23 Eylül 2024 Pazartesi

Onur Güler yazdı | Almanya seçimleri ve sonuçlarının gösterdikleri

Yapılan araştırmalarda seçime gidenlerin yaş oranı düştükçe SPD-Yeşiller ve CDU arasındaki oy farkının SPD-Yeşiller lehine arttığı görülüyor. Almanya özelinde seçmen oylarının CDU-SPD-Yeşiller arasında yer değiştirmesinin kısa vadeli çeşitli konu başlıklarında 'iyileştirme' beklentisi yaratsa da, emperyalist devletlerin girmiş olduğu kaçınılmaz bunalım bu iyi niyet duvarlarını çok da uzun olmayacak bir sürede devirecektir.

Almanya'da 26 Eylül'de gerçekleşen parlamento seçimlerinin sonuçları tartışılmaya devam ediyor. 2005'ten itibaren Merkel'siz ilk seçimine giren Hristiyan demokrat CDU/CSU'nun büyük oranda oy kaybetmesi ve 2002'den beri ilk kez birinci parti olarak seçilen sosyal demokrat SPD'nin çıkması sürpriz bir sonuç olmadı. Hükümet kurma ve koalisyon tartışmaları da önümüzdeki haftalar boyunca Almanya'da gündemini koruyacak.

Bu seçimlere öncekilere nazaran daha özgün koşullarda girildiği belirtilebilir. 2020 yılının başından itibaren karşı karşıya kalınan Covid-19 pandemisi ekonomik sonuçlar kadar siyasal sonuçlar da doğurdu. Pandemi, emperyalistleri tam da kapitalizmin varoluşsal krizi döneminde ve burjuva toplum krizinin ortasında yakaladı. Pandeminin yarattığı ekonomik krizin boyutu tahmin edilebilir göstergelerinde ötesinde oldu.

Almanya batmakta olan tekellerine devasa kurtarma paketleri açarak geçici bir operasyon yapmış oldu. Verilere göre Almanya son 13 yılda işçi ve emekçilerin üzerinden el koyduğu artı değeri pandemi döneminde şirketleri kurtarmak için gasp etti. Geniş yığınlara, işçi ve emekçilere düşen ise daha fazla 'kemer sıkma', yüksek vergiler ve haklarının kısmi olarak ellerinden alınması oldu.

Tüm bu verili koşullar başta aşı tartışmaları olmak üzere siyasal gelişmenin seyrine yönelik önemli veriler sundu. Irkçı hareketin taban kazanmaya çalıştığı aşı ve korona engellemeleri karşıtı gösteriler yaygınlaştı. Esasen faşistlerin komplo teorileri üzerinden kitleselleşme girişimlerinin miladı çok daha eskiye dayanıyor. Bugün için de başta Afd olmak üzere faşistler bu durumdan yararlanmaya çalıştı. Göçmen düşmanlığının yanında toplamda faşistlerin bu dönem içerisindeki en temel siyasal alanı bu oldu.

Diğer tarafta ise esnek çalışma koşulları, gelecek kaygısının derinleşmesi, iklim krizinin etkileri, sel felaketinde Merkel hükümetinin yetersizliği ve benzeri olgular partiler arası oy oranlarında daha kitlesel yer değişimlerine yol açtı. SPD yirmi yıl sonra birinci parti olurken, Yeşillerde beklediği kadar olmasa da oy oranını artırdı.

Yapılan araştırmalarda seçime gidenlerin yaş oranı düştükçe SPD-Yeşiller ve CDU arasındaki oy farkının SPD-Yeşiller lehine arttığı görülüyor. Ayrıca Köln, Berlin ve Stuttgart gibi Almanya'nın en büyük kentlerinde yine SPD-Yeşiller yüksek oy alırken, daha küçük kentlerde ve kasabalarda CDU cephesinin oylarını artırdığı görülüyor.

Göçmen gençler arasındaki oy kullanma eğilimi ise daha eski kuşaklara göre farklılık gösteriyor. Önceki jenerasyondan İtalyan, Türk, Kürt, Yugoslav ve birçok halktan emekçinin Almanya'nın geldikleri ülkelerle kurduğu ilişkiye göre tavır belirleme eğilimi daha yüksekti. Ancak bugün gençler arasında güncel sosyal haklar, gelecek kaygısı ve göçmen politikalarına yaklaşım belirleyici rol oluyor.

Sol Parti ise tabanının yarısını kaybederek baraj altında kaldı. Ancak Alman seçim yasasına göre üç farklı bölgede yeterli oy aldığı için parlamentoda otuzu aşkın vekil ile temsil edilecek. Bu tabloya göre Sol Partinin son günlerdeki gündemi olan 'Sol Koalisyon' önermesinin bir karşılığı kalmadı.

SEÇİM SONUÇLARI NEYİ DEĞİŞTİREBİLİR? EMEKÇİLERİ NE BEKLİYOR?
Avrupa'da son yıllarda ezilenlerin isyanlarından kesitler görüyoruz. Hamburg G-20 eylemlerinden, sarı yelekliler hareketine; Hanau'dan George Floyd eylemlerine kadar bir dizi kesimsel ve parçalı fiili meşru direniş ön plana çıktı. Yine ekonomik krizin faturasını ödemek istemeyen işçi sınıfının daha bilinçli bölükleri, metal ve demiryolları iş sahalarında olduğu gibi greve gitti. Ancak antifaşist ve antikapitalist güçlü bir örgütlenme ya da cephenin kurulamaması sorunu açığa çıkan dinamiklerin daha ileri mücadelelere kanalize olamamasına neden oldu. Hareketçi yapılanmalar, işçi sınıfı ve ezilenlerin nesnel mücadele konularını gündemin merkezine alamama sorunu ve en başta örgüt sorunu yüzünü burjuva iktidarı parçalamaya dönük bir devrimci seçenek yaratamadı.

Almanya özelinde seçmen oylarının CDU-SPD-Yeşiller arasında yer değiştirmesinin kısa vadeli çeşitli konu başlıklarında 'iyileştirme' beklentisi yaratsa da, emperyalist devletlerin girmiş olduğu kaçınılmaz bunalım bu iyi niyet duvarlarını çok da uzun olmayacak bir sürede devirecektir. Bugün işçi sınıfı ve ezilenlerin parça parça reformlarla refah düzeyini yükselteceği, kapitalizmin varoluşsal evresinde beklemek hayalperestlik olacaktır. Özellikle 2008/9 krizinden sonra şirketlerin zararlarının düzenli olarak emperyalist devletler tarafından finanse edilerek iflastan kurtarmaları emperyalist küreselleşmenin yeni nitelik bir özellik edindiğini göstermektedir. Bu soygun sadece 10 yılda çok defa kanıtlandı.

Uluslararası tekellerin çıkarları için sömürü çarkının genişlemesi ve ek olarak kronik işsizlik, Ortadoğu'da Afrika kıtasında ve Asya'da savaşı besleyen, halkların katledilmesinin önünü açan politikalar ve silah satışı sadece imza değiştirecektir. Dün Merkel tarafından alınan kararlar bugün emperyalistler adına Scholz tarafından alınacaktır.

Bugün Avrupa işçi sınıfı ve ezilenler daha fazla mücadelelerden ve onun siyasal okulundan geçerek kendi seçeneğini kuracak, burjuva sınıfının çıkarlarının temsilcisi partilere umut bağlamayacak bir hattan ilerlemenin görev ve sorumlulukları ile kuşanacak hazırlığa girmeyi hedef olarak koymalıdır.