23 Eylül 2024 Pazartesi

KOS: Mücadelenin tüm İstanbul'a yayılması gerekmektedir

Kanalın ve 3. havalimanının etki alanındaki bölgede şu anda müthiş bir spekülasyon var. Yüzde 3000 fiyatları artan araziler var. İlk satanlar-ki özellikle yöre halkı- en kazançsız kesim; 7 kez el değiştiren araziler var. Özellikle Arap sermayesinin buralardan arazi baktığı, satın aldığı duyumları alıyoruz. Yöre halkı hem tedirgin bir bekleyiş içinde hem de arazileri prim yapacak umudunda. 3. havalimanı köylerinde de aynı ikilemi saptadıydık. Bu yereller tecrübesiz olduklarından çoğunun örgütlenerek mücadelesi zor; devlet baba ne isterse yapar bakışı hakim olagelmiş. Ayrıca, içerideki rant beklentisi de mücadeleyi kırmakta. İşçilerin "temiz yemek", "temiz yatacak yer" gibi talepleriyle gerçekleştirdikleri eylemler, 3. havalimanı projesinin bir emek ve doğa kırımı olduğu gerçeğini birkez daha gün yüzüne çıkarmıştı. Tam o günlerde Saray Partisi/hükümeti, birinci 100 Günlük Programı'nı açıklıyor ve yıllardır tartışılan Kanal İstanbul Projesi'nin ilk etabının ihale aşamasına getirileceğini belirtiyordu.
 
Bu vesileyle, engellenemeyen 3. köprü ve 3. havalimanı gibi emek/doğa-kırım projelerine karşı direnişin bir muhasebesini yaparak, Kanal İstanbul Projesine karşı neler yapılması gerekir sorularını ivedilikle emek ve ekoloji hareketinin gündemine almasını sağlamak gerekiyordu. Bu amaçla Kuzey Ormanları Savunması(KOS) ile geride kalan sürecin bir muhasebesini çıkarmaya çalıştık. Bazı aksaklıklar yüzünden iki ay gecikti söyleşi ama geç kalınmış değil.
 
İstanbul'daki kent/emek/ekoloji muhalefeti KİP'e karşı örgütlenme konusunda henüz bir adım atmış değil. Art arda gelen seçim süreçlerinin baskısı altında, doğru olarak bütün dikkatlerin Saray Partisi iktidarının yıkılmasına odaklanmış olması kadar, ekonomik krizden dolayı, iktidarın Kanal İstanbul gibi büyük bir projeye kaynak bulamayacağı, dolayısıyla projenin beklemeye alınacağı beklentisi de bunda etkili. Fakat hem Saray Partisi iktidarının geriletilmesi, hem ekonomik krizin emek/doğa kırımını derinleştirmemesi için emek/kent/ekoloji hareketlerinin ortak bir strateji geliştirmesi gerektiği de açık. ETHA yazarı Cemil Aksu, KOS aktivistleri ile "İstanbul-kırım"ına karşı yeni bir hareketin yaratılması tartışmalarını konuştu.
 
HAREKET GEZİ DİRENİŞİNDE GENÇLEŞTİ
 
Kuzey Ormanlarının yağması ile projeler ne zaman, nasıl ortaya çıktı? Gezi sürecinde, 200'ü aşkın parti kitle örgütü dernek vb.den oluşan Taksim Dayanışması (TD) vardı. Taksim Dayanışması varken neden ayrıca KOS'a ihtiyaç oldu. TD Kuzey Ormanları'nın savunmasında işlev oynayamaz mıydı?
 
Kuzey Ormanları'nı inşaat rantı ve emlak spekülasyonuna açacak mega projelerin "Çılgın Projeler" adı altında kamuoyuna açıklanma tarihleri 2011 genel seçimleri öncesidir. Kanal, 3. havalimanı, Yeni İstanbul ve 3. köprü gibi katil projelerin havada uçuştuğu genel seçimler, bu nedenle bir genel seçimden çok yerel seçim havasında geçti.
 
Kanalın sadece bir ulaşım, enerji ve çevre projesi olmayacağını, ayrıca kanal çevresinde modern bir yaşam alanını da oluşturulacağını söyleyen ... Kanal İstanbul'a havalimanı da inşa edileceğini belirten Başbakan Erdoğan...
 
Öte yandan, 3. köprüye yönelik niyetlerin tarihi epey öncelere 1995'lere, Çiller zamanına gidiyor. Bu dönem, Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönem ve projeyle ilgili olarak o meşhur "cinayet, intihar, katliam" vb. sözlerini de dile getirdiği dönem. Başbakan Tansu Çiller'in Japonya gezisi dönüşünde kendisine 3. Boğaziçi köprüsü için müjde verdiğini söyleyen Erdoğan'ın 20 Mart 1995 tarihli açıklaması: "3. köprü İstanbul için cinayettir. Kuzey bölgemizde kalan yeşil alanların imara açılarak katledilmesinden başka bir şey değildir. İnşallah bu cinayet bitmeden hükümet değişir."
 
1998'de, güzergâhı Arnavutköy-Kandilli hattı olarak açıklanan 3.Köprü, Arnavutköy halkının şiddetli protestoları ile karşılaşmış ve 1999 genel ve yerel seçimleri öncesinde de epey tartışma konusu olmuştu. Eylemler 2001, 2002'de de devam etti. Ecevit'in koalisyon hükümeti köprünün yeri üzerinde uzlaşamadı.
 
2002'de iktidara gelen AKP Şubat 2003'te köprü projesini askıya aldığını duyurdu ama kısa bir süre sonra Nisan 2003'te yap-işlet-devret modeliyle inşa edilecek proje için yeniden DPT'nin onayına başvurdu. Başbakan, köprüyle ilgili ettiği cinayet sözü ile Arnavutköy-Kandilli hattını kastettiğini şöyle duyurdu: "3. köprüye evet ama Arnavutköy-Kandilli arasına yapılırsa katliam olur, Rumeli Kavağı ile Anadolu Kavağı arasına yapalım.''
 
Böylece, köprünün güzergâhı için önce Sarıyer Rumelikavağı-Beykoz Yuşa güzergâhı konuşuldu (2004-2007); derken güzergâh Tarabya-Beykoz olarak açıklandı (2008) ve en sonunda Garipçe-Poyrazköy hattı (2010) torbadan çıktı! Katliamdan kaçanlar mega katliamı onayladılar!
 
Zamanın TMMOB Orman Mühendisleri Odası'nın öncülüğünde toplanan ve diğer ilgili odaların (ŞPO, ÇMO, İMO, MO), Sarıyer ve Beykoz başta olmak üzere mahalle ve semt dernekleri ile yerel DKÖ'lerin, ayrıca kentsel toplumsal muhalefet örgütlerinin (İmece, Politeknik, vd.)  temsilcilerin ve ilgili akademisyenlerin birlikte oluşturduğu 'Üçüncü Köprüye Karşı Yaşam Platformu' (daha sonra kısaca 'Yaşam Platformu') 2009'da kuruldu. Platform, 3. köprü projesi ihale sürecine geçene kadar etkili, programlı ve kesintisiz bir çalışma sürdürerek, AKP iktidarının kente ve doğaya karşı başlatacağı rant saldırısının ilk dalgasını göğüslemeye çalıştı. Tarabyastü – Kireçburnu - Kefeliköy güzergahını izleyerek Sarıyer Merkez'de sonlanan (Temmuz 2009), diğeri Kadıköy'de gerçekleştirilen (Aralık 2009) ve binlerce İstanbullunun katıldığı iki kitlesel eylem gerçekleştirdi.
 
Görüldüğü üzere, 3. köprüye yönelik muhalefet ve direnişi örgütleyen Yaşam Platformu, Taksim Platformu'ndan önce kurulmuştur. Gezi Direnişi öncesinde, meslek odalarını, kentsel toplumsal hareketleri ve akademisyenleri/aydınları bir araya getirerek, neoliberal kent yağmasına yeni girişen iktidarın karşısına kentsel kamusal alanları ve doğayı savunan bir cephenin ilk adımını atmıştır. Yine de dönemin yoğunlaşan saldırılarını göğüsleyebilecek esneklikten uzak, az-çok bürokratik bir yapısı olan Platform, 3. köprü güzergahının kuzeye kaydırılmasıyla, "barınma hakkı" elinden alınacağı için harekete geçen yerel-kitlesel desteğini kaybetmiştir. İhale süreci tamamlandıktan sonra platform bileşenlerinin bir kısmı geri çekilmiş, kentsel toplumsal bir hareketi örgütleme iddiasında olanlar ise katledilmeye başlamak üzere olan ormanı ve İstanbul'u bir bütün olarak savunacak yeni bir çalışmayı örgütlemeye başladılar. Hareketin unsurları Gezi direnişi ile bütünleşmiş, forumlarda Gezi Parkını savunmanın, AKM'yi savunmanın, Emek Sineması'nı savunmanın ve Kuzey Ormanlarını savunmanın bir ve aynı şey olduğunu ve tümünü istiyorsak tek bir halk olunması gerektiğini savunmuştur. Hareket Gezi direnişinde gençleşmiş, kurumsal yapısı değişime uğramış, "Gezici"leşmiş ve ortaya Kuzey Ormanları Savunması çıkmıştır.
 
Hatırladığım kadarıyla, Gezi'den hemen sonra Kuzey Ormanları Savunması, çalışmalarına başladı. Hatırlamak açısından, KOS'un kuruluşu nasıl oldu?
 
KOS'un tohumları 7 Temmuz 2013'teki bir bisiklet eylemiyle atıldı diyebiliriz. 3. Köprü'ye karşı "Bir zamanlar buralar dutluktu" sloganı altında Beşiktaş Abbasağa Forumu'ndan bir kısım eylemcilerin bisikletleriyle Boğaz boyu Sarıyer Merkez'e pedal çevirerek -yol boyunca Yeniköy ve Büyükdere Forumlarından hem destek alarak hem de katılımcılarla çoğalarak- burada Yaşam Platformu üyeleri ve Gezi aktivistleri ile buluşmaları ve toplu halde Garipçe'de (köye giriş jandarma ile engellendiğinden köy yolunun üzerinde) köprüye karşı bir basın açıklaması gerçekleştirmeleriyle KOS doğdu.
 
ŞU ANDA ÖNEMLİ OLAN, İSTANBUL'A YENİ BİR ŞEHİR EKLENMESİNİ ENGELLEMEK
 
KOS neler yaptı? Yine Gezi deneyimi daha taptaze iken KOS deyim yerindeyse bir avuç aktivistin fedakârlığı ile sınırlı kaldı? Siz KOS'un genişlemesi için neler yaptınız? Sendikalar, sol partiler, kentsel dönüşüme karşı hareketler vb.lerin sürece aktif katılımı niye olmadı? Kim nerede hata yaptı? 3. köprü de 3. havalimanı da bitti, açıldı. Bu projeler engellenemez miydi? Ne yapabilseydik engellerdik?
 
İktidarın gerek "büyük işler başarıyor olma söylemi"nin, gerek hep daha çok beton akıtma temelli ekonomik kısır döngüsünün tam merkezine oturan bu mega projelere karşı yıllarca süren mücadele, çok yönlü süreçleri, değişik mecralarda iç içe geçen direnişleri ve değişik alanlarda örgütlü muhalefetin bir yandan kendi asli alanlarında çalışırken, bu alanlardaki saldırılara karşı koyarken, bir yandan da ortak bir amaç için birlikte çalışabilmesini içeriyordu. Meseleyi "kim nerede hata yaptı" şeklinde ele almaktan çok, ülke çapında bu süreçlerin etkileşimine, gelişimine ve muhalefet bileşenlerinin üzerlerindeki toplam yük karşısında toplamda ne yapabildiklerine veya yapamadıklarına ve bunların nedenlerine bakmak lazım.
 
3. köprü ve 3. havalimanına karşı spesifik mücadele süreçlerine bakarsak, bunların bir boyutu hukuk ayağı oldu. Bu projelere ve ÇED'lere karşı meslek odalarının ve vatandaşların açtıkları davalar kaybedildi. Yargının bağımsızlığını yitirdiği bir sistemde bu zaten beklenilen sonuçtu.
 
3. köprü ve 3. havalimanına karşı spesifik mücadele süreçlerinin diğer bir önemli ayağı örgütlü mücadele oldu. Bu bağlamda KOS, hem 3. köprü ve 3. havaalanı bölgesindeki köylerde, hem de Trakya genelindeki Kuzey Ormanları köylerinde yaşama düşman projelere, mega projelere karşı durmaya gönüllü tüm kesimlerle birlikte değişik eylemler ve çalışmalar gerçekleştirdi, halen de gerçekleştiriyor.
 
Gezi direnişinin, forumların içinde kurulan KOS'un, herkese açık ve Gezi'den gelen hiyerarşisiz, merkezsiz, yatay örgütlenme modeli; benzer nitelikte başka birçok hareket ve yapı ile iletişim kurabilmesine imkân verdi. KOS, gerek İstanbul içerisinde Albatros'tan Maçka parkına kadar, gerek İstanbul dışında Alakır'dan Artvin'e kadar, ekoloji odaklı, yaşam savunusu temelli farklı farklı mücadeleler yürüten bir çok yerel hareket ve yapı ile sürekli karşılıklı dayanışma içerisinde oldu. Bu sayede Kuzey Ormanları'ndaki mücadele diğer mücadelelere eklemlenebildi, Marmara'dan Ege'ye ve Cerattepe'ye kadar değişik ortaklıklar inşa edebildi, mücadele ve direnişlerin birbirlerine değmeleri sağlanabildi ve bugün ülke çapındaki ekoloji mücadelelerinin dayanışmasını, birlikte mücadele vermesini amaçlayan Ekoloji Birliği'ne giden yola da katkı verildi. Ayrıca, "katil proje", "yaşam savunucuları" gibi, ortak bir dilin inşasına da katkı sağlandı. Bu bağlamda, sunumları, çalıştayları, raporları, basın açıklamaları, kamuoyunun dikkatini çeken yaratıcı eylemleri KOS'un önemli mücadele hatları oldu.
 
Sendikalara, meslek odalarına, sol partilere, kentsel dönüşüme karşı hareketlere ve ekolojik katliamlara karşı durmak isteyen farklı yapılara KOS birçok kez çağrı yaptı, ziyaret etti, değişik sorunlara karşı ortak hareket temelinde girişimde bulundu - bunların neticesinde farklı zamanlarda ve konularda değişik biçimlerde işbirlikleri yapıldı. Gezi sonrası dönemin yararlarından biri de özellikle bu işbirliklerinde görüldü: Gezi öncesi yıllarda şüphesiz daha zor olacak bir şekilde, birçok yapının, belirli bir amaca yönelik kolektif girişimlerde/eylemlerde kimliğini/bayrağını geride tutmaya gönüllü olabildiği pratikte yaşanarak görüldü.
 
Bu işbirlikleri yeterli miydi, daha ötesi gerçekleştirilebilir miydi, nasıl olabilirdi; bu sorular bu röportajın ötesinde başka bir zeminde, genel ekoloji mücadelesini ve toplumsal hareketler bütününü de gözeterek yanıtı aranması gereken sorular. Bu yanıt aranırken, ülkedeki geleneksel sendikal ve siyasi örgütlerin Gezi direnişi öncesinde toplumsal hareketlerle ilişkilerinin, Gezi direnişine katılış biçimlerinin ve Gezi sonrasında ne yaptıklarının ele alınması da yararlı olacaktır.
 
Gezi'den sonraki ilk 2 yıl, toplumsal muhalefetin çoğu alanındaki kitlesel eylemlere paralel olarak, KOS'un da birçok geniş katılımlı eylemi oldu, 2005-2016 yıllarını kapsayan 'Ekoloji Almanağı'nda bunlara dair bilgiler mevcut. Yine bu bağlamda, 22 Aralık 2013'te gerçekleştirilen ve her çevreden katılımın sağlandığı kitlesel İstanbul Kent Mitingi'ni de özellikle hatırlamak lazım. Yüzbinlerce İstanbullunun katıldığı İstanbul Kent Mitingi KOS çağrısı ve emeğiyle örgütlendi. Mitingde yediden yetmişe binlerce insan, yüzlerce bisikletli daha üç ay önce ismi olmayan KOS kortejinde yürüdü. Polis saldırısında bir insanımızı daha kaybettik. Ondan bir sene sonra benzer bir miting örgütleme girişimi ise valilik tarafından yasaklanınca yapılan fiili çağrıya 10 bine yakın insan katıldı. Yani KOS bir avuç aktivistin fedakârlığından ziyade, önce İstanbul'da, giderek Sakarya'dan Kırklareli'ne kadar binlerce kentlinin, kasabalının, köylünün ortak direniş hareketine dönüştü.
 
KOS, sadece kuzeydeki mega proje sahalarında değil, Fatih Ormanı'ndan Belgrad Ormanı'na kadar İstanbul içerisinde de saldırıya maruz kalan birçok alanı doğrudan savunmaya yönelik eylemler gerçekleştirerek ve mümkün olduğunda, bu eylemlilikleri sürdürülebilir kılan platformların kurulmasını destekleyerek, önemli kazanımlar elde edilmesini sağladı. Kent ormanları kandırmacası gibi engellenemeyen bazı katliamlara karşı da farkındalık yaratılmasına katkıda bulundu.
 
Gezi'den sonra toplumsal hareketlilik giderek geri çekildikçe ve son yıllarda genel siyasi iklimdeki değişikliklere paralel olarak sokakta bir eyleme veya çalışmalara katılmanın olası bedelleri giderek arttıkça; fiili kısıtlamalar, baskılar, duyuru yapmanın zorlaşması, kriminalizasyon çabaları vb. neticesinde bu durum neredeyse her alana, her yapının eylemlerine yansıdı. Yine de ülkenin değişik yerlerinde ekoloji mücadelesi veren yapılar, KOS dahil olmak üzere, bu genel tablodan görece daha az etkilenmiş gibi duruyor. KOS, Gezi direnişinin üzerinden geçen 5.5 yıldır iktidarın bu direnişi yok etmek ve itibarsızlaştırmak için her şeyi yaptığı bir dönemde dağılmamayı başaran örgütlerden biri.
 
3. köprü ve 3. havalimanı için "engellenemez miydiler" sorusu, aslında, sadece benzersiz doğa katliamlarına neden olmalarının ötesinde, birçok işçinin yaşamını yitirdiği ve rögarlarından işçi cesetlerinin çıktığı 3. havalimanı başta, mega projeleri yapmakta ne pahasına olursa olsun inat eden bir iktidara; bu projelerin zararlarını ve dezavantajlarını ifade eden KOS'un ve meslek odalarının görüşlerini her şekilde yok saymaya kararlı olan bir iktidara, bu mega projelerin şantiyelerinde sadece haklarını istedikleri için işçileri aylarca hapse attırabilen bir iktidara karşı ne yapılabilirdi, sorusunun alt sorusudur. Buradaki ana soru, işçi katliamlarından eğitime, tarımdan sağlığa, ekonomiden siyasete, ekolojiden mega projelere, rant projelerinden hukuka, medyadan gıdaya kadar girift bir şekilde iç içe geçmiş bir çok ülke meselesine dair alt sorular içeriyor.
 
Şu anda önemli olan şey, 3. köprünün ve 3. havalimanının bitmesinden sonra, İstanbul şehrinin kuzeye doğru büyütülmesini, İstanbul'a yeni bir şehir eklenmesini engellemek. Zira 3. köprü ve havalimanının hançerlediği Kuzey Ormanlarına son ölümcül darbe bu olacaktır; daha şimdiden havası kirli, su kaynakları kendine yetmeyen İstanbul'un bunu kaldırmaya hiç gücü yok. Kanal İstanbul projesi bunun -büyük de olsa- bir parçası. Bu temelde İstanbul'un kuzeyindeki tüm yapılaşma girişimlerine, rant projelerine, Kuzey Marmara Otoyolu ile bağlantı yollarının artırılmasına, Kanal İstanbul projesine, Trakya genelinde ormanlık alanların katledilmesi bahanesi olarak kullanılan RES'lerden taş ocaklarına, termik santrallerden planlanan nükleer santrale kadar yaşam düşmanı tüm projelere karşı yürütülen çalışmaların devam etmesi ve hem İstanbul'un hem de ülkenin geleceğini umursayan tüm kesimlerin bu çalışmalara destek vermesi gerekiyor.
 
3. köprü ve 3. havalimanına karşı spesifik mücadele süreçlerinin üçüncü önemli ayağı ise, uluslararası düzeyde ve direkt olarak bu projelere fon sağlayan kredi kurumları ve bankaları hedefliyordu. 3. havalimanına karşı yazılan ve İngilizce'ye de çevrilen KOS Raporu önemli bir mücadele hattıdır. Rapor sayesinde, 3. Havalimanı bölgesinde yer alacak bir proje, Hollandalı aktivistlerin de desteğiyle engellendi.
 
KOS olarak mega havalimanlarına karşı mücadele eden uluslararası bir dayanışma ağının içinde yer alarak bu yönde bir adım daha attık.
 
GENİŞ BİR CEPHEDE MÜCADELEYİ ÖRMENİN YOLLARINI ARAMALIYIZ
 
Hepimizin bildiği gibi şimdi de Kanal İstanbul projesi var. Bütün deneyimleriniz ışığında bu projeyi nasıl engelleyebiliriz? Hemen şimdi, kısa ve orta vadede vb. neler yapılması gerekiyor?
 
Kanalın ve 3. havalimanının etki alanındaki bölgede şu anda müthiş bir spekülasyon var. Yüzde 3000 fiyatları artan araziler var. İlk satanlar-ki özellikle yöre halkı- en kazançsız kesim; 7 kez el değiştiren araziler var. Özellikle Arap sermayesinin buralardan arazi baktığı, satın aldığı duyumları alıyoruz. Yöre halkı hem tedirgin bir bekleyiş içinde hem de arazileri prim yapacak umudunda. 3. havalimanı köylerinde de aynı ikilemi saptadıydık. Bu yereller tecrübesiz olduklarından çoğunun örgütlenerek mücadelesi zor; devlet baba ne isterse yapar bakışı hakim olagelmiş. Ayrıca, içerideki rant beklentisi de mücadeleyi kırmakta.
 
Bu nedenle, buralarda yerellerin örgütlü mücadelesine katkıda bulunmanın, destek olmanın yanı sıra, mücadele hattının "İstanbul-kırım" üzerinden tüm İstanbul'a yayılması gerekmektedir. Ekoloji ve kent örgütlerinin, meslek odalarının, İstanbulluların aktif katılımının sağlandığı geniş bir cephede mücadeleyi örmenin yollarını aramalıyız. Bu uzun erimli, kolektif çalışmayı gerektiren bir süreç. İlk adımları atıldı ama devamının kararlı bir şekilde getirilmesi gerekiyor. Sürecin bir aşamasında 3. havalimanı için yaptığımız gibi İngilizce bir Kanal Raporu ortaya çıkarılabilir. Bunun için ayrı bir rapor yazmamıza da gerek yok, birçok kurumun birçok raporundan derleme yapılarak bu katil projenin yol açabileceği katliamının boyutlarını ve ayrıca iklim krizi çağında bunun gezegene olası etkilerini de ortaya koyarak uluslararası kamuoyuna sunabiliriz; kredi vermesi olası tüm kurumların ve bankaların üzerinde baskı kurabiliriz. Burada BM ilgili çevre hakkı ve konut hakkı mekanizmaları ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Çevre Özel Raportörü ve Konut Hakkı Raportörü de (yerinden etmelere karşı) bağlantı kurmamız gereken insan hakları mekanizmaları olup, mücadelenin meşruiyet alanını da genişleteceklerdir.