20 Eylül 2024 Cuma

Serhed Herekol yazdı | Molla rejimine karşı İran halkları devrimi seçti

Seçime katılan kitlenin yüzde 54'ü ile sistem içinden, seçimlere katılmayan ve toplam seçmenin yüzde 50'sini oluşturan kitlelerle de sistem dışından, gerici molla rejiminin değişmesi gerektiğini vurguladı. Ancak ilk turdaki yüzde 60'lık boykot duruşuyla İran halkları, molla rejimine karşı zaten devrimi seçtiğini tüm dünyaya duyurdu.

Emperyalist küreselleşme aşamasının doruğuna doğru ilerleyen kapitalizmin varoluşsal krizinin derinleştiği; dünyayı üçüncü emperyalist paylaşım savaşına doğru sürüklediği, bölgesel savaş olasılığının kızıştığı ve satranç tahtasında tüm taşların bu hesaba göre yerleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. Emperyalist tekeller bütünleşik dünya pazarının tüm kapılarını zorlamaya, nüfus alanları oluşturmaya; birbirlerinin iradesini piyonlar düzeyinde zorlamaya ve fırsat buldukça da çoban matı girişiminde bulunmaya başladı. Kuşkusuz İran'ın emperyalistlerin satranç tahtasında şah değil, ama piyon olamayacak kadar güçlü bir taş olduğunu da unutmayalım. Ortadoğu'da sürmekte olan savaşın ana aktörlerinden olan İran İslam Cumhuriyetinden bahsediyoruz. Ve bu İran'ın cumhurbaşkanının yaklaşık iki ay kadar önce detayları yeni yeni gün yüzüne çıkmaya başlayan çok taraflı bir komployla öldürülmüş olmasını da bu denkleme ekleyelim.

Reisi'nin helikopterinin düşmesi her ne kadar dış istihbarat örgütlerinin faaliyeti olsa da İran istihbaratının ya da İran devletinin de buna sessizce ortak olduğunu görmek gerekiyor. Zira bu İran iç politikasını da düzenleyebilmek bakımından bir gereklilikti. En nihayetinde Kasım Süleymani'den başlayarak bir dizi Devrim Muhafızları Ordusu generalinin öldürülmesiyle seyreden ve İbrahim Reisi'ye ulaşan; giderek yükselen bir saldırı dalgasıyla yüz yüze kalmış olan İran'ın, Suriye devleti içine sızmış olan ajanlara dönük operasyonlarına başlamayı bu kadar geciktirmiş olması yalnızca istihbarati beceriksizlik olarak görülemez. Ortadoğu denkleminde sürekli olarak doğrudan sıcak savaşa çekilmeye çalışılan; iç politikada ise emekçi halk kitlelerinin ve ezilen ulusların özgürlük ve değişim taleplerini bastıran İran molla rejimi, "radikal" Reisi yönetimiyle dışarıda ne kadar esnek hamleler yapabilir ve içeride nasıl düzen içi umut yaratabilirdi? Bir de Reisi, Ayetullah'ın halefi sayılırdı ki bu da İran'ın bir numarası olmaya aday olduğu anlamına gelir. Bu konuda son süreçte Hamaney'in kendi oğluna alan açma isteğinde olduğu da bir süredir dillendirilen bir durumdu.

Yani özcesi Reisi'nin gitmesi, herkesin yararınaydı ve gitti. İran İslam Cumhuriyeti'nin Velayet-i Fakih sistemiyle yönetildiği, bundan dolayı da cumhurbaşkanından çok Ayetullah'ın, yani hükümetten çok sistemin politikanın ana çizgilerini belirlediği gerçeğini de ekleyerek yeni cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'la birlikte politikayı okumaya geçelim.

Pezeşkiyan, kimliği birçok yönden parlatılan, batı medyasının sürekli olarak bir beklenti oluşturduğu, "reformist" bir isim. Daha önceki seçimde adaylığı Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından reddedilen; ancak geniş halk kitlelerinin Jîna Mahsa Amini ayaklanmasının ardından sisteme tamamen güvensizleştiği ve devrim ateşinin içten içe yandığı koşullarda, sistem içi umudu yeniden diriltmek üzere tek "reformist" aday olarak bir cepheyi temsilen 5 radikal adayın karşısına yine Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından çıkarılan bir isim.

1954 doğumlu olan Pezeşkiyan, Kürdistan'ın Rojhilat parçasının Mahabat kentinden bir Azeri. Bir doktor olan Pezeşikyan'ın İran-Irak savaşında görev almış olması, Sağlık Bakanlığı, meclis başkan yardımcılığı ve Tebriz'den milletvekilliği yapmış olması kariyerinin öne çıkan yanları. Sağlık Bakanlığı yaptığı yıllarda, sağlık sistemini kırsal alanlara kadar yaymış olması ve diğer sağlık iyileştirmeleri halkın sempatisini kazanmasında etkili olmuş. Fars burjuvazisi tarafından tüm 'ulusal kimliklerin' İranilik içinde eritilmeye çalışıldığı, İran coğrafyasındaki tüm halkların İranlı olduğu dolayısıyla da Pers kökenli olup sonradan ayrıştığı masalının pompalandığı bir yerde, Pezeşkiyan Türklüğünü sürekli olarak vurguluyor. Bu ulusal kimliği inkar edilen tüm halklara bir göz kırpma anlamına da geliyor. Yine Jîna Mahsa Amini'nin ölümsüzleşmesinin ardından Rojhilat halkının yakmış olduğu özgürlük ateşinin tüm İran'a yayıldığı süreçte kadınların zorla örtünmesine dair, "Biz çocuklarımızın iffetli olmasını istiyoruz ancak bu davranışlar onları dinden uzaklaştırıyorsa bu yöntemi sürdürmemeliyiz" sözleri ve seçim propagandası sürecinde irşad devriyelerinin pratiğinin dinen caiz olmayan ahlaksızlıklar olduğu mealindeki söylemleri, bu alandaki "reform" beklentilerini güçlendiriyor.

Daha önceki seçimlerde reformist adayların seçime girmesine dahi müsaade etmemiş olan burjuva İran molla rejiminin, bu seçimde reformistleri tek adayda birleştirmesi ve muhafazakarları beşe bölmesi, bazı politik esnekliklere izin vereceğinin bir göstergesidir. Ancak bu, İran ahtapotunun kollarını Ortadoğu'dan çekeceği, kendi ekonomik kalkınması uğruna batıyla uzlaşma yoluna gideceği yanılgısı yaratmamalıdır. Bölgesel savaşın tırmandırıldığı, üçüncü emperyalist paylaşım savaşının ayak seslerinin daha gür duyulduğu şu süreçte temel değişikliklerin, İran içinde halk kitlelerini sistem etrafında konsolide etmeye dönük olacağı aşikardır. Pezeşkiyan'ın geri dönülmesi gerekliliğini her fırsatta vurguladığı nükleer anlaşmadan İran değil, Trump ABD'si çekildi. Uzlaşılacak olan batı ise tüm gücüyle İsrail'i desteklemeye devam ediyor. Tabi bu burjuva siyasetinde pek de büyük bir sorun değil, bütün bunlar unutulabilir ve taktiksel uzlaşılara gidilebilinir. Ama yine de bu alanda pek de büyük beklentilere girmemek gerekiyor. Çünkü tarafların şu anda yapacağı bütün anlaşmalar-uzlaşılar, zaman kazanmaya dönük olacaktır. Zira tam da ikinci emperyalist paylaşım savaşı öncesi süreçte de karşılıklı tarafların saldırmazlık anlaşmaları imzaladığı görülür. Bu minvalde ekonomik anlaşmaların temeli de hazırlığa dönük zaman kazanma manevrasıdır.

YÖNETENLER YÖNTEM DEĞİŞTİREREK DEVRİLMEKTEN KURTULAMAZ
Dış politikada batıyla işbirliğini ve yumuşamayı öne çekerek ekonomik ambargodan kurtulmayı, iç politikada da buna paralel bir takım insani hakkın teminini vaat eden Pezeşkiyan'ın seçtirilmiş olması İran halklarının bu oyunda figüran olmayı kabul ettiği anlamına da gelmiyor. Başta İran devriminin ateş taşıyıcısı Doğu Kürdistan olmak üzere tüm İran'a yayılan ve seçimlerin ilk turunda yüzde 60'ı bulan boykot tutumu ve bunun sosyal medyada bir kampanya gibi örgütlenmesi, Kürdistan'dan Belucistan'a, işçi-emekçilerin, kadınlar ve gençlerin hala eskisi gibi yönetilmek istemediğinin en temel belirtisi. İkinci turda örgütlenen sosyal medya kampanyasında sandığa gidenlerin hain ilan edilmesi, İran halkları içinde devrimci bilincin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. İran halkı pratiğin okulunda eğitilmiş, ayaklanmalarla defalarca sınanmış bir halk olarak devrim yürüyüşünde bir ipi daha göğüsledi. Seçime katılan kitlenin yüzde 54'ü ile sistem içinden, seçimlere katılmayan ve toplam seçmenin yüzde 50'sini oluşturan kitlelerle de sistem dışından, gerici molla rejiminin değişmesi gerektiğini vurguladı. Ancak ilk turdaki yüzde 60'lık boykot duruşuyla İran halkları, molla rejimine karşı zaten devrimi seçtiğini tüm dünyaya duyurdu.

Bu tabloda, Pezeşkiyan'ın zaferini, burjuva muhalefetin düzeni yeniden iyileştirmesini değil, İran'da yeni ayaklanmaların tomurcuklandığını ve devrimci öncünün hazırlığı ile paralel bir hızda devrime ilerlediğini görüyoruz. İran'da yönetenler, yöntem veya kılıf değiştirerek devrilmekten kurtulamaz.