25 Eylül 2024 Çarşamba

MT'nin yeni sayısı çıktı: Deprem ve politika

Marksist Teori dergisinin yeni sayısı "Deprem ve politika" dosya konusuyla çıktı. 

Marksist Teori dergisinin Mart-Nisan sayısı "deprem" dosyası ile çıktı. 

Göksu Çağan "2023 depreminin aynasından yansıyanlar bize ne anlatıyor?" yazısında, depremin ardından halkın bilincinde yaşanabilecek değişime dikkat çekerken, dayanışma çalışmaları için şu uyarıda bulunuyor: “Başka bir anlatımla deprem sonrası kurulan bu halk örgütlülüklerinin aynı zamanda devlete karşı siyasal bakımdan da işlevlenmesi gerekir. Bu örgütlenmeleri ikili varoluş rolü ve göreviyle ele almak ve konumlamak devrimci öncülerin yaklaşımı olmalıdır. Yıkılan kentlerin ve depremzedelerin taleplerinin siyasal eylem konusu haline getirilmesi ihmal edilemez bir görevdir."

Yaşam Uzun "Sosyalist dayanışma devrimci olmalıdır" yazısında, deprem bölgesinde yürütülen dayanışma çalışmalarını analiz ederek şu çıkarımda bulunuyor: “Burada çıkarılacak teorik sonuç ise yaşam alanlarının dönüşümünün toplumsal üretim ve yeniden üretim alanlarını buraların özgün talep ve unsurlarını içeren tarzda ele almanın geleneksel sendikal mücadeleyi de alışılageldik dayanışma örgütlerini de aşan bir örgütlenme biçimini gerektirdiğidir. Tüm bu süreç kapitalizmde “doğaya uyumlu kent” diye bir şeyin olamayacağını ve sosyalizmin gerekliliğini de bir kez daha ortaya koyarken sosyalist alternatifimizin güncel uzmanlık bilgisiyle derinleşmesinin kritik önemde olduğunu da göstermiştir."

Cemil Aksu "Deprem, neoliberal ırkçı devlet ve halk" başlıklı yazısında kentsel rantın kapitalist devlet için ne anlama geldiğini, AKP iktidarının bu rantın paylaşımı için nasıl bir politika yürüttüğünü analiz ettikten sonra dayanışma faaliyetlerine odaklanarak, “Dayanışma faaliyetimizi neoliberal bir telafi mekanizması olmaktan kurtaracak başka eylem ve örgütlenmelerin bir ve aynı anda hayata geçirilmesi gerekir" yorumunu yapıyor. 

Çiçek Otlu, "Deprem gerçeği ve kadın" başlıklı yazısında sel, deprem gibi afetlerde neden kadınların daha fazla hayatını kaybettiğini analiz ederken, deprem sonrasında kadınların artan yüküne dikkat çekerek şöyle yazıyor: “Deprem toplumsal, sosyal, ekonomik, siyasal gibi büyük yıkımlara neden olsa da, yerleşik toplumsal cinsiyet iş bölümü anlayışı yıkılmadı. Aksine, erkek cinsiyle var olan eşitsizlikler daha da derinleşti, günlük bütün işlerdeki eşitsizlik yeniden üretildi. Yaşamı yeniden kurmanın ağır sorumluluğu, okulların kapanmasıyla kadın üzerine yüklenen çocuk eğitimi, yaşlı, hasta ve çocuk bakımı, evsel işler kadının omuzlarına daha fazla yüklendi. Ev içi emek konuttan çadıra, konteynere taşındı. Kadının ev içi ücretsiz köleliği çadır ya da konteyner alanlarda artmakla kalmadı, iş üretiminin koşulları da ağırlaştı.”

Marksist Teori, deprem dosyasının yanında Türkiye  ve dünyadan önemli gelişmelere ilişkin yorum ve analizleri de sayfalarına taşıdı.

Toprak Akarsu "Cumhurbaşkanlığı seçiminde taktik sorunlar” başlıklı yazısında seçim sürecini analiz ederek, Millet İttifakı’nın ana partisi CHP’yi şu sözlerle özetliyor: "Bir kaç on yıldır sürekli kendi sağına doğru yol alan CHP’nin faşist şeflik rejiminin kurucu terör politikalarını destekleyerek kuruluşuna çanak tutmanın yanı sıra en kritik zamanlarda faşist şeflik rejiminin imdadına koşmaktan geri kalmadığı da biliniyor. Faşist şeflik rejimine karşı CHP ve Kılıçdaroğlu’nun en önemli işlevlerinin başında ise kitlelerin hareketsiz kalmasını sağlamak, sokağa çıkmasının önünde barikat oluşturmak, yani faşizme karşı mücadelenin halkçı devrimci doğrultuda gelişmesini önlemek vardır. Kitleler asla inisiyatif almamalıdır, önemli olan Ankara’da düzenin hüküm sürmesidir, diğer her şey son tahlilde teferruattır!"

Atina'da devrimci partilerin “Ukrayna savaşı” gündemiyle gerçekleştirdiği toplantının sonuç bildirgesi ile bu bildirgenin eleştirisi Arif Çelebi imzasıyla dergide yer aldı.

Arif Çelebi "Kimin tarafındayız ya da bizim tarafımız neresi" başlıklı yazıda, Ukrayna savaşında, Rusya’nın karşısında Ukrayna’nın yanında taraf olunamayacağını belirttikten sonra şunu yazıyor: “Emperyalizm döneminde direnişe geçenlerin büyük çoğunluğu ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi veriyordu. Onların direnişi emperyalizmin dünya hakimiyetini işçi sınıfı ve ezilen halkların çıkarına sınırlandırıyordu. Oysa bugün bu tür direnişe geçen burjuva egemenler halk düşmanı kanlı diktatörlerdir, bunların direnişinin emekçiler nezdinde hiçbir yararı olmadığı gibi, bunları desteklemek halk düşmanı bu gericilere yedeklenmek anlamına geliyor. Ukrayna-Rusya savaşında dünya işçi ve emekçilerini, ilericilerini, komünistleri Rusya’nın safında direnişe çağıranlar da bizi bir emperyaliste karşı diğer emperyalistin yedeğine geçmeye çağırıyor. Her iki cephede gericidir. Halk düşmanıdır.”

İbrahim Okçuğlu, "Çin emperyalist mi, sosyalist mi?" başlıklı yazı dizinin ilkinde Çin ekonomisin analiz ederek şunları yazıyor: “Çin ekonomisi üzerinde sermayenin etkisi tartışma götürmez bir gerçekliktir. Çin ekonomisi, eskimiş, elden çıkartılmak istenen, ama bazı alanlarda da modernleştirilmek istenen devlet işletmelerinden, yabancı sermaye katılımlı ortaklık işletmelerinden ve özel sektör işletmelerinden oluşmaktadır. Burada güç dengesi tamamen özel sektör lehinedir. Daha bu yüzyılın ilk yıllarında yabancı ve yerli özel sermayenin ihracattaki payı yüzde 63 ila yüzde 65 arasındaydı ve bu pay her geçen gün artmaktadır.”

Ivana Benario'nun çevirisi ile Uga Palheta'nın Fransa'da işçi sınıfının grev hareketini analiz ettiği "Ocak-Mart 2023 hareketine ilişkin 11 siyasi tez" Marksist Teori dergisinin yeni sayısında yer alıyor. 

Akın Toraman "Öncünün devrimci sıçrama eşikleri" yazısında Gazi Ayaklanması, Gezi Ayaklanması ve Rojava Devrimi karşısında Marksist Leninist Komünist öncünün politika ve pratiklerini hatırlatıyor. Akın Toraman yazısında Rojava devrimi ile ilgili şunları yazıyor: “ML komünist öncü Gezi’den Rojava’ya devrimin akışını örgütler. Ezilenlerin devrimci bölüklerini halkların ortak devrimi Rojava’ya çağırır. Bu çağrı Kobanê Direnişi’yle beraber anlamlı yankısını bulur. Her yaştan, ulustan ve cinsten devrimci yürek devrimin saflarına akar, devrimin savaş siperlerine koşar. Gezi/Haziran Ayaklanması’nın kırmızı fularlı kızı Rojava’da Destan Temmuz ismiyle dövüşür ve ölümsüzleşir. Suruç’ta (Pirsus) DAİŞ faşizmi tarafından kalleşçe katledilen otuz üç düş yolcusu halklarımızın ve devrimin yıkılmaz çelik köprüsünü simgeler.”