aldıkları tutumla ezilenlerin kolektif hafızasına kazınmışlardır. Ne Yılmaz Güney’in Yol’u ne de Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna'sı unutulur ne de tarihin o "an"ında eylemleri ile aldıkları tutum. Esat Kabaklı, Mustafa Sandal, Yavuz Bingöl ne ile hatırlanacak? Hangi film, hangi şarkı, hangi roman, hangi şiiri geleceğe bıraktılar?