6 Ekim 2024 Pazar

Küskün Yürekler: Bu gerçekle yüzleşmeliyiz

Cumartesi Anneleri'nin mücadelesini aktaran Küskün Yürekler'in oyunundan kesitler üzerine söyleşi gerçekleşti. Kayıp yakınlarının zorlu mücadelesinin aktarıldığı söyleşide bu gerçekle yüzleşme çağrısı yapıldı.

Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası kapsamında, Berat Günçıkan'ın Cumartesi Anneleri isimli kitabından yola çıkılarak Metin Balay tarafından kaleme alınan ve sahnelenen "Küskün Yüreklerin Türküsü" oyunundaki kesitler üzerinden online söyleşi gerçekleştirdi.

Moderatörlüğünü oyuncu ve yönetmen Hamit Demir'in yaptığı söyleşiye yönetmen Metin Balay, kayıp yakını Aysel Ocak, Tatavla Tiyatro Kurucusu ve sanat Yönetmeni Eraslan Sağlam ve oyuncu Arzu Ocak katıldı. Açılış konuşmasını yapan Hamit Demir, bir tiyatro oyunu üzerinden insan haklarını, yaşam hakkını, sanat ve sanatın bir dil olarak toplumsal olaylarda yer alışını konuşmak için bir araya geldiklerini söyledi. Demir, "Küskün Yüreklerin Türküsü, tüm dünyada Cumartesi Anneleri olarak adlandırılmış tarihe bu şekilde kodlanmış Cumartesi insanlarının bir mücadelesinin yansımasıdır" dedi. Açılış konuşmasından sonra oyundan kısa bir gösterim yapıldı.

BALAY: İNSANLAR KAYBOLUYOR HİÇBİR ŞEY YOKMUŞ GİBİ YAŞIYORUZ
Gösterimden sonra oyunun yazılış sürecini Metin Balay anlattı. Toplumun içinde duran acı ve ayıbın o kadar derinlerde olduğunu belirten Balay, "Bir yazar, proje üreten insan olarak bu acı ile yüzleşmem gerektiğini düşünmüştüm. Bu ayıpla karşı karşıya gelmem gerektiğini düşünmüştüm. Bunu adlandırmam bile zaman aldı. İçimi sıkan bir şey vardı. İçimi sıkan da şuydu, insanlar kayboluyor, acılar içindeler hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz. Görmezden geliyoruz. Ve bir şey yapmıyoruz. Bu topluluktaki yaşayan bir insan olarak bir şey yapmıyoruz. Bunun bilinmesini istedik" diye belirtti.

'İNSANLARIN YAŞADIKLARINA TANIKLIK ETTİM'
Tatavla Tiyatro Kurucusu ve sanat Yönetmeni Eraslan Sağlam, Cumartesi Anneleri ile yüzleşmesini şu şekilde anlattı: "Ben Cihangir'de yaşıyordum. Yapabildiğim kadarıyla gündemi takip ediyordum. Cumartesi Annelerini, kayıpları biliyordum. Bir Cumartesi günü Taksim'de turlarken Annelerin yanından geçerken polis müdahalesi ile karşılaştım. Polis müdahalesinde o insanların ne yaşadıklarına tanıklık ettim. Kuramsal olarak ne yaşadıklarını biliyordum. Niye orada olduklarını ve yaşadıklarını biliyordum. Temel yaşama hakkı için oradaydılar. Karşılaştığım şey benim hayatta çok büyük bir yüzleşme ve büyük bir utanç vesilesiydi. Bunu hiçbir zaman halledemedim."

Bu durumun içinde derin bir yara olduğunu Metin Balay ile paylaştığını söyleyen Sağlam, "Tam da ne yapmak gerektiği zamanlardı. Bunu söylediğimde Metin bana böyle bir şeyin var olduğunu söyledi. Ardından böyle bir şeye cesaret edebileceğimi sordu. Ben de korkmuyorum ve cesaret edeceğim dedim. Aslında korkuyordum ve hala korkuyorum, en temel duygu ama bu korku ile yaşayabilme şansımız yok. bu oyunun içine dönüp baktığımızda Cumartesi Anneleri meselesinden yola çıkarak korkularımızla karşı karşıya getiriyor. Esas yüzleşmede kendimizden sakındığımız korkularımızla yüzleşmeydi" dedi. "İyi de yapmışız" diyen Sağlam, "Çünkü, oyuncular sayesinde bende bir dönüşüm yarattı. Cumartesi Annelerine, kayıplara hiç bakmadığım bir noktadan baktım" şeklinde konuştu.

OCAK: ZORLU BİR SÜREÇTİ
Oyuncu Arzu Ocak ise sürecin zorlu olduğunu ifade ederek, "Ben bu durumun yabancısı değilim, içinde yaşıyoruz. İçine girdikten sonra aslında bildiğimiz gibi olmadığını görüyoruz. Çok fazla çalışıyoruz, sanki yaşanan şeyleri tekrar tekrar yaşıyoruz. Hikayenin içine girdikçe o duygunun içinden çıkamıyoruz. Çok uzun bir süre bildiğimiz şeyler olmasına rağmen inanamıyoruz. Biz bunun altından nasıl kalkacağız. Bu açıdan çok zorlandık. Hocamız bize o acıyı yaşayanın taklidini yapmayıp sadece anlatmamız gerektiğini söyledi. şiirsel bir dil olması işimizi biraz kolaylaştırdı. Biz bunu anlatıyoruz diye düşünerek çalışmaya devam ettik" diye belirtti. Ocak, "Aileler karşında duruyor, oynarken kötü hissediyorsunuz. Çünkü acıyı çeken insanlara kendi acılarını anlatıyorsunuz. Benim de ailem, benim de acım var ama karşımda anneler var. Acıyı bilmeyenlerde var. Oyunlardan sonra seyirciler, böyle şeylerden haberdar değildik diyerek teşekkür ettiler. Çok değillerdi. Bu noktada ilk amaçladığımız şeyi tamamladık diyorsunuz. Bir kişiye duyurabilirsek o kişi de bir başkasına duyurabilir" şeklinde konuştu.

'BENİM İÇİN BİR YÜZLEŞME'
Kayıp yakını Aysel Ocak ise kitabın yazarı Berat Günçıkan'ı anarak sözlerine başladı. Ocak, "Sadece kalemi ile değil her karşılaşmamızda ne yapılabiliriz tartıştık" dedi. Her hafta çıkan röportajları bile okuyamadığını söyleyen Ocak, "Mücadele çok sıkı devam ediyordu. Hikayeleri biliyorduk. Ama duygu seline kapılmak istemiyorduk. Oraya girdiğimizde çıkamayacağımızı düşünüyordum. Kitabı okuyabilmem için aradan 2-3 sene geçmesi gerekti. O meydanda aileleri dinlerken bile kulağımı kapatmak istemişimdir, o bakımdan sanat bizim için küçümsenmeyecek bir şey. Dünyada yaşanan örneklerini, rakamlarını verebiliriz, kimlerin neden bu politikayı uyguladığını anlatabiliriz ama kendi hikayemize geldiğimizde duruyoruz. Çünkü bazı cümleleri kurabilmek zordur. 26 yıl sonra abimin basın açıklamasını okudum. Bu da benim için bir yüzleşmeydi" ifadelerini kullandı.

"Bizim mücadelemiz sadece kalıplar içerisinde duvarları olan mücadele değil" diyen Ocak, "İçinde sevdikleriniz varsa illa ki bu mücadelenin içinde duygu da olmak zorunda. Ama sanırım biz bununla hala yüzleşemedik. Bizim susup konuşamadığımız yerde bu ülkenin sanatçıları bizim yardımımıza koştu" diye konuştu.

Söyleşi soru cevap kısmından sonra son buldu.