Onur Yoldaş Mete yazdı | MESEM sömürüsü derinleşiyor
MESEM'li liseliler, günlük talepleri için mücadele yürüterek üretimden gelen gücünü göreceği, mücadele içinde toplumsal konumunun sistemle olan çelişkisinin derinliğini ve örgütlü mücadelenin gerekli ve zorunlu oluşunu kavrayacağı, yani burjuvanın staj sömürüsünü bir nevi sınıf mücadelesinin stajı kılacağı bir sendikaya ihtiyacı vardır. Zira bugün politik özgürlük sorunu meslek liselerinde söz, eylem ve örgütlenme hakkının olmayışında kendini ortaya koyuyor.
Sermaye devleti, içinde barındırdığı devrimci potansiyeli soğurmak ve gençlik kitlelerinin sömürüsünü kesintisiz şekilde tahkim etmek için liseli gençliğin üzerinde ideolojik, politik ve ekonomik her türlü zoru uygulamaya özel önem göstermektedir. Bunun özgün bir halkasını meslek liseleri ve MESEM'ler oluşturmaktadır. Özellikle yoksullaşma krizinin, yani bir biçimiyle ekonomik zorun yansıması bir bakımdan da sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacına yönelik olarak meslek liseleri ve MESEM'ler üzerinden uygulanan staj sömürüsüne dair yeni bir gelişme yaşandı. Yazımızın amacı, bu yeni gelişmeyle birlikte meslek liseleri ve MESEM'lerin alabileceği doğrultuyu tartışmaktır.
Liselilerin, sermayeye ucuz iş gücü merkezi, bir tür genç işçi yatağı olarak dizayn edilmesinin son halkası ile karşı karşıyayız. Bu halkaya gelinceye dek Türk burjuva devlet çokça adım atmıştı. Önce 1923'ten 1940'a kadar çeşitli düzenlemelerle bu çerçevede yol alındı. 1940'lı yıllarda "Her ilde bir meslek lisesi" politikasıyla bugünkü haline yaklaştırıldı, meslek liseleri şekillenmeye başladı. 1970'lerde liseler ile işletmeler arasındaki işbirliği güçlenmeye başladı, meslek liselerinde MEB yönetimi değil MEB taşeronluğu denebilecek tipte ortaklığa giriş yapıldı. Ardından MEB ile Ankara Üniversitesi'nin ortaklaşa yürüttüğü pilot bölgelerde uygulamaya konulan Okul Sanayi Ortaklaşa Eğitim Projesiyle (OSANOR) meslek liselerinden doğrudan sanayiye işçi sağlanması proje adı altında resmileşmiş oldu. Bu adım ile sermayenin meslek liselerinin biçimi ve müfredatı üzerinden söz sahibi olma hakkı da doğdu. Proje, bugün Yusuf Tekin'in patronlara yaptığı "Gelin ihtiyaca göre müfredatı birlikte belirleyelim" çağrısının başlangıcına tekabül eder.
OSANOR ile başlayan meslek liseleri, Koç sermaye grubu tarafından sloganlaştırılan "Meslek lisesi memleket meselesi" ile geniş kitlelerin gündemine taşındı. Sermayenin çocuk işçi ihtiyacı derinleştikçe eğitimin mekanı okullardan gün geçtikçe daha çok koparıldı. 1987'de kurulan Çıraklık Meslek Okulları, 2016'da Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) halini aldı. Meslek liselerinde ve eski adıyla Çıraklık Eğitim Merkezleri olan MESEM'lerde yıllardan beridir hayata geçirilen staj uygulaması, burjuvazi için çocuk işçi sömürüsünün aracı olarak devlet güvencesinde uygulanmaktadır. Yasalarca haftada üç gün, MESEM'lerde ise dört gün denmesine karşın, bilinçli denetimsizliğin ve öğrenci açısından diploma alma koşulunun işvereninden alacağı not olmasının ürünü olarak uzun ve güvencesiz çalışma, yıllardan beridir bilinen bir olgudur. Hemen hemen asgari ücretli bir işçi kadar çalışmalarına karşın MESEM'lerdeki "stajyer öğrenciler" asgari ücretin üçte biri oranında maaş almakta, ayrıca staj dönemi emekliliğin hesaplanmasında sigorta kapsamı dışında tutulmaktadır. Bu iki olgu, öğrencileri sermaye karşısında hem ucuz hem de güvencesiz iş gücü haline getirmektedir. Ayrıca işçi olarak kayda geçmediğinden ötürü liseli stajyerlerin sendikalaşma vb. örgütlenme hakkı da yoktur. Yani, herhangi bir şekilde örgütlenme ve şartlarını iyileştirmeye dönük talepte bulunma hakları yasalarca engellenmektedir. Örgütlenme hakkının olmaması, liseli gençleri patron karşısında yasal bakımdan tümden eli kolu bağlı kılmaktadır. Bu durum sömürünün derinleştirilmesinin yanında, ekonomik zorluklar gereği çalışmaya mecbur bırakılan öğrencilerin, örgütlenme ve hak arama kanallarını kapatarak itiraz potansiyelini bastırma ve biat ettirme bakımından da burjuvazi için önemlidir. Bütün bu olgular, sermayenin pervasızca sömürüsünün ve çocuk işçi katliamlarının önünü açmaktadır. Nitekim bundan ötürü her hafta MESEM'lerden çocuk işçi ölüm haberlerini okuyoruz.
Şimdi ise zaten sözde olan devlet denetimini tümden tasfiye eden ve çocuk işçileri tamamen patronların insafına terk eden bir değişiklik ile karşı karşıyayız. 29 Haziran'da Resmi Gazete'de yayımlanan ''Milli Eğitim Bakanlığı kurum açma, kapatma yönetmeliği'' ile işletmelere okul açma izni verildi. Bu değişiklikle artık bakanlıkla protokol imzalayan kurum, kuruluş, işletme yani sermaye grubu, fabrika ve tesislerinde, organize sanayi bölgeleri (OSB) ve üretim merkezleri içinde ''örgün ve yaygın eğitim merkezleri'' açabilecek. Ayrıca işletmeler, verecekleri eğitim doğrultusunda kadro almak için bakanlıktan talepte bulunabilecek.
Bu değişiklikle, patronların üzerinde sözde var olan denetim kaldırılmıştır. Sermaye ve devlet arasında arabuluculuk yapan MEB taşeronluk görevini de bırakmaya yönelmiştir. Aynı zamanda ucuz ve güvencesiz çocuk işçi ve ucuz iş gücü olarak öğretmen sömürüsü de yasal güvenceye kavuşmuştur. Bunların yanında artık bir öğrenci, eğer böyle bir işletmenin açtığı eğitim merkezinde eğitim görürse doğrudan söz konusu işletmenin iş gücü ihtiyacına göre yetiştirilecek, yoksulluk ve aile baskısı cenderesindeki lise öğrencisinin başka bir meslek için üniversite okumak gibi imkanları daha da daraltılacaktır. Bu değişiklik, halihazırdaki sömürüyü ve güvencesizleştirmeyi derinleştirirken, aynı zamanda liselilerin kendini gerçekleştirme ihtiyacı ile burjuvazinin iş gücü ihtiyacını karşılamak arasındaki çelişkiyi de sertleştirecektir. Öte yandan güvencesiz ve kuralsız çalıştırma hali, iş kazaları ve iş cinayetlerinde artışa yol açacaktır.
Ekonomik ve sosyal bakımdan meslek liselilerinin ağır bir cendereye alınması anlamına gelen bu yönetmelik, sosyal ve ekonomik bakımdan baskı altına alınmış bir kuşak yaratmayı hedeflese de her şey kendi karşıtını yaratır ilkesi gereğince bir potansiyeli önümüze koymaktadır. Sınıf savaşımının doğrudan sonuçlarıyla, işçileşme durumuyla daha erken karşı karşıya kalan meslek liseli gençler, sınıf mücadelesi ile demokratik lise hareketini bağlayan halka olma potansiyeli taşıyor.
MESEM'li liseliler, en az bir işçi kadar çalıştırılırken yasal olarak işçi statüsünde olmadıkları için bir işçinin en azından yasal bakımdan sahip olduğu sendikalaşma hakkına sahip değildir. Kendi günlük talepleri için mücadele yürüterek üretimden gelen gücünü göreceği, mücadele içinde toplumsal konumunun sistemle olan çelişkisinin derinliğini ve örgütlü mücadelenin gerekli ve zorunlu oluşunu kavrayacağı, yani burjuvanın staj sömürüsünü bir nevi sınıf mücadelesinin stajı kılacağı bir sendikaya ihtiyacı vardır. Çocuk işçi sömürüsünü teşhir eden yerden, aynı zamanda her işçinin hakkı olan sendikalaşma hakkı için mücadele, bu dönemin meslek liseleri açısından temel halkası olabilir. Zira bugün politik özgürlük sorunu meslek liselerinde söz, eylem ve örgütlenme hakkının olmayışında kendini ortaya koyuyor.
Tüm değerlendirmenin ışığında bu özelleşmiş lise çalışması açısından ajitasyon ve propaganda halkası "Liselerde söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğünün güvenceye alınması, öğrencilerin eğitim kurumlarının yönetimine katılımı için örgütlenmelerin oluşturulması ve parasız, bilimsel, nitelikli bir eğitim için demokratik devrim; çocuk işçi sömürüsünün teşhiri ve denetim dışı keyfi uygulamaların, kötü muamelelerin ortadan kaldırılması için sendikalaşma hakkı" olarak özetlenebilir.
Bu sloganlar etrafında yürütülecek çalışmayla bu politik ve örgütsel vahanın filizlendirilmesi sağlanabilir, gençlik kitlelerinin özlem ve talepleri ile buluşup güçlü bir atılımın ayağını oluşturabilir.