Koray Can yazdı | Psikolojik savaş yürütücülerinin psikolojisini bozalım
Psikolojik savaş, kitlelerin, halkın bilincine müdahale edilerek yedeklenmesi, yönlendirilebilir duruma getirilmesidir. Psikolojik savaş aynı zamanda egemenlerin, yönetilenler üzerindeki ideolojik, politik hakimiyetini, etkisini arttıran/süreklileştiren bir unsurdur. Halklarımız, işçi ve emekçiler, ezilenler, kadınlar ve gençler sömürgeci faşist rejimin psikolojik savaş elamanlarının ırkçı, milliyetçi, şoven, cinsiyetçi ve dinci söylemlerine itibar etmemeli; düşünce, duygu ve davranışlarını etkilemelerine izin vermemelidirler. Faşist saray rejimine karşı savaşan devrimcilerin saflarında yer alarak, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve gerillayı sahiplenerek, Rojava devrimine sahip çıkarak, antifaşist mücadele içerisinde yer alarak psikolojik savaş yürütenlerin psikolojisini bozmalıdır.
Tüm dünyada dün olduğu gibi bugün de psikolojik savaş faaliyetleri profesyonel uzmanlar tarafından geliştirilerek etkili ve yaygın bir silah olarak kullanılmaktadır. Psikolojik savaşın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Tarihi çok eskilere dayansa da özellikle 20. ve 21. yy.'da gerek sınıf savaşımlarında gerekse emperyalizmin dünyaya hükmetme, egemenlik alanlarını genişletme biçimi olan işgalci, sömürgeci savaşlarda psikolojik savaşın daha etkin bir tarzda kullanıldığını söyleyebiliriz.
ABD kara kuvvetlerinin resmi belgelerinde psikolojik savaş şöyle tanımlanıyor; "...çeşitli kitle iletişim kanallarını kullanarak, halkın davranış ve düşüncesinin siyasi ve askeri çıkarlar doğrultusunda belirlenmesi". Ve yine psikolojik savaşın yürütülmesinde uzmanlaşmış CIA'nin kitlelerin yedeklenmesine verdiği önemi şöyle ele aldığını görüyoruz; "...siyasal bir savaşta insan asli unsur olarak düşünülmelidir. Gerilla savaşının askeri hedefi olarak algılanan insanın en kritik noktası zihindir. Zihnine bir kez ulaşıldı mı 'siyasal hayvan' mermilere bile gerek kalmadan yenilgiye uğratılabilir." Emperyalizmin savaş ve istihbarat örgütlerinin metinlerine yansıyanlardan da anlaşıldığı gibi psikolojik savaş, kitlelerin, halkın bilincine müdahale edilerek yedeklenmesi, yönlendirilebilir duruma getirilmesi olduğu görülüyor.
Psikolojik savaş klasik anlamdaki askeri bir savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde; savaştan sonra da üstünlüğün devam ettirilmesinde kitlelerin ruh haline etki ederek sonuç almak üzerine kurgulansa da amaçlananın bununla sınırlı olmadığını belirtmemiz gerekir. Psikolojik savaş sınıf mücadeleleri söz konusu olduğunda günlük politikanın, yönetme ilişkisinin bir parçası olarak da ele alınarak uygulanır. Günümüzde psikolojik savaş egemen kapitalist sınıflar ve devletler bakımından egemenlik mücadelesine bağlı dış politikada izlenen strateji ve taktiğe bağlı olarak, hükumetlere, devletlere yöneltildiği gibi, sınıf mücadelesinde izlenen strateji ve taktiğe bağlı olarak tüm politik yapılara, örgütlere, hareketlere, toplumsal dinamik güçlere, yani kendi çıkarlarıyla örtüşmeyen, kendi gibi düşünmeyen her türlü karşıt grup ve kişilere yönelik olarak gerçekleştirilir.
Psikolojik savaşı ele alırken, politikada ve tüm savaşlarda olduğu gibi ideolojiden bağımsız ele alınamaz. Çünkü; her psikolojik savaş bir ideolojik mücadeleye dayalı olarak yürütülür. Sınıf savaşımlarının tarihine baktığımızda her iktidar politikasının "doğruluğunu" öncelikle yönettiği topluma, kitlelere, emekçi halklara, egemenliği altındaki her bir bireye kabullendirmeye çalışır. Bu bakımdan denebilir ki psikolojik savaş aynı zamanda egemenlerin, yönetilenler üzerindeki ideolojik, politik hakimiyetini, etkisini arttıran/süreklileştiren bir unsurdur.
Bilim ve tekniğin gelişimine bağlı olarak psikolojik savaşta kullanılan araç, yol ve yöntemler de gelişir. Bu gelişmişlik psikolojik savaş denilen savaş biçimini devletler ve egemenler bakımından daha önemli hale getirir. Kullanılan araç, yol ve yöntemler farklılıklar gösterse de, amaç ve hedef hep aynı olur. Günümüzde egemen sınıflar, iktidarlarının bekası için ne yapıyor ya da yapmak istiyorlarsa yaptıklarının haklı, doğru ve gerekli olduğunu öncelikle toplum, halk ve tek tek bireyler nezdinde meşrulaştırmak ister. Bunu hem var olan egemenliklerini ve sistemlerini ayakta tutabilmek için hem de yönetme ilişkisi içinde geniş yığınların desteğini alabilmek için yapmak zorundadırlar. Psikolojik savaş, andaki etkisi kadar uzun bir sürece yayılan sonuçlarıyla düşünüldüğünde egemen güçlerin elinde etkili, sonuç alıcı ve güçlü bir silaha dönüşmüştür. Bu nedenledir ki psikolojik savaşa egemen sınıfların, siyasi yapılanması olan devlet örgütlenmesinin elinde, ezilenlere ve farklı devletlere karşı uygulana gelen güçlü ve etkili bir silah olma özelliği sürdürmektedir.
Doğruluğu bulunmayan kasıtlı olarak yayılan yanlış bilgi denilen dezenformasyon, insanları kendi bilgileri dışında ve istemedikleri halde davranış ve kanat değişikliği oluşturma temelli etkileme ve yönlendirme diye tanımlanan manipülasyon, bireylerin ya da toplumların mantıklı karar verme yeteneklerini yok edecek tarzda, onlara nasıl davranması gerektiğinin işaretlerini veren ve de aynı zamanda bir ideolojik yaklaşım biçimi olan endoktrinasyon (öğretilendirme), psikolojik savaşta en çok kullanılan yöntemlerdir. Diğer bir önemli yöntemde propagandadır. Propaganda, psikolojik savaşın önemli bir yönüdür. Bunun sebebi; propagandanın algıları yönlendirmede oynadığı kilit roldür. Propagandanın, bir öğretinin veya inancın başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla sözlü ve yazılı vb. yollarla gerçekleştirilen, politik, ideolojik ve örgütsel aidiyet temaları içermesi ve algıları şekillendirmesi ve de önceden tasarlanmış ve sistemli girişimlerin bütünü olduğunu düşündüğümüzde propagandanın neden algıları yönlendirmede kilit rol oynadığı daha net anlaşılacaktır.
Aynı zamanda iletişim araçları da psikolojik savaşın birer aracıdır. Yazılı ve görsel medya, internet, sinema, tiyatro, müzik, resim, edebiyat, afiş, bildiri vb. iletişim araçları psikolojik savaşta etkin bir tarzda kullanıldığı gibi eğitim ve dini kurumlar da (özellikle Türkiye'de devlete bağlı eğitim ve dini kurumlar) psikolojik savaşın birer araçlarıdır. Irkçılık, milliyetçilik, şovenizm, din, cinsiyetçilik ve mezhepçilik ekseninde yürütülmektedir.
Her emperyalist ve sömürgeci devlet, psikolojik savaşı etkili bir tarzda kullanmak, psikolojik savaşın strateji ve taktiğini belirlemek için özel örgütlenmelere gider, kurumsal yapılar oluşturur. Hangi aşamada hangi planın ve hangi araçların, argümanların kullanılacağını planlayarak uygulamaya geçirir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi psikolojik savaşın stratejisi ve taktiği profesyonel uzmanlar tarafından geliştirilir. Fakat uygulamaya konulduğunda profesyonel uzmanlar dışında psikolojik savaş birimlerine doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı olan birçok meslek gurubundan insanlar, iş insanları, "sanatçılar", "kanaat önderleri", cemaat ve tarikat şeyhleri, itirafçı ve hainler, ajanlar, muhtarlar, cami imamları vb. aktif görev alır. Bunların psikolojik savaşın uygulama aşamasında aktif görev almasının nedenleri kendi içerisinde farklılık gösterir. Doğrudan psikolojik savaşı yürüten egemen güçlerle ideolojik ve politik olarak aynı safta yer almalarından (bunlar belli bir ücret alsalar da gönüllü olarak psikolojik savaşın uygulama aşamasında yer alırlar), mevcut sistemden ekonomik olarak beslendiklerinden, sosyolojik ve fizyolojik güdülerini doğrudan psikolojik savaş planlayıcıları tarafından karşılıyor olmalarından, cezalandırılma (öldürme, tutuklama, işkence, sürgün, sürekli rahatsız edilme vb.) korkusundan, işlemiş oldukları yüz kızartıcı (uyuşturucu, kumar, zimmetine para geçirme, altın ve tarihi eser kaçakçılığı, taciz ve tecavüz vb.) suçlarının psikolojik savaş planlayıcıları tarafından deşifre edilme tehdidinden, milliyetçilik, ırkçılık, şovenizmin ve politik dinciliğin etkisinde olmalarından vb.
Türkiye için birkaç örnek vermek gerekirse: Hande Fırat, Fulya Öztürk, Abdulkadir Selvi, Mahmut Ömür, Ahmet Hakan, Hulki Cevizoğlu, Nedim Şener, Mete Yener, Hacı Yakışıklı, Abdullah Ağar, Erdoğan Karakuş, Zafer Şahin, Eray Güçlüer, Yaşar Hacısalihoğlu, Cem Küçük, Melih Yiğiter, Mehmet Metiner, Salih Nayman, Zafer Tör, İbrahim Güneş, İsmail Hakkı Pekin, Saynur Tezel, Doğu Perinçek, Mesut Hakkı Caşın, Çetiner Çetin, Erkan Tan ve diğerleri MİT bünyesindeki Psikolojik Savaş Dairesi (PSD) ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı gibi kurumlara bağlı olarak psikolojik savaş faaliyetlerinde bulunur.
Bunlar, belirtmiş olduğumuz bir ya da birden fazla nedenden ötürü faşist saray rejiminin yürütmüş olduğu psikolojik savaşta ikinci dereceden görev almış unsurlardan sadece bir kaçıdır. Bunlar daha çok yazılı ve görsel medyanın görünen yüzleridir. Havuz medyası denilen TV kanallarının ve gazetelerin müdavimleri olarak kendilerine verilen misyona uygun olarak; manipülasyon, dezenformasyon, endoktrinasyon ve propaganda yöntemlerini en aşağılık biçimde kullanmaktadırlar. Bunların tamamının isimlerinin başına getirilen unvanlar kirli savaşta (Kürt halkına karşı yürütülen özel savaşta) oynadıkları etkin rolden kaynaklı ödül olarak verilmiştir.
Bu karaktersiz karakterler işgalci, sömürgeci, inkara dayalı savaştan beslenmekte, ekonomik rant sağlamaktadır. Geleceklerini gerginlikten, milliyetçilikten, Türk-İslam ideolojisinden, şovenizmin tırmanış gösterdiği atmosferde görmektedirler. Bu unsurların kimisi 'gazeteci', kimisi sahte prof-doçent, kimisi kartondan general, kimisi 'araştırmacı-yazar', 'hukukçu', siyasetçi, 'terörle mücadele uzmanı', haber spikeri, tartışma moderatörü vb... AKP'li, MHP'li, Ergenekoncu, İYİP'li, Vatan Parti'li, CHP'li, kemalist, sahte solcu... Bir de perde arkasında adı-sanı bilinmeyenler var. Psikolojik savaşın hedefine ulaşması için bu çeşitliliğe özel önem verilir. Bu unsurların ortak özellikleri zeki oluşları değil; faşist, ırkçı, milliyetçi, şoven ve de fizyolojik ve sosyal güdülerinin esiri oluşlarıdır.
Kuşkusuz faşist saray rejiminden önce de Türkiye'de psikolojik savaş, bir savaş biçimi olarak kullanılmıştır. Fakat faşist şef Erdoğan'la birlikte bu savaş biçimi daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Faşist saray rejimi ile birlikte psikolojik savaş kapsamında görev alan unsurların sayısı, araçları, yol ve yöntemleri daha da fazlalaştırılmış ve bu alanın kullanımı için açık ve gizli ödeneklerden milyarlarca dolar akıtılmıştır. Psikolojik savaşın etkin bir tarzda kullanılması için devlete ait TV kanallarının yanında özel psikolojik savaş kanalları ve gazeteleri faşist saray rejiminin finansal destekleriyle yayınlarını sürdürmektedirler. Tüm bu psikolojik savaş faaliyetlerinin faşist şeflik rejiminin, sömürgeci faşist Türk devletinin, Türk sermaye oligarşisinin, uluslararası sermayenin ve NATO'nun bekası için yapıldığını da ayrıca belirtmeliyiz. Buradan da anlaşılacağı gibi faşist saray rejiminin sürdürdüğü psikolojik savaşın hedefinde başta Kürt halkı olmak üzere, işçi ve emekçiler, ezilenler, kadınlar, gençler, faşist şef gibi düşünmeyenler, ona biat etmeyenler ve hasım olarak gördükleri devletler durmaktadır. Özellikle gençliği yönetebilmek, devrimci, antifaşist mücadeleden-ideolojiden uzaklaştırmak için faşist saray rejiminin, çok özel psikolojik savaş uygulamalarını devreye koyduğunu biliyoruz. "Gençlik ve terörizm" konulu propaganda amaçlı konferanslar, brifingler liselere, üniversitelere vb. taşınmış; ailelere dönük yine aynı konuda toplantı, konferanslar, broşürler, afişler, cd'ler, bildiriler, TV dizi ve filmleri, kamu spotları, reklam filmleri, çeşitli basılı, görsel ve işitsel propaganda araçlarıyla bu psikolojik savaş sürdürülmüş/sürdürülmektedir.
Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti, tek dil, tek ulus, tek vatan, tek bayrak, tek din, tek cins retoriği içinde diğer halkları, inançları, cinsel kimlikleri kuruluşundan itibaren yok sayarak, işçi ve emekçileri sömürerek varlığını sürdürmeye çalışan sömürgeci, soykırımcı, faşist bir devlettir. Faşist saray rejimi daha fazla dindar nesil yaratarak bu mevcut faşist devleti ayakta tutmaya çalışıyor. Askeri zor yöntemleriyle sonuç alamayan faşist saray rejimi psikolojik savaşı daha etkin bir tarzda kullanarak sonuç almaya çalışıyor. Başka türlü bu faşist saltanat düzenini ayakta tutamayacağının farkındadır.
Bu nedenle halklarımız, işçi ve emekçiler, ezilenler, kadınlar ve gençler sömürgeci faşist rejimin psikolojik savaş elamanlarının ırkçı, milliyetçi, şoven, cinsiyetçi ve dinci söylemlerine itibar etmemeli; düşünce, duygu ve davranışlarını etkilemelerine asla izin vermemelidirler. Psikolojik savaşla halklarımızın, işçi ve emekçilerin, kadınların, gençlerin ve ezilenlerin özgürlük umutlarının kırılmak istenmesine, halklarımızın birbirine düşman edilmesine asla müsaade etmemelidirler. Bu psikolojik savaş elamanlarının katıldığı programları izlememeli ve bu özel savaş elamanlarının gerçek yüzünü teşhir etmelidirler.Halklarımız, işçi ve emekçiler, ezilenler ve kadınlar; sömürü ve zulme, erkek egemen düzene, faşist saray rejimine karşı savaşan devrimcilerin saflarında yer alarak, örgütlenerek, mücadele ederek, her türlü desteği vererek, "Yaşasın halkların eşitliği ve kardeşliği" şiarını yükselterek, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve gerillayı sahiplenerek, Rojava devrimine sahip çıkarak, antifaşist mücadele içerisinde yer alarak; halklarımıza, işçi ve emekçilere, kadınlara ve ezilenlere topyekun savaş ilan eden ve bu kapsamda psikolojik savaş yürütenlerin psikolojisini bozmalıdırlar. Zap'ta, Metîna'da, Xakurkê'de, Avaşîn'de, Gezi Ayaklanmasında, Rojhat ve Erdal yoldaşların Ankara eyleminde, Sara ve Ruken yoldaşların Mersin eyleminde, Diren ve Azad yoldaşların Adana eyleminde, Berçem ve Ekin yoldaşların İstanbul eyleminde olduğu gibi...