GÜNCEL
Şiddete, krize karşı kadınlar sokaklarda
Kadın cinsinin özgürleşmesi ve cins çelişkisinin çözümünü öngören kadın devriminin siyasal, toplumsal devrim olarak içeriklendirilmesi ve gerçekleştirilmesi mücadelesinde yol alacağız. Şiddete karşı gelişen kitlesel isyan hareketi ile fiili meşru mücadele çizgisinde ilişkilenmek ise kadın devrimi görüş açımızın temel gelişim hattıdır.
Atılım gazetesinin bu haftaki "Gündem" köşesinde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü dolayısıyla şiddete karşı gelişen kitlesel isyan hareketi ile fiili meşru mücadele yöntemleri incelendi.
Atılım Gazetesi'nin Gündem yazısı şöyle:
"Belki de bize en yakın şey ölüm. Fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan şey için savaşmaya devam edeceğiz" diyen Maria Terasa Mirabel, erkek egemen sistemin saldırılarına karşı bitmeyen kadın iradesinin ve gücünün kaynağını tüm yalınlığı ile anlatıyor. Mirabel kardeşlerden bugüne dünyanın her yerinde baskıcı ve otoriter iktidarlar, beş bin yıllık kadın mücadelesini bitiremememin hıncıyla saldırıyor.
Türkiye'de ise faşist politik İslamcı şefin, diktatörlüğünü toplumsal alanda derinleştirmek için en çok kadınlara saldırdığı bilinen bir gerçek. Kadınların kazanımlarını gasp etmek, itaat eden 'makbul' kadın kimliğini inşa etmek için okul öncesi dönemden başlayarak kız çocuklarına ve kadınlara biat etmeyi dayatıyor. Kadın ve kız çocuklarına yönelik saldırılar artıyor. Türkiye, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alırken, 18 yaşından önce zorla evlendirilen çocukların nüfusa oranı ise yüzde 15 ve 2002'den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. Kadın özgürlük mücadelesinin öznesi olan binlerce politik kadın tutsak edildi ama kadınların direnişi bitirilemedi.
Kriz dönemlerinde kadın istihdamı artmış gibi yansıtılsa da esnek ve güvencesiz çalışma, ucuz emek gücü sömürüsü ve ilk işten çıkarılma gibi değişik biçimdeki saldırılarla krizin yükü kadınların üstüne yıkılıyor. Ekonomik kriz dönemlerinde işten atılan, bunalıma giren, yoksulluk ve ağır zam- vergi yükünün altında ezilen erkekler, öfkesini iktidara yöneltmek yerine kadına yönelik şiddet olarak yansıtıyor. İktidar, toplumsal travmadan yararlanarak kadınların kazanılmış haklarını gasp ederek, kadından yana politikaları rafa kaldırarak var olan kadın düşmanlığını derinleştiriyor.
Kriz döneminde yedek işçi olarak görülen ve çifte sömürüye maruz bırakılan kadınlar, kriz sonrası işten atılarak yoksulluğa ve yine eve mahkum ediliyor. Kadının güvencesiz ve ucuz işgücü olarak "kullanılması" özellikle "ev eksenli çalışmalarda" kendini gösterirken bir de evde bakım hizmetleri aracılığı ile devletin sorumluluklarını ücretsiz olarak yapması dayatılıyor. Devletin ücretsiz yapması gereken hasta, yaşlı ve çocuk bakımı, kadının sırtına yükleniyor. Devlet bakım hizmetlerini özelleştirirken, bakım hizmeti ihtiyacı yine kadınlar kayıt dışı ve ucuza çalıştırılarak giderilmeye çalışılıyor. Tüm bunlar neticesinde kadınlar nitelikli iş gücüne sağlanan imkanlardan faydalanamamakla birlikte, iş becerilerini de geliştiremiyor, nitelikli iş gücü piyasasına giremiyor ve sömürülmeye mahkum ediliyor.
Krizin bir başka etkisi eğitim alanında görülüyor. Buna bağlı olarak, eğitim sektöründe nispeten ağırlıklı olan kadınlar ilk işten çıkarılanlar oluyor. Eğitim masraflarının artması da kız çocuklarının eğitim hakkının engellenmesine yol açıyor. Yoksul aileler, krizle birlikte artan eğitim masraflarını azaltmak için çocuklarını okula göndermeme yoluna gidebiliyor. Yoksulluk, çocuk işçileri artırıyor ve küçücük bedenler kapitalizm çarkında ezilirken sömürülen sadece çocuk emeği olmuyor. Kız çocuklarının payına bir de çocuk yaşta evlilik düşüyor ve böylece, kadının toplum içindeki ikincilliği kısır bir döngü olarak sürüp gidiyor.
Türkiye'de her gün beş kadının katledilmesi ile cins kırımına dönüşen kadın cinayetleri, Ortadoğu'da politik İslamcı, cihatçı çeteler eliyle kadın bedeninin savaş alanına çevrilmesine yol açıyor. Dünya'da erkek egemen kapitalizm, kendi krizine kadın emeği ve bedeni üzerinden çözüm bulmaya çalışırken, bu çürümüş düzende kadınlar, eşit, onurlu ve özgür bir gelecek için direniyor.
Sarayın toplumsal yaşamı politik İslamcı temelde inşa etme saldırıları karşısında kadınlar, toplumsal hareketin en dinamik öznelerinden biri oldu. OHAL yasaklarında geri adım atmayan, şiddet karşısında özsavunma hakkının meşruluğuna yaslanan, kadın düşmanı politikaların karşısına dikilen, işten çıkarma saldırılarına karşı Flormar işçileri gibi kararlılıkla direnen kadınlar, toplumsal direnişin umudunu filizlendirmeye devam ediyor.
Kadını aileye hapsetmek isteyen Saray diktatörlüğüne inat, kadınlar birlikte güçlü olduklarının bilinciyle hareket ediyor. Erkek egemen sistemin saldırılarına karşı kadın dayanışmasını zırh edinen kadınlar, kolektif hakları ile var olduğu gerçeğine yaslanıyor. İstanbul'dan Amed'e, Samsun'dan İzmir'e 'Kadınlar Birlikte Güçlü' diyerek, birleşik kadın mücadelesinin zeminini döşüyor. Örgütlü kadın düşmanlığına karşı örgütlü ve birleşik kadın mücadelesi ile cevap veriyor.
Rojava'da yeni yaşamın ve devrimin inşa edilmesinde temel özne olan kadınlar, kadın devrimini büyütüyor. Arin, Sarya, Kader, Ivana ve daha binlerce kadın, enternasyonalizmi kanı canı pahasına büyütüyor.
Dünyanın her yerinden yükselen isyan dalgasına sosyalist kadınlar da, bu yıl şiddete, krize karşı isyan bayrağını yükseltip özsavunmayı kuşanarak ses veriyor. Sadece bugünü değil geleceği kazanma perspektifi ile yola çıkan sosyalist kadınlar, "Şiddete, krize karşı isyandayız. Özsavunmadayız" diyor.
Şiddet merkezleri olan sermaye, devlet, eve-aileye karşı gelişen kadın isyanı, kadın devriminin gelişim potasıdır. Bu nedenle, 25 Kasım’ı kadın özgürlük mücadelesi hattımız ve karma çalışma kulvarlarımızdan geliştireceğimiz devrimci pratikle ele alacak, kadın politikası yapacağız. Kadın cinsinin özgürleşmesi ve cins çelişkisinin çözümünü öngören kadın devriminin bir siyasal, toplumsal devrim olarak içeriklendirilmesi ve gerçekleştirilmesi mücadelesinde yol alacağız. Şiddete karşı gelişen kitlesel isyan hareketi ile fiili meşru mücadele çizgisinde ilişkilenmek ise kadın devrimi görüş açımızın temel gelişim hattıdır.
Toplumsal devrime kadın devriminin eşlik etmesinin tarihsel zorunluluğunun farkında olan komünistler, kadın kitlelerini özneleştirme sorumluluğun gereklerini yerine getirmek zorunda. 'Kadın partisi gibi çalışma' perspektifi ile hareket eden komünistler, 25 Kasım'a da aynı bilinç ve ciddiyetle yaklaşıyor. Ezilen ulus, ezilen sınıf, ezilen cins politikamızın en kritik halkalarından biri olan, aynı zamanda mücadele ve isyan potansiyeli taşıyan kadın cinsine politik ve örgütsel olarak yönelmek, sadece belirli takvimsel günlerin değil her günün konusudur. Bu sorumluluk sadece sosyalist kadınların veya kadın kolektifinin değil parti toplamının temel görevidir.
25 Kasım ve 8 Mart’ta yoğunlaşan çalışmalarımızı, yılın tüm zamanına yayarak, kadın kitlelerine gitme, ev toplantıları örgütlemek ve çalışmalarımızı Kadın Devrimi fikri ile bağ kurarak gerçekleştirmek, mücadelemizi büyüten bir rol oynayacaktır. Faşizmin saldırılarının en yoğun olduğu dönemlerde dahi sokakları terk etmeyen kadınlar, özgürlük mücadelemizin önünü açıyor. Şimdi açtığımız bu yolu meydanlarla buluşturma zamanıdır.